Paylaş
20 yaş altındaki ve 65 yaş üstündeki nüfusa sokağa çıkma engeli konulurken, 20 yaş altındaki çalışanlar için istisna oluşturuldu.
20 yaş altında çalışan sayısında çelişkili rakamlar mevcut fakat 1.5-2 milyon civarında genç insanın işlerine devam etmeleri gerekiyor.
Nüfusunun önemli bir bölümü işsiz kaldığı anda aç kalacağı için “istesen de istemesen de çalışacaksın” durumu oluşuyor.
Alınan tedbirler elbette var, fakat mesela Almanya veya Fransa’daki gibi güçlü bir sübvansiyon sisteminden söz etmek şu an için mümkün değil...
Üretimi durdurmamak pek çok yönüyle bugün tartışılan, ileride oluşturacağı sorunlar berraklaşınca daha net görülecek ve tartışılacak bir karar.
Bu durumda çalışanları, çalışmak zorunda kalanları, bırakılanları el üstünde tutmamız, emeğine muhtaç olunan işçi için her türlü imkânı seferber etmek gerekir öyle değil mi?
Akıl da, vicdan da, en kerameti kendinden menkul strateji de herhalde bu soruya “Tabii canım, öyle yapmak gerekir” cevabını verecektir herhalde...
Hal böyleyken bakınız inşaat sektörüne...
BBC Türkçe’den Mahmut Hamsici ve Neyran Elden “Evde kalamayan işçilerin sorunları neler?” başlıklı bir haber dosyası hazırladılar geçtiğimiz günlerde.
Dosyanın “en temel sorunlar” başlıklı bölümünde işçiler ve sendika temsilcilerinin “çalışma hayatıyla” ilgili dikkat çektikleri problemler listesi uzadıkça uzuyor:
“Temizlik standartları ve sağlanan ekipman yetersiz...
Bazı fabrika ve depolarda, işçilerdeki koronavirüs vakalarıyla ilgili işçilere bilgi verilmiyor...
AVM’ler kapanmakla birlikte internet satışları için bazı şirketlerin AVM’lerdeki çalışmaları, kimi işyerlerinde yeterli önlem alınmadan sürdürülüyor.
İşçiler ulaşımda da sorun yaşıyor. Örnek olarak BBC Türkçe, Tuzla tersaneler bölgesinde, birçok servis ve minibüsün tıka basa dolu olduğu görüntüler çekti...
Birçok şirket, çalışanlarını ücretsiz izne ya da yıllık izinlerini kullanmaya zorluyor...
Bazı şirketler işten çıkarmalarla gitmeyip işçileri istifaya yönlendiriyor...
İstanbul’da bir inşaat şirketi, çalışanlarına, koronavirüse yakalanmaları durumunda sorumluluğun kendilerine ait olduklarını kabul ettiklerini gösteren bir belge hazırladı ve imzalamaları için zorladı...”
Bu sonuncu maddeyi, bu insafsızlığı biraz açmak şart!
“Kamp alanı/odalar ve yıkanma yerini kendi istek ve irademle kullandığımı, kampta kalmak istediğimi, bu dönem içinde işverenlikçe ülkemizin içerisinde bulunduğu bu olağanüstü duruma ilişkin alınan tedbirlere harfiyen riayet edeceğimi, işverenlikçe belirtilen kurallara uymamamdan veya sair şartlardan dolayı işyerinde bulunduğum dönem içinde kendime olası bir koronavirüs bulaşması vakasından dolayı olabilecek tüm zararlardan dolayı tamamen kendimin sorumlu olduğunu, kampta kalmamdan ve bu virüs ile hastalanmamdan dolayı doğacak zararlardan herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını/bulunmayacağını kabul, beyan ve taahhüt ederim...”
Af buyurun... Dikkatinizi çekerim...
Özetle “Koronavirüs bulaşırsa sorumluluk patrona değil bana aittir” diyen bu belge, Engels’in “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” adlı eserini yazıp bitirdiği 1845 senesinden değil, 2020 senesinin Türkiye’sinden geliyor!
Önce “Evden çıkma” diyoruz, sonra “İşe git, çalışman lazım” diyoruz, bir de üstüne böyle kepaze bir belge imzalamaya zorluyoruz işsizlik sopasını sallayarak.
BBC Türkçe haberinde daha çok detay var ama hepsini aktaracak yerim yok. Belgeyi hazırlayan “anlı ve de şanlı” inşaat şirketi de muhabirlerin sorularına cevap vermemeyi tercih etmiş!
Ayıptır, ayıp!
Paylaş