“Renkli” diye adlandırılan türdendi 27’nci dönem vekillerinin 118’inci birleşimi.
Üzerinde “dislike/beğenmedim” yazan küçük pankart da gördük, AKP’li Rümeysa Kadak’ın Netflix dizisi “Dark” üzerinden Meral Akşener’e gönderme yapmasını da.
Malum, dün görüşülen tasarının altındaki ateşin harlandığı günlerde Meral Akşener “Dark’ın son sezonunu bitirmeden Netflix’i kapatırsan vallahi gücenirim Sayın Erdoğan” şeklinde itiraz etmişti.
Böylece ilk sezonunu “anladığımı sandığım” ancak sonra ipin ucunu kaybettiğim ve bulmaya da çok üşendiğim Alman yapımı “Dark”, memleketin siyaset tarihinde dizinin ruhuna uygun bir fenomene dönüştü; bahtiyarım herhalde, tam olarak bilemiyorum...
“Renkli” demişken bir “dislayk işaretli lolipop” ve bir dizi film geyiği yetmezdi elbette; birleşim, sayın vekillerimizin sabahın erken saatlerinde artık gelenekselleşen itişini, kakışını yapmasıyla taçlandırıldı.
Ancak itişme kakışma bu yasama yılında yine örneklerini görmüş olduğumuz yumruklaşmak, sıradan sıraya vekil fırlatmak, uçan tekme denemesiyle pantolon ağı test etmek gibi noktalara varmadı...
“Sezon finalini” böyle yapan vekilleri seyrederken fikirlerine, inançlarına, ülkülerine, ideolojilerine, davalarına, partilerine canlarından fazla kıymet verdiklerini göstermek istediklerini düşündüm!
Yoksa bugüne kadar Meclis çatısı altında 11’i vekil, toplam 43 kişide
Hem önüne hem arkasına bakarak yürümeye çalışan kişi yolunda ne kadar verimli ilerleyebilir, onun takdirini sizlere bırakayım.
Memleket hakkında farklı düşüncelere sahip olsa da birlikte yaşamak iradesine hep tutunmaya çalışmış, ortak olarak sahip çıktığı bazı değerleri kavgalarından uzak tutmaya çabalamış bir toplumuz.
Her konuda ama her konuda kutuplaşma potansiyeli muazzam bir millet olsak da mesela “Ata” kavramı denildiğinde net bir çizgi çekeriz...
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın geçen cuma Ayasofya’da okuduğu hutbedeki “lanet” kısmını tartışıyor Türkiye haklı olarak.
Ali Erbaş’ın hutbesinde tepkilere yol açan “Fatih Sultan Mehmet Han, gözbebeği olan bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bırakmıştır. Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır. Dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar...” ifadesinin Atatürk’ü hedef aldığı yolundaki eleştiriler artınca açıklamalar ve bir de “iptal” geldi.
Ahmet Hakan, yönelttiği “Atatürk’e lanet ettiğiniz şeklinde bir eleştiriyle karşı karşıyasınız. Bu konuda ne söylemek istersiniz?” sorusuna Erbaş’tan gelen yazılı cevabı köşesinde paylaştı.
“Vefat eden insana dua edilir, beddua değil” diyen Erbaş’ın açıklaması “Geçmiş geçmişte kalmış mirim, biz önümüze bakalım” tonunda ve açıkçası çok da tatmin edici türden değildi.
Halkın çok büyük bölümünün kahramanı ve sevgilisi konumundaki
Yaşamadığı aksilik kalmadı sarı kırmızılıların. Hiç ardı kesilmeyen bir sakatlıklar zinciri, neredeyse sistematik şekilde gelen cezalar, hatalı hakem kararları vesaire derken ne kendisi oynadığını anlayabildi, ne biz... Dün ıstıraplarla dolu sezona noktayı koymak için bu mevsimde sıcağıyla insanı fena hırpalayan Antalya’daydı Terim ve ekibi. Beşinci sıraya tutunmak ve bir Avrupa bileti düşlemekten başka amacı kalmayan Galatasaray, futbol açısından hiçbir varlık gösteremediği korkunç bir başlangıç yaptı. İlk 20 dakika bırakın şutu, pozisyonu, rakip yarı sahada bile görülmedi. İlk yarı bittiğinde sadece bir şutu vardı ve o da elbette ‘isabetsiz şut’ kategorisindendi!
KOŞMAYA KÜSMÜŞ BİR GALATASARAY
İlk 45 dakikada, özellikle ilk yarım saatte niçin daha fazla gol üretemediğini Antalyaspor cephesi ciddi şekilde sorgulamalıdır; çünkü Donk’u biraz kenara ayırırsak karşılarında koşmaya bile küsmüş bir Galatasaray vardı. İkinci yarıda işin rengi değişti ve en azından karşı tarafta da bir kale olduğunu hatırlayan Galatasaray belirdi sahada. Yavaş yavaş dozu artan baskının neticesinde geçen hafta da takımını ateşleyen harikulade bir gol atan Saracchi ile beraberlik, sonra da kazanılan penaltıyla galibiyet sinyali geldi ancak tabelayı belirleyen yine 90’dan sonra yenilen gol oldu. Şimdi, yeniden başlamak zamanıdır Galatasaray için....
DURUM PARLAK DEĞİL
Durum parlak değil, transfer işi çetrefil, imkânlar kısıtlı, gelir kaybı yaşanacağı kesin... Malumunuz, krizler aynı zamanda fırsat kapısıdır ve bu kapıyı açmak konusunda Galatasaray’dan daha iyisi yoktur. Yeniden başlamak, bariz ağırlıklardan kurtulmak, tazelenmek ve yeniden yarışın liderliğine soyunmak zamanıdır; o zaman herkes işbaşına...
Fatih Terim'den Antalyaspor maçı sonrası kadroda değişim sinyali;
<iframe src='//www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=41572499&resizable=1&autostart=true&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' frameborder='0' scrolling='no' allow='autoplay; fullscreen' allowfullscreen></iframe>
Kâr etmiyor, bir arpa boyu yol kat edilemiyor, İstanbul Sözleşmesi hakkıyla devreye sokulacağına kaldırmak için fırsat kollanıyor, kadını koruyacak mekanizmalar sağlıklı çalıştırılamıyor...
Pınar Gültekin’in katledilmesinin tepkisi büyürken Bodrum’dan, Pınar’ın katledildiği yere çok yakın bir başka noktadan yardım çığlığı yükseldi.
Sosyal medyadaki hesabında sözlerine “Bugün yaşananlardan ve kendi yaşadıklarımdan korktuğum için bunları yazacağım. Ben zarar görmek, ölmek istemiyorum! Benim de başıma bela olan sapık, ruh hastası ve gerçekten şizofreni olduğuna emin olduğum 46 yaşında N.Ş. isimli şahıs, beni kafasına takmış...” diye başlayan 21 yaşındaki T.Ç.’nin başından geçenler sistemin nasıl çalışmadığını ve nasıl çalışabileceğini de gösteriyordu.
T.Ç., oturdukları siteye yakın bir yerde dükkânı bulunan N.Ş.’nin yaklaşık 1.5 yıl önce kendisine hastalıklı bir şekilde ilgi göstermeye ve rahatsız edici mesajlar göndermeye başladığını söylüyor ki; bu takıntılı sapık işinin nerelere varabildiğini hepimiz biliyoruz.
Takıntılı sapığın tehditleri tahmin edilebileceği üzere hızlı bir şekilde T.Ç.’nin ailesine ve çevresine de yöneliyor. Korku salmak, kişileri çaresiz hissettirmek bu korkak sapıkların cesaret kotardıkları alandır, bunu da biliyoruz...
Şimdi “Burası Vahşi Batı mı kardeşim? Çağır polisi, ver mahkemeye” diyeceksiniz. İnanın bu ilk sizin aklınıza gelmiyor...
T.Ç. defalarda polise başvuruyor, hatta sapığın tehditlerine verdiği karşılık yüzünden mahkemeye bile çıkıyor. Hâkimin tavsiyesinin “Ben de her gün tehdit ediliyorum ama bak yaşamaya devam ediyorum” olduğunu belirtiyor T.Ç.
Polisler fiziksel bir saldırı olmadan bir şey yapamayacaklarını söylüyorlar. Resmi birkaç
Akıllı telefonuna uygulamayı indiren kadınlar, kendilerini tehdit altında hissettiklerinde, bir saldırıya uğradıklarında uygulama sayesinde direkt polis yardımı alabilecekti.
Kadına yönelik şiddet, Türkiye’nin büyük ve derinleşmeyi sürdüren problemlerinden...
KADES’in mobil uygulamasına dair veriler yayınlandı bir soru önergesi vesilesiyle.
İçişleri Bakanlığı, CHP’li Gamze Akkuş İlgezdi’nin önergesine verdiği cevapta “24 Mart 2018 tarihinde hayata geçirilen KADES uygulamasını 02.06.2020 tarihi itibari ile indiren kişi sayısı 453 bin 12 olup, 30 bin 601 kadın ihbarda bulunmuştur...” dedi.
Yani günde 38 kadın... Yani saatte 1.5 kadın...
Bu rakamın buzdağının görünen kısmı olduğunu görmemek mümkün değil. Akıllı telefon kullanan, bu uygulamayı telefonuna indirmiş ve bir tehdit anında kullanabilmiş kurban sayısı 453 bin 12 ise bu imkâna sahip olmayanları siz hesap edin...
Kamuoyunda “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni 11 Mayıs 2011’de ilk imzalayan ülke Türkiye olmuştu.
Zaten o yüzden İstanbul Sözleşmesi, malumunuz...
Galatasaray, puan sıralamasında etrafındaki neredeyse herkesin taşa takıldığı, muz kabuğuna bastığı, ayakkabı bağcıklarına dolandığı bir ortamda ‘üçüncü sıraya’ çıkabilecek fırsatı yakalamıştı. ‘Yakalamıştı fakat...’ durumu da malum. Eksikleri, sakatlar, cezalılar derken, neredeyse her pozisyonda devşirme bir isimle sahaya çıkıyor işte. Alanyaspor’un da bir hedefi, iddiası var ve o da yukarıya, tırmanmak istiyor elbette. Hal böyleyken maçın ilk yarısının önemli bölümünde topa rakibinin iki katı oranda sahip olan fakat topla ne yapacağını bilmeyen bir Galatasaray ve yine ne oynamak istediği belli olmayan bir Alanya vardı.
8 DAKİKALIK AKSİYON FİLMİ
Futbol hakikaten tuhaflaşabilen bir oyun. Esneyerek 43 dakika izlediğiniz maç bir anda 8 dakikalık bir aksiyon filmine dönüşebiliyor. Sarı kırmızılılar evlere şenlik bir savunma hatası ile taçtan gelen topu kalesinde gördü. Hemen ardından Adem, kale çizgisi üzerinde topu çizgiden geçirmeyecek birkaç vuruştan birini deneyerek beraberlik şansını tepti. Kaçan golün hemen ardından bu kez Seri kendine dolaştı ve Cisse ikinci golü attı. Bitti sanıyor- sanız yanılıyorsunuz; 8 dakikaya Galatasaray’ı maça yeniden bağlayan gol de geldi! Hem de Adem Büyük’ten.
MARAFONA ENGELLEDİ
İkinci yarıda topa yine sahip olan ve bu sefer ne yapacağını daha iyi bilen bir Galatasaray vardı. Hızlı başlayan Galatasaray’da Linnes ve Belhanda imzalı iki güzel şuta kaleci Marafona şık şekilde karşı durdu mesela... Dakikalar ilerledikçe fiziksel yorgunlukla da uğraşmaya başlayan dar kadro, şu santrforsuz haliyle kapanan rakibini açmak için elinden geleni yaptı ama olmadı... Olmayınca olmuyor; olmuyor olamıyor...
Unkapanı’ndaki Bisikletçiler Çarşısı’ndaki bayilerin ve esnafın görüşlerini yansıtan haberde 35 yıldır bu işi yapan Doğan Kılıç “Esnaflık tarihimin en yüksek satışını bu 2 ayda yaptım” diyordu.
Pandemi sürecine, düşen kredi faizlerinin gazı da eklenince ikinci el otomobil fiyatının sıfır otomobil fiyatlarını solladığı görmüştük...
Toplu taşımadan kaçışta akla ilk gelen otomobil değilmiş demek ki, bisiklete geçen canım insanlarda varmış...
Karne döneminde yoğunlaşan rekor satışları bile 4’e katladıklarını, ailelerin birden fazla bisiklet alma eğiliminde olduklarını, satışların orta segmente denk gelen 2 bin TL civarındaki bisikletlere yoğunlaştığını söylüyor esnaf Caner Doğan.
Türkiye 19’uncu yüzyıl sonunda dünyada yaygınlaşan bisiklet sevdasını çabuk kabullenmiş ancak devamını pek iyi getirmemiş.
Yatırımlar, trafik hesapları, toplumsal eğitim, oluşacak rantın bölüşüm hesapları hep motorlu taşıtlar üzerine düzenlenmiş
Bunun pek çok nedeni var, doğru kabul etmek için sağlam argümanların yanı sıra sorgulanması gereken yönleri de var elbette...
Konya, biraz İzmir, biraz Bursa, biraz Eskişehir, biraz biraz İstanbul, Antalya...
Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Örgün Eğitim 2018-2019” verilerine göre Türkiye’de okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde toplam 18 milyon 108 bin 600 öğrenci vardı.
Bu rakamlardan hareketle hesap yaparsak sadece bu öğrencilerimiz ve personel için 72 milyon 434 bin 400 metrekare yer gerekecek demektir...
“Nereye sığacaklar?” diyen çıkmaz ama çıkarsa da içi rahat olsun, malumunuz yıllar önce bir “4 metrekareye bir ağaç dikilir mi, dikilmez mi?” tartışması da yaşamıştık gündemi hiç boş kalmayan memleketimizde.
O tartışmadan aklımda kalmış; metrekare cinsinden yaklaşık 784 milyar metrekare olan memlekete 196 milyar öğrenci sığabiliyor sosyal mesafe kuralına göre...
Bunlar, o beylik deyişle “işin latifesi”...
Devlet bir yandan, özel sektör, hayırseverler bir yandan uğraşarak okul sayısını 2018-2019’da yaklaşık 67 bine, derslik sayısını da 706 bine ulaştırmışız.
Ancak bunun da yeterli olmadığını, sayısı azımsanmayacak okul ve sınıfta öğrencileri sıkışık bir şekilde eğitim gördükleri de bir başka gerçek...
Sağlık Bakanlığı’nın doğruları, olması gerekenleri işaret eden rehberinde okullarda