İsmail Er

Brütüsler ve Sezar

13 Ekim 2006
MİLLİ Takım oyuncuları maçtan bir gün önce medyaya röportaj vereceklerdi. Gazeteciler belirlenen saatte otele geldiler. Ancak futbolcular protesto kararı almışlar, röportaja çıkmak istemiyorlardı.  İşin daha da kötüsü bu karardan sadece bir- iki gazetecinin haberi vardı ve onlar da meslektaşlarını haberdar etmiyorlardı. Gazeteciler uzun süre futbolcuları bekledi.

Baktılar ki gelmiyorlar, onlar da futbolcuları protesto edip otelden ayrılmaya karar verdiler. İşte tam bu sırada -gazetecilerin deyimiyle Brütüs gazeteciler" telefonla, teknik heyeti ve futbolcuları aradılar, "Aşağı inin gidiyorlar"

Ardından da gazeteci arkadaşlarına dönerek, "Gitmeyin, Terim özür diliyor ve oyuncuları gönderiyor" dediler. Röportajlar isteksizce yapıldı. Ne gazeteciler keyif almıştı ne de futbolcular.

Ama en büyük havayı atan, Brütüs gazeteciler oldu. Sağa sola, "Krizi biz önledik" diyorlardı.

Bu ilk değil

BRÜTÜS
demişken devam edelim. Başkan Haluk Ulusoy, Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan Levent Kızıl’ın röportajını kendisine hatırlatan bir gazeteciye önce cevap vermek istemedi. Ama sonra dayanamadı;

"Levent ile uzun yıllar çalıştım. Onun hayatı hep ihanet içinde geçmiştir. Bu ilk değil, üzüldüm."

Davet ve Ulusoy

MİLLİ Takım 9 gün boyunca yurt dışında konakladı. Millilerimizin bu seyahatte yaşadıklarını gazetelerden satır satır okudunuz. Ama manşetlere yansımayan, gazete sayfalarında haber olarak görülmeyen ve televizyon ekranlarına yansımayanlar da vardı.

Neler mi?

İsterseniz Macaristan ile başlayalım. Milli Takımı, Macaristan’da coşkulu bir kalabalık karşıladı. Ama bu kalabalığın içinde eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’a, Budapeşte’de kaldığı otelin lobisinde yumruk atan isimler de yeralıyordu.

Önce bu isimler, ardından da bu isimlerin bir daveti herkesi tedirgin etti. Başkan Haluk Ulusoy davete gidecekti. Ancak bir grup işadamı Ulusoy’u uyardı. "Eğer giderseniz bu rahatsızlık yaratır."

Ulusoy işte o zaman farkına vardı ve daveti hemen geri çevirdi.

Sevinç protestosu

DİKKATİNİZİ çekti mi bilmiyorum. Ben maçı TV’den izlemedim ama sizler izlediniz. Milli Takım futbolcuları golden sonraki sevinçlerini Türk medyasından gizlediler.

Fotoğraf alamasınlar diyerek, orta sahaya koştular, sırtlarını kameralara dönerek birbirlerine sarıldılar. Bir kare hariç. Tuncay golü attığı zaman Moldovalı sandığı bir foto muhabirine koştu. Fotoğraf makinesine ’sus’ işareti yaptı ve İngilizce bir şeyler söyledi.

Neler mi dedi?

O sözler gazeteci ile bizim aramızda.

Mevlana’yı dinleyin

MOLDOVA maçı için Frankfurt’a inince aklıma Malta maçı öncesi yaşadıklarım geldi. Ahmet Ayberk abinin ünlü Casablanka barında federasyonun üst düzey yöneticileri oturuyorlar, sohbet ediyorlardı. Yanlarında kendilerine "muhalif" ismini taktıkları gazeteciler de vardı.

"Çırpınırdın Karadeniz" parçasını marş gibi söyleyenler, gazetecilerin gözüne girebilmek için Zülfü Livaneli’nin, "Karlı kayın ormanı" türküsüne coşku içinde eşlik ediyorlardı. Yani ne öyle görünüyorlardı, ne de böyle...
Yazının Devamını Oku

Hayal olmasın

17 Ağustos 2006
DÜNYA ekonomisinin merkezi Lüksemburg’da, Türk Milli Takımı 2008 Avrupa Şampiyonası öncesi, rakipleri karşısında ekonomik olarak pahalı, gol ve oyun anlayışı olarak fakir bir görüntü sergiledi. Milli Takım, Lüksemburg önünde ilk yarıda bol bol pozisyona girdi. Ancak 45 dakika boyunca sadece bir gol çıkarabildi. Fatih Terim, rakip fileleri havalandıracak formülü 20 gün içinde bulmalı.

Milli Takım’a renginin yanı sıra, tekniği ile de hava veren Mehmet Aurelio’nun rahat hareketleri dikkatlerden kaçmadı. Görev yaptığı süre içersinde sıfır hata ile oynadı. Orta alan ve savunmaya katkısı tartışılmazdı. İlk yarıda Fatih Tekke ile Nihat kanatlardan gelecek asistleri beklemeleri rakibin işini kolaylaştırdı. Terim’in, maçın 36’ncı dakikasında sağ kanat oynayan Arda’yı, sol kanattaki Tuncay ile değiştirmesi dikkat çekti.

İlk yarıda işler istediğimiz gibi gitmemişti. İkinci yarıya 3 değişiklikle başladık. Halil, Hakan Şükür ve Tümer ile rakip sahada daha çok göründük.

Kırılma noktası

Ancak bu kez de Lüksemburg rahat rahat kontratağa çıkmaya başladı. Maçın kırılma noktası da işte bu kontraataklardan birinde, Rüştü’nün kurtardığı gollük pozisyonda yaşandı. Tümer ve Arda Lüksemburg’da akıllarda kalan iki isimdi.

Futbol tecrübeli ve teknik adamlarla oynanır. 2002’de Dünya üçüncüsü olan takımdaki yardımlaşma ve tempoyu, bu Milli Takım’da ne yazık ki göremedim. Futbol sadece koşmaksa, Lüksemburg bizden daha çok koştu.

Göze hoş gelen ve tribünleri heyecanlandıracak, hedefleri olan ay yıldızlı bir kadronun özlemini Terim ve ekibi mutlaka gidermeli. Çünkü bu ekip 2006 Dünya Şampiyonası’na katılamamanın cezasını fazlasıyla çekti. 2008 Avrupa Şampiyonası’nın hayal olmaması için teknik kapasitesi üstün oyunculara ve disiplinli bir sisteme ihtiyacımız var.

Çünkü dünkü Lüksemburg’u, aralarında bir takım kuran medya mensupları bile yenerdi.
Yazının Devamını Oku

Delgado'yu geri verin

9 Temmuz 2006
YENİDEN yapılanma projesi içerisinde sezona yepyeni bir kadro ile girmeye hazırlanan Beşiktaş’ın ilk hazırlık maçında teknik direktör Tigana mutlu oldu. Ancak, tribünleri dolduran taraftarlar için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur. Geçen yıl tecrübesiz teknik adamların gereksiz transferlerle kadroyu şişirdiği Beşiktaş’ta sadece Sergen Yalçın’ın kalitesi ve tekniği takımın havasını değiştiriyordu. Le Mans önünde ilk yarıda ne maçın skorunu, ne de havasını değiştirecek bir oyuncu görebildik.

Defansta Serdar, Gökhan, Koray ve Baki dörtlüsü saha içindeki arkadaşlarından daha çok koştu, yoruldu ve pas yaptı. Tigana için herhalde en önemli olay gol yememek. İbrahim Toraman da bu dörtlüye dahil olduğunda Beşiktaş kolay kolay gol yemez. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. Bu takım, yemeyeceği gibi zor gol atar.

Nobre’nin Alex’i yok

İlk yarıda Delgado’nun ayağına dört kez top değdi, üçünü hatalı kullandı, birinde ise rakibin presine takıldı. Delgado’yu Ülker’e geri verip ürün karşılığı takas edilerek kulübe maddi gelir kazandırmak en doğru iş olur. Nobre hırslı ve inatçı ama F.Bahçe’deki Alex gibi top atacak arkadaş aradı.

Delgado’nun yerine orta alanda görev alan Burak Yılmaz daha faydalı oldu. Genç futbolcu hem İbrahim Akın, hem de Gökhan Güleç’e gol pozisyonu üretti.

Serdar Özkan, şans verilmesi halinde yıldız adayları arasına şimdiden gireceğini kanıtladı. Yenilerden Baki defansta, Burak da orta sahada başarılı bir performans sergiledi.
Yazının Devamını Oku

Silahın markası Murat Aksu!

22 Mayıs 2006
BİR işte gönüllü olarak çalışanların ancak yüzde 25’i performanslarını tam olarak yansıtırlar. Hiçbir beklentileri olmadığı halde, yaptıkları işten zevk alırlar. Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören ile ekibi, bu tanıma çok uyuyor. İki sezondur belki sportif alanda beklenen başarı elde edilemedi ama gelecek için atılan adımlar, değişim ve gelişim projeleri alkışlanmaya değer.

Geçmişi konuşarak hataları ortaya çıkarabiliriz ama zaman durmuyor. Geleceğin umut dolu olduğunu unutmamak gerekir.

Başkan Yıldırım Demirören zor dönemde devraldığı görevi büyük bir özveri ile yürütüyor. Geçtiğimiz yıllarda Carew gibi dünyaca ünlü bir golcüyü, Del Bosque gibi vizyon sahibi bir teknik direktörü siyah beyazlı takıma getiren Kıvanç Oktay’ın görevini bu yıl ikinci başkan Murat Aksu üstlendi.

Fener’e vurulan ilk darbe

F.Bahçe’nin kazandığı iki şampiyonlukta attığı gollerle büyük pay sahibi olan Nobre’yi almak kolay mı? Murat Aksu, ezeli rakiplerine ilk darbeyi vurdu ve Brezilyalı’yı 2 saat içerisinde Beşiktaş’a kazandırdı. Silahın markası Murat Aksu’ydu ve F.Bahçe’ye büyük tahribat veriyordu.

Demirören
’in talimatıyla Tigana’nın istediği Antalyasporlu Burak, G.Birliğii’nden Baki, Rizespor’dan Fahri, S.Liege kalecisi Runje’nin de alınmasında gecesini gündüzüne katan Murat Aksu’nun emeği vardı.

Tabii, bu transferlerde rol oynayan sportif direktör Erdil Arpacı’yı da unutmamak gerekir.

Beşiktaş her yıl olduğu gibi transferde de lider. Asıl önemli olan, transferdeki liderliği yurt dışı ve içindeki maçlarda da sürdürmek.
Yazının Devamını Oku

Koş Sergen koş

15 Ocak 2006
HAZIRLIK maçı olmasına rağmen İnönü Stadı’nın tribünlerine koşan binlerce Beşiktaş taraftarı, takımları adına güzel görüntüler izledi.  Soğuk geceyi ısıtan bu güzelliklerin birincisi Sergen Yalçın’ın muhteşem futboluydu. İkinci yarıda oyuna giren Büyük Usta, nefis futbolu ve golüyle takımını mağlubiyetten kurtardı. İlk yarıda ofansif anlamda pek varlık gösteremeyen Beşiktaş, Sergen’in oyuna girmesinden sonra çok net gol fırsatları üretti. Dünkü maç bir kez daha gösterdi ki, ligin 2. yarısında Kartal’ı uçuracak tek isim Sergen’dir. Bu yüzden de diyoruz ki, koş Sergen koş. Çünkü Beşiktaş’ın sana çok ihtiyacı var. Sadece Kartal’ın değil, son Avrupa ve Dünya şampiyonalarını pas geçen A Milli Takımımız’ın da...

Sergen Yalçın
’dan sonra Beşiktaş taraftarının yüreğini ferahlatan isimler Okan, Kleberson, İbrahim Toraman, Koray, İbrahim Üzülmez, Ali Güneş ve Mustafa Doğan’dı. Öyle görünüyor ki, bu oyuncular ikinci yarıda formanın banko isimleri olacak.

İ.Akın istekli ama...

Tartışmasız son dönemin en çok konuşulan ismi İbrahim Akın yine çok çalışkan, hızlı ve istekliydi. Ne varki, son vuruşlarda verdiği yanlış kararlar ve beceri eksikliği cesur yürekli bu gencin önündeki en büyük engel oluyor. İbrahim Akın, şu eksiklerini biraz olsun giderebilse Türkiye Ligi’nde hem gol hem de asist kralı olur... Herkes gibi biz de umutla bekliyoruz! İnşallah istediğimiz gibi olur da Türk futbolu yeni bir yıldız kazanır.

Beşiktaş’ın eksiklerine gelince... Savunmadaki kademe hataları yine ön plandaydı. Defans oyuncuları arasındaki anlaşmazlıklar her maçta olduğu gibi dün de rakip forvetlerin iştahını kabarttı. Ailton’un etkisiz kalması Beşiktaş’ın hücumdaki en büyük sıkıntısı olurken, orta sahanın da zaman zaman oyundan düşmesi takımın en önemli zaafları arasında yer alıyor.
Yazının Devamını Oku

İstifasını beklediler

18 Ekim 2005
BEŞİKTAŞ Başkanı Yıldırım Demirören, Vicente Del Bosque’nin yerine getirdiği Rıza Çalımbay’a büyük güven duyuyordu. Ne var ki, işler planlandığı gibi gitmedi. Demirören’in sınırsız desteğine rağmen Çalımbay, takımı istenen noktaya getiremedi. Beşiktaş, 28 Ağustos’taki 1-1’lik Diyarbakırspor maçından sonra sürekli kan kaybetti. Bu durum da doğal olarak ‘Çalımbay gitsin’ seslerine yol açtı. Demirören bu çağrılara uzun süre direndi. Ancak, 25 Eylül’deki 2-0’lık Ankaraspor yenilgisi, Başkan Demirören’in de inadını kırdı.

Engin’in odasını hazırlayın

Maçtan hemen sonra İkinci Başkan Murat Aksu ve Futbol Şubesi Sorumlusu Kıvanç Oktay ile görüşüp durum değerlendirmesi yapan Demirören, artık Çalımbay’la bir yere varamayacakları kanaatine vardı. Başkan ve kurmaylarının planı şuydu; Rıza Çalımbay gönderilip yeni bir teknik direktör ile anlaşılacak, Sinan Engin de yeniden menajerliğe getirilecekti.

Yöneticiler o kadar kararlıydı ki, Engin takımla birlikte Malmö deplasmanına götürüldü. Hatta Nevzat Demir Tesisleri’nde kendisine oda hazırlanması için personele talimat bile verildi. Ancak, Beşiktaş’ın Malmö’yü ezici bir futboldan sonra 4-1 yenip, UEFA Kupası’nda gruplara kalması bu operasyonun ertelenmesine neden oldu. Yönetim ‘bir süre daha bekleme’ kararı aldı.

150 milyarlık maaşı ödendi

Bu arada Rıza Çalımbay cephesinden gelen haberler de yolların ayrılacağını işaret ediyordu. Malmö maçından sonra soyunma odasına girmeyi reddedip, yardımcıları Gökhan Keskin ve Bülent Albayrak ile toplantı yapan Rıza, kurmaylarına, ‘Birazdan düzenleyeceğim basın toplantısında istifamı açıklayacağım’ dedi. Keskin de, ‘Yönetim kurulunun önünün açılması için görevi bırakmalıyız’ diyerek, Çalımbay’a destek verdi.

Daha sonra Rıza Çalımbay, nedendir bilinmez, istifasını açıklamaktan vazgeçti. Ancak Keskin kararlıydı. Çalımbay’a, ‘Bu şartlarda istifa etmek bizim için erdemli bir davranış olur. Çünkü sorunlar büyüyor. Ben İstanbul’a dönüşte bırakacağım’ dedi ve söylediğini de yaptı.

Günler günleri kovaladı ve Çalımbay’ın ipinin çekildiği Kayseri maçı geldi çattı. Karşılaşmada taraftarların protestolarına hedef olan Başkan Yıldırım Demirören ve ekibi, son kararlarını verdi, Çalımbay ile yollar ayrılacaktı. Bazı yöneticiler Çalımbay’ın maçtan hemen sonra istifa etmesini bekliyordu. Ancak, umulan olmadı. Rıza Çalımbay, her şey normalmiş gibi, dün sabah Ümraniye’ye gelip takıma antrenmanı yaptırdı. İdmanın ardından yardımcılarıyla görüşme yapan Çalımbay, daha sonra Şube Sorumlusu Kıvanç Oktay’a gidip, istifa mektubunu verdi. Bu arada yönetim, giderayak Çalımbay’a son bir jest yapıp, 150 milyar lira tutarındaki maaşını normalden iki gün önce ödedi.
Yazının Devamını Oku

Tümer Metin farkı

13 Ekim 2005
TÜRK Milli Takımı, teknik direktör Fatih Terim’in gelmesiyle lider oyuncuların rol oynadığı önemli bir arena oldu. Arnavutluk’un başkenti Tiran’da Türk Milli Takımı’nın kazanması için Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’den iş dünyasına ve dolan tribünlere kadar her şey ay yıldızlı takımın lehine gelişmişti. Maç öncesi stada giderken Arnavutluk Milli Takımı’nın taraftarları ‘Türkiye’ naraları ile coşuyordu. Kime maçı sorsak, ‘Danimarka’yı tanımıyoruz. Yunanistan’ı ise hiç tanımıyoruz’ yorumunu yapıyordu. Teknik direktör Terim, rakip Arnavutluk’u öyle teşhis etmiş ki, önce futbolcularını beyin olarak sakinleştirip sonra da skora gidecek taktiği benimsetmiş. İlk yarıdaki kötü futbol ikinci yarıda yerini zafere bıraktı.

Vitrindeki isim

Maçın 90 dakikasında vitrinde tek olan isim Tümer’di. Tekniğini, beynini ve fiziğini öyle kullandı ki, hem gol attı hem de takımı ateşleyecek pozisyonlarda rol oynadı. Maçın ikinci yarısında Nihat ve Emre’nin oyuna girişi takımın teknik kapasitesini daha da artırdı. Top kontrolü bir yana, futbolcuların bile yürümekte zorluk çektiği zeminde bu başarıyı yakalamak kolay değil.

Büyük ve kritik maçlar büyük oyuncularla alınır. Tümer’i yıllardır düşünmeyen zihniyet aynaya bakıp, ders çıkarmalı. Sahada tüm futbolcular görevlerini fazlasıyla yaptı. Müthiş futbol yoktu, ama zafere gidecek skor tabeladaydı. Şimdi her şeyimizi Play-off’a vereceğiz. Ve bu takım yönetimi, teknik heyeti ve futbolcusuyla 2006 Dünya Şampiyonası’nda gidip, iyi işler yapacağını müjdeliyor.
Yazının Devamını Oku

Mücadele yetmez

30 Temmuz 2005
<B>TAHİR’</B>in jübilesi için oynanan Altay-Beşiktaş maçı, 40 dereceyi bulan bunaltıcı bir sıcaklık altında yapıldı. Şeref tribünündeki Başkan Yıldırım Demirören, federasyon yöneticisi Mahmut Özgener, eski yöneticilerden Kemal Zorlu ve Emin Önal ile sahada mücadele eden 22 futbolcu terden sırılsıklam...

Teknik Direktör Rıza Çalımbay lig öncesi son sınav olduğu için bol bol oyuncu değişikliği yaptı. Futbolcular bırakın mücadele etmeyi, bunaltıcı sıcaklık nedeniyle nefes almakta bile zorlandılar.

Beşiktaş’ta lider oyuncu eksikliği dünkü maçta bir kez daha kendini gösterdi. Ailton, Sergen ve Tümer’in olmayışı takımın oyununu olumsuz yönde etkiledi. Ayrıca orta sahada oyunu organize edecek kaliteli bir futbolcuya ihtiyaç var.

Orta sahaya lider şart

Youla,
Alsancak Stadı’nda sahada basmadık yer bırakmadı. Topu her ayağına aldığında tribünleri coşturdu. İbrahim Akın, Altay defansını peşinden koşturdu, attığı golde de klasını konuşturdu. Defansta Gökhan Zan, Kürşat, İbrahim Toraman, Çağdaş, Çalımbay sisteminin gerektiğini yerine getirerek oynadılar. Okan Buruk mücadeleci, Pancu garantili oyunu tercih etti. Ahmed Hassan ise forvette Youla’nın yanında hazır olmadığını gösterdi.

İlk yarıda 5 gollük pozisyonu kaçıran Altay’dı. İzmir’in siyah beyazlı takımında kaleci Cenk, Mehmet Deliorman, Fatih Sezer, Fazlı Ulusoy şimdiden büyük takımların transfer listesine adlarına yazdırdılar bile. Hırslarının yanı sıra tekniklerini de sergilediler ve alkışlandılar.

21 yıldır futbolun içinde olan Altaylı Tahir Karapınar’ın jübilesinde akıllarda kalan bunlardı...
Yazının Devamını Oku