Tabata, Aurelio, Fink orta alanda. Quaresma, Nobre ve Ali Kuçik gol bölgesinde. Kim pozisyonları üretecek? Kim işi bitirecek. Bu tabloda isimlerin değil takımdaşlık felsefesinin sahada olması lazımdı. Boşa harcanan bir ilk 45 dakika sonrasında uyanan ve hedefinin Gaziantep’ten farklı olduğunu anlayan Beşiktaş’a zaman yetmedi.
Beşiktaş için, gidenin sadece 2 puan olmadığını anladığı dakikalarda, zaman azalmıştı. Rakip kalede bu ligin en iyi kalecisi Karcemarskas diye bir dev vardı. 89. dakikada Quaresma ve sonrasında Nobre’nin gol pozisyonlarında kaleci sahne almasa, 90+1’de Hilbert’in harika pasında Fink topu havalara vurmasa, yani Beşiktaş kazansa ne derdik? İlk 45 dakikadaki o pasif kişiliksiz futbolu unutur muyduk?
Tatil başlamış bile
Beşiktaş, saha içerisinde teknik direktör Schuster tarafından istediği hedefler için iyi motive edilemiyor. Schuster her maçı, 3 ihtimalli bir oyun gibi görüyor. Futbolcularını iyi bir hedefe ateşleyemiyor. Peki Schuster’in yanında Beşiktaşlı oyuncular ne yapıyor? Yabancılar için noel, yerliler için tatil başlamış bile. Beşiktaş seyircisinin hedefini, şarkılarını, türkülerini düşünen yok.
Sonuçta liderden 14, Bursa’dan 9, Fenerbahçe’den 5 puan geriye düşmüş ama özünde şampiyonluk hedefine, Beşiktaşlılık ruhuna, Beşiktaş’ın büyüklüğüne uzak durmuş bir ekip var ortada. Bari o heyecanı yaşayan Üzülmez sahada olsaydı. Artık hedef Avrupa.
Messi ve Iniesta zamanı
ŞİMDİ Quaresma’ya ilave 2 Portekizli emekli Simao ile Almedia’yı da almak yetmez. Liderle 14 puan farktan sonra, Türk Abramovic’i Demirören, Messi ile Iniesta’yı alsa belki. Ama o da garanti değil ki... Ernst kilidi orta alanda rakibe takan, Guti rakibin taktığı kilidi açan iki isimdi. Ve ikisi de yoktu. Beşiktaş’ta diğer yokları saymaya zaten gerek yok. Bu kadar çok “yok”un olduğu yerde Beşiktaş’ta sahada yoktu.
Futbola ihanet
İki takım da kazanmak için aşırı konsantrasyonla maça başladı. Üç büyüklerin İkitelli’de toplayamadığı 50 bini aşkın seyirciyi, Olimpiyat Stadı’nda arkasına alan Trabzonspor, maça da Burak’ın müthiş golüyle 1-0 önde başladı. Golde Colman’ın rakibi Zeki’ye baskısı, ondan pek beklenmeyen ama verdiği gol pası hep görülen bir asistti. Kalite yoktu. İki takım da birbirini bozuyordu. Zaten bu maçta, kaliteye bakan da yoktu. Tek amaç; kazanmaktı.
Yattara, kötünün kötüsü; Jaja, ondan daha az kötüydü. Güneş, Yattara’ya 45, Jaja’ya 65 dakika nasıl dayandı hayret. Eğer 32. dakikada Serhat’ın hatasından kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda 2. golü atsa, Tum’un beraberlik golünden o kadar etkilenmeyecek, sarsılmayacaktı Trabzonspor. İkinci yarı, Engin ve özellikle Alanzinho’nun oyuna girişi Şenol Güneş’in oyun okumadaki basiretini gösteriyordu.
72. dakikada Bülent Yıldırım’ın, skor 1-1’ken verdiği penaltı kararını çok kişi tartışacak. Sahalarımızda çok gördüğümüz ceza sahası içinde grekoromen hamlelerinden farklıydı havadaki Umut’un itilmesi. Bence karar doğru.
Travma bitecek gibi
Son golde Alanzinho’nun rakibi geçişi ve Umut’a yaptığı orta penaltı sonrasında dağılmış Belediyespor oyuncularının kontrolü dışındaydı. Ligin 37 golle en çok gol atan, en az gol yiyen, liginde tek, iki Türk hücumcusu Burak ve Umut’a 8’erden 16 gol attıran Trabzonspor için bu yıl şampiyonluk gelecek gibi. Ligin ilk yarısında deplasmanda yenilmeyen Karadeniz ekibinin bu maratonda, en büyük rakibi yine kendisi (aşırı motivasyon, yıldız oyuncu azlığı, tecrübe). Şenol Güneş bu sorunu çözerse, hem kendinin hem de Trabzon kentinin 1994’te yaşadığı travmayı da bitirecek. Ben inanıyorum. “Olacak gibi.”
BEĞENDİM
Trabzonspor’un muhteşem seyircisi ve Belediye’nin rakibi yenmeye dayalı cesur futbolu.
BEĞENMEDİM
25 yıl Real Madrid, yaş 34 ve greko-latin kültüründen. Ne değişti? Her karara itiraz ve bile bile kırmızı kart. Bari al düdüğü sen oynat. Ne demişti Schuster; “G.Saray ve Bursa galibiyetlerinin anlam kazanması için Eskişehir’i yenmeliyiz.”
Schuster, Türk futbolcusunun çarşamabadan pazara top oynayamadığını, iki büyük maç kazandığında konsantrasyonunun dağıldığını biliyor olmalıydı ki, Beşiktaş bu sezon üst üste üç maç kazanamadı.
Tarihi fark olabilirdi
Bu kadar kötü bir Beşiktaş’ı bu sezon ilk kez görüyorum. Tarihi farktan kurtuldular. İlk yarı Batuhan, Burhan ve Erkan mutlak 3 golü kaçırmasa ve ikinci yarı sahneye Ersan ile Cenk çıkmasa, Beşiktaş’ın hezimete uğraması içten bile değildi. Guti maestro pozisyonunda ama topsuz oyunda hiç yok. Saha parselasyonunu iyi yapan takımlar, Manisa, Kasımpaşa ve dün Eskişehir, Beşiktaş’ın canını yaktılar.
Guti’nin kırmızı kart sonrası diğer futbolcuların daha çok sorumluluk alacağını ve Beşiktaş’ın daha iyi oynayacağını düşünmüştüm. Sadece iki kişi; Ersan ve kaleci Cenk o sorumluluğu aldı. Hastalık belli, hasta bu tedavi ile gidici. Ama doktor inatçı. Schuster’in önde kurduğu çizgi defansın arkasına derinlemesine ve çapraz toplarla Eskişehirsporlu futbolcular sarktı da sarktı. Ve Veysel ile Sezer’in attığı goller bu defans fiyaskonun sonunda geldi.
Yanlış oynadılar
Beşiktaş’ın yarısı yok, doğru. Ama sahadaki kadro Eskişehir’den daha mı kalitesiz bir ekip? Savunma felsefesini ön planda tutan ve zor gol yiyen Eskişehirspor, ligde hiç bir maçta bu kadar net gol pozisyonu bulamadı. Hücum felsefesi olan ve önde basan Beşiktaş’ın gol pozisyonu 1, savunmacı Eskişehirspor’un 11. Nasıl oluyor bu iş? Bobo, Nobre, Quaresma, Nihat gibi golcülerin yok, Küçük Ali’yle bu iş olmaz. Dün Beşiktaş önce savunma sonra kontra oynamalıydı. Yani Eskişehirspor’un oynadığı gibi oynamalıydı. Bülent’in fendi dün akşam Schuster’i yendi. Beşiktaş’ı çözmeye gerek yok, Schuster’i çözen her teknik direktör Beşiktaş’a acı verir.
BEĞENDiM
Telefonu Gaby Schuster açtı. Arayan teknik direkt Jupp Derwall idi. Derwall, ‘Bayan Schuster, Bernd’e söyler misiniz, bir sonraki Finlandiya maçına gelmesine gerek yok. Artık onu takımda istemiyorum.’ Derwall’e göre Schuster, Brezilya maçı sonrasında arkadaşlarına büyük yanlış yapmıştı. Schuster’in İspanyollaşmaya başlamasında bu olayın çıkış noktası olduğu söylenir. Saha içerisinden bir kuzu, ama saha dışında kaprisli, inatçı, egoist, antipatik, sürekli polemik yaratan ve yalnızlaşan bir insan olarak algılandı Almanya’da.
Schuster ne katacak?
“Almanya’da horlanan biri olmaktansa, İspanya’da kral olurum, ömrümün sonuna kadar İspanya’da kalmak istiyorum” diyen Schuster, bir İspanyol’a yakın İspanyol oldu. Zor bir kişilik, egosu yüksek, işte bu Schuster’le Beşiktaş, Avrupa Ligi’nde dün akşam 32 takımlı tura geçti. Ligde ve kupada potada. Bu Schuster Beşiktaş’a neler katacak? Beşiktaş Schuster’le zirveye de çıkabilir, bugünleri de aratabilir.
Esas oğlan Guti
İstanbul’da Beşiktaş’ı zorlayan CSKA, kalecisi M’bolhi’nin iki büyük hatasıyla teslim oldu. Sakatları nedeniyle sahaya 18 oyuncu süremeyen Beşiktaş’ta esas oğlan yine Guti’ydi. Bu tür maçlarda özelliklerini sahaya yansıtan Holosko’yla, defansta her geçen gün iyiye giden Ersan, Beşiktaş’ın iyilerinin başında geliyordu. Kartal’ın çizgi savunmasının arkaya adam kaçırma hastalığı yine devam ediyor. 44’üncü dakika Delev bomboş durumda golü yapsa oyunun akışı ve maçın kaderi değişebilirdi.
İlk yarıda Ernst ve Nobre, ikinci yarıda Ali Kuçik, buldukları net pozisyonları gole çevirse Beşiktaş skoru 5’leyebilirdi de. Sakatlanan Cenk’in yerine oyuna giren Hakan’ın kalesini terk edip havayı dövme rahatsızlığı devam ediyor. Sanki rakip kaleciye nazire yaptı dün gece. Beşiktaş çok zorlanmadan maçı aldı. Önündeki bütün hedeflere doğru yürüyor. Bence Beşiktaş’ı bu hedefe götürecek olan da, menzile varmadan düşürecek olan da Schuster’dir. Bu kadro, Türkiye’nin en zengin kadrosudur. Egolarından biraz arınmış ve iletişimini polemik yaratmadan çözecek Schuster, Beşiktaş için şans olacaktır. Yoksa...
BEĞENDiM
Guti’nin takıma her gün biraz daha ısınması ve etkili futbolunu.
Gole bu kadar kolay davetiye çıkaran bir Beşiktaş’a uzun yıllar rastlamadık. Bernd Schuster, ya Beşiktaş’ı okumaktan rakiplerini görmeye, ya da rakiplerine bakmaktan Beşiktaş’ı anlamaya zaman ayıramıyor. Bu savunma anlayışıyla, siyah beyazlılar ligi bir yerlerde bitirir ama Schuster’in ligi bitirebileceğini söylemek kolay değil.
Hatalarında bu kadar ısrar eden Schuster, takıma her geçen gün özgüvenini biraz daha kaybettiriyor. Türkiye’nin en zengin ve alternatifli kadrosuna sahip Beşiktaş, amatör küme ekiplerinin ayarında panik, telaş ve korku üstünde futbol oynuyor. Maçı izlerken birkaç mail aldım. Sizlerle paylaşmak istiyorum.
- “Dün, sakatlandım. Beş hafta sürer. Sonra devre arası. Lizbon’dayım. 2 ay sonra, 15 Ocak 2011’de buluşuruz.” İmza: Quaresma.
- “Tabata’dan ne istiyorsunuz. Ondan vazgeçemem. İlk golde ortası, ikinci golde kaleciden dönen plasesi vardı. Hep gol pozisyonunun içinde benim de kalbimde.” İmza: Schuster.
- “Beşiktaş savunması gibi bir defans az bulunur. Hiç bu kadar kolay gol atmadım. 60 metre top sürdüm, basan yok. İbrahim Toraman’ı en son bizim kale önünde görmüştüm. Hep iyi vururum, birinci golde de köşeye iyi vurdum. İkincisinde Beşiktaş savunması dağılmıştı zaten.” İmza: Grajciar.
- “Hep arkanızdayız. Desteğimiz sınırsız. Giydiğiniz formanın farkında mısınız?” İmza: Çarşı.
- “Holosko, Beşiktaş’a geldiğinde kartaldı. Ernst, geçen yıl kavgadan yılmayan bir kaplandı. Ne oldu size? Lütfen dönün bize.” İmza: Eski yöneti Tahsin.