İlker Yasin

Almakla olmuyor

12 Eylül 2011
İSTEDİĞİN kadar para harca, al alabildiğin kadar. Yıldızlar al. Eboue, Muslera, Melo. Önemli olan takım olmak. Yıldızları bir takımın içine katmak. Terim’e sorular:
1- Sizce, Sabri orta sahada mı, savunmanın sağında mı oynamalı?
2- Melo, defans önünde bu kadar kalmalı mı, yoksa hücum denemeleri yapmalı mı?
3- Eboue, bekte mi, orta sahada mı görev almalı?
4- Baros’un yerine Webo’yu ister miydiniz?
5- Ujfalusi olmazsa, hücuma nasıl gideceksiniz?
6- G.Saray’ın defans göbeği ağır mı?
7- Avrupa’nın büyük kulüpleri takım bütünlüğünü bozmamak ve gedikleri kapatmak için transferde 3-4 oyuncu ile yetinirken, Türkiye’de takımların 10-15 yeni transferi birbiriyle ne zaman tanışacak?
Belediye daha başarılıydı
Galatasaray, dün akşam Abdullah Avcı’nın oyun felsefesini çözemedi. Rakibe göre pozisyon almada ve oyunu orta sahada kontrol etmede İstanbul BŞB, Galatasaray’dan daha başarılıydı. Hele hele Abdullah Avcı’nın, skor 1-0’ken Efe’yi çıkarıp, Tevfik’i oyuna alması, ikinci gol hesaplarının işaretiydi. Galatasaray’ın kapasitesi bu değil.
İkinci yarı biraz daha kendine döndü. Ama gol pozisyonları toplamında İstanbul BŞB, Galatasaray’ın önündeydi. Galatasaray’ın takım olması için biraz daha zamana ihtiyacı var. Ve mutlaka bir santrfora. Yıldızı, futbolcuyu almakla olmuyor; önemli olan oynatmak.
Yazının Devamını Oku

Şampiyonlar Ligi’nde yoksa ligde nasıl olur

25 Ağustos 2011
ŞAMPİYONLAR Ligi’nin kura çekimi için Monaco’daydım.

Avrupa Ligi’nin satışını yapan FEAN firmasının yetkilileri Patrick Murpy ve Oliver Kuss ile toplantı halindeyken haberi Emre Tilev’den aldık. Zaten Türkiye için bir pazarlama sorunu ve şifreleme sıkıntısı vardı. Tüm bu problemlerin üzerine Fenerbahçe’siz Şampiyonlar Ligi’ni pazarlamak ekleniyordu.
Murphy, “Fenerbahçe’nin durumuna bu soruşturma süresince kim karar verecek?” diye sordu. Yanıtım, “Türkiye Futbol Federasyonu” oldu.
Bu kez ikinci soruyu yöneltti, “Peki Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne katılmama kararını kim verdi?” Ben yine, “Türkiye Futbol Federasyonu” dedim. O da bana, “Bu nasıl bir çelişkidir. Bize göre, Şampiyonlar Ligi ile Türkiye Ligi aynı standarttır. Türkiye’nin şampiyonu, Şampiyonlar Ligi’ne geldiği için, Türkiye Ligi bizim için çok önemli. Türkiye’de de suçluysa, aynı cezanın federasyon tarafından da lig için verilmesi gerekir” dedi.

Yazının Devamını Oku

Avrupa'da yola devam

19 Ağustos 2011
BÜYÜK Marmara Depremi’nin 12. yılında acılarımız biraz daha tazelenirken, Türk futbolunun büyük depreminin 45. gününde gözlerimizi, düşüncelerimizi özel yetkili savcıdan, mahkemeden, iddianameden, sanıktan, tanıktan uzak bir noktaya, futbola çevirdiğimiz geceydi, dün gece.

Bildiğimiz noktaya geldik... Özlediğimiz futbola döndük.
Beşiktaş, Rusya 2. Ligi’nin şampiyonluk hesapları yapan temsilcisi karşısında 3-0’lık skorla UEFA Avrupa Ligi’nde gruplara kalma vizesi alırken; oynadığı futbolla Mendes familyasından Carvalhal’in ne yapmak istediğini anlayamadık. İki takımın da 4-1-4-1 başladığı bir oyunda, Beşiktaş’ın 3 stoperi vardı? Grubun en kolay takımı ile eşleştiği iddia edilen Beşiktaş’ın evinde böyle bir düzenle oyuna başlaması, Carvalhal ile ilgili gelecek hesaplarına bir soru işareti koydu.

Daha etkili olacak

Tabi ki bu skorla Beşiktaş işi bitirdi ama Carvalhal’in neden şunları denemedi? - Toraman’ı savunmanın sağında oynatarak, Sivok ve Egemen ile üç stoperle oyuna başlamak yerine, Ekrem’i savunmanın sağına koysa (yabancı sınırlaması yoksa Hilbert’i) ve oyunlar gitse gelse, ofansta renk verse, kötü mü olurdu?
Almeida’nın yürüdüğü maç boyunca açık bir şekilde görülürken, çabuk ve hızlı bir Holosko’yu o bölgede kullanmak çok mu yanlış olurdu?
Mustafa Pektemek’in sakatlık sonrasındaki konsantrasyonu bu kadar eksiyken, Veli Kavlak ile oyuna başlamak daha doğru olmaz mıydı?
Bence, dün gecenin en önemli ismi Veli Kavlak’tı. Alan genişleten, yer değiştiren, rakibi sürükleyen Veli Kavlak, skorun artmasındaki en önemli isimdi.

Yazının Devamını Oku

Bu futbol yetmez

11 Nisan 2011
VİRGİL, “Yapabilirler, çünkü yapabileceklerini düşünüyorlar” demiş. Ben dün geceki Trabzonspor’da şampiyon olabileceklerine dair bir inanç göremedim. Eğer galibiyet için 80’li dakikalara kadar sabırlı olmak ve rakibin eksilmesini beklemek bir taktik ise, bu gerçekten çok büyük bir riskti. Ama Aslantepe’de ben, kaybetme korkusunun, kazanmanın vereceği mutluluğu bastırdığı inancındayım. Yani Trabzonspor, mutlak kazanması gereken bir felsefeden çok uzakta, kaybetmemek ve yarışta kalmak düşüncesinde bir takım olarak görüldü. Şenol Güneş Hoca, Jaja ve Alanzinho’yu birlikte oyuna başlatarak; gelmeyen golde son hamle için, Yattara’ya nasıl güvenebilir?

Yabancılar uyanmalı

Onur’un sakatlanmasıyla, ağza gelen yürekler Tolga’nın dünkü futboluyla ve yapmış olduğu 3 muhteşem kurtarışla sanıyorum sakinleşmiştir.
Bu kadar pas hatası yapan, Colman ve Selçuk’lu bir Trabzonspor, Galatasaray maçını çevirebiliyorsa; futbolcular şampiyonluğa seyirciden, yöneticiden daha çok inanmak zorundadır.
Ben ne Trabzonsporlular gördüm; inancını futboluna yansıtan, canını dişine takan, alması gereken maçı, söke söke alan.
Polonyalılar, Jaja, Colman, Alanzinho, Glowacki artık uyanmalı. Ve gelecek olan şampiyonluğun Trabzonspor için ne anlama geldiğini öğrenmeli.

G.Saray’ın gücü belli

Klas futbolcuyu, sahadan almayacaksın. 82. dakikada gecenin pasif isimlerinden Jaja, vermiş olduğu muhteşem pasla Burak’ı gole götürdü. Bu golde, bu pasta Trabzonspor için futbolsuz geçen gecenin en parlak ışığıydı.
Galatasaray, Bülent Ünder yönetiminde farklı bir şey yapamazdı. Başta Arda olmak üzere, oyunun ciddiyetinin farkında ve Galatasaray markasına yakışır bir oyun düzeni içinde oldular. Ama bu kadar gücü Galatasaray’ın.

BEĞENDİM
Maçın önemini kavramış Galatasaraylı oyuncuların, Antalya maçının çok ötesindeki performansını.

BEĞENMEDİM
Şampiyonluk bu kadar yakındayken Trabzonspor'un inancını ve futbol anlayışını.

DİKKAT
Son 6 hafta... Bu futbol Trabzonspor için yetmez.
Yazının Devamını Oku

Kaptan ve şapka

20 Mart 2011
TRİBÜNDE açılan pankart, Schuster’in tribüne yolladığı Tayfur’a gönderme yapıyordu: “100. yılın kaptanı, zirvelere uçur Kartal’ı.”

Ama daha net olanı da açabilirler ve 7. hocasını değiştiren Demirören’e de bir mesaj yollayabilirlerdi: “8 yılın başkanı, artık önüne koy şapkanı!” Hangisi iyi? Dün akşam seyrettiğimiz Tayfur’un Beşiktaş’ı mı? Yoksa liderin 21 puan gerisine düşmüş Schus-ter’in Beşiktaş’ı mı? Yoksa fark yok mu?
Ernst’i kulübeye mahkum eden, umut veren gençlerden Necip’i gözardı eden ve yıldız bolluğunda bir takım yaratamayan Schuster’i aratmaz Tayfur. Daha iyisi olur, kötüsü olmaz. Tayfur başarıya aç. Bu toplumun çocuğu. Schuster, Rijkaard, Del Bosque, Aragones, Daum’dan daha çok şeyler verir Türk futboluna. Bu ülke futbolunda şu anki sistem, sıfırları bol kontrat yapan yabancı teknik adamların başarılı olmasına izin vermez.
Asistleri ve golleriyle ‘çete’ geceye ağırlığını koydu. Bobo’nun yerine giren Almeida’nın, iki Quaresma asistiyle gole varması ve Q7’nin çokça orta için kullandığı sağ ayak dışından, harika bir gole ulaşması, yıldızların geceye damga vurması anlamına geliyordu. Schuster’in şişik egosuyla pasifize olan yıldızlar, Alman altyapısında futbol temeli alan Tayfur Havutçu’nun komplekssiz, mütevazı ve yıldızı okşayan yaklaşımlarıyla bir anda ve ilk başta geceye damgalarını vurdular.
Yazının başlığını, ‘Kaptan ve şapka’ koydum. Kaptan, pankarttaki gibi Tayfur’dur. Başkan, dostum Yıldırım Demirören’dir. Aziz Yıldırım’ın, Aykut Kocaman için gösterdiği direnci, desteği ve inancı, Yıldırım Başkan Tayfur için, Adnan Polat, Tugay veya bir başkası için gösterebilirse, tazminat sorunumuz kalmaz.

BEĞENDİM

Schuster’in varlığında gölgede kalan ve etkili olamayan ‘çete’nin dirilişini.

BEĞENMEDiM

Geleceğin büyük antrenörü olarak gördüğüm Şota’nın 2. yarı Beşiktaş baskısına çaresiz kalışını.

Yazının Devamını Oku

Yakışmadı

11 Mart 2011
Bu yazı 3 bölümdür. 1- İdari, 2- Teknik, 3- Sosyal.

1- Barcelona’da Laporta büyük başkandı. Dibe vurmuş takımın başına Rijkaard’ı gönderdiğinde hiç düşünmeden, B Takımı’nın hocası Guardiola’yı getirme cesaretini gösterdi. Görüyorsunuz Barcelona nerede. İşte başkanlık budur. Denizli’nin yardımcısı Tayfur Havutçu nerede? Sarı Melek istemedi, tribünde. Her statta kombinesi var. Quaresma, kaşını aldırırken, mikrop kaptı. Almeida “Bobo, benden daha iyi bu hafta o oynasın” dedi. Zafer Öger gitti, İspanya salon futbolu, futsalın en iyi kaleci antrenörü aldığı parayı beğenmedi. Yakın arkadaşı Schuster’e telefon etti, Türkiye cennetine geldi. İlk yarı şut yok2- Hani derlerki, Schuster hücum oynatır yediğinden fazlasını atar ve kazanır. Ve derlerki, Hikmet Karaman bir taktik ustasıdır. Rakibe göre atak yapar, berabere kalmaz, ya kaybeder ya kazanır. Hepsi hikaye... İlk 45 dakikada Manisa kalesine giden Beşiktaş topu, Beşiktaş kalesine giden Manisa şutu yoktu. Ya Hikmet Karaman, bu Beşiktaş’ı dağıtıp ‘Schuster’in bileti bizden olmasın’ dedi, ya da Schuster, ‘Defans bizde zaten yoktu, hep beraber hücuma çıkalım, kadere razı olalım. Acil bir İspanya bileti alalım’ dedi. Schuster, zaten gitti, gidiyor. Aldığı belli, verdiği ortada. Peki Karaman’a ne oluyor. Bu kadar yüksek egon olacak, iyi yaptığına inanacaksın ve kazanmak için kaleye şut atmayan bir takımın hocası olacaksın. Beşiktaş ve Manisa’nın son 2 maçında 10 golü atan kimlerdi? Son 30 dakikada Beşiktaş’ın etkili futbolunda Schuster, riskleri de alarak Quaresma’yla beraber yüklenmeye başladı. Bobo, 3 mutlak golü harcamasa Karaman ne diyecekti bilemem. Ama Schuster, “Hiddink’in İstanbul toplantısına katılamadım, Manisa’yla maçımız vardı. Dersime çalışıyordum” diyebilir. F.Bahçe de sahne aldı3- Trabzon, Beşiktaş, Galatasaray’dan sonra F.Bahçe’de sahne aldı. Mosturoğlu anlattı da anlattı. Bindikleri dalı kesen, asırlık kulüplerde günlük gelişmelerle nefes tüketen ve Türkiye’nin futbol sevgisini törpüleyen yönetimlerle işimiz çok zor.

Yazının Devamını Oku

Ruhsuz beden

7 Mart 2011
TÜRKİYE’de, tribündeki Şenol, kulübedeki Schuster’den daha fazladır. Futbolda, sahada kalan, inancı olan 10 kişi, inanmamış hedefi kalmamış 11 kişiden daha fazladır. Maç sonrası Beşiktaş tribünleri, “Ayıp oluyor” diye bağırıyorlardı. Hayır, ayıp olmuyor. Beşiktaş’a yazık oluyor. Tolga Özkalfa, yanlış bilmiyorsam bir diş hekimi. Oyma, ve doldurma işlemlerini, meslek gereği, çok iyi bilir. Gösterilen 2 kırmızı kart, gösterilmeyen bir 2’si daha.
Tartışmalı bir penaltı pozisyonu. 43’te Serkan’a, 69’da Sivok’a gösterilen kırmızı kartlar ve Burak’ın Rüştü’nün müdahalesiyle yerde kaldığı pozisyonda, Rüştü’nün çelmesi mi, Burak’ın kuğu balesi resitali mi? Ne olursa olsun sonuçta, Özkalfa maçın sonucuna etki etmiştir.
Haftalardır yazıyorum; Beşiktaş, hedefi yok ama ismi çok büyük hocayla, yani Schuster’le bir yere gitmek istiyor. Schuster de, “Günler geçsin, mevsim bitsin, evime gitsem” diyor.
Devre arasında Hikmet Karaman’la konuştuğumda, “Bu 10 kişilik Trabzonspor, Beşiktaş’ı yener” dedi. “Riskleri alan kaybeder” dedi. Orta sahasını tamamiyle bırakmış ve olduğu gibi Trabzonspor kalesine bir fazla olanın heyecanıyla abanmış Beşiktaş, ilk gol sinyalini Burak-Rüştü mücadelesinde aldı. Ama Schuster, savunma ve özellikle orta saha fonksiyonlarını tam anlamıyla kaybedip, bir galibiyet golü rüyasına daldı. Futbolda, işler böyle yürümüyor. Sabretmek, beklemek ve psikolojik motivasyonu kaybetmemek şart. Hocası tribüne gönderilmiş Trabzonspor, bu maça daha çok inanmıştı. Oyunun genelinde Beşiktaş daha aktif, daha pozisyon üreten taraftı. Ama öncelikle kafada kazanmak şart. Schuster’in takımının artık kafada kazanacak hiç bir şeyi yok (belki kupa).

BEĞENDİM
10 kişi kaldığı anda bile kazanma odaklı futbol anlayışını kaybetmeyen Trabzonspor’u.

BEĞENMEDİM
Beşiktaş’ın futbolunu beğenmiyorum. Ruhu olmayan bir beden gibi.

DİKKAT
Beşiktaş Yönetimi, sanmıyorum ki, bundan sonra bir tedbir alabilsin. Kupa yarı finaline dikkat.
Yazının Devamını Oku

Skor aldatmasın

1 Mart 2011
BEŞİKTAŞ’ta yönetim G.Saray’ın bu sezon başında düştüğü yanlışa düşmemeli. Rijkaard’ı geçen sezon bitiminde gönderemeyen Galatasaray, başarısız hocayla bu sezona da başlayınca ne hallere düştü ortada. Beşiktaş’ın kazanacağı bir şey kalmadı bu yıl. (Belki kupa) 30’u aşan yaş ortalaması, ya meslek hayatının son maddi volesi bol sıfırlı Euro’lar için ya da kafasına göre oynayacak başka lig bulamadıkları için İstanbul’a gelen müzelik yıldızlarıyla Beşiktaş’ın kaybedecek bir şeyi yok artık.

Schuster sormuş onlara, Guti’ye, Quaresma’ya, Almeida’ya, Simao’ya, “Sadece para için mi geldiniz?” Tabii ki para için ya ne için? Peki sayın Schuster ne için geldi? Doğduğu topraklarda sıkça eleştirildiği için “Almanya’da horlanan biri olmaktansa, İspanya’da kral olurum” diye ülkesini ve hatta dilini terkedebilen birinin, 3 yıl işsiz kaldıktan sonra Beşiktaş’ın teklifine uçarak gelmesi bol sıfırlı Euro’nun cazibesinden değilse nedendir?

B planı yok

Sonuçta Schuster, bu kafa yapısı, bu megolaman tavırları ve bu aşağılayıcı yaklaşımlarıyla sezon sonu gitmelidir. Gitmezse Beşiktaş’ın gelecek yılki resmi, bu yıl Galatasaray’ın çektirdiği resimdir. 36 yaşındaki kaleci Rüştü, önce Tita’nın sonra Necati’nin iki gollük pozisyonunu çıkarmasa maçın ilk yarısını Antalyaspor 2-0 önde bitirecekti. Solda Simao, sağda Quaresma, ortada Guti, önlerinde Bobo, golü bunlar atacak. Ama nasıl? Dönemiyorlar, mesafe kat edemiyorlar, defans arkasına sarkamıyorlar, kontraya çıkamıyorlar. Bereket onların yapamadığını pır pır Ekrem yaptı. Ofsayt kokan pozisyonda Quaresma’nın attığı pasta Antalyaspor defansının arkasına sarktı ve golünü attı.

Sağ bek Ekrem, F.Bahçe’den sonra Antalya ağlarını yoklarken Schuster hala, kızı evden kaçan baba sıkıntısı içinde sahadaki forvetlerine bakıyor, ama yeni goller için formül bulamıyordu. B planı yok Schuster’in. 79’daki Guti’nin golünde, golü İspanyol yıldıza mı, kaleci Ömer’e mi yazmak lazım bilemiyorum. 8 günde 12 gol yemiş takımın hocası defansa da soluk getiremedi. Antalya, 5 net pozisyondan yararlanamadı.

Beşiktaş'ı çözelim

Yıldızları yıldız değil.

Beşiktaş tüm hatlarıyla oturmuş bir takım değil.

Hocanın aklı başka yerlerde, Beşiktaş’ı hedefe götürecek hoca değil. Dün akşamki skora kimse aldanmasın. Beşiktaş’ı zor günler bekliyor.

BEĞENDİM
Uzun bir sakatlıktan sonra, profesyonelce her şeyini vererek oynayan Ekrem’i.

BEĞENMEDİM
Q7 ve çetesini, Guti de dahil.

DİKKAT
Trabzon’da Kayseri futbol oynadıysa, Antalya’da Beşiktaş ne oynadı. Beşiktaş toparlanmalı.
Yazının Devamını Oku