31 Temmuz 2006
GALATASARAY yeni ve garip huylar edinmiş. Daha önce boş alanları kullanır, topla fazla haşır neşir olmaz, top gelmeden düşünce zenginliğini kullanırdı. Hasan Şaş, tehlikeli bölgelerde hünerini gösterir, oyunu etkiler, rakibi yorardı. 90 dakika boyunca bu ısrarını kullanır, bundan da vazgeçmezdi. Hasan’a da bir şeyler olmuş. Kazandığı her topu hatalı ortaladı.
Sabri, Necati ve İliç, G.Saray’ın en kritik oyuncuları. Beşiktaş karşısında topu ayaklarına yapıştırtılar, "Aman top bende kalsın. Onu ben yönlendiriyim" düşüncesiyle davranıp, boş alana kaçan arkadaşlarını görmediler.
Örneğin, Beşiktaş defansı az adamla yakalanmış, Necati’nin saniyelik gecikmesi, topla oynaması, Hasan’ın golü gitmesini engelledi. Sabri’ye de bir haller olmuş. Biz tribünden görüyoruz, rakip yanlış bir hareket yapıyor. Hemen hakeme el kol hareketleri.. Nedir bu?
Beşiktaş, Kleberson, Fahri Tatan ve Delgado ile orta sahayı üçlemiş, Galatasaray ise tek başına Mehmet Güven’i oraya dikmiş. Mehmet hem topu kesecek, hem de topu kanatlara aktaracak. Bu Mehmet’in tek başına başaracağı bir iş değildi. İliç de Necati ve Hakan Şükür’ün arkasında gezinince orta saha tamamen Beşiktaş’a kaptırıldı.
Gençler ve ustalar
Siyah beyazlılar rahat paslarla gelirken, Galatasaray gelişi güzel uzaklaştırılan toplarla gol aradı. Defansta Tolga ve Song, -Özellikle Beşiktaş’ın kanat toplarında- çöküntü yaşadı. Ve Beşiktaş’ın orta sahadan başlayan hücumları, -Savunmanın da hatası ile- beklenen golü getirdi.
Mönchengladbach maçında ki gençleri de izledim, dün geceki ustaları da.. Abiler, futbolun felsefesini, top kazanma, verkaç, kanatları kullanma gibi altın kuralların hiç birini sahada uygulayamadı. Yapamayınca da kaybetti. G.Saray geçen yıl şampiyon olurken, en azından topu koşturuyordu. Şimdi ise ne top koşuyor, ne de futbolcu. Defans, orta saha iletişimi kötü, forvet ileride sadece top bekliyor. Ve ortaya kötü bir tablo çıkıyor.
Galatasaray, orta sahaya bir oyuncu istiyor. Ön liberoda Mehmet Güven idare etmeye çalışıyor ama uzun vadeli yarışmada bu alanı kuvvetlendirmek şart. Eğer bu transfer gerçekleşmezse, tek şans gençler. Çünkü onlar ne kadar yetenekli olduklarını gösterdiler. Onları ihmal etme Sayın Gerets.
Yazının Devamını Oku 30 Temmuz 2006
HOLLANDA kampından beri söyleye söyleye ağzımızda tüy bitti; "Elinizde böyle madenler varken futbolcu aramaya gerek yok" diye... Bizim bu söylemimize karşın bazı eski kafalılar hep bir ağızdan aynı sözleri kullandılar bu kardeşler için; "Biraz pişsinler..." Ama bilmiyorlardı ki, bu kardeşler "Sobada ısınan gevrek kestane" olmuşlardı. Arda, Oğuz, Özgürcan, Aydın hücum bölgelerinde inanılmaz güzel bir kurgu içindeydiler. Gencecik delikanlılar sahanın üçüncü bölgesinde üçgenler kuruyor, büyük bir cesaret ve başarıyla derin futbolu tercih ediyorlardı. Ustalardan kurulu rakipleri şaşkına dönmüştü. Hele bir Polanski vardı, Oğuz’u tutayım derken perişan oldu. Bu Polanski baktı ki Oğuz’u durduramıyor, ellerini kollarını kullandı. Daha sonra bu çocuğa, gelen vurdu, giden vurdu. Gerets baktı olmayacak, onu hemen oyundan aldı.
Sonuca gitme dersi
Bu genç kardeşlerin üretimi olan gol de ’bir takımın sonuca nasıl gideceğini anlatan’ bir ders gibiydi. Rakip Mönchengladbach sahanın her bölgesinde pres yapan Galatasaray karşısında top oynayacak alan bulamayınca sürekli geriye oynamak zorunda kaldı.
Böylesine dinamik ve düşünce zenginliği olan bir gençliği Galatasaray kullanamazsa, gerçekten yazık olur. İnanın, Türkiye’de hiçbir takımda böyle yetenekli gençler yok. Ben bunların hepsinin arkasındayım. Bu çocuklar geleceğin Galatasaray’ının temelini atacak ve sahnede yerlerini aldıkları zaman Cimbom’u yıllarca omuzlayıp götüreceklerdir.
Yazının Devamını Oku 24 Temmuz 2006
SÜPER Lig’e tekrar dönen Bursaspor, yeni sezona görkemli bir şekilde "Merhaba" dedi. Açılış eğlenceliydi. Yeşil beyazlıların sezon açılışında geçen yıl olduğu gibi misafir olarak gelen yine Galatasaray’dı. Bursalı, takımını görmek için tribündeki yerini almıştı. Misafir takım da büyük bir kulüp ve geçen sezonun şampiyonuydu. Başkan Özhan Canaydın olmasa, Bursa halkı belki de Galatasaray’ı göremezdi. Ama tribündeki bir takım taraftar çıkıyor, böyle bir hazırlık maçında bile binbir şekilde küfür ediyor, ne kendi takımına ne de misafirine saygı bile duymuyordu. Alt tarafı lig öncesi prova maçıydı. Bana öyle geliyor ki, önümüzdeki sezon da bu küfürlü şarkılar statlarda yine esecek.
Bir tek Sabri
Galatasaray’a gelince... Sahada, artık ağabey olan bir tek Sabri’yi gördüm. Her tarafa koşan, servis yapan, pas ve gol atan. Tomas ile Tolga’yı yan yana izledim, uyumsuzdular. Yan toplarda ve orta alandan gelen hücumlarda anlaşamıyorlardı. Hasan Şaş, sağ kanadı beğenmedi herhalde. Her kazandığı topu ezip, durdu. Necati Ateş ise sahnede yoktu. Esas kritik bölge olan ön liberoda oynayan Okan, zaman zaman top çaldı ama hücumla defans arasındaki köprüyü bir türlü kuramadı.
Heinz oynasam da olur oynamasam da havasında. "Ben paramı alır kendime bakarım" diyordu... Sağ tarafta oynayan Cihan, görevini yaparken o da defansının en iyisi gözüktü. İki tane güzel gol gördüm, uzak mesafeden ağlarla buluşan. İlk önce Sabri, daha sonra Bursasporlu Volkan alkışlanacak gollere imza attılar.
Küfrü kim durduracak?
Bursaspor geçen seneye oranla takımını yenilemiş. Bayağı da oturaklı olmuş. Yalnızca Ömer’de bir düşüş var. Hakan’la kafaya çıkıyor, yükselemiyor. Darbe aldığını ima ederek toplara çıkmıyor. Raşit Çetiner de hatalı oynadığını görünce de oyuncusunu kenara çekti. Benim görmek istediğim, gençler yoktu Galatasaray’da. Aydın, Ferhat, Arda, Mehmet Güven, U-19 Milli Takımı’nda olduğu için oynamadılar. Bu yüzden zevk almadım. Hollanda kampında onları izlerken keyifleniyordum. Dün gece gözlerim onları aradı. Demek ki, Gerets, Galatasaray’ın kritik bölgelerine yapacağı transferde, gençlerin dışında haklı. Uzun lafın kısası, lig yaklaştı. Bu ahlak dışı küfürlere kim mani olacak diye yine çok bekleyeceğiz...
Yazının Devamını Oku 19 Temmuz 2006
GALATASARAY’ın 10 gün süren Hollanda kampını, sabah-akşam yapılan idmanları ve maçlarını hiç kaçırmadan canlı olarak izledim. Bu kampın diğerlerinden en büyük farklılığı ağabey ve kardeşlerin mücadelesiydi. Her çift kale çalışmasında ortaya tatsız olaylar çıktı. Gerest, gençlerden ve ustalardan ayrı ayrı bir takım kurdu. Öylesine bir çift kale maç oluyordu ki, gençler ortalığı kasıp kavuruyor, ağabeyler, sert giriyor, gençlerin gıkı bile çıkmıyordu.
Gençler biraz sertleşince, bazı ağabeyler bas bas bağırmaya başlıyordu; "Böyle de topa mı girilir? Çekin ama tekme atmayın" Bu sitemlere küçükler hiç seslerini çıkarmadı. Sadece oynadılar, açıkcası onlar oynadıkça, onların adına ben gururlandım. Çünkü öylesine gençtiler ki, daha iki üç yıl önce küçük dediğimiz Sabri’ye bile, "Sabri Abi" diye sesleniyorlardı. Yani Sabri bile ağabey olmuş...
* * *
Adnan Polat, "Yıldız almak için paraları sokağa atmanın zamanı değil, zaman yıldız yetiştirip kar etmenin zamanı" demişti. Doğru söze ne denir. İşte Galatasaray ve Türkiye’nin gelecekti yıldızları; Arda, Ferhat, Aydın, Mehmet Güven, Oğuz (16 -17 yaşında futbolu yutmuş sanki). Bazı kesimlerin klasik lafları vardır, "Ama biraz pişmesi gerek"
Bunlar ne köfte, ne pirzola, ne de balık. Bunlar pişmiş kavrulmuş. 50 uluslararası maçtan fazla mücadele heyecanı taşımışlar. Futbolcuyu dışarda arama, elindekine sahip ol yeter.
* * *
Yıllarca Galatasaray yol geçen hanı gibiydi. Sen de 50, ben diyeyim 80 futbolcu gelip geçti. Borçlar kabardı gitti. O futbolcuların şimdi birçoğunun isimlerinden eser bile yok. Çıkıp da biri, "Kardeşim, biz her sene bir yıldız alacağız diye kendimizi kandırıyoruz. Ekonomi bozuk. Elimizdeki gençler ve ustalarla bu işi götüreceğiz" diye bir açıklama yapsa en büyük alkışı alır.
SON SÖZ: Hazırlık maçları için çıktıkları statları gören sarı kırmızılı kafiledeki herkes, "Şöyle 40 bin kişilik bir stadımız olsa ne güzel olur" demekten kendini alamıyor.
Yazının Devamını Oku 9 Temmuz 2006
TÜM takımlar gibi Galatasaray da eğitim için Hollanda’ya geldi. Buradaki antrenmanlar devamlılık ve dayanıklılık üzerine kurulu. Bu çalışmaların amacı futbolcuların vücutlarının tüm kısımlarını hazır hale getirmektir. Sabah-akşam bu işi yaparlar ve zorlu maraton için gereken yapının temellerini atarlar. Bu yorgunluk içinde birkaç tane de hazırlık maçı yaparlar. Teknik direktörler de bu karşılaşmaları izleyip, oyuncularını tanımaya çalışır.
Yazımızın bundan sonraki bölümünde "Galatasaray nasıl oynadı?" yerine, alt yapıdan yetişen fidanlarından bahsedeceğim.
Arda: Bu genç artık o kadar gelişmiş ki, zor bulunan defansın sağ kanadı için biçilmiş kaftan. 10 yıl bozdur bozdur harca.
Mehmet Güven: Gerets, ön libero arayışı içinde. İsmi Mehmet Güven değil de yabancı isim olsa "Aman ne şahane futbolcu" dersin. Mehmet Güven iyi top kullanıyor, iyi top kesiyor ve basit oynuyor. Tek eksiği var, fizik gücünün tam anlamıyla yerleşmemiş olması. Çabukluğu kazanıp, top gelmeden düşünce zenginliği yakalarsa ve biraz da ağırlığını atarsa o mevkinin adamı olur.
Aydın, Ribery gibi
Aydın: Geçen yıl Galatasaray şampiyonluğa gittiği için ara sıra sahneye çıktı. Rol aldığı bölümlerde de alkışlandı ve takımını ipten de aldı. Dün az bir bölüm oynadı ama tam oynadı. Şimdilerde çok aranan Ribery gibi bir futbolcu.
Uğur Erdoğan: Zayıf, ince. Arif Erdem’i anımsatıyor. Hareketli, çabuk ama tecrübesiz. Bu kadar çok hücum adamı olan Galatasaray’da şans bulur mu, belli olmaz.
Ferhat: Dinamik, sol ayağını iyi kullanan ve kademe anlayışını bilen bir futbolcu. Her pozisyonda da topa vurmasını biliyor.
Bir de oynatılmayan Oğuz Sabankay’ı idmanlarda izledim. Bana Emre Belözoğlu’nun ilk yıllarını hatırlattı. İşte Galatasaray’da böyle cevherler var. Artık bunu takımın içine serpiştirmesi de Gerets ve asistanlarının işi.
Yazının Devamını Oku 1 Temmuz 2006
ÜÇ Bücür idiler. Galatasaray’ın hem ligde, hem Avrupa kupalarında fırtına gibi estiği dönemde takımın beyni idiler. Suat, Emre ve Okan’dan söz ediyoruz. Hem kendileri, hem de taraftarları Cimbom’un o şaşaalı günlerinde büyük heyecan yaşadılar. Sonra bir baktık ki, Üç Bücür ayrı ayrı yerlere savrulmuşlar.
Üç Bücür’den Okan Buruk, şimdilerde tekrar yuvasına dönmek istiyor... İstiyor ama Galatasaray camiasından bazı kesimler onu darağacına asmak istiyorlar. Gerekçe de şu; geçmişte İtalya’ya transfer olurken kulüpten problemli ayrılması. Bu çocuk gençliğin verdiği bir heyecanla hata yapmış olabilir. Peki, o hata yapmış da, o zamanki yönetimin hiç mi günahı yok, o yaşananlarda...
İtiraz etmeyi bırakın
Şimdi, geçmişe sünger çekme zamanı. Okan’a daha fazla itiraz etmenin anlamı yok. Şayet yönetim istiyor, teknik heyet de onaylıyorsa, bu iş hemen olmalı. Okan, Galatasaray’a zarar değil, fayda getirir.
Galatasaray’ın elinde, genç ve geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak bir futbolcu ordusu var. Artık "Milli Piyango bileti alır gibi" futbolcu alma devri geçti. Hesabını, kitabını iyi yapacaksın. Dışarıdan almak istediğin iyi futbolcu, Türkiye’yi değil, Avrupa ülkelerini seçiyor. 2-3 milyon dolar gibi rakamlar onlar için çerez gibi. Onlara bu parayı verirsen, takımdaki dengeleri bozmuş olursun. Dolayısıyla, önüne Okan Buruk gibi kaliteli ve her şeyiyle kendisini Galatasaray’a adamış futbolcu gelmiş, onu geri çevirmek olmaz.
Yazının Devamını Oku 5 Haziran 2006
MİLLİ Takım’ın yaptığı 6 hazırlık maçında kendisinden, oynadığı futboldan, gençliğinden övgüyle bahsettik. Buraya kadar doğru. Milli Takım gibi yerde direkt görev aldı. Bu genç; Can Arat. Bu güzel. Ama en son maçında gözüme çarpan başka şeyler vardı. Rakibi ve hakeme itirazı, el-kol hareketleri... Bu normal bir şey değil. Alışkanlık yapar, zamanla da artar ve futbolun dışına çıkar. Ama daha dikkat bu alışkanlık çok kötü. Olmadan düşersin. Bu bir ağabey tavsiyesidir.
Milli Takım, bundan önceki maçlarda zevk verdi. Makedonya karşısında bu zevki alamadım. Gol yemek zaafiyetini iyileştireyim derken, hücumda hiç olumlu atak göremedim.
Olumlu ve olumsuz yönler
Birinci bölümde defansla orta saha yarım ay şeklinde oluşuyor, rakibe alan bırakmıyordu. Ama hücum teşebbüsü yoktu. Daha sonra orta alanı Hüseyin’le Fahri kontrol altın alırken, Fatih Terim, Gökdeniz’le Halil Altıntop’un hemen arkasına Nuri Şahin’i sarkık hücum olarak koydu. Burda bir-iki tane fantezi gördük. Bir-iki ver-kaç ve şut teşebbüsleri, o kadar. Dün beğendiğim futbolcuların başında Fahri, top gelmeden düşünce zenginliği vardı. Mehmet Topuz’un hem defansa, hem de hücumdaki atakları ve çabukluğunu gördüm. Bir taraf düzelirken, diğer taraflarda arızalar başgösterdi. Milli Takım, böyle bir turnuvada bir şeyler kazandı.
Yazının Devamını Oku 3 Haziran 2006
SUUDİ Arabistan ile oynadığımız maçta hatlarımızın her iki bölümde de birbirlerini desteklediğini gördük. Angola karşılaşmasının birinci bölümünde bunları göremedik. Bütün hatlarımız dağınıktı. Kimse birbirine destek olmuyor ve çok fazla top kaybı yapıyorduk. Defans oyuncularımız, çabuk oynamayı iyi beceren rakiplerini sık sık kaçırıyordu. Angolalı oyuncuların hemen her ileri çıkışlarında gol tehlikesi yaratması, savunmamızın top yapmasını da engelledi.
Daha sonra Fatih Terim, rakibin taktiğini çözüp, ona göre değişiklikler yapınca oyunun seyri değişti. Terim, ikinci bölümde sahayı Fahri, Hamit ve Nuri’ye teslim etti. Nihat ve Necati’yi de hücumda derin paslara yöneltti. Oyun kalıbındaki bu değişiklik, Angola’nın sistemini alt üst etti. İlk yarıdaki gibi oynayacak geniş alan bulamayan Angola, kontrolü millilerimize bırakmak zorunda kaldı.
Hamit ortada oynamalı
Angola maçı bize, bir teknik direktörün oyunun kaderinde nasıl etkili olduğunu gösterdi. Fatih Terim, ilk yarıda aksayan yönlerimizi iyi tespit etti ve ikinci bölümde yaptığı olumlu değişikliklerle galibiyete ulaşmamızı sağladı. Bu maç Hamit Altıntop’un mutlaka orta alanda oynatılması gerektiğini de gösterdi. Hamit, çabukluğu, top kesmedeki başarısı ve servis yeteneğiyle milli takımımızın en iyi oyuncusuydu.
Yazının Devamını Oku