6 Eylül 2006
GALATASARAY’da geçen sene herkes para krizini konuşuyordu. Neredeyse sarı kırmızılı kulübün kapısına kilit vurulacağı dahi düşünülmeye başlanmıştı. Öyle ki futbolcular isyan ediyor, ’Para... Para’ diye inliyorlardı. Yani anlayacağınız G.Saray camiasının üzerine kara bulutlar inmişti. Marttaki kongrede dahi herkes kurtuluşun zor olacağını iddia ediyordu. Ama şu anki başkan yardımcısı Adnan Polat’ın başlattığı yardım kampanyası fazla olmasa da umutsuzluğa düşen camiada hareketlenmeye, bir ışık saçmaya başlamıştı. Ve G.Saray kongresi oldu, bitti....
Başkan Özhan Canaydın yeniden göreve geldi. Yanında ise bu kez ’Hani derler ya, işinin ehli’ diye...Aynen öyle; Adnan Polat vardı.
Çarklar işliyor
Şimdi neden bu adam bunlardan bahsediyor diyeceksiniz. Hemen özetliyorum. Mart ayından beri kim G.Saray’ın borçlarından bahsediyor? Ya da hangi futbolcu kalkıp "Paramı alamadım" diye isyan ediyor. Çünkü G.Saray yönetiminde artık çarklar doğru bir şekilde işliyor. Herkes görevini yapıyor, sarı kırmızılı camiada projeler ilerliyor, maddi açıdan oluşan büyük yara kapatılmaya çalışılıyor.
Hele, hele en önemli olan futbol şubesi ise ince eleyip sık dokuyor. Paralar dışarı saçılmıyor. Örnek... Adnan Polat ve kurmayları... İnanır mısınız tam 154 gündür kendi işlerini bırakmışlar, G.Saray’ı düzlüğe çıkartmak için adeta soluk almadan çalışıyorlar. G.Saray’ın zaten kadrosu iyi. Bu takım geçen sene şampiyon olmadı mı? Bırakın artık kötü tablo çizmeyi. Niye bu çocuklar bir daha zafere ulaşmasınlar. Avrupa’da istediklerini almasınlar?
Bunlar olurken de yıllardır adeta arap saçına dönen stat projesi ve Riva konusunda da son noktaya gelindi. İşte bu bir kanıt. Başkan Canaydın kendini yeniledi. Bu yeniliği başlatan ise kimse alınmasın, Adnan Polat’tır. Yani bu konunun özeti şu: Artık kara bulutlar G.Saray’ın üzerinden dağıldı, camiaya güneş açtı...
G.Saraylı taraftara ise mesajım; Şampiyonlar Ligi’nde, gönül verdiğiniz renklerin her zaman yanında olun. Sahadaki futbolcularla beraber koşun. "Atina’ya giden yolda" aslanları yalnız bırakmayın.
Yazının Devamını Oku 30 Ağustos 2006
ADNAN Polat yönetime geldiği günden hemen sonra, kendi düşüncesinde bir futbol şubesi kurdu. Başına Adnan Sezgin’i getirirken, genç yeteneklerden Haldun üstünel ile Tunca Hazinedaroğlu’nu da futbol şubesinde yanına aldı. Ancak asıl görevi üstlenen kişi takımın Genel Menajeri Mustafa Turgun idi. Turgun’un sayılı insanın sahip olduğu bir özelliği var. 7’inin üzerinde dil biliyor ve takım içinde yabancısı, genci ve yaşlısı ile kurduğu diyalog ile Galatasaray ekibinin vazgeçilmezi.
Bunun dışında Turgun, yabancı transfer konusunda kulübünü düşünerek maliyetler ile titizlikle ilgileniyor. Bu da Adnan Polat’ın ondan memnun olmasının bir başka nedeni. Bugüne kadar takıma kazandırılmak istenen fubolcuların bir çoğuna, kulüp maliyetini aşması nedeniyle onay vermedi. Elinde bulunan 7-8 genci de takımda yer bulamadığı için çeşitli kulüplere dağıttı. Takımdaki gençler için de, "Geleceğin Galatasaraylıları olarak" yönetime görüş veren Mustafa Turgun takım içinde birliği sağlayan beyinlerden biri. Transfer döneminin son günü yarın. Galatasaray’ın artık gündeminde olan bir tek transfer var, o da İsviçreli Johann Vogel. Gelme olasılığını sorarsanız, o da yüzde bir.
Aydın’lar Nerede?
Galatasaray’da bir Aydın vardı, ortalarda gözükmüyor. Açıklanan kadrolarda ismi geçmiyor. Bu çocuk nerede, ’Acaba sakat mı?’ diye sordum. Aldığım yanıt halen PAF’ta harikalar yaratıyor oldu. Böylesine bir yetenek as takımda oynamalı.
Yabancı transferde hareket yok. O zaman Gerets’in harekete geçmesi lazım. Elinde kaynak var. Bir Oğuz... Fiziği, top kullanması, oyun okuması, şut atma cesareti, davranışları ile herkesin sevgisini kazanmış bir genç. Bu genci çeşitli yerlerde kullanmak, senin hocalığına kalmış Gerets. Artık sen de bilki, bu sezon transfer yok. Ne yapman lazım, elindeki bu elmasları işleyip ortaya çıkarmak. Bunlara ne yönetim, nede taraftar bir şey söyleyebilir. İşte bak, Arda’ya bir şans verdin, şimdi Türkiye’nin en çok konuşulan futbolcusu oldu. Sırada daha çok Arda var...
Yazının Devamını Oku 24 Ağustos 2006
G.SARAY sanki bir yük taşıyor gibiydi. Sahadaki futbolcular, "Rakibim beni ezer geçer" korkusuyla sahaya çıkmıştı sanki. Tedirgindiler, kazandıkları her topu gelişi güzel ayaklarından çıkarıyorlardı. Bir telaş, garip bir heyecan vardı G.Saray’da. "Aman gol yemeyeyim, bir kaza olmasın" düsüncesi iliklerine işlemiş, kendilerini inkar ediyorlardı adeta. O her zamanki klasik oyun anlayışından uzaktılar. Avrupa’da pek çok başarılara imza atmış, kupalar kaldırmış bir takıma hiç yakışmıyordu bu görüntü.
Ürkeklik, maçın neredeyse tamamında devam etti. Karşısındaki rakip ise bizim ikinci lig ekiplerinden daha da kötüydü. Sanki formalar renk değiştirmiş, Boleslav o yırtıcı Galatasaray’ın yerine geçmişti.
Çek ekip Galatasaray kalesinde ardı ardına golleri kaçırıyordu. Allah’tan Song ve Mondi ’Biz varız’ diyerek sarı kırmızılıların sahadaki iki savaşçısıydı. Sonra oyuna genç Arda girdi. Ne yalan söyleyeyim Arda oyuna girdiğinde yanımda oturanlara ’ Bakın göreceksiniz ya gol atar, ya da attırır’ dedim.
Arda attırdı
G.Saray’ın bu dakikaya kadar pozisyonu bile yoktu. Dakika ise 70’e gelmişti. Bakın, dememe kalmadı ki, iki dakika sonra Arda tik tak yaptı ve atacağı golü Hasan ağabeyine ikram etti. Beni de haklı çıkardı. Sahadaki havayı bir anda değiştirdi.
Ben geçen seneden beri niye ’Gençler, gençler’ diye bağırıyorum. Bu boş yere bir haykırış değil. Bana güvenin. Artık Galatasaray kabuk değiştiriyor. Yeni gençler ağabeylerinin yerine almak için sırada bekliyor. Ama artık bu gençlerin sahnede olması şart.
Yarın, öbür gün Şampiyonlar Ligi’ne gideceksin. Büyük takımlarla savaşacaksın. Eğer böyle devam edersen teslim bayrağını erkenden çekip Avrupa arenasına veda edersin. Hem eğlenen, hem zevk alan seyirciyi de bulamazsın. Maçtan sonra Galatasaray’ı alkışlayan taraftarı da etrafında göremezsin.
Galatasaray turu geçti ama ne bana, ne de bir başkasına tat vermedi. En azından ben böyle düşünüyorum. Bundan sonra bazı şeyler değişirse G.Saray’ın yolu açık olur! Ama şimdi diyeceğim tek söz, yolun açık olsun Galatasaray...
Yazının Devamını Oku 20 Ağustos 2006
METEOROLOJİ bas bas bağırıyor, "Çöl sıcakları var" diye. Denize bile girerken sıcaktan bayılıyoruz. Ama federasyon bu sıcaklarda maç oynatıyor. Maç bittiği saatte, yani saat 22.00’de bile hava biraz olsun serinlememişti. Meduna gitti, öldü mü kaldı mı derken, ambulans bir sürü adamı topladı gitti, maç da bitti. Bizim ülkemiz buna alışık değil. Böyle sıcak havalarda yaprak gibi gider insan.
Bir laf vardır, "Kadersizin işi, muhallebi yerken kırılır dişi" diye. Her iki takım da bunu yaşadı, kırıldı dişleri. Önce Vestel üstüne gitti G.Saray’ın, oyunu aldı götürdü, daha çok gol atacakken kale önlerinde yüzde yüz golleri kaçırdı, onun dişi kırıldı. Daha sonra Galatasaray işe koyuldu. Alamayacağı maçı bir puanla kapadı.
Orta alan çarkı
Vestel Manisa, G.Saray’ın sol kanadını bir sel gibi yıkarak geldi. Selçuk, Zelenka hallaç pamuğu gibi attı G.Saray savunmasını. Tomas da gününde olmayınca iş sarpa sardı. Oyunun merkezi orta alandı, ama ne Mehmet Güven, ne de Ayhan o alanın çarkını döndüremeyince Galatasaray teslim oldu.
Gerets de oyun boyunca oraya çare aradı durdu. Madem böyle ön libero arıyorsun, takımdaki en büyük açığın orada olduğunu görüyorsun, Ahmet mi, Mehmet mi diye hala niye fala bakıyorsun? Zamanında transfer yapacaksın oraya.
Sahanın en iyi adamı İliç’ti. Hem oyun kurdu, hem hücumda Hakan’la beraber verkaçlara girdi. Girdi ama neticeye gidemedi. İki haftadır iyi oynayan Hakan, en kritik anlarda sahneye çıksaydı, işte o zaman belki bir değişiklik olabilirdi.
Yazının Devamını Oku 14 Ağustos 2006
YILLARIN hakemi... Artık pozisyonları gözleriyle süzmesi lazım... Ama bakıyoruz, sahada süzmesi gerekenleri değil, kendini süzdü, Selçuk Dereli. İki penaltıya pas dedi. Kayserispor’un penaltısını göremedi, Arda’nınkini gördü, ama beyni düdüğe hükmetmedi. Çalmak istemedi herhalde!.. Size oyunu okuyayım... Hani bir şarkı vardır; "Açmam, açamam" diye. Birinci bölümdeki Galatasaray işte bana bu şarkıyı hatırlattı. Sarı kırmızılılar, Kayserili renktaşlarının kanatlarını ve göbeğini açmak için her yolu denedi. Sağ kulvarda Cihan-Sabri ikilisi Toledo’yu geçmek için çeşitli varyasyonlar denedi, olmadı. Sol kanattaki Arda da kendine alan bulamadı. Çizgi ile top arasında sıkıştı kaldı. Kayserililer göbeği de çok güzel kapatmışlardı. Galatasaray o bölgede de oynayacak alan bulamadı. Fakat, o Kayserispor birinci bölümün sonunda öyle bir açık verdi ki, tam verdi. Genç Arda, tıpkı Mlada Boleslav maçında olduğu gibi işi bitiriverdi.
Yelkenler açıldı
Sonrasında, yani ikinci perdede Galatasaray yelkenleri tamamen açtı. Tıpkı bir rüzgar gibi bütün kulvarları kullandı. Galatasaraylı futbolcular adeta kendi kendilerine "yeter artık" diyorlar ve birbiri ardına girdikleri pozisyonları gole çeviriyorlarndı. Mlada Boleslav maçında formsuz olan Tomas’ın dirilişi, Song’un Gökhan’a nefes aldırmaması, Ayhan’ın orta sahadaki direnişi, Mehmet Güven’in üstün yeteneklerini sergilemesi, Orhan ile Arda’nın uyumu ve Sabri’nin savaşçılığı Kayserispor’un kilitlediği kapıyı ardına kadar açtı.
Galatasaray’da şu anda kimi oynatırsa oynat farketmez. Çünkü, hepsi birer pırlanta. Genciyle, orta yaşlısıyla, savaşmayı seven bir topluluk oldu sarı kırmızılılar. "Ben değil biz" diyorlar, kolay kolay pes etmiyorlar. "Kazanmak bizim içimizde" felsefesiyle mücadele ediyorlar. Kayserispor’u farklı mağlup oldu diye sakın küçümsemeyin. Ertuğrul Sağlam hakikaten nefis bir takım yapmış. İlk golü yedikleri dakikaya kadar müthiştiler.
Son sözüm Erik Gerets’e... Maç 70’inci dakikada 4-0 oldu. Oyuncu değişikliklerini o dakikadan sonra yaptı. Henüz kimselerin göremediği genç Oğuz Sabankay’ı son 5 dakikada değil de, daha erken oyuna alsaydın olmaz mıydı. Bu yetenekli genci herkesin doya doya seyretmesini çok isterdim.
Yazının Devamını Oku 10 Ağustos 2006
HERKESE göre Hasan Şaş ve Necati’nin, kulübede olması bir riskti. Ali Sami Yen’e gelen herkes, daha maç başlamadan bunu tartışıyordu. Bense tam 2 yıldır çarenin, yıldız transferlerde değil, alt yapıda yattığını söylüyordum. Bana inanan da vardı, inanmayan da... Çünkü ben şezlonga yatıp, sadece sahadakileri değil, baştan sona Galatasaray’ı izliyordum.
Yıllardır, PAF Takımı’nı başarılara taşıyan ve şampiyon yapan Arda, bu kez Ali Sami Yen’deki ilk fırsatta şansını iyi kullanarak, Galatasaray’a, Şampiyonlar Ligi kapısını açan isim oluyordu. Kısacası arife tarif gerekmez. Biz boşuna "Gençler... Gençler..." diye bağırmadık. Bazıları daha yeni Arda’yı konuşup yazacak. Ama biz boşuna demedik, Arda’nın Manisa’da ne işi var?
Devamı var
Şimdi madalyonun diğer yüzü var. Bu takımı, Ankaraspor maçı ateşlemiş. Sahadaki 11 kişilik Galatasaray takımı, galibiyet için sanki çimleri yolacakmış gibi hırsla saldırdı. Takım, saat gibi tik tak çalıştı. Herkes böyle bir Galatasaray’ı özlemişti. Bir de Sabri vardı. Sahada sanki oksijen tüpü takmış gibi, bir oraya bir buraya koştu. Mecazi değil gerçek anlamda savaştı.
Gelelim Hakan’a... Yıllar onu hiç eskitemedi. Song’un da hakkını verelim. Sahada öyle bir Song vardı ki... "Adam geçer, top geçmez" diyordu. Kimse alınmasın. Saydıklarım maça damgasını vuranlar... Ama sorarsanız Ayhan’dan İliç’e, Okan’a kadar herkes görevini layıkıyla yaptı.
G.Saray böyle güzel ve iyi oynarken, herşey yolunda giderken Tomas’ın ve top gelmeyen Mondragon’un ürkekliği 2 gole neden oldu. Gerets’in sol kanatta değişiklik yapması da güzelim futbola yenilen gollerle gölge düşürdü. Hem de gereksiz bir şekilde. Merak etmeyin. Galatasaray’ın geleceği garanti altında. Bu gerçek Arda cevheriyle son olmuyor, gençler dizisinin Şampiyonlar Ligi’nde de devamı var.
Yazının Devamını Oku 5 Ağustos 2006
MÖSYÖ Gerets geçen yıl, "Gerets’i Gerets yapan" kadrosuna inanmış, "Ben bunlarla yola çıkarım" diyerek Ankaraspor karşısına bu duygular içinde takımını sahaya sürmüştü. Bir tek değişen Carrusca idi. Bu futbolcu maçtan önce en fazla dört ya da beş defa idman yaptı. Takımı henüz tanıyamamıştı bile.
Carrusca’dan başlayalım. Mayasında futbolcu yapısı var. Bir kaç hata dışında hem güzel şutlar çekti, hem de isabetli paslar attı. Herşeyin ilacı zamandır. O zamanı beklemek lazım.
Hasan’ın yeri
Sırada Hasan Şaş var. Kardeşim bu sağ kanadı Hasan Şaş sevmiyor. O bölge onun için tam bir ızdırap. Solda Carrusca var. Yani bence Hasan’ın oynayacağı tek yer hücum adamlarının arkasıdır. İstediği varyasyonları yapar, gol pasları da atar, kısacası takımı da yönlendirir. Hasan Şaş zaten orayı seviyor. Bunu bir kez dene ve gör Mösyö Gerets.
Necati zaten aylardır bozuk. Gerets, bunca zaman Necati’yi, "Aman belki birşey yapar, gol atar" düşüncesiyle sabredip oynattı. Ancak baktı olmuyor, karmaşık duygular içinde gençlere yol verdi ve Arda ile Özgürcan’ı sahaya sürdü. Daha sonra da Sabri’yi de oyuna alıp kendi alanına yerleşmiş olan Ankaraspor’u çözmeye çalıştı. Sahaya sürdüğü gençler Gerets’i mahçup etmedi.
Hakan iyi kaleci
Düşünebiliyor musunuz, Galatasaray gibi bir takım iki penaltı kazanıyor, ama bunların birini bile gole çeviremiyor. Penaltıyı takımda formda olan, kendine güvenen kişi kullanır. Kendine güvenmeyen futbolcu penaltı atamaz. Ancak kaçan penaltıların suçunu tamamen G.Saray’a yüklersek, kaleci Hakan’ın hakkını yeriz. Hakan iyi bir kaleci olduğunu gösterdi dün gece. Galatasaray’da hatlar arasında öyle boşluklar var ki, bu boşlukları kapatacak oyuncuları bulmak zor. Mehmet Güven orta sahada tek başına kalıyor, defans ile hücum arasında büyük boşluklar oluşuyor. Galatasaray kötü oynadı, buna rağmen kendisine ikram edilen çikotaları yiyemedi.
Yazının Devamını Oku 2 Ağustos 2006
SÜPER Lig’in başlamasına sayılı günler kaldı... Galatasaray’da her yaştan futbolcu var. Mönchengladbah maçında takımın çoğu genç futbolculardan oluşuyordu. Maçtan önce kadroyu gören herkes, "Eyvah, Galatasaray hezimete uğrayacak" diye endişe içindeydi. Ama kazın ayağı öyle değildi. Çoğu kişinin güvenmediği o gençler, futbolun tüm güzelliklerini sahaya yansıttılar. O kadar güzel ve akıllı oynadılar ki, herkes şaştı kaldı.
Diğer takımlar böyle genç futbolcuları bulmak için milyon dolarlar saymaya hazır iken, Galatasaray, alt yapısından yetiştirdiği bu yetenekleri neredeyse asgari ücretle oynatıyor. İnanır mısınız, geleceğin yıldızı olarak görülen bu gençler içinde antrenmanlara minibüsle gidip gelenler bile var. Galatasaray bu kadar çok yetenekli genci uzun bir süre bulamaz. Dolayısıyla Erik Gerets’in bu fırsatı iyi kullanması gerektiğini düşünüyorum... Günü kurtarmak yerine, geleceğin kahramanlarını yetiştirip bir efsane olmak tamamıyla senin elinde Mösyö Gerets. Eğer düşündüğümüz gibi yaparsan sana hiçkimse bir şey diyemez. Belki 1-2 maç kaybedersin ama yıldız kazanırsın.
Ayrıca, takımdaki diğer futbolcuların çoğunun yaşlı olduğunu unutma. Bu gençler senin için bir ilaç olacak. Bu ilacı iyi kullan Mösyö Gerets. Önüne altın tepsi içinde gelen bu şans ne Fenerbahçe’de, ne de Beşiktaş’ta var. Zaten Galatasaray yönetimi de senden gençleri oynatmanı istiyor. Bu çocuklar formaya aç. Gerektiğinde tekmeye kafa uzatacak kadar da yürekli ve hırslılar. Mösyö Gerets bu fırsatı geri tepme...
Yazının Devamını Oku