İlhan Söyler

Nonda'sız olmaz

13 Ocak 2008
GALATASARAY hiç ummadığı skoru Rize’de buldu... Feldkamp’ın ekibi hatlar arasındaki yardımlaşma, top kazanma arzusu ve rakibe uyguladığı pres anlayışı ile özlenen futbol kalıbına uygun bir oyun sergiledi. Maçın ilk bölümünde eline geçen fırsatları iyi kullanamayıp köşe vuruşlarını değerlendiremeyen, son nokta vuruşunu yapamayan G.Saray, yediği golden sonra kendine geldi. G.Saray’ın kalesinde gördüğü ilk golde ise Orkun’un büyük hatası vardı. Genç kalecinin doğru yer tutamaması ve barajı iyi kuramayıp kapattığı köşeden golü yemesi maçı ilk bölümde zora soktu.

Ancak G.Saray ikinci bölümde sahaya kazanma duygusu ile yanıp tutuşan bir takım görüntüsünde çıktı. Servet Çetin’in savunmadaki mücadele gücü, hırsı Rizespor’un hücum adamlarını yıldırdı. Fakat, Servet’in yanındaki Ismael Bouzid için bunların bir tanesini dahi söylemek neredeyse imkansız.

Sol kanattaki Hakan Balta ise saha içinde tam bir gezgin gibi. Basit futbol oynayarak, görev adamı olduğunu her hareketinden belli ediyor. Önceleri Mehmet Topal ve Barış hücum adamlarına topu akıtamıyor, yanlış pas kullanıyordu. Ancak daha sonra 2 genç G.Saraylı dengeyi buldular. Orta alanı da rahatlattılar...

Denge bozulmamalı

Bir kere burada en çok bahsedilmeyi hakeden futbolcu kesinlikle Nonda...

Golcü oyuncu, topa sahip olduğu andan itibaren yaptığı driplinglerle Rize savunmasını sallayıp durdu. Ve topa vuruşları da mükemmeldi. Bana göre tartışmasız G.Saray’ın son yıllarda yaptığı en iyi transfer Kongolu golcü...

Artık Teknik Direktör Feldkamp, sakatlık haricinde hiçbir maça Nonda’sız çıkmamalı. Çünkü Nonda’sız maça çıkmak herşeyden önce futbola ihanet olur.
Nonda, tam bir hücum adamı. Hem presi yapıyor, hemde rakibini geçip son vuruşu yapmasını biliyor.

Son bir tırnak da Arda’ya açalım. Genç oyuncu, ilk bölümlerde oyunun içinde yoktu ancak dakikalar ilerledikçe kendini buldu ve Feldkamp’ın verdiği liderlik ünvanını yerine getirdi...

Şimdi Galatasaray, sezon başında kurduğu ve Rizespor maçında yeniden uyguladığı oyun kalıbını devam ettirmeli. Saçma sapan kararlar ve cezalar almadan sadece elindeki enstrümanları kullanmasını iyi bilmeli. Bu benim ya da başkasının işi değil, sayın Kalli’nin işi. Alman hoca Nazi kurallarını bırakıp bu takımın dengesini ve iskeletini bozmadan şampiyonluk yoluna devam etmeli...
Yazının Devamını Oku

Tat vermedi

10 Ocak 2008
GALATASARAY Teknik Direktörü Kalli, Club Brugge ile oynanan lig öncesi son hazırlık maçında bütün oyuncularını görmek istedi. Maça baktığınız zaman iyi form tuttukları gözlenen Arda, Mehmet Güven, Nonda ve Hasan Şaş gibi oyuncular lige hazır görüntüsü verdiler. Nonda fiziği, mücadelesi ve gol yollarındaki gayretiyle dikkat çekti. Arda sahanın her bölgesine ayak basarak oyun kurdu. İkinci bölümde oyuna giren Hasan Şaş takımı ateşlemeye çalıştı.

Ama dönüp takımın genel görüntüsüne baktığımızda sergilenen futbol hiç de öyle tatminkar değildi. En başta takımın bir oyun felsefesi yoktu. Kendi oyun kalıbından da uzak bir görüntüdeydi, Galatasaray. Oynanan futbol bana çok gelişi güzel geldi. Ne güzel verkaçlar, ne kanatlardan hücum teşebbüsleri göremedik. Galatasaray belli oyun disiplinini de sahaya yansıtamadı.

Orta saha boştu

Defansın göbeğinde oynayan Emre ve Bouzid, Galatasaray’da oynayacak seviyede futbolcular değil. Futbolun anahtar yeri olan bu mevkii de top kullanma kabiliyetleri sıfır. Böyle olunca orta sahadaki futbolcular da topu nasıl oyuna sokacaklar. Gelene vurdular, gidene vurdular. Orta saha bomboş kaldı. Mehmet Güven’e büyük yük bindi. O da top mu çalsın, hücuma mı top taşısın, ne yapacağını şaşırıp kaldı.

Sabri, Barış, Hakan Balta da henüz hazır değiller. Benim dikkatimi Carusca çekti. Kalli ona çok nadiren şans veriyor, ama dün fena değildi. Kaleyi görüp iyi şutlar attı, iyi paslar verdi. Belki de Kalli zamanının gelmesini bekliyordur.

Galatasaray’da futbolcuların bir bölümü hazır, bir bölümü beklenen çizgiden uzak. Kalli şimdi hepsini gördükten sonra lige nasıl bir kadro ile çıkacak merak ediyorum. Buna hazırlık maçı diyoruz, ama gerçek ligde ortaya çıkacak.
Yazının Devamını Oku

Hazır değiller

6 Ocak 2008
ASIL merak ettiğim bu maçı kimin kazanacağı değildi. G.Saray öyle ya da böyle bu gruptan çıkacaktı zaten. Asıl merakım, G.Saray’ın ligin ikinci yarısında nasıl bir değişim göstereceğiydi. Öyle ya, ilk yarının son anlarında takım tökezlemiş, Kalli gitmiş-gelmiş, Linderoth sakatlanmış, moraller bozulmuştu. Doğrusu bu ya, içimden, "G.Saray iyi oynamalı" diye düşünüyordum.

Bu duygularla maç başladı. Henüz 3 ya da 4. dakikaydı.

"Ya Galatasaray çok iyi oynuyor" dedi yanımdaki arkadaşım.

- Ya da Bursaspor çok kötü.

Doğrusu bu ya, önce ben de hangisinin doğru olduğuna karar veremedim. Ama maçın 15. dakikasına geldiğimizde kararımı vermiştim.

- Galatasaray iyi oynuyordu.

Bursaspor, sarı kırmızılıların baskısından dolayı kendi alanından çıkmakta zorlanıyor, oyun kuramıyordu. Kanatları tamamen tıkamıştı G.Saray. Bursaspor ne ortadan, ne de kanatlardan gelebiliyordu. Bu baskı o kadar net gösterdi ki kendini, doğru dürüst bir şut bile gelmedi Orkun’a.

Mehmet Topal’ın güzel vuruşu da eklenince bu baskıya, ilk yarıda oyunun skoru belli oldu.

İşte maçın sonucu

İkinci yarı mı? Hiç sormayın.. 3-4 hafta önceki G.Saray geri geldi. Bu kez oynayan Bursaspor’du. Seyreden ise G.Saray. Oyuna hiç bir katkısı yoktu sarı kırmızılıların.

- Az sonra 1-1 olur.

İçimden bunların geçtiği dakikalarda Bursa golü buldu. Mehmet Güven’in attığı gol bile G.Saray’ın galibiyetine olan inancımı pekiştirmemişti.

- 2-2 biter..

Dediğim gibi de bitti. Bu maçtan çıkardığım 2 sonuç var.

1- G.Saray ligin ikinci yarısı için henüz hazır değil.

2- Hasan Şaş değişmiş. Artık sinirlenmiyor, rakiple, hakemle oynamıyor.

NOT: Gündüz tekin Onay’ın cenazesi için İstanbul’da kaldım. Bu maçı TV’den izledim. Ve Bursa seyircisine Hakan Şükür’e ettikleri küfürü hiç yakıştıramadım. Hakan küfüre değil, övgüye layıktır.
Yazının Devamını Oku

Ara ki bulasın

24 Aralık 2007
ANKARA Rüzgarı şarkısını değiştirip, "Ankara Soğuğu" diye söylesek çok daha iyi. "Aman soğuk var, oyunu izlerken ateşlenip, heyecan duyarız soğuğu geçiştiririz" diye düşündük ama nerede... Maçı izlerken, adeta donduk. Dondurdular bizi... Futbol adına, söylenecek hiçbir şey yoktu. Galatasaray futbol felsefesine uyan, bir şey yoktu.

Verkaç... Oyunu kanatlara açmak... Kanat organizasyonları... Oyun kurgusu... Top kullanma... Şut atma ve düşüncesi... Yok, yok, yoktu.

OFTAŞ, büyük takımlara karşı nasıl hareket edeceğini iyi bildiği için, hafta boyunca herhalde oksijene dayalı idmanlar yapıp, "Biz koşarsak Galatasaray’ı bozarız, yoksa bizi bitirir" kuralına uydu. Ve Galatasaray’ı bu oksijenle sahadan silip attı. OFTAŞ’ta bir topa 3 kişi koşuyor, Galatasaraylı futbolcu, oyun kuramıyor, pas atamıyor, yönünü dahi bulamıyordu...

Kapasite sorunu

Galatasaray’da takımı ateşleyecek 1 tane oyuncu vardı, Servet Çetin. Birinci bölümde topu alıp, "uyuyormusunuz kardeşim?" diyerek, hücuma geçti. İyi de işler yaptı. Heyecan yarattı ama o kadar. Geri kalanı zaten kapasite meselesi.

Nerede Hakan Şükür, nerede Nonda, nerede orta saha... Nerede Sabri... Ara ki bulasın... Koca Galatasaray’da, anlamlı bir hücum teşebbüsünü görmek imkansızdı.

19 Mayıs’ta taraftar senin arkanda. OFTAŞ’ın seyircisi yok. Ali Sami Yen’de gibisin. Taraftar seni destekliyor. Anlayacağınız her şey var. Ama sen sahada yoksun. Bu soğuğa rağmen, ısınmak için koşmaya teşebbüs ederler diye düşünüyorum ama o da yok. Yoklar içinde bir maç. Böyle bir maçı yazmak insanın içinden bile gelmiyor.

Şimdi Galatasaray sezon arasına girdi. Sarı kırmızılılar ikinci yarıda "Hakan’ı mı, Ümit Karan’ı mı, Nonda’yı mı oynatayım?" diye kendi içinde kavga ederse, hiçbir yere varamaz. Kendini kaybeder, gider. Doğru bir tanedir. Onu da yetkililer düşünsün. Yoksa, Galatasaray’ın ikinci etapta işi zor olur. Kazandığı puanları da harcayıp, durur...
Yazının Devamını Oku

Çok sevinmeyin

21 Aralık 2007
HERKESİN kafasından kırk tilki geçti. "Bordeaux yedek takımı ile gitti. Maçı verecek Fransızlar" dedikoduları üretildi. Ve Ali Sami Yen’de maç başladı. Gözümüz G.Saray’da değil tribüne konulan yandaki televizyondaydı. Yunan takımı öne geçti ama sonuçta Bordeaux maçı aldı. Tribünler sanki Atina’daymış gibi Bordeaux’yu destekliyordu.

"Haydi Bordeaux haydi" diye.

Çünkü Galatasaray’da ses seda yoktu. Topa vuran yoktu, gol atma çabası yoktu. Yok oğlu yoktu. Zaten takımın teknik diretörü Kalli de statta yok.

Baktık çaresi yok, biz de basın tribününde ümidimizi Fransızlara bağlamaya başladık. Statta G.Saray’ı neredeyse izleyen yoktu. Futbolcular bile son dakikalarda Bordeaux’ya güvenip doldur boşalt oynamaya başladılar.

Taraftar haklı

Aslında maçın böyle bir havada geçeceği maçtan önce belli olmuştu. G.Saray taraftarı bile takımına inanmıyordu. İnanmıyordu çünkü maça bile gelmemişti. Ve ne yazık ki taraftar haklıydı. G.Saray takımı kazanmak için sahada hiç bir varlık gösteremiyordu.

Ve G.Saray’ın İstanbul’da yapamadığını Bordeaux, Yunanistan’da Panionios’u yenerek yaptı. 10 dakika içinde ağlayan gözler bir anda Fransızlar sayesinde gülmeye başladı.

G.Saraylı futbolcular, sakın havaya girmeyin ve bu duruma çok sevinmeyin. G.Saray turu geçti ama bence utanılacak duruma düştü. Çünkü Avrupa’da yola devam ederken kendi göbeğini kendi kesemedi. Bordeaux adeta turu sarı kırmızılılara bayram hediyesi verdi.

Belki de G.Saray’ın Alman teknik adamı Kalli’nin de sarı kırmızılı takımdaki kariyerini kurtardı. Kalli’nin yanı sıra bazı futbolcular da derin bir "oh" çekti. Ne yalan söyleyeyim, insanın içinden sevinmek geliyor ama senin takımın bu sevinci kursağında bırakıyor.

Ve son sözüm, "Bravo Aslan Bordeaux."
Yazının Devamını Oku

Kimsin sen?

15 Aralık 2007
ÇOK uzun bir zaman geçmedi aradan, Galatasaray PAF Takımı’nda oynuyordun. Orada bile zaman zaman yedek kalıyordun. Gel zaman, git zaman bir anda Arda oldun. Reklamlara çıktın, herkes seni tanıdı. Futbolunla, becerinle takdir topladın, milli takımlara gittin. Hakkını aldın. Biz de övgüler yağdırdık. Şimdi nedir bu şımarıklık?

Bir teknik direktör kenarda oyunu okur, akışını izler, nerede aksaklık varsa arızayı tespit eder ve giderir. Senin deden yaşında ve kendini futbola adamış bir hoca Feldkamp. Seni oyundan alıyor, kulübeye uğramadan yanından geçiyorsun. Selam vermeden soyunma odasına gidiyorsun.

Yok olanlar

Kimsin sen? Tek başına imparator musun? Seni, oynadığın futbolu beğenmeyip oyundan alıyor. Sen daha bu yaşta hocanı pas geçiyor, elini kolunu sallıyorsun. Arda unutma futbol öyle bir oyundur ki, kimler gelir, kimler geçer, kimileri de yok olup gider. Aklını başına alamazsan, sen de bunların arasına girersin. Bugün Galatasaray-Sivasspor maçında kim oynadı, nasıl oynadı diye felsefe yapmak istemedim. Şunu niye oynatmıyorsun, bunu niye oynatmıyorsun diyenlere uzaktan kumandalı insanlara bir sözüm var.

Onlarla yaşayan, aile babası gibi çocuklarının neler yaptığını bilen teknik adamlar vardır. Ona göre oyun sistemi belirleyip, rakibi analiz ederler ve tatbikata geçerler. Olur, ya da olmaz. Sivas da lider bir takım. Ona göre de pozisyon buldu, mücadele etti, yapması gerekeni yaptı. Olmadı.
Yazının Devamını Oku

Ustaların farkı

9 Aralık 2007
ZICO ve Feldkamp. İkisi de bir grubun orkestra şefi. Verecekleri konserde en ufak bir yanlış sesin orkestranın havasını bozacağını biliyorlardı. Zico’nun grubunda usta ve ünlü saz üstatları vardı. Kalli’nin ise elinde genç ve geleceğe ışık tutan bir grup.

Etkisiz eleman

Feldkamp
’ın talebelerinin gençliğin verdiği enerji ile birinci bölümde çalmak istediği enstrümanlar notasına uygundu. Ama ara sıra bastığı teller hedefine gitmiyordu. Aslında Kalli’nin Fenerbahçe karşısında çıkardığı kadro doğru ve yerindeydi. Ancak finali beceremiyordu. Nonda’nın arkasındaki Serkan, Fenerbahçe defansına sızmak istiyordu ama öyle bir savunma ile karşılaşıyordu ki, hepsi usta. Lugano var, Edu var... İkisi de sakin sakin oynuyordu. Orta alanda Barış, Sabri, Hakan Balta F.Bahçe’nin orta sahasının ses çıkarmasını önlediler. Ama futbol bu. Hatanın nereden geleceğini bilemezsin. Kaleci Orkun’un yersiz çıkışı ve zamanı ayarlayamaması bir anda dengeyi bozdu. Genç sanatçılar yine de oyunu bırakmadılar. Yine sazlarını iyi çalmaya başladılar. Ama bunlar Fener’i rahatsız etmedi.

Sahnenin ikinci bölümünde Fenerbahçe’nin usta sanatçıları, tecrübelerini konuşturmaya başladılar. İşte bu bölümde genç sanatçılar bir anda lodosa tutuldular. Ve sallanmaya başladılar. F.Bahçe artık kendi sahnesinde, kendi mekanında sazlarını konuşturmaya başladı. Gümbür gümbür Kadıköy’ü inletmeye başladılar. İlk golde hatalı olan Orkun bu sesleri iki üç defa kurtarışlarıyla kıstı ancak sesler ve ataklar o kadar iyiydi ki, o bile ikinci gole engel olamadı.

Şef Kalli değişime gitti, Hakan Şükür ve Ümit Karan’ı oyuna aldı. Ama artık sonucu değiştirmek için çok geçti. G.Saray’ın orkestrası bu konserde kaybetti. Ama inanın ileride bu genç ekip birçok şeye göğüs gereceğinin Kadıköy’de sinyalini verdi.

Dün gece Kadıköy’de G.Saray’ı belki de tek hayal kırıklığına uğratan isim Arda oldu. Lincoln’ün yokluğunda Arda’ya sarılan Kalli bile joker olan 10 numarasının futbolu karşısında hayrete düştü. Geçen yıl fırtınalar estiren Arda’nın aklını başına alma, toparlanma vakti geldi. Küçük maçlarda sırıtmayan Arda derbide skoru değiştirmesi gerekirken, adeta etkisiz eleman gibi oynadı.
Yazının Devamını Oku

Kalli, Nonda ile başlamalı

7 Aralık 2007
UEFA Başkanı Michel Platini’nin sözüne bakın... Fransız futbol adamı kendi yeteneğini nasıl dile getiriyor: "Benim en büyük şansım, oyun okuma kabiliyetimdi..." Aslında bu söz her teknik adam için başarının anahtar cümleleri... Yılların kurdu Kalli de bakalım sanatını Kadıköy’de icra edebilecek mi?

Aslında en önemli soru bu... Çünkü galibiyetin anahtarı rakibini iyi tanımakta yatar. Hele ki büyük maçlarda...

Platini’nin futbolu okuma sanatındaki anahtar prensip ise; kim, neden ve nasıl oynayacak... İşte Galatasaray’ın derbide sahaya çıkacağı kadrosundaki incelikler bu noktada yatıyor... Neden mi? İlk örnek... Serkan Çalık... Trabzonspor ve Panionios maçında tek forvet oynadı. Başarılı da oldu. Fırsatçılığını herkese gösterdi. Ama derbide Galatasaray’ın gol silahı olabilir mi? İşte Feldkamp’ın sanatını konuşturacağı nokta burası...

Klasik düşünüp, Serkan formda nasılsa diye sahaya sürerse Kalli, derbiye hatayla başlar... Niye mi? Çünkü Fenerbahçe’nin iki kulesi Edu ve Lugano’nun arasında 1.60’lık Serkan ezilir... Forvette ise kim oynamalı, sorusunun tek yanıtı var. Haftalardır unutulan Shabani Nonda. Çünkü Edu ve Lugano’yu yıpratacak tek adam o... Ama tabii kurt teknik adam maçın gidişatına göre oyunu okuyup silahları Serkan, Ümit ve Hakan Şükür’ü daha akıllıca kullanabilir...

Sol kanata dikkat

Ve Kalli’nin Kadıköy’deki kaderini çizecek ikinci önemli nokta ise kesinlikle sol kanat... Eğer, Belediye maçında olduğu gibi burada Hakan Balta oynarsa, bu işe en çok sevinen Zico olur. Çünkü sağ kanatta iyi bir Deivid-Gökhan Gönül ikisi savunmada ağır kalan Hakan Balta’yı hazine gibi kullanır. İşte yine Balta’nın nerede oynayacağının önemi ortaya çıkıyor... Kalli, sanatını konuşturup Hakan’ı ileriye Volkan’ı ise kulübeden çıkartıp sol beke alması gerekiyor. İşte Alman teknik adam, Platini’nin söylediği oyun sanatı ve başarı sırrındaki şifreyi çözüp hangi futbolcusunun nerede ve nasıl kullanacağını doğru etüd ederse, Kadıköy’den 8 yıl sonra bir zaferle daha çıkabilir.
Yazının Devamını Oku