5 Şubat 2008
G.SARAY Teknik Direktörü Kalli 75 yaşında, ama yenilikçilikten asla taviz vermiyor... Alman çalıştırıcının felsefesi, "Paslanacağına, yıpran" üzerine kurulmuş. Yenilenmenin amacı da "verimlilik." Kalli, takımın dengesini bozan kim olursa olsun bu felsefenin dışına çıkan futbolcuya da gözünün yaşına bakmadan yolu gösteriyor.
Kalli, Galatasaray’da geleceğin takımını meydana getirip, daha sonra da iyi anılmak istiyor. Önüne çıkan taşları elinin tersiyle itiyor. Sezon başında uyguladığı disiplinin dışına çıkmıyor, çıkarsa başının ağrıyacağını biliyor. Geldiği günden bugüne uyumsuz olanları ayıklamasını da bildi. Yönetim de sezon sonuna kadar onun arkasında olmalı. Çünkü bu takımın orkestra şefi Kalli. Elinde faaliyete geçirdiği genç bir koro var. Futbolcularının zaman zaman oyun içinde hata yapacaklarını bildiği için, hoşgörüsü de var.
Geleceğin ışığı
G.Saray uzun yıllar beklediği bir futbolcu topluluğu yakaladı. Bu gençler bu yıl olmazsa gelecek yılların ışığı. Çünkü Mehmet Topal, Arda, Barış, Volkan, Uğur, Mehmet Güven, Emre Güngör, Hakan Balta ve Serkan gibi futbolcuları bir araya getirmek kolay değil. Bunların dışında genç bir kaleci ekibi de var. En önemlisi ise PAF takımında yetişip A takıma çıkan bazı futbolcular da kiralık olarak Süper Lig’de başka takımlarda forma giyiyorlar. İşte tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde Galatasaray geleceğini şimdiden kurtarmış oluyor. Yetenekli gençlere bir-iki kaliteli yabancı eklendiğinde G.Saray’ı zirveye taşıyacak kadro ortaya çıkıyor. Hem Kalli, hem de yönetim elindeki malzemenin kıymetini bilmeli.
Yazının Devamını Oku 4 Şubat 2008
GALATASARAY’da yılların verdiği Fenerbahçe maçlarında kazanamama duygusu vardı... Yeni oluşum içindeki bir takımı bu duygudan uzaklaştırmak zordur. Bu da ister istemez futbolcuyu tedirgin eder... Gereken çözümleri çabuk uygulama telaşına düşersin ve yarışma periyodunda bir acelecilik başlar. Bir takım bunları yaşarsa neler ortaya çıkar... Yüksek tansiyon
Sürekli baskı
Başarısızlık duygusu
Ancak dün akşama baktığımda, Galatasaraylı futbolcuların birçoğunun o sindirici duygu girdabından uzaklaştığını gördüm. Serkan Çalık gibi bir gencin, durgun Roberto Carlos karşısında güvenli oluşunu, hiç de acemilik çekmediğini gördüm. Üstelik hünerlerini kullanıp, Hakan ağabeyini gol pozisyonuna soktu. Servet, Emre ve Barış hırslıydı. Mehmet Topal sigorta görevini yaptı, topu kazanmadan önce başını kaldırıp, etrafını taradı.
Arda’nın, Gökhan Gönül’ü önünde yapıcı hareketlerini, agresiflikten kendisini uzaklaştırdığını gördüm.
Hiç ürkmedi
Hakem Fırat Aydunus’un zaman zaman, oyunun akışını frenlediğini, oyunun içinde olup da Fenerbahçe ile verkaçlarını gördüm.
Ümit Karan’ın futbol dışında hakemin isyanını gördüm... Kaleci Orkun’un maça ne kadar iyi konsantre olduğunu gördüm.
Ve maçın üçte ikisinin Galatasaray’ın lehine geçtiğini gördüm... Fenerbahçeli futbolcuların son 20 dakika içindeki rakibinin yorulmasını faydalanmasını, oyuna hakimiyet kurmasını ve canlanmasını gördüm.
Benim gördüklerim bunlardı... Galatasaray’ın oynadığı cesaretli oyun ve çok fazla pozisyon yaratması, bugüne kadarki Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında görmediğim sahnelerdi. Kalli, inandı. Disiplin içinde olan genç bir kadroyu, sahaya sürerken hiç ürkmedi. Bana göre de oyunun büyük bir hakimi ve yönetmeni o oldu.
Yazının Devamını Oku 28 Ocak 2008
BAZI yönetmenler, film çekimi yaparken baş aktörleri çeker, hangi oyuncu nasıl iş yapar ona bakar. Senaryosunu ona göre hazırlar... Yönetmenler, filmi çekmeye başlayınca, bir de yardımcı aktörlerini, yani gizli kahramanları ortaya sürerler.
Dün izlediğim Ankaragücü-Galatasaray maçında baş aktör, Arda’ydı. Filmin başlangıcında, gelişiminde ve sonucundaki performansıyla Oscar’a aday olduğunu gösterdi. Ama bir de gizli kahramanlar vardı. Mehmetler... Mehmet’lerden Topal olanı defansın önünde, oyun kurgusu, top çalma ve savunma ile ilişkilerini kurdu. Oyunun akışını belli etmeden dengeledi.
Diğer Mehmet, yani Mehmet Güven ise, hücuma destekleyici Hakan Şükür ve Ümit Karan’ın arkasında besleyici rolünü oynadı.
Gövde gösterisi
Otobanlarda gezen "otoban faresi" vardı, Serkan Çalık... Serkan hem içeride, hem de kenarda gidip-geldi, oyunu bloke etti. Hücuma çıktığı zaman da kimseye çaktırmadı. Bir golü de Karan yüzünden heba oldu... Bu saydıklarım, bu filmin gizli kahramanlarıydı.
Diğerlerinin de hakkını yememek lazım. Defans, Servet idaresindeki bir fasıl gibiydi... Hücumda çok güçlü bir rüzgar esiyordu. Ümit Karan ve Hakan Şükür, oyun başlamdan birbirlerine sarılmışlardı. Bu ikisinin arasındaki sıcak diyalog hücumdaki beraberliği gösteriyordu. Şükür uzun zamandır üç direğin arasından topu geçirmeyi özlemişti, Başkent’te onu yaptı, rahatladı.
Ümit Karan da; Arda’nın ayağına bıraktığı topu, mermi gibi bir vuruşla ağlara gönderdi. Bunlar filmin güzellikleriydi.
Hüsrana uğradılar
Ama bir de filmde kopuk olar yerler vardı. O da köşe vuruşlarındaki durum. Ankaragücü ceza alanını kalabalık yapıyorsun, pozisyon buluyorsun, dalgalanma yapıyorsun ama sonunu getiremiyorsun. Bunları her takım yapar ancak ayrıcalıklı olmanın yolu golü atmaktan geçer.
Önemli bir noktaya parmak basmak istiyorum. Galatasaray ile sözleşme imzalayan her futbolcu, oynamak zorunda. Hiçbirinin birbirinden farkı olmaz.
Herhangi biri "Ben olmazsam bu takım yürümez" havasına kapılırsa, hayatı biter. Ama Galatasaray bitmez. Söyleyeceğim şey, her futbolcu akıllı olsun, "ben buyum" demesin.
Ankaragücü’ne de bir parantez açayım. Hafta içinde Oftaş karşısındaki Galatasaray’ı izlemiş, "Biz bunları yeneriz" havasına girmiş. Goller geldikçe hüsrana uğradılar. Ve dün, 10 eksikli Galatasaray’ın hüsrana uğramasını bekleyenler çok üzüldüler.
Yazının Devamını Oku 27 Ocak 2008
Feldkamp’ın idman programına uymadı, Helsinborg maçında yaptıkları el-kol hareketleri ve idmandaki isteksizliği bardağı taşırdı.
GALATASARAY’da Sabri’nin gözden çıkarılması hala dillerde... Beşiktaş derbisi öncesi sürpriz bir şekilde Hakan Şükür ve Lincoln’ü kadro dışı bırakan, Hasan Şaş’ı da sezon başından bu yana eleştiren ve makas atan Alman teknik adamın son kurbanı olan milli oyuncu belki de bilmeden bu sonu sezon başından itibaren kendisi hazırladı.
Bu çalışmayı yapma
Feldkamp neden
Sabri’ye taktı.. Neden ona kızdı. Ve son noktayı koyana kadar ikili arasında neler yaşandı...
Bu çalışmayı yapma
Genç oyuncu ise "
Yazının Devamını Oku 24 Ocak 2008
GALATASARAY’ın böylesine aciz bir futbol oynadığını ilk kez gördüm. Kimin ne yaptığı belli değildi... Hele bir defansı var ki... İsmael Bouzid’le Emre Güngör, yol geçen hanı gibi... Bunların ikisi de Galatasaray’ın futbolcusu değil. Koca bir oyun boyunca, bir iki kez şut atan Barış dışında diğerleri kaleye sırtını dönmüştü...
Ne defanstan orta sahaya, ne orta sahadan hücuma atılan olumlu paslar... Koca bir sıfır... Ne kanatlar çalıştı... Ne bir verkaç yapıldı. Futbol sanatına uygun hiçbir şey yapılmadı.
Bu zamana kadar serbest vuruşlardan "Ah be ne güzel goldü" dedirtecek vuruş yapılmadı. Dün OFTAŞ’ta bir oyuncu vardı. Adı Serkan Atak... Bayern Münih alt yapısından yetişmiş bu futbolcu, öyle güzel vurdu ki, basın tribününde donuyordum, sayesinde ısındım.
Şaşırıp kaldılar
Her pozisyonda öyle bir topa vuruyordu ki, adeta ses getiriyordu. Aslında OFTAŞ’ı manşete çıkartıp, nasıl bir futbol oynadığını yazmam gerekirdi, özür dilerim. Bütün bölümleriyle raks ettiler. Her top onlardaydı. Galatasaray, ne yapacağını şaşırmıştı. Çünkü sarı kırmızılı hiçbir futbolcuya hava aldırmıyordu ev sahipleri. Galatasaraylı futbolcular topu ayağına aldığında, hemen hamle yapıp hiçbir oyuncunun, topu kullanmasına müsaade etmediler.
G.Saray böyle bir ekibi görünce de şaşırıp kaldı. Ne yapacağını bilemedi.
Galatasaray’da forma giyen oyuncular böyleyse vay hallerine... Bu maç sonrasında kafalarını yastıklarına koydukları zaman, biri değil hepsi, "Biz bugün ne yaptık. Resmen saçmaladık" diye kendilerini sorgulayacaklardır. Futbol yalnızca isimle, formayla oynanmıyor. Böylesine rezil bir futbolu kendileri kabul ediyorsa, diyecek bir şeyim yok.
Futbol felsefesinin dışında oynayan bir takım için bence en olumlu kelimeleri kullandım. OFTAŞ kalecisi Recep, kalesine top gelmediği için üçüncü golden sonra ısınmak için 70 metre depar attı ve arkadaşını tebrik etti. Vay Galatasaray vay... Pazara da Allah kerim.
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2008
GALATASARAY dün maçı kazanırken, ıstırap çekti. Nasıl çekmesin ki? Takımdaki bütün hatlar bozuk, birbirine elektrik iletmiyor, sık sık cereyanlar da kesiliyordu. Bereket versin Nonda, tilki gibi kurnazdı. Bursaspor defansının hatasından golü attı. Yoksa, gol atmak için inleyen nağmeleri yaşardı sarı kırmızılılar.
İyi ki Demokratik Kongo Cumhuriyeti, elendi de Nonda, Afrika Kupası’na gitmedi. Onların elenişi G.Saray’a yaradı.
Galatasaray, dün akşam "Hababam Sınıfı" gibiydi. Sahada futbol oynamıyor, sanki "gırgır" geçiyordu. İşin ciddiyetinin farkında değillerdi.
Defansın ortasında Servet, onun önünde Mehmet Topal ve hücumda Nonda... Bu üçlü olmasaydı Bursaspor, Galatasaray’ın belini kırabilirdi. Bu üçlünün dışında ayakta kalan kimse yoktu.
Bravo hakem
Kalli baktı işler kötü gidiyor, "Bu takım bir gol atsın, ben de bu maçı kazanayım yeter" diye düşündü ve öyle de oynattı takımı. Hakan Balta sakatlanmadan önce orta sahaya baktı, işler iyi gitmiyordu. Sabri ile kuvvetlendirmeye çalıştı, ardından İsmail Bouzid ve Mehmet Güven ile takviye etti.
Dedim ya, Galatasaray Servet, Mehmet Topal ve Nonda’ya dua etsin. Yoksa bu takım dün gece hüsrana uğrardı. Üstelik rakiplerin tümü haftayı 3 puanla kapatmışken.
Yardımcı hakem Cem Satman, karşılaşmanın gerildiği bazı pozisyonlarda sahaya girdi, olayları anında gördü ve müdahale etti. Tebrik ediyorum. Sonuç mu? G.Saray’ın dün akşam oynadığı oyunun adı futbol değildi. Çünkü futbol başka bir şey. Onlara tavsiyem bu maçın kasedini birkaç kez izlemeleri. Eminim o zaman oynadıkları oyunun adını kendileri koyacaklardır.
Yazının Devamını Oku 20 Ocak 2008
ATATÜRK Olimpiyat Stadı’nda dün ilginç bir maç oynandı. Bir tarafta, ligin sürpriz lideri Sivasspor, diğer yanda üç büyüklere çelme takan İstanbul Büyükşehir Belediyespor... Her iki takımın genç teknik adamlarının oyun felsefeleri farklıydı. Belediye’nin hocası Abdullah Avcı, oyunu geniş alanlara yayıp, kanatlardan yüklenerek gol aramayı hedeflemişti. Çok gittiler ama boşa kürek çektiler. İbrahim Akın ve Gökhan ile hedefe ulaşmayı planlayan Avcı, umduğunu bulamadı. Orta alanda Tjikuzu oyunu yönlendirme görevini üstlenmişti. Ama onun pasları da işe yaramadı.
Sivasspor’un başarısında büyük pay sahibi olan Bülent Uygun ise, oyunu dar bir kalıp içerisine sokup, huni şeklinde tutarak Mehmet Yıldız ile Mohammed’i Belediyespor defansının içine sızdırmayı planlamıştı. Planı da tuttu.
Gümbür gümbür
Sivasspor az ama öz gitti. Yaptığı dört atağın ikisinde hedefe ulaştı. Mehmet Yıldız ile Belediyesporlu Volkan’ın mücadelesi görülmeye değer güzellikteydi. Futbolun öngördüğü şartlar altında bir mücadeleydi. Bu ikili, o kadar güzel manzaralar yaşattı ki, izlemekten keyif aldım. Oyunun ilk yarısında Mehmet Yıldız hedefe varmak için mücadele ederken Volkan’ın ikramıyla karşılaştı. Mehmet de bu ikramı geri çevirmedi.
Dün hava açıktı ama maçın oynandığı Atatürk Olimpiyat Stadı buz gibiydi. O soğuğa rağmen Sivaslılar akın akın yollardaydı. Kapalı tribünün büyük bölümünü de doldurdular. Taraftarı, şampiyonluğa koşan takımlarının arkasındaydı. Sivasspor gümbür gümbür geliyor. Lig lideri olduklarını biliyorlar, rakibe göre oyun kalıbı uyguluyorlar.
Bülent Uygun’u tebrik ediyorum. Kısa zamanda büyük işler başardı. Elindeki enstrümanlara göre nasıl çalacağını biliyor. Sessiz, sakin bir şekilde takımını koltukta tutmayı başarıyor. Büyük takımlar bu Sivasspor’u yakalamak için çok çaba sarfedecek ve ıstırap çekeceklerdir.
Yazının Devamını Oku 16 Ocak 2008
HÜCUMDA hızlı, kıvrak... Top kazandığı zaman etrafı tarayan, hemen arkadaşıyla paslaşıp boş alana kaçarak kendine gol yolları açmak isteyen... Fiziği heybetli değil, ama zamanlaması iyi. İşte size Serkan Çalık... Bu genç otobanda kadranı kıran otomobil gibi hücumda kendine yol buluyor. Onun yanında sahanın her alanını kullanıp, hünerini değişik şekilde tevzi eden, hemen pas verip boş sahalara koşan Carrusca vardı dün gece... Herkes bu Carrusca’yı eleştiriyor, takımdan gönderilecek adam olarak söz ediyor. Tamam gönderirsiniz de sonra pişmanlık duymayın. Gittiği yerde piyasa yapar ve hünerlerini gösterirse hüsran yaşarsınız. Biz ne yaptık diye dizlerinize vurursunuz. Carrusca gibi futbolcuları bizim ülkemizde anlamak zor. Çünkü ondan hep farklı şey beklenir, asıl yönü, hünerleri görülmez. Gelelim Galatasaray’ın yeni transferi Emre’ye... Sarıyer karşısında oynarken, arkasına adam kaçırıyorsa, bu Emre güçlü bir takım karşısında ne yapar siz düşünün.
Kalli şans vermeli
G.Saray’daki diğer futbolcuları ve kapasitelerini zaten biliyoruz. Bu yüzden Sarıyer karşısında bugünün futbolcusu adaylarını ve oynamak isteyen gençleri ele aldım. Bu tip futbolcular elde tutulmak ve kazanılmak isteniyorsa, Kalli tarafından onlara takımda daha fazla şans verilip, sürekli oynamaları sağlanmalı. Çünkü yarım yarım oynayan futbolcu, futboldan uzaklaşır.
Yazının Devamını Oku