3 Mart 2008
BÜYÜK takımlara gelen oyuncular garip bir biçimde bazı şeyleri unutuveriyorlar. Hele, bir derbi maçında ne yapmaları gerektiğini bir türlü kavrayamıyorlar. Neleri mi;
Maçın değerini anlamayı.
Saha içinde çabuk ve akıcı hareket etmeyi.
Hayal gücünü kullanmayı, macera ruhu taşımayı.
Ve tabii ki kazanma duygusunu.
Beşiktaş-Galatasaray derbisinde koskoca bir ilk yarı bitiyor, "Ah vah" çektirecek bir pozisyon bile yok. Beşiktaşlı Tello, duran topları güzel ortalayıp şişerecek de, bir şey olacak... G.Saray’da ise iki hücum adamı Hakan Şükür ve Ümit Karan kendilerine yol bulacak da, gole gidecek. Garibim Servet, Nobre ve Holosko ikilisi ile mücadele edecek, orta alanda ise Mehmet Topal hem Beşiktaş hücumlarını kesecek, hem de sahada kale görevini üstlenecek. Sonra da ileriye hatasız top atacak. Yapma Kalli, Allah aşkına, böyle maç mı kazanılır..
İlk yarıda kör dövüşü gibi geçti maç. Ama bu yarının aksine, Ertuğrul Sağlam’ın takımı ikinci yarıya galibiyete inanarak sahaya çıktı. Ve kazandı.
Kendi etti, kendi buldu
Kalli ise takımı aynı felsefe ile sahaya sürünce Beşiktaş’ın ekmeğine yağ sürdü. Savunmada bir tank gibi her topu savuran Servet ve Song’da kontrolü bir anda kaybedince Nobre ’Aman bunu değerlendirmeliyim’ diyerek keyifsiz geçen derbiye heyecan kattı. Kalli’nin aklı golü yedikten sonra başına geldi. Halbuki Nonda’yı zora düşmeden sahaya sürmeliydi. Yukarıda futbolcular için yazdıklarım teknik adamlar için de geçerli. Bir teknik adamın oyuncuları gibi oyunu hızlı okuması ve değişiklikleri hızla yapması şart. Eğer bunu yapamıyorsan, cezanı çekersin. Çünkü futbol hata kabul etmez.
Beşiktaş’ın orta sahası ve defansındaki kopukluğu neredeyse ligdeki bütün takımlar biliyor. Üstelik dünkü derbide ön libero Cisse de yok. Ama Kalli saldırmak yerine, rakibi sadece uyutmayı tercih etti. Beşiktaş ilk yarı uyudu ama daha sonra uykudan kalkınca faturayı Kalli’nin G.Saray’ına anında kesti.
Önce Kasımpaşa maçı, sonra Beşiktaş derbisi. G.Saray, şampiyonluktaki rakibi Fenerbahçe’nin altın kasede sunduğu fırsatları bir bir geri çevirdi. Hal böyle olunca aradan Beşiktaş sıyrıldı.Bana göre Feldkamp takımını İnönü’ye sadece 1 puan için getirdi ve eli boş döndü. Ancak Kalli kolay gol yiyen Beşiktaş’a karşı kazanmayı düşünerek sahaya çıksydı, İnönü’den mutlu ayrılabilirdi?
Yani kendi etti, kendi buldu.
Yazının Devamını Oku 28 Şubat 2008
G.SARAY’DA markaj zenginliği vardı. Mehmet Topal ve Barış F.Bahçe orta sahasını enerjileriyle hareketlendirip, rakiplerini adım adım takip ettiler. Hakan Şükür ile birlikte ileride oynayan Ümit Karan’ı da orta alana çeken Kalli sayesinde oyunun ilk yarım saatinde G.Saray’ın felsefesi sahaya kelimenin tam anlamıyla, "Cuk" oturdu. Ve bu oyunun ardından G.Saray müthiş enerjisiyle golü buldu. İlk yarı boyunca da çok etkili geldi. Sahanın her yanına koşuyor pres yapıyorlardı. Açıkcası bir ara düşünmeye başladım;
- Bu enerji ile devam ederlerse ikinci yarının ortalarında oyundan düşerler. Tam bunları düşünürken, F.Bahçe 10 kişi kaldı. Önce gol ardından da Lugano’nun kırmızı kartı G.Saray’ı gevşetmeye başladı.
Ve bu gevşeklik ikinci yarıda kendini gösterdi. Sağ kanatta oynayan Gökhan Gönül’ü unuttular. Arda, Gökhan’ı engelleyemiyordu. Volkan da bu genci kaçırmaya başlayınca kötü sinyaller gelmeye başladı ve Gökhan ikinci yarıda yapacağını yaptı, golü attı.
Çirkin derbi
10 kişi kalan Fenerbahçe, "Bu beraberlik gölüyle ben maçı bitiririm" dedi ve tecrübeli oyuncularıyla dakikaları harcamaya başladı. Tur F.Bahçe’ye gidiyor derken, sahanın en iyisi olan Gökhan Gönül’e kırımız kart çıktı. Bu kart bana göre yanlıştı.
Kırmızıyla birlikte F.Bahçe 1 kişi daha eksilmiş, 9 kişi kalmıştı. Ama G.Saray yine de etkili gelemiyordu. "Artık bu işi F.Bahçe bitirdi" derken ortaya Ümit Karan çıktı ve Galatasaray’ın turunu hazırladı. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Saha karıştı.
Lincoln herkesin önünde el hareketi yaptı Volkan’a. Volkan gibi efendi bir futbolcuda ona tekmeyi bastı. İkisinin de yaptıkları yanlıştı. Sahanın içinde gördüklerim hiç de hoş değildi. Son yılların en çirkin derbisini izledim. Bunda maçın hakemi Cüneyt Çakır’ın da payı vardı kuşkusuz. Evet, sahanın her yanına koştu, oyunu yakından takip etmeye çalıştı. Ama hata üstüne hata yaptı. Örneğin ilk yarının sonunda Hakan gole giderken oyunu bitirdi. Düdüğü çok sık çalıp oyunu durdurdu. Ve oyuncuların oyundan kopup birbirleriyle sataşmalarına yol açtı.
Sonuçta maçın kahramı oldu.
Yazının Devamını Oku 25 Şubat 2008
OYNAK olma Kalli? 5-1’lik Bayer Leverkusen bozgununun faturasını güvendiğin futbolculara kesip, kenara atma? Sen belki diyorsun ki "Böyle bir kadro sahaya sürdüm. Gördünüz mü?" Ama sürdüğün kadroya bak... Yeni aldığın Barusso’nun sağ bekte ne işi var? Adam İtalya’da bile sağ kanat oynamamıştır. Çünkü orta saha futbolcusu. Sonra bakıyorsun, oyunun üçte biri bitiyor, ben bu adamı yerine çekeyim deyip, Emre ile yer değiştiriyorsun.
Peki sorarım sana Kalli, Lincoln dün akşam nerede oynuyordu? Ben çözemedim. Sağ kulvar boş. Onu orada sağ kanat diye göremiyorsun. Lincoln de kafasına göre sahada takılıyor, sağ kanat Allah’a emanet.
Peki şimdi sana soruyorum Sayın Kalli: Sen değil miydin, o gençler için Lincoln gibi yıldızları karşısına alan? Ne oldu, bir tek Leverkusen’in 5 gol atması mı onları formsuz yaptı gözünde? Halbuki sana yakışan inandığını sahaya sürüp arkasında durmaktı. 30 yıldır bu işin içindesin, ben de öyleyim. Sana skora göre sahaya takım sürmek yakışmıyor.
Lig sonuncusu Kasımpaşa’ya karşı zirvedeki G.Saray’ın oynadığı futbol ortada? Skor bile konuşmama gerek bırakmıyor. Sen futbol ekibi ile beraber yaşıyorsun. Her gün de izliyorsun.
Kimin formda olduğunu sen bileceksin, biz değil. Hadi sen gözden kaçırdın diyelim. Asistanların da sana uyarı yapmıyorlar mı? Dersen ki dünkü 11 en formda oyuncular. Peki Kasımpaşa’ya karşı tel tel dökülen oyuncular sana ne ışık verdi de sahaya sürdün?
Zico’ya özendi
İkinci bölümde mağlup olmana rağmen bir iki tane pozisyonun var. Koca bir bölümde oyun kalıbını değiştirmeye çalıştın ama onu da başaramadın. Üçlü forvet olsun dedin o da Galatasaray’daki arızayı gidermedi.
Halbuki ne güzel bir ekip kurup onların arkasında kalkan gibi duruyordun. Tamam, en fazla 1-2 değişim yapma hakkın vardı. Ama takımın dengesini böyle bir maçta bozmaya ne gerek vardı.
Yoksa, sen de mi Fenerbahçe Teknik Direktörü Zico’ya özenip kulübedekileri sahaya sürdün? Eğer öyleyse sen de onun gibi faturasını 3 puan kaybederek ödedin. Zico, Şampiyonlar Ligi’nde olduğu için haklı olabilir ama sen haksızsın Sayın Kalli.
Bir çift söz de Orkun Uşak’a... Frikikten topa bakarak golü kalende gördün. Barajı kurduracak olan sensin, kalede olan da sensin. O zaman neden topun kaleye girmesini seyrediyorsun. Demek ki golde suçlu da sensin Orkun Uşak. Kısmet G.Saray’ın ayağına geldi ama sen onu elinin tersiyle ittin Sayın Kalli. Hatayı futbolcularında değil kendin de ara.
Yazının Devamını Oku 22 Şubat 2008
GALATASARAY Bay Arena’da yıkıldı... Sahada yok olan sarı kırmızılılar, depreme uğramış bir topluluk gibi sallandı sallandı ve daha maçın başında yerle bir oldu. Daha sonra da üst üste gelen artçı depremler, G.Saray’ın yok olup gitmesine neden oldu. Kalli, uzun zamandır kendisi ile savaşan, başarılı olan bir ekibi ’Tek kalemde silemem’ felsefesi ile sahaya sürmüştü. 30 yıldır bu işin içinde olan Kurt teknik adam, bana göre haklı idi. Diğer yedekte kalan şöhretli futbolcular yan gelip yatarken Kalli, ’Buyrun sultan sofrasına’ diyemezdi.
Dün kimi oynatırsan oynat; ister Lincoln’ü, ister Song’u, istersen Barusso’yu koy netice yine değişmezdi. Bayer Leverkusen bir dikiş makinası gibi sahayı işliyordu. Hepsi birbirini ezberlemiş ve yutmuş bir takım halinde G.Saray’a nefes bile aldırmıyordu. G.Saray, oyuna başlarken biraz rakibini gıdıkladı ama o da geçici bir rüzgar gibiydi. Sonradan adeta dağılıp parçalara ayrıldı... Kalli’nin bu maç öncesi kafasında olan pozisyon üretme düşüncesi dibe vurup gitti.
En zayıf halka
Bir kaleci, zaman gelir takımını kurtaran kişi olur. Ancak Orkun, G.Saray’ın en iyi dönemlerinde bile bunu zaten başaramamıştı. Bir kaleci düşünün ki ne yan topta var, ne de uzaktan gelen şutta var. Kalede olan kişinin defans ile bir ilişkisi olması gerek. Ancak sahada kendi kendine kavga eden Orkun G.Saray’ın en zayıf halkası olduğunu dün bir kez daha herkese değil tüm Avrupa’ya göstermiş oldu.
G.Saray Yönetimi dahil herkes ’Bu maçı alıp götüreceğiz’ diyordu. Ama herkes hayallerde yaşıyordu. Çünkü hepsi herşeyin bir anda olmasını bekliyor, yani bir anlamda mucize bekliyordu. Onlarda haklıydı; çünkü Mart’taki kongre öncesinde takımdan gururla bahsetmek istiyor, bunu seçim kozu olarak kullanmak istiyorladı. Ancak buna Bayer Leverkusen’in bitirici futbolu ve gerçekler izin vermiyordu. Dün hep övgüyle bahsettiğimiz G.Saraylı oyuncular da böyle bir Avrupa arenasında fazla boy gösteremeyeceklerini de görmüş oldular. Yani onlarda gerçekle yüzleştiler...
G.Saray dün sadece yenilmek ve turu kaybetmekle kalmadı tüm Avrupa’ya da bu futbolu ile rezil oldu. Geçmişinde Avrupa’da destanlar yazan G.Saray tarihine yakışmayan bir skorla sahadan ayrıldı... Artık bakalım geleceğe...
Yazının Devamını Oku 19 Şubat 2008
G.SARAY’da kişisel yetenekleri iyi olan oyuncu çok, ama zorlu hava ve zemin şartları ilk bölümde sonuca gitmeyi zorlaştırdı. İkinci bölümde ise lider olan G.Saray bu şartlara alışıp Servet, Emre, Ayhan, Arda ve Ümit Karan gibi oyuncuların rollerini algılaması ile rahatladı. Hakan Şükür dün belki de birçok gole imza atmış bir şekilde sahayı terk edebilirdi. Kralın skora ulaşamamasının tek nedeni "Pozisyonlarda zaman ayarlamalarını iyi yapamaması" idi. Haftalardır asistleri ile konuşulan Ümit Karan ise bu kez başrole soyundu.
Golde her şeyi hızlı gördü ve atik davrandı. Topa olan temasını daha hızlı yapıp beklenen hedefe ulaştı. Bu da zaten onun hamurunda var. G.Saray 3 puanı kazanırken, Uğur’u kaybetmesi gerçekten üzücü. Çünkü genç futbolcu sezon başından bu yana sağ kanada alışmış, istikrar bayrağını elinde taşıyanların başında geliyordu.
Kalli, Uğur’un ardından Barış’ı sağa çekti, önüne ise Serkan Çalık’ı alarak, birbirini iyi tanıyan iki futbolcuyu aynı kulvarda oynatarak takımı garanti altına aldı. Bu iki genç de Konyaspor’un sol kanadını kilitledi. Golün hazırlanışı ise gerçekten alkışa değer nitelikteydi.
Servet kendini buldu
Baş aktör Arda’nın Barış’a sunduğu pas golün habercisi idi. Barış hiç macera aramadan topu tertemiz savunmanın ortasına bomba gibi bıraktı. Onu hedefe göndermek de Ümit’in işi idi, o da bunu yaptı.
Bir övgü de Ayhan Akman’a... Futboldan 4 ay uzak kalıp tekrar sahalara bu kadar hızlı ve formda girmek her baba yiğidin harcı değil. Belli ki Ayhan futbol için yaratılmış, sahada hiç sırıtmadan mücadele etti. Vallahi bu Servet’e 41 kere maşaallah... G.Saray’a geldi, kendini buldu. 76 numara Servet, G.Saray’da kesinlikle altın çağını yaşıyor. Beton gibi futbolu ile kimseye geçit vermiyor. Aslında burada asıl tebrik edilmesi gereken kişi sürekli eleştiri yağmuruna tutulan Kalli... Çünkü Alman teknik adam formasının hakkını veren oyuncuları isimlerine bakmadan sahneye sürüyor ve kimseden de korkmuyor. Bu cesareti her teknik adam gösteremez.
Konya’da G.Saray son bölümlerde biraz sallanır gibi oldu, eline geçen fırsatlarda farkı kaçıran G.Saray, son anda Ümit’in hamlesi ile acı biber yemekten kurtuldu. Bu arada maçın hakemi Barış Şimşek de görevini layıkıyla yaptı.
Yazının Devamını Oku 14 Şubat 2008
BU tür maçların maçların affı yoktur. Birkaç pozisyon yakalarsın, golü attın attın, atamazsan "Eyvah" dersin. G.Saray’a burada ne lazım? Önce gol.
Öyle pozisyonlar geldi ki Ümit’e, Hakan’a, topu ağlarla buluşturmalarına değil, kaçırdıklarına inanamadım. Oysa bunlardan biri gol olsa, rakip oyundan düşecek, "Eyvah" deme sırası onlara gelecekti.
O kadar çok pozisyonu var ki G.saray’ın, tek kale oynadı, ama bir türlü hedefe ulaşamadı.
Alman takımı işi rolantiye almış. "Aman gol yemeyeyim, G.saray’ı uyutayım, zamana oynayayım, bir gol atarsam ne ala" diye sahaya çıkmış. İşte böyle bir takımı yenemedi dün Galatasaray.
Oysa ilk 45 dakikada Arda’nın takımı yönetmesi, pas dağıtımı, çalımları ve atakları harikaydı. Öyle ki ilk 40 dakikada Almanlar nefes bile alamadı. B. Leverkusen takımı sahada adeta şaşkına dönmüştü. Kendi alanına çekilmiş, sürpriz bir atak bulmak için çırpınıyor ama çırpındıkça, G.Saray’ın presiyle sahasına daha da çok hapsoluyordu.
Teslim olmazlar
Ama G.Saray’ın golü gelmiyordu. Gol gelmeyince de Panzerlerin direnme gücü artıyor, Galatasaray’ın oyununa da panik hakim oluyordu. Kalli ise sahanın kenarında, "Bu gollerde kaçar mı?" diye saçını başını yoluyordu.
Öyle ki, bir ara 4. hakemin ikazlarıyla da uğraşmak zorunda kaldı. Sonunda baktı, böyle olmuyor, saha içindeki enstrümanları değiştirip neticeye gitmeyi denedi. Önce Hakan Balta sonra Nonda ve Lincoln ile skora etki etmeyi denedi.
Bu da fayda etmedi. Bayer Leverkusen direnme gücünü artırmış artık zamana oynuyordu. Bir gol bulma amacıyla şansını deniyordu. Atacağı bir gol onun için turun kapısını aralamak demekti.
Sonuçta bu maç golsüz bitti. Galatasaray’ın rahatlıkla kazanacağı bir maçtı. Hatta G.Saray’ın rahatlıkla eleyeceği bir ekipti Bayer Leverkusen. Ama gol atamadılar. Atamayınca da ellerindeki avantajı yitirdiler.
G.Saray’ın Almanya’ya rahat seyahat etmesi için topun filelerle buluşması gerekiyordu. Yanlış anlamayın, yitirilen tur değil, sadece bir avantaj. Dünkü takım Almanya’da Bayer Leverkusen’e teslim olmaz. Orada yorulacak olan defans olur, forvet ise süpriz arar, turu aralamak için çalışır.
Yazının Devamını Oku 10 Şubat 2008
GEL de alkışlama? Dün gece alkışı en çok hak eden iki futbolcu vardı, Mehmet Topal ve Barış Özbek. Biri gidiyor, diğeri kalıyor, birbirlerine eskortluk yapıyor, rakibin oyun kurmasına engel oluyorlardı. O ne fizik gücü, o ne yürekti öyle... Hem top çaldılar, hem hücuma gittiler, hem de servis yaptılar. Sahada basmadıkları yer yoktu. Bu iki oyuncu geleceğin yıldızları olacak inanın bana.
Onlar kahraman da, diğerleri değil mi?
Hakan Şükür’ü son zamanlarda bu kadar hırslı ve ateşli görmedim. Her yere koşuyor ve adeta, "Bana mı yaşlı dediniz? Ben bu gençlerle çok daha iyi oynarım" diyordu.
Ya, Emre Güngör’e ne demeli?
Ankaragücü’nden geldi. Daha bir ay bile olmadan savunmanın ortasına demir attı. Dün de F.Bahçe maçında olduğu gibi hatasız oynadı ve "Acaba Song yedek mi kalacak?" sorusunu kafalara kazıdı.
Servet Çetin, G.Saray’a öyle bir alışmış ki, sanki yıllardır bu takımı sırtlıyor gibiydi.
Arda Turan solda oynuyor ama zaman zaman sağ kanada akıp oyunu yayıyordu.
Hakemle çok oynayan Ümit Karan ise gollerin hazırlayıcısı oldu, mükemmel asistler yaptı.
Kalli ne yapacak?
Galatasaray gençliğin verdiği hırs, arzu ve isteği sahaya yansıttı. Maçın ilk bölümünde oyunu Vestel Manisa’nın sahasına yıkmayı başardı.
Manisa ne yapsın, ilk yarıda hava alamadı bu pres karşısında. Ancak maçın ikinci yarısında kaybetsem de savaşacağım mesajı veren Yılmaz Vural’ın ekibi herkese örnek olacak bir mücadele verdi sahada. Kalesinde gördüğü 6 gole rağmen bırakmadı maçı.
Dünkü oyunu överken bir şeyi gözardı etmeyelim. G.Saray’ın kalesinde gördüğü gollerde Orkun hatalıydı. Çünkü durduğu yerler yanlıştı.
Şimdi G.Saray’ı büyük bir sorun bekliyor. Bu dinamik genç kadronun arkasında bekleyen ismi büyük çok futbolcu var. Bakalım Kalli, meydana getirdiği bu genç ekibi pirinç ayıklar gibi ayıklayacak mı yoksa, iyileşen yıldızlarını kulübeye mi yollayacak?
Bana göre bu ekiple devam etmeli. Bu gençler uzun yıllar G.Saray’ı başarılara taşıyacak kapasitede. Hedefe gitmek istiyorsan bu genç ekipten vazgeçmeyeceksin.
Kenardaki Lincoln de olsa savaşan gençlerin arkasında duracaksın.
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2008
EURO 2008 öncesinde Fatih Terim, İsveç karşısında felsefesinde değişiklik yaptı. 1996 yılındaki Galatasaray’ı hedefe götüren Emre, Suat ve Okan gibi oyunculara yüklediği kurgusunu bu kez Milli Takım’a uygulamaya çalıştı. Bugünün futbolu ve futbolcu yapısıyla, eski kurgusunu harmanladı. Oyunu algılama, yönlendirme ve düşünce zenginliğine sahip Emre, Nihat ve Yıldıray’ı bir blok içinde tuttu. Kanat hücumu yerine bu tip teknik futbolcularla rakibi ortadan delme, verkaçlarla oynayıp, rakibi yıkma yolunu seçti. Terim, daha önceleri kullandığı "Yarım Ay" takımını yeniden sahneye koydu.
Alternatif çok
Bu üç futbolcuyla uyguladığı felsefeye daha sonra oyuna dahil olan Arda eklendi. Arda da bu oyun kalıbına uyuyor. Bu yüzden burada kim verimlilik sınırını zorlarsa, kadroda yer alacak. Terim, çift santrfor yerine tek hücum adamlı oyun kalıbını tercih ediyor. Çünkü geriden gelecek olan Emre, Yıldıray, Nihat ve Arda ile hücum gücünü artırmayı hedefliyor.
Bunların arkasında da sağlam oyuncular var. Mehmet Aurelio, Hamit Altıntop, Avrupa Şampiyonası’nda bu görevi yapacak oyun tarzına uygun oyuncular olduklarını gösterdiler. Terim’in her zaman aradığı defansif göbek adamları Servet ve Gökhan Zan bir birlerini tamamlarlarsa rahat ederler.
Gökhan Gönül bana göre takımın değişmez adamı. Sol kanatta zaman zaman arıza var, ama o da giderilir. Fatih Terim İsveç karşısındaki oyun kalıbında ısrar edecektir. Bu oyun felsefesini bozmadan, kadrosuna, oyununa uyan futbolcuları monte edecek. Dünkü bir provaydı. Bu denemeler sürecek ve onun istediğini yapanlar takımdaki yerlerini sağlamlaştıracak. Terim’in alternatifi de çok. Mesela Hamit yoksa Mehmet Topuz var. Hücumda Halil Altıntop yoksa Mehmet Yıldız ve Gökhan Ünal var. Üç santrfordan kim ben bu işi yaparım derse Terim onu tercih edecektir.
Yazının Devamını Oku