GALATASARAY’da yılların verdiği Fenerbahçe maçlarında kazanamama duygusu vardı... Yeni oluşum içindeki bir takımı bu duygudan uzaklaştırmak zordur. Bu da ister istemez futbolcuyu tedirgin eder... Gereken çözümleri çabuk uygulama telaşına düşersin ve yarışma periyodunda bir acelecilik başlar. Bir takım bunları yaşarsa neler ortaya çıkar...
Yüksek tansiyon
Sürekli baskı
Başarısızlık duygusu
Ancak dün akşama baktığımda, Galatasaraylı futbolcuların birçoğunun o sindirici duygu girdabından uzaklaştığını gördüm. Serkan Çalık gibi bir gencin, durgun Roberto Carlos karşısında güvenli oluşunu, hiç de acemilik çekmediğini gördüm. Üstelik hünerlerini kullanıp, Hakan ağabeyini gol pozisyonuna soktu. Servet, Emre ve Barış hırslıydı. Mehmet Topal sigorta görevini yaptı, topu kazanmadan önce başını kaldırıp, etrafını taradı.
Arda’nın, Gökhan Gönül’ü önünde yapıcı hareketlerini, agresiflikten kendisini uzaklaştırdığını gördüm.
Hiç ürkmedi
Hakem Fırat Aydunus’un zaman zaman, oyunun akışını frenlediğini, oyunun içinde olup da Fenerbahçe ile verkaçlarını gördüm.
Ümit Karan’ın futbol dışında hakemin isyanını gördüm... Kaleci Orkun’un maça ne kadar iyi konsantre olduğunu gördüm.
Ve maçın üçte ikisinin Galatasaray’ın lehine geçtiğini gördüm... Fenerbahçeli futbolcuların son 20 dakika içindeki rakibinin yorulmasını faydalanmasını, oyuna hakimiyet kurmasını ve canlanmasını gördüm.
Benim gördüklerim bunlardı... Galatasaray’ın oynadığı cesaretli oyun ve çok fazla pozisyon yaratması, bugüne kadarki Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında görmediğim sahnelerdi. Kalli, inandı. Disiplin içinde olan genç bir kadroyu, sahaya sürerken hiç ürkmedi. Bana göre de oyunun büyük bir hakimi ve yönetmeni o oldu.