28 Haziran 2008
TÜRKİYE adeta genç yetenek madeni yatağı gibi. Bu madenlerden de futbolcular fışkırıyor. Milli Takımımız’dan Avrupa Şampiyonası’nda hiç kimse böyle bir başarı beklemiyordu. Ancak, bu madenlerin yatağında yatan cevherleri keşfedenler vardı. Bunun öncüsü ise tartışmasız rahmetli Gündüz Tekin Onay’dır. Sistemli çalışmanın karşılığında keşfetti o dönemin gençlerini. Onlara küçük yaşlarında uluslararası tecrübeyi kazandırmak için, U-17, U-18 gibi yarışmacı milli takımlarda yer verip, gözlerini zirveye dikti.
Bunların içinde Emre Belözoğlu, Nihat Kahveci, Gökdeniz Karadeniz, Tuncay Şanlı, Sabri Sarıoğlu, Arda Turan ve Semih Şentürk gibi isimler, bugünkü başarının mimarları oldu.
Buna benzer uygun oyuncuları tek tek seçti ve futbolumuza kazandırdı. Daha sonra da Avrupa’da gurbetçileri kazanmak için bürolar kurdu. Onlar da şimdi içimizde. Belki bilmiyorsunuz diye söyleyeyim; bizi Avrupa’da yarı finale çıkaran Fatih Terim de bu yollardan geçti. Terim’e de ilk milli formayı giydiren Gündüz Tekin Onay’dı. Genç Milli Takım’da oynarken, hücumcu olan Terim’i, liberoda oynatan da Gündüz hocaydı.
Güven ortamı yarattı
Köprülerin altından çok sular aktı. Akacak da. Şu anki mevcut kadronun arkasında da bekleyen cevherler var. 2010’da onlar da bu kadroya eklenip sahne alacak. Bunları da hayata kazandıracak isim Terim olacak.
Terim, Avrupa Şampiyonası’na gidilirken çok eleştirildi. "O yok, bu niçin kadroda değil" diyerek ateş açıldı. Ama bildiği felsefenin dışına çıkmadı. "Ben felsefemi değiştirmem" dedi, dediğini de yaptı.
Terim bu yola çıkarken de üç temel öğeyi benimsedi. Verimlilik, kalite ve ilişkiler. Bu temel içinde sonucun getirdiği başarı oldu.
Kendi oyun kalıbına göre uygun isimleri seçti. Birinci sınıf teknik adam olduğu için birinci sınıf oyuncularla çalıştı. Güven ortamı yarattı. Turnuva sonuna kadar bireyleri değil takımı ödüllendirdi.
Yabancı futbolcuların bizim çocuklar karşısında farkı yok. Bizimkilerin hepsi birer elmas. Onun için kulüp yöneticileri dikkatli olsun. Yabancı futbolcu sevdasından vazgeçsinler. Fatih Terim’in daha önce bana söylediği gibi, "70 milyonuz bir yerlerde oyuncular var, yeter ki biz keşfedelim" sözlerini kulak arkası yapmayalım. Uymayanları da uyaralım.
Yazının Devamını Oku 11 Mayıs 2008
HİÇKİMSE bir kıta değildir. Her insan ana karanın bir parçasıdır. Başarının anahtarı, vizyon, biz ruhu, kişisel onurdur. Galatasaray, şampiyonluğu kazanıyor, hele hele bir takım insanlar tarafından terk edilmiş şekilde bunu başarıyorsa, değişik bir anlamı vardır.
Takımda hayal gücünün fazlalığı vardı. Sıkıntıların aşılması için kendi aralarında yeni kapıları zorladılar. Daha sonra da ortak inanç, ortak heyecanla kenetlendikleri hedefe ulaşmak için birer birer gereken adımları atmayı bildiler. İşte bu biz ruhunun getirdiği felsefenin temel öğeleri Galatasaray’ı bu anlamlı şampiyonluğa taşıdı. Savaşmayı bildiler, zaferi nerede kazanacaklarını öğrendiler ve ana karayı şampiyonlukla istila ettiler.
Zorlukları aştı
Bugüne kadar oynadıkları maçların tümünün analizini yaptım. Kim iyi oynadı, kim kötü oynadı, kim yapması gerekenleri yaptı, tüm sezon boyunca bunları yazdık ve eleştirileri sıraladık.
Bu son virajda da onlardan bahsetmeden geçemeyeceğim.
Defansta Emre böyle bir maçta kafa toplarını yerinde aldı. Servet heybetli savaştı. Hakan Şükür ceza sahası içinde boş topu rakip alanda yumuşattı. Ümit Karan aceleci vuruş yaptı. Bunlar gelecek gol ve göllerin heyecanlı habercileriydi. Taraftarın heyecanını yitirmemesi adına, görev dağılımında Arda’nın topu kazanma duygusu büyük rol oynadı. Arkasından Hakan abisine ikramı, Sabri’nin mücadeleci oyunu, Mehmet Topal’ın hırsı, düşünmeden topu kullanma biçimi G.Saray’a şampiyonluğu getiren kritik noktaların birkaçıydı.
Zaten G.Saray, Sivas ve F.Bahçe maçlarında işi çoktan bitirmişti. Dünkü galibiyet de Ali Sami Yen’de bir jest ve şov oldu. Oftaş kaderine razı olmak zorundaydı. Çünkü karşısında bütün zorluklara göğüs geren bir Galatasaray vardı. Aferin sana, başka ne denilebilir ki Galatasaray.
Şampiyonluğun kutlu ve mutlu olsun.
Yazının Devamını Oku 10 Mayıs 2008
FUTBOLUN kitabı, teknik direktörü, "Takımın orkestra şefi sensin, elinde faaliyete geçirilecek bir sürü estürman var. Onları birlikte kullanmasını bilecek olan da sensin" diye tarif eder. G.Saray’da saha içi değil, saha dışı orkestra şefi Başkan Adnan Polat. Yanında da estrümanları iyi çalan kişiler bulunuyor. G.Saray’da Feldkamp’ın gidişi ortalığı karıştırdı. Takıma yeni bir şef arandı, oraya buraya danışıldı, en sonunda bir fasıl heyetinde karar kılındı. Bu heyete de şef olarak Adnan Sezgin atandı. Onun yanında da Haldun Üstünel ve Murat Yalçındağ gibi güvenilecek kişiler vardı.
Ama saha içi organizasyonlar kime emanet edilecekti? Yıllardır takımın içinde bulunan Cevat Güler, Burak Dilmen ve Nezihi Boloğlu orada hazır duruyorlardı. Hepsi de takımı tanıyan, oyuncularla en az 4-5 yıl birlikte olan kişilerdi. Oyun yapılarını, kişisel özelliklerini, yaşam tarzlarını hatta ayakkabı numarasına kadar her şeylerini ezbere biliyorlardı. Bu önemli karar cesurca alındı ve korkmadan uygulamaya konuldu. Ekip de "Sevap bizim, günah bizim" diyerek taşın değil, kayanın altına elini koydu.
Yolu buldular
Adnan Sezgin’in geçmişten gelen futbolculuğu, teknik direktörlük diplomasının olması, topçudan anlaması onun için bir avantajdı. Adnan Sezgin, yarışmalarda saha içini Güler hoca ve ekibine bırakırken, oyunu tribünden izliyor, devre aralarında kimseye gözükmeden soyunma odasına gidip, oyuncu değişimlerini tespit edip, kararları veriyordu.
Bugüne kadar ön plana çıkmak istemeyen Adnan Sezgin ile bir zamanlar rakiptik. O Ankaragücü’nde oynuyor, ben ise Gençlerbirliği forması giyiyordum. Sivas maçı sonrasında yağmur altında ilk kez "İlhan, sahaya sürdüğümüz takımdaki oyun kalıbını gördüm mü? Daha sonra yapılan değişikler hep yerinde oldu. Zor bir iş değilmiş. Herhalde biz de oyun okumasını biliyoruz. Bu dayanışmanın, bu sevginin inanmanın getirdiği bir eser" diyerek yaptıklarının bir kısmını iletmek istedi.
İşte böylesine büyük takım şampiyonluk ipine az kala, tarihinde ilk kez böyle değişik bir yolu seçti. Ama zafere giden yolu da buldu. Bu Galatasaray açısından tarihi bir Devrim demek.
Yazının Devamını Oku 5 Mayıs 2008
G.SARAYLI futbolcularda öyle bir inanç vardı ki, adeta herkese "Ben buraya kadar geldim. Bu işi başaracağım" mesajı veriyorlardı. G.Saray’da dün akşam inanç vardı, arzu vardı, istek vardı ve en önemlisi sevgi vardı. Öyle ki, kalecisinden malzemecisine kadar hepsi bir yumak olmuşlar.
Öncelikle sağ kanatta oynayan Song, gizli gizli sol taraftan hareket eden Musa Aydın’ı defalarca kaçırdı. O anda gol sinyalleri geliyordu. Emre ve Servet kademeli değil de, açık mesafeli oynayınca kontratağa kalkan Sivasspor, golle tanıştı. Ama G.Saray, "Olur böyle şeyler" dedi. Başta kaptan Ayhan hırsıyla, mücadelesiyle arkadaşlarını yönetmesiyle hedefe ulaşma arzularını ortaya resmen koydu. Sabri, sağ kanatta oynarken, zaman zaman Song’un yalnız kaldığını unuttu, ama orta sahada bir dinamo gibi çalıştı. Zaman geldi, nefis bir vuruş yaptı, zaman geldi karavana attı.
Dün benim en beğendiğim oyuncu Hakan Balta idi. Belki sahada yaptıkları fazla dikkat çekmiyor, ama adamın pasları hiç ıskalamıyor. Hep adrese teslim. Hele ki Ayhan’a attığı bir pas var ki, şapka çıkarılır. Zaten G.Saray’ın sol kanadı iki golün de yaratıcısı oldu.
Şampiyonluğun habercisi
Bülent Uygun, takımı öndeyken tehlikeyi sezmiş, savunmayı habire bağırıp çağıırarak uyarıyordu. Ancak Sivas defansı öyle dağınıktı ki, ne söylese toparlayamazdı. Servet ile Mehmet Yıldız’ın çekişmesi de tatlı sertti. Mehmet’i maçtan önce izledim. Adeta ısınayım mı yoksa ısınmayayım mı düşüncesi içindeydi. Kısa zamanda gelen şöhret herhalde başını döndürdü Mehmet’in. Nonda, hakikaten rakip takım için tam bir baş belası. Sivas defansını dağıtan bana göre Nonda idi. Bir oraya, bir buraya gidip onları şaşırtıp durdu. Bence son yıllarda G.Saray’ın yaptığı en iyi transfer Nonda.
Üç golün sahibi Arda, Abdurrahman ile kısa alanda mücadele etti. Baktı olmuyor, özgür ve bitirici düşünce zenginliğine sahip olduğu için kendini kaybettirdi. Ve kendini altı pas içinde bulunca da G.Saray’ın sanki şampiyonluğunun habercisi oldu.
Yazının Devamını Oku 28 Nisan 2008
GALATASARAY bütün bir oyun boyunca Fenerbahçe’yi kendi alanına hapsetti, rakibin kazanma duygusunu sıfıra indirdi. Orta sahada Mehmet Topal, Ayhan, Barış öyle bir alan daraltması yaptılar ki, Fenerbahçe orta alanındakilere "Kusara bakmayın size buradan ekmek çıkmaz" diye mesaj verdiler. Kaleci Aykut’u korktabilecek Fenerbahçe hücumlarından ilk bölümde eser yoktu. Çünkü Fenerbahçe’den kimse Aykut’un yanına uğramıyor, uğrama zahmetine girmeyi akılarından bile geçirmeden sahada dolaşıyorlardı. Galatasaraylılar ise bugünün futbolcu tiplemesine göre oynayan, bir çok oyuncu rollerine soyunmuş ve ortaya koydukları performanstan zevk alan bir görüntüdeydi. Bugünün futbolcu tiplemesinde arayanan vasıflar nedir?
Fener’i kilitlediler
Rekabetçi olacaksın... Mehmet Topal, Ayhan Akman ve Barış. Mücadele ve taktiksel bilgiyi açık savaşı sevenler... Öncelikle bunların başında Servet geliyor, futbolunda eksilmeyen, üstüne eklenen katmanlar var. Ve Emre... Futbolun anahtar kelimesi defansın oyun kurma düşüncesinde başrolde. Hem kesicilik, hem kazılan topu oyunun akışını etkileyecek oyuncuya aktarma becerisi... Sabri ve Hakan Balta bu oyun düzenine uyunca Fenerbahçe’yi bir odaya kitleyip kapıyı açmalarına izin vermediler. Bir de özgür, yaratacı, rekabetçi futbolcu tiplemesi var. O da Arda Turan... Bu futbolcu sahnede rolünü oynarken, zaman zaman bu tiplemeyi sergiledi, ancak karşısında oynayan Gökhan Gönül uzun bir bölüm bu oyuna "Hayır" demeyi bildi.
Şöyle bir baktığınızda Fenerbahçe’de 8 yabancı oynarken, Galatasaray’da oyunun başında bir tek Nonda vardı. Arkasından Song girince iki oldu. Bu tablo aslında yerli futbolcularımızın artık çok iyi bir seviyeye geldiğinin göstergesi. 70 milyonluk ülkemizde bir tarama yapıldığı zaman ne cevherlerin çıkacağını hepimiz bilmeliyiz. Galatasaray’ın bu zorlu derbiyi kazanmasının altında inanç, duygu, sevgi, değer motivasyonu ve "Biz ruhu"nu taşıması var.
Yazının Devamını Oku 21 Nisan 2008
FUTBOLUN ana kuralıdır; direneceksin, ayakta kalacaksın. Eğer bunları yapamıyorsan, o zaman hep yerlerde sürünürsün. Lincoln, daha maçın başında, "Ben bu oyuna asılacağım, ayakta kalacağım" mesajını verdi. Brezilyalı yıldız, direndi, mücadeleyi bırakmadı ve ilk golü hazırladı. G.Saray’ın attığı ilk gol, direnişin eseriydi.
Lincoln, istekli futbolunu devam ettirdi ama zaman zaman kendini kolayca yere bırakıp faul almaya çalıştı. Öyle ki, attığı golü bile görmeden başladı isyan etmeye... Topu Belediyespor filelerinde görünce isyanı bıraktı, gol sevincine ortak oldu.
Hakem Selçuk Dereli, oyunun akışını kesmemek için büyük çaba harcadı. Futbolcuların niyetine, teşebbüsüne göre düdük çaldı. Kartlarını ona göre gösterdi. Her yere düşen için düdük çalsa, rakibe kart çıkarsa iş çığırından çıkardı. Ona fazla kızmamak gerekir.
Servet, artık G.Saraylılar’ın sevgilisi oldu. Sahada verdiği mücadelenin yanı sıra, görevinin dışındaki yaptığı hareketler yüzünden taraftarların sevgisini kazandı. Devre arasında A.Gücü’nden transfer edilen Emre, hatasız oynuyor. Ancak zaman zaman gereksiz yere horozlanıp rakibiyle dalaşıyor. Eğer disiplinli oynarsa çok daha faydalı olur. O, bence ara transferde G.Saray’a gelen en iyi adam.
G.Saray, oyuna asıldıkça her iki kulvarı da iyi kullandı. Geçtiğimiz haftalarda düşüş yaşayan Sabri toparlanmaya başlamış. Daha dirençli, mücadeleci. Aynı şekilde Barış da öyle. Mehmet Topal, her zamanki gibi disiplinliydi. Hem rakibi oynatmadı, hem de Belediye’nin orta sahasındaki topları çaldı. Ayhan bir yere kadar iyiydi. Daha sonra oyundan düştü ve kenar yönetim doğru bir kararla onu değiştirdi.
Kaleci Aykut’a fazla top gelmedi. Gelen tek tehlikeli atakta da yerinde bir müdahale ile golü önlerken kalede uyumadığını gösterdi. Eğer o pozisyon gol olsaydı, G.Saray sıkıntı yaşayabilirdi. Aykut iyi bir kaleci olduğunu gösterdi.
Ligde şampiyonluk yarışı sürüyor. Herhalde dananın kuyruğu önümüzdeki hafta oynanacak derbide kopacak.
G.Saray’da 90 dakikalık oksijen var. Tempoyu da iyi ayarlıyorlar. Uzun zamandır gole hasret kalan Hakan Şükür, maçın uzatma dakikasında fileleri havalandırıp sıkıntıyı üzerinden attı. Belediyesporlu futbolcular, gereksiz yere sinirlendiler. Oynamaktan çok oynatmamayı düşündüler.
G.Saray Yönetimi, şampiyonluk yarışı devam ederken yeni bir teknik direktör arayışına girmeyip, "Bu işi kendi içimizden çözeriz" mantığıyla hareket etti. Bana göre de doğrusunu yaptılar.
Yazının Devamını Oku 16 Nisan 2008
TÜRK Sanat Müziği’nde güzel bir şarkı vardır; "Açmam, açamam. Söyleyemem derdimi". İşte böyle şarkılar her şeye uyuyor. Ya aşklara, ya da kazanma duygusuna. Galatasaray, dün Gençlerbirliği karşısında rakibini açamadı, rakip onu açtı. Gençlerbirliği, orta alanı ve defansı huni şeklinde kurup, Galatasaray’ın kendisini açmasına mani oldu. Cimbom’un oyun kurgusunu bozdu da bozdu. Kaleye şut çekme düşüncesi "0"dı sarı kırmızılıların. Ancak bir kişide vardı. O kişi de Mehmet Topal’dı.
Lincoln, bu takımın liderlik vasfı taşıyan oyuncusu. Olmuyor Lincoln. Üfle, düş. Omzu ye, düş. Mücadele et, düş. İyi vallahi ya...
Sana kimse müdahale etmeyecek mi kardeşim? Vallahi Lincoln, Hacivat’la Karagöz gibisin. Galatasaray’ın Servet’i vardı. Aslan gibi mücadele ederken, kenar yönetimi kendisini dışarı alırken, hücumu düşündü herhalde. Ama bu değişiklik Gençlerbirliği’nin lehine oldu. Oyunun bütününe baktığınız zaman yüzde 100 gol pozisyonu bulan golleri kaçıran Gençlerbirliği’ydi.
Belki, oyun daha önce Gençlerbirliği lehine dönebilirdi. Ama Aykut, buna izin vermedi. Sen kupayı kazanmak istiyorsun. Ama yüzde 100 bir pozisyonun yok. O zaman teslim olmayı kabul edeceksin. Kupaya da elveda diyeceksin.
Bu takım nasıl değişti
Ve daha iki üç gün önce Trabzonspor maçında, adeta futbol felsefesini sahaya yansıtan Galatasaray’dan Gençlerbirliği karşısında eser yoktu. Bir futbol takımı bu kadar kısa zaman dilimi içerisinde düşüşe geçer mi?
Herkesin duygularını bir anda siliyorsun. Bizlerin de yorum farkını değişime uğratıyorsun. Bir takım bu kadar kısa bir sürede nasıl değişir. Hayret bir şey...
Futbolcular, böyle devamsızlık yaparsanız, birçoğunuz sınıfta kalacak, belki de bu formadan uzaklaşacaksınız. Futbolda, dünün olmadığını öğrenmeniz gerekir. Şımarıklığa da paye verilmediğini unutmayın. Bugün iyiysen, yarın kötüysen unutulup gidersin. Gençlerbirliği’ni tebrik ederim. Düşmeme mücadelesi vermesine rağmen kazanma duygusuyla maça çıktı. Muradına da erdi. Sen Galatasaray, oyunun bütününde yok oluyorsun, son 5 dakikada mı istek geliyor? Hayret bir şey!
Yazının Devamını Oku 13 Nisan 2008
UZUN zamandır G.Saray’ı bu kadar hırslı, istekli ve arzulu görmemiştim... Her oyuncu görevini yapmak için bir savaş içindeydi. Neydi bu takımı bu kadar hırslandıran değişim. Öncelikle G.Saray’ın oyun kalıbında bir değişme vardı. Üç tane orta saha adamı Ayhan, Mehmet Topal ve Okan hem ilerideki hücum adamlarına yardımcı hem de savunmadaki zorluklara kalkan oluyorlardı. G.Saray’ın bu denli rakip kaleyi abluka altına aldığını bu sezon ilk kez gördük. Alan daraltma, rakibe top kullandırmama, rakipten top çalma ve pozisyon üretme... G.Saray bunların hepsini yaptı. Ancak ilk yarıda bir türlü emeğinin karşılığını alamadı. Sanki top Trabzon kalesine "Benim orada işim yok" diye bas bas bağırıyordu. Şayet ilk perdede Hakan Şükür’ün 3 kafa şutundan biri girse, maçın gidişatı bambaşka olabilirdi.
Servet belki de bu sezon Trabzon maçında en rahat oyununu ortaya koydu. Çünkü dün gece sahada dinamo gibi işleyen öyle bir G.Saray orta sahası vardı ki savunmadaki Servet’e "Seni zamanında çok yorduk. Bugün dinlen" mesajı veriyorlardı.
Geç kalan düdük
Trabzon da kükreyen G.Saray karşısında adeta kabuğuna çekilmiş, yoğun pres karşısında şaşkın vaziyette idi. Bir tek Yattara vardı, o da kısa süreli bir vals gösterisi yaptı ve takımını harekete geçirmek istiyordu. Ancak bu da yetmedi çünkü Trabzon takımının gücü yoktu.
İkinci perdede G.Saray arı gibi çalışmasının karşılığını Arda’nın ayağından gelen golle aldı. Gol öyle bir dakikada geldi ki, strese girecek bir G.Saray’ı sahada kaymak gibi yaptı.
Trabzonspor golden sonra bir silkelenme süreci yaşadı, ancak Umut’un attığı golü "ofsayt" denilerek hakem tarafından geçersiz sayıldı. Yunus Yıldırım’dan önce yan hakem Volkan Narinç bayrağını kaldırdı. Yunus Yıldırım, Volkan Narinç’ten yanlış istihbarat mı aldı onu bilemem, ama hakemin düdüğü geç çalması sahayı karıştırdı.
G.Saray’da sahaya çıkan bütün futbolcular görevlerinin kat ve kat fazlasını yaptılar. Yani G.Saray’da ya da herhangi bir takımda eğer futbolcular tek vücut olup kenetlenirse kulübedekinin de işi kolaylaşır, başarıya çabuk ulaşılır. İşte G.Saray’da ligin bitimine 4 hafta kala manzara bu.
Yazının Devamını Oku