İlhan Söyler

Akıllar başka yerde

27 Ekim 2008
GALATASARAY formasını giyiyorsunuz, rakiple mi maç yapıyorsun yoksa hakem Fırat Aydınus ile mi? Bu ne kardeşim... Hangi hakem kararları değişmiş ki, hepiniz birden Aydınus’a hücum ediyorsunuz. Birer birer sarı kart görüp laubali hareketlerle oyunu bırakıyorsunuz.

Arda, sinir küpü olmuş, ben "Arda Turan’ım" diye hakeme posta atıyor. Hakem bunun altında kalır mı? Galatasaray’ın yediği ikinci golde top, bana göre Ümit Karan’ın ayağına çarpıp içeri girdi. Yan hakem ofsayt deyip bayrak kaldırdı. Ancak Fırat Aydınus pozisyona yakın olduğunu belirtip golü verdi. Ondan sonra da, rakibe hücum edemiyorsun, hakeme ediyorsun.

Youla tek başına savunmayı dağıttı

Koca oyun boyunca parmakla sayabilecek kadar Galatasaray’ın pozisyonu bile yok. Youla, Servet ile Fernando Meira ikilisini alıp adeta gezmeye çıkardı. Koca Galatasaray defansı Youla’ya yol veriyor. Sonra kaleci De Sanctis her pozisyonda "çıkayım mı, çıkmayayım mı?" çelişkisi yaşıyor. Ardından suçlu aranıyor. Shabani Nonda ile Milan Baros sanki izinli günlerinde idi. Orta sahada bir tane Ayhan var. Adam topu mu kessin, oyun mu kursun, pas mı atsın? Allah aşkına bir adama bu kadar yüklenilmez ki.

Kewell, sezon başından bu yana ilk kez sahada yoktu. Hiç ağırlığını koyamadı. Dün Galatasaray’da Cassio Lincoln sahada mumla arandı. Lincoln olsaydı, hücum adamlarına ya da kendine pozisyon yaratmasını bilirdi. Oyunu okuyabilir, çözüm üretebilirdi. Eskişehir’in üçüncü golü ise ofsayt kokuyordu.

Es-Es galibiyeti kesinlikle hak etti

Ancak asla bu Eskişehir’in galibiyetini gölgeleyemez. Çünkü Rıza Çalımbay’ın öğrencileri savaşmasını seviyor, Galatasaray’dan hiç ürkmeden galip geleceğinden emin bir futbol ortaya koydu. Yani, dün gece galip gelmesi gereken takım kesinlikle Eskişehirspor’du. Galatasaray’ın bu kadar kötü oyun sergilemesinin nedenlerini Skibbe’ye sormak lazım.

Bu takım 3 gün aranın ardından bu kadar kötü oynar mı? Ne pas veren var, ne kademe yapan ne de gol koklayan var koca Galatasaray takımında. Tabii mağlup olursun, başın önde sahadan ayrılırsın. Çünkü hiçbir futbolcunun kafası maçta değildi. Akılları başka yerde idi. Bu normal sonuç sayın Skibbe...
Yazının Devamını Oku

Kupaların takımı

24 Ekim 2008
GALATASARAY, kupaların takımı. Nasıl oynayacağını, ne yapacağını biliyor. Olympiakos deyip geçmeyin. Rakip iyi bir takım. Ama Galatasaray dün hücuma çıkışlarıyla, pozisyon üretmesiyle, bölümler arasındaki iletişimiyle mükemmeldi. Hele böyle maçlarda sahneye çıkan Lincoln, zaman zaman kendini unutturuyor, sonra sahada bir anda parlıyor ve oyuna hükmediyordu.

İlk 10 dakikaya Galatasaray kötü başlamıştı. Ancak 10 Numara Lincoln, yaptığı hareketlerle bir anda takım arkadaşlarını gıdıkladı, tempoyu hızlandırdı. Ama ikinci yarıda öyle bir gol kaçırdı ki, inanılmaz kaçan goller kategorisinde kesinlikle jenerik olur. Bu da Lincoln’e yakışmadı. Galatasaray yönetimini tebrik etmek lazım. Kim için biliyor musunuz? Tartışmasız Harry Kewell. Yani bu adamı tutup İngiltere’den getirenin de, bulanın da eline, ayağına sağlık. Saha içinde de Kewell, Arda ile adeta gözleriyle anlaşıyor. Al kardeşim-ver kardeşim oyunu gibi kanat değiştirip rakibi serseme çeviriyorlar.

Başarılar hayal olmaz

Galatasaray, Bursaspor maçından sonra takım olarak savaşçı, mücadeleci bir kimliğe büründü. Yani, G.Saray’da üst düzeyde bir kazanma hırsı var. Bu yalnız sahadaki futbolcular için değil. Kulübedeki Skibbe ve yardımcı hocalar bile yerinde duramıyor. Bunları söylerken de bir parantez de Emre Aşık’a açmak lazım. Adamın kafasına vuruyorlar, formayı alıyor. Formda oluyor ama kenarda oturuyor. Ama Emre gibi bir adam gık bile demeden forma verildiğinde çıkıyor, çatır çatır futbol oynuyor. Vallahi bu adamı tebrik etmek lazım.

Bir de sahada öyle bir İspanyol vardı ki, sanki dedektif. Maçın hakemi Eduardo Gonzalez. Adam ne görse hiç korkmadan, düşünmeden asılıyor düdüğe. Asla affı yok, itiraz eden mi, ne cüret? Hemen yanına geliyor ve sahada hakemden kaçan kaçana.

Sonuç olarak Galatasaray dün 3 puanı cebine koydu ama pozisyonları cömertçe harcayınca hak ettiği bir farklı galibiyetten oldu. Galatasaray her maç böyle oynasın, Skibbe’nin takımı için UEFA’da başarılar hayal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşür.
Yazının Devamını Oku

Maçın yıldızı

20 Ekim 2008
BÖYLESİ maçlarda yetenekli futbolcuları kollarım. Kim veya kimler maça damgasını vuracak diye merakla beklerim. Dün akşam bu anlamda öne çıkan bir futbolcu vardı; Arda Turan. İlk 10 dakikada sağ kanatta görev aldı, sıkıldı. Ne o topu, ne de top onu sevdi. Başladı gezmeye Arda. Sol kanada geçti. Ve bir aşk şarkısı gibi topa "Burası seninle gezdiğimiz yer. Burası seninle baş başa kaldığımız yer" dercesine hayal gücünü burada kullandı, hedefe ulaşabilmek için kapıları zorladı. Son dönemde dalgalı denizdeki gemi misali olan Galatasaray’ı limana yanaştırdı.

Futbolda yetenek, Allah vergisidir. Bunun yanında futbolcuda bilgi, etkinlik, özgürlük, yaratıcılık ve rekabet etme duygusu olması gerekir. Bu özellikleri taşıyan futbolculara baktım iki takımda da 90 dakika boyunca. G.Saray’da Emre sürpriz bir şekilde görev aldı. Onun önünde Meira görev yaptı ve aralarındaki iletişim tamdı. Klas futbolcular aradım bulamadım. Ama savaşanları gördüm; Hakan Balta, Ayhan. Bu oyuncular bu zemin içinde büyük yetenekleri olmamasına rağmen akıllarını ve enerjilerini birleştirip sahaya yansıttılar.

Zirveyi değiştirdi

Trabzonspor aslında oyuna iyi başladı, Galatasaray’ı sarstı durdu. Ancak G.Saray Trabzonspor’un gol isteklerini ortadan kaldırdı. Gökhan Ünal şayet oyunun başlarında başka yere gitmek yerine hedefe gitseydi, belki de oyunun şekli değişebilirdi. De Sanctis’in başarılı kurtarışlarıyla kalesinde Trabzonspor’a geçilmez bir duvar oluşturduğunu da unutmayalım.

Michael Skibbe’nin elinde iki isim var aynı yerde oynayacak. Ancak Kewell ve Arda tercihini teknik adam değil, futbolcular kendi özverileriyle değişim yaparak gerçekleştiriyor ve oyuna hükmediyorlar.

Yazımın başına dönelim. Aslında böyle kritik maçların yıldızı olabilecek oyunculardan biri Lincoln’dü. Hep markaj altında kaldı, istediği oyunu sahaya yansıtamadı. Daha önceleri hafif yarışmalarda kendini kaybettirip bir anda ortaya çıkıyordu. Trabzonspor karşısında çok fazla görünmedi, ama çıkıp yine golünü attı. Yalnız golden sonra bayrakla dansı tam bir Brezilyalı laubaliliğiydi.

Her iki tarafın da kazanma duygusuyla mücadele ettiği güzel bir maçtı. Lideri koltuğundan indiren de Galatasaray oldu.

Yazının Devamını Oku

Ürkeklik

6 Ekim 2008
BU nedir ya... İç sahada değişik oyna, deplasmana gel korkak oyna. Galatasaray takımı geçtiğimiz hafta Ali Sami Yen’de methiyeler yazdı. Bu methiyelerin içinde Lincoln vardı. Lincoln böyle giderse, hep onu yazacağım diyordum. Ama nerde? O yok, ilk bölümde Arda yok, Nonda yok, Milan Baros yok. Kısaca, yok oğlu yok. İlk yarı neredeyse Galatasaray takımı sahada yok. Bir, iki, üç, dört, beş derken Bursasporlu Yusuf sahneye çıkıyor, attığı paslarla işi bitiriyor.

Galatasaray şaşkın. Hem de ne şaşkın. Arda, çocukluğundan bu yana hep sol kanatta oynardı. Bir futbolcunun alışık olduğu yerler vardır. Sağ ayağının ve sol ayağının bastığı yerler mevcuttur. Arda sağ kanatta oynayamaz. Neden? Topa yön verdiği ayak sol ayağıdır. Ona göre hareket eder. İlk bölümde sağ kanatta oynayan futbolcu yaptığı pas hatalarıyla bunu belli etti. İkinci bölümde Skibbe onu sol kanada aldı. Aldı ama gecikmeli aldı.

Deplasmanda kayıp

Anlayamadığım bir şey var. Koca G.Saray takımı deplasmana çıkıyor, pasif futbol oynuyor, golü yediği zaman da harekete geçiyor. Nedir bu ürkeklik? Şampiyonluğa oynuyorsan her zaman cesur olup, her sahada rakibini hapsedeceksin. Yalnız iç sahada değil. İç sahada Lincoln’ü yücellettim. Ama daha önce de söyledim Lincoln deplasmanda oynamadı. Sahada yalnız gölgesi vardı. Lincoln, yalnız iç sahadaki gıdıklanmayla futbol oynanmaz. Bu ürkekliğini üzerinden atman lazım. Sana kimse oynamaman için silah çekmez. Ama sen bunu kafana yerleştirmişsin.

Kendine gel Sabri Bey!

Böyle bir futbol Galatasaray’a yakışmadı, yakışamaz da. Daha önce yazdığımız gibi Servet, kendi bölgende oyna, kendi işine bak. Sabri, kendine gel. Aylar sonra forma giyiyorsun, kimseyi de oyununla tatmin edemiyorsun. Ama kalkıp takımın lideri Lincoln’ün tek bir uyarısında isyan ediyorsun. 24 yaşındasın, Galatasaray’dasın, artık kendine gel Sabri bey.

Ya, Ayhan Akman. Sana ne demeli. Sen de Galatasaray gibi bir takımın kaptanısın. Ve bu bantla sahaya çıkmışsın. Kalkıp sana, takımına yakışmayacak bir hareketi tribünlere gönderiyorsun. Olmadı. Kısaca dün gece Galatasaray baştan aşağıya futboluyla, sahadaki davranışlarıyla ve ürkekliği ile kazamayı hak etmedi.
Yazının Devamını Oku

Lincoln farkı

3 Ekim 2008
LİNCOLN bir siyasetçi gibi sahayı bölge bölge dolaştı. Yanlış anlamayın oy istemedi. Topu istedi. Çünkü başlangıçta Galatasaray oyunu kuramamıştı. Paralel paslar yapıyor, dikine oynuyorlardı. Solda ise Kewell yoktu, akort bozuktu. Arda zaten oyunun başında ayağında arıza olduğunu gösterdi, bir darbe de alınca sahneyi Alparslan’a bıraktı.

Lincoln demiştim. Lincoln öyle bir top oynuyor ki, adeta samba yapıyor. Ayrıca da arkadaşlarını da yönetiyor, bir orkestra şefi gibi. En sıkıntılı anda imdada yetişti, penaltıyı da yaptırttı. Galatasaray bir ’oh’ çekti. Lincoln böyle oynarsa Galatasaray hep kapalı gişe oynayacak. Geçen maç tribünler boştu, dün doldu, yakında G.Saray’ı izlemek için yer de bulunmayacak. İşte bir yıldızın yarattığı fark. Bu gidişle biz de sürekli Lincoln’ü yazacağız. Çünkü Lincoln, öyle bir çıkış yakaladı ki, oynadığı futbol adeta alışkanlık yaratıyor. Herkes acaba yine ne yapacak diye sahada dört gözle onu gözlüyor.

Başı çok ağrır

Şimdi diyeceksiniz ki, bu adam hep Lincoln’den bahsetti, diğerleri hiç oynamadı mı diye? Vallahi aradım, taradım bulamadım. Bir Baros var elle tutulacak. O da forvette tek başına koştu, çabaladı, Lincoln’ün adeta yardımcı aktörü gibiydi.

G.Saray’daki sağ bek sancısı yüzünden Serkan Kurtuluş’u o mevkiye monte etti Skibbe. Ama genç Serkan, oyunun başından itibaren bir türlü sahaya adapte olamadı. Sırıttı, sırıttı ve sonunda penaltıya neden olan isim oldu. Yani bu forma Serkan’a şimdilik biraz bol geldi. Bir paragraf da savunmadan bahsederken Servet’e açalım. Dün yine Servet yeni modasına devam etti. Yine ileriye çıkıp pas dağıtmaya kalktı. Neyseki rakip Bellinzona idi, açıktan yararlanamadı. Servet, bu huyundan vazgeçmezse G.Saray’ın başı iyi bir takım karşısında ağrır.

G.Saray tur biletini aldı ama, ikinci bölümdeki etkisiz futbolu ile yine 2 hafta önceki korkulu günlerine döner gibiydi. Seyirci bile maçın sonlarında artık isyan edip, yan paslarda takımını yuhalar hale geldi.

Bu gerginliği yine Lincoln ortadan kaldırdı, Yaser’e "al da at" dedi, o da günün kahramanını kırmadı.
Yazının Devamını Oku

"Biz olmak" ruhu

1 Ekim 2008
MICHAEL Skibbe, Galatasaray’da kolları sıvadıktan sonra ilk röportajını benimle HÜRRİYET için yaptı. Kendisi zorlu maraton başlayınca, ağır tenkitlerle karşı karşıya kaldı, zaman zaman insafsızca eleştirildi. Ama o bildiği yolda devam etti, hiçbir şeye kulak asmadı. Florya’da bana, "Bu ekibin orkestra şefiyim. Elimde de çok iyi enstrümanlar var. Ve iyi müzik yapacağız" diyen Skibbe, bir müddet bekledi ve Kocaelispor ile Konyaspor maçlarında orkestrasıyla birlikte müthiş bir resital sundu.

Skibbe sabırlı bir yapıya sahip. Başarıyı elde etmek için büyük destek aldığı Adnan Polat’ın varlığını arkasında tümüyle hissetti, ardından da hayal gücünü kullandı.

Ne yaptı? İlk önce takım içindeki ilişkileri tazeledi. Ardından, elindeki kaliteli futbolculara zaman tanıdı, onları tanıdı, fırsat sundu. Son olarak da takımın verimliliğini arttırdı, sarı kırmızılıları coşturdu.

Yıldız oyuncusunun, elindeki banko futbolcunun kıymetini bildi. Yedek kulübesinde bekleyenleri hiçbir zaman kenarda unutmayı düşünmedi. Onlarla iletişimi kesmedi. Sorunlu oyunculara yaklaşımı tatlı şekilde oldu.

Pes etmedi

Skibbe takım içinde yeni bir vizyon geliştirdi. Bunun başında bu kalabalık orduya "BİZ OLMAK" ruhunu aşıladı. Başarının temelinde olan ortak amaç ve heyacanı oyuncularına empoze etti. Birçok futbolcunun zamansız sakatlıkları karşısında pes etmedi. Elinde bulunan malzemeyle yetinip, felsefesine uymadığı halde gözünü kırpmadan onlara şans tanıdı. İşte Skibbe’nin bugüne kadar yaptıklarından oluşan dosya bu. Ama, ne hikmetse her karşılaşma sonrasında ya bir ya da iki futbolcusunun sakatlandığını duyuyoruz. Buna çareyi kim bulacak? Tabii ki sağlık ekibi.
Yazının Devamını Oku

Yıldız farkı

29 Eylül 2008
ELİNDE çağdaş futbolcuların varsa, korkma. Onlar oyun boyunca neticeyi değiştirir. İşte böylesi futbolculardan Galatasaray’da fazlasıyla var. Bir Kewell, bir Baros, bir Arda ve Lincoln. Lincoln, dedim de, dün sahada basmadık yer bırakmayan bir futbolcu idi. Oyunu algılaması, cesareti, oyunu okuması, durmadanan sahayı parselleyen bir görüntüdeydi. Hem top çaldı, hem top aktardı, hem de gol attı. İşte gerçek Lincoln bu. Bu kadar oynasın, G.Saray hiç korkmasın. Dün oyunu yönlendiren adamdı. Topu bir sağ taraftan aldı yönlendirdi, soldan aldı yönlendirdi, defanstan aldı yönlendirdi, takımını yönetmediği yer kalmadı.

Bir de Mehmet Güven vardı. Santra yuvarlağında duran... Gezen, top kaybeden, hiçbir katkısı olmayan futbolcu idi. Bu kadar klas futbolcuların arasında top oynayamıyorsan, gençliğine yazık derim.

Sana Skibbe şans vermiş, kadroya almış. Şimdi oynamazsan, ne zaman oynayacaksın. Skibbe 45 dakika dayandı ve sana kementi ikinci bölümde attı. Bundan sonra ağlama, zırlama ’Ben niye yokum’ diye.

Sahalarımızda hep görmek istediğimiz, özlediğimiz gol gördük ki uzun zaman hafızalardan çıkmaz. Baros’un attığı gole herkes alkış tuttu. Ama bunun sevinci kısa sürdü. Mehmet’in gereksiz geri pası korner olunca, De Santcis’te yanlış yer tutunca Konya golü buldu, heyecanlandı.

Tribüne koşun

Ancak Skibbe yerinde bir değişimle Mehmet’i kenara alıp Hakan’ı orta sahaya çekince, rakibini mat etti. Hakan’da klasıyla her yerde A kalite oynayacağını gösterdi. Galatasaray’ın yerli oyuncuları içinde belki de en göze batmayan ama en faydalı isimdir Hakan Balta.

Hasan Şaş’ta artık bu sene akıllandı. Artık öyle hırçınlıklar ile gündeme gelmiyor, sahada yalnız topunu oynuyor ve alkış alıyor. Sağ bekte onun üzerine tam oturdu.

Bu arada Galatasaray’ın rakipleri puan kaybediyor, ama tribünler dolmuyor. Yönetim ne yapsın? Sende Türkiye’de hiçbir takımda olmayan, seyrine doyulmayacak yıldızlar var. Kewell’ı, Lincoln’ü, Baros’u, Arda’yı seyretmeye gelmeyeceksiniz de kime geleceksiniz G.Saray tribünleri?

Biraz Alparslan Dikmen’i örnek almalı G.Saray taraftarı. Galatasaray büyük bir değerini yitirdi. Polat’ın da dediği gibi o sadece taraftar değil vefakar adam gibi adamdı. Ruhun şad olsun Alparslan?
Yazının Devamını Oku

Kara bulutlar dağılınca

25 Eylül 2008
ŞANSSIZ Skibbe’nin kısmeti geri döndü. Artık genç hocanın yüzü gülmeye başladı. Galatasaray’a geldiğinde kendini orkestra şefine benzeten ve kendisiyle yaptığım özel röportajda, "Bu ekiple resital yapacağım ve bizi izlemeye doyamayacaksınız" diyen Alman çalıştırıcının ve takımının üzerindeki kara bulutlar da dağılmaya başladı. Skibbe’nin en büyük rakibi sakatlıklar olmuştu. Talihsiz Alman, elindeki futbolcuları bir türlü harekete geçiremiyordu. Her gün Sağlık Kurulu’ndan gelen haberler Skibbe’nin moralini bozarken bir anlamda kredisini de düşürüyor, kendisinin hedefte olmasına yol açıyordu. Takımın as futbolcuları sakat olarak dışarıda beklerken, Skibbe de mecburen oyun sisteminde değişikliğe gitmek zorunda kaldı.

Boyun eğmedi

Önce dışarıdan daha sonra yönetimin içinden çıkan seslere rağmen başkan Adnan Polat, kapı gibi Skibbe’nin arkasında durdu. Polat, Skibbe’yi kısa süre içinde kimseye yedirmeyeceğini sert bir üslupla dile getirdi, Alman hoca da kendine has duruşu ile baskılara boyun eğmedi. Çizdiği yolda devam etti, doğrularından vazgeçmedi. Hayal gücünü kullanmaya başladı, Galatasaray’ı düzlüğe çıkarmak için her şartı zorladı. Futbolcularıyla ortak heyecanı paylaşan Skibbe’ye, takımı da sımsıkı sarılmaya başladı.

Son olarak Kocaelispor maçında elindeki enstrümanları kullanarak, çok iyi olmasa da ilk resitalini İzmit’te sundu. Skibbe elindeki malzemeyi bildiği için kısa sürede onlarla ortak heyecanı, sorumlulukları, karşılıklı yaratıcılığı dürüstçe paylaştı.

Elinde her hafta sahneye çıkacak, bir Lincoln, bir Kewell, bir Baros, bir Arda, bir Nonda ve daha birçok sürpriz isimler var. Galatasaray ve Skibbe bana göre bir bütün oldular. Bundan böyle sarı kırmızılı ekibin kolay kolay teslim olması bir hayli zor. Skibbe sabırlı oldu, acı çekti, şimdi bunun meyvelerini yiyecek.
Yazının Devamını Oku