31 Temmuz 2009
G.SARAY yıllardır çektiği hasretine son veriyor. Neydi bu hasret, duran topları iyi kullanaması. Artık duran topları iyi kullanmaya başladı. Aslında bu yetenek zaten elindeydi, Arda Turan. Çocuk bir okçu gibi topu adrese gönderiyor. O topa dokunup ağlara gönderen için de fazla problem olmuyor. Takıma yeni transfer Elano da katılacak. Brezilyalı belki Arda’nın hemen arkasında görev yapacak. Böylece Arda biraz daha nefes alacak, topla daha fazla dans edip, hücumdaki arkadaşlarına daha yararlı olacak.
Buraya kadar güzel, ama arızalar da yok değil. Önce merkez savunmada kenar adamları ile bağlantılar hep kesik. Bire bir savunma yaparken, aradaki mesafeler bir hayli uzaktı. İki hat arasında devamlı boşluk olması rakip takımın daha rahat top oynamasını sağlıyor. Bu hataları önüne çıkan daha güçlü rakip karşısında tekrarlayıp, çok fena çuvallamadan tedbiri alacak olan kişi Rijkaard.
Keita’yı bekleyeceğiz
Baros hücum adamı olarak rakibin top kullanmasını da yavaşlatacak bir yapıya sahip. İlk kez kalede görünen Franco geçer not aldı. Bir kere rakip hücumdayken kalenin neresinde duracağını biliyor. Rakip hücumdayken kalesini daraltma zamanını iyi biliyor. Galatasaray yabancı kaleci alımında iyisini seçmesini biliyor.
Keita’yı ilk kez sahada gördük. Bir kanat oyuncunun karekteristik özelliklerine sahip olup olmadığını incelemeye çalıştım. Boşlukları iyi hissedebiliyor mu? Rakip alandaki derinliği görebiliyor mu?
Oyunda kaldığı zaman dilimi içinde bunları göremedim. Kanat oyuncusunun yapması gereken hareketleri öyle tahmin ediyorum ileride ondan izleyeceğiz.
Şöyle bir baktığımda, takımın saha içindeki en etkili adamı, her zaman gördüğüm gibi, hemen hemen başlangıcı dahil her atılan golde imzası olan Arda’ydı. Arda efsanesi gün geçtikçe büyüyor.
Yazının Devamını Oku 24 Temmuz 2009
TAKIMIN orkestra şefi tabii ki Rijkaard... Elindeki enstrümanlara göre hareket etmek zorunda. Baktı ki, uygulamak istediği sistemde bir yanlışlık var, işler yolunda gitmiyor; hemen orta sahayı dörtledi. Hücumdaki Baros’un arkasına Arda’yı koydu. Bu akılcı bir hamle idi.
Galatasaray’daki hemen her şey yeni olduğu için orkestranın tellerinde akort bozuklukları vardı. Fakat takımı saha içinde gayet iyi idare eden bir de kemancı vardı: Arda Turan. Top ayağına her geldiğinde kemanından ses getirdi. Hücuma geçince yaptığı şık hareketlerle birbirinden güzel gol pozisyonları üretti. Ancak Baros hep sırtı dönük olunca, sular bir türlü kanala ulaşamadı.
Dün akşam Galatasaray’ın en zayıf yönü defansıydı. Hem Gökhan hem Servet buluştukları topları hep gelişi güzel kullandılar. Halbuki oyunun onlardan ‘adrese teslim’ bir şekilde başlaması gerekirdi.
Orta sahanın sağında oynayan Yaser’in zamanlaması kötüydü; Arda ve solda oynayan Serdar’ın kale dibine yaptığı ortalarda doğru hamleler yapamadı. Hal böyle olunca Rijkaard, ilk 45 dakika biter bitmez Yaser’e kementi attı.
Bu sezon ilk kez sahaya adım atan Linderoth ve Kewell, hiç sırıtmadan takıma hemen ayak uydurdular.
Galatasaray dün akşam o kadar akın yaptı, rakibi delmeye çalıştı, ancak goller iki duran toptan geldi. Önce, çalışılmış bir organizasyonla Sabri’nin pasında Mustafa’nın kafayla attığı gol, Tobol’un kilidini açtı, Galatasaray’ın strese girmesini önledi. Arkasından, son dakikada Arda’nın kullandığı bir kornerde Servet, mermi gibi bir kafayla perdeyi kapattı.
Oyun kurucu alınmalı
Tobol maçında bir kez daha gördük ki; Galatasaray’ın acilen takımı yönetecek, topları sevk edecek bir oyun kurucuya, beyne ihtiyacı var. Eğer bulunamazsa, Rijkaard oyun felsefesini devamlı değiştirmek zorunda kalacak.
Dün akşam dikkatimizi çeken bir başka olay da, genç Serdar’ın sakatlığı sonrası yaşanan panikti. Serdar sahayı terk ettikten 5-6 dakika sonra oyuncu değişikliği yapılabildi.
Yazının Devamını Oku 17 Temmuz 2009
GALATASARAY’ın bazı oyuncuları acabalarla hareket ediyor. Anlık düşünceyi uygulamakta geç kalıp hareketi bir saniye gecikmeyle yapıyorlar.
Daha oyunun ilk dakikalarındaki Ayhan ve Alpaslan’ın gecikmeli hareketleri Galatasaray’ın kalesindeki golü getirdi. Takım da bir anda sallanmaya başladı.
Frank Rijkaard’ın takıma tek top oynatma anlayışı bazı oyuncuları zorda bıraktı. Koca bir bölüm geçti, rakip kaleye giden yoktu G.Saray’da. İkinci bölümde oyun kalıbı bir anda değişti. Rakip alana gitmeyi unutanlar, hatırlamaya başladı. Bu arada ikinci yarıda oyuna giren Arda’nın orta alanda geri vites yerine topu ileri vitesle kullanmaya başlaması, oyun kalıbında futbola ait verkaçların artması, kanat akınlarının gerçekleşmeye başlaması sarı kırmızılı takımı hareketlendirdi. Ancak Galatasaray’ın şimdiki arızası topu kazandıktan sonra çabuk hareket edememesi. Bu dün takıma zarar verdi.
Rijkaard dediğini yaptı
Genç Alpaslan iyi futbolcu, amaa rakibe bir sert girdi, hakem atmadı. İkinci gereksiz harekinde ise kırmızı kart gördü. Genç Alpaslan’a bu hareket yakışmadı. Takımının uzun süre 10 kişi oynamasına yol açtı. Rijkaard önceki gün basın toplantısında resmen açıkladı, “Ben bugüne kadar gördüğüm, birlikte çalıştığım futbolcuları sahaya çıkaracağım” dedi ve söylediğini yaptı. Bu yüzden kimse “Onu niye oynatmadı?”, “Bunu niye takıma koymadı?” diye eleştiri getirmesin. Genç oyunculara fırsat vermesi hakkıydı. Sonra tecrübeli oyunculara yol verip, onları sahaya sürdü. Galatasaray da ileri vitesle oynamaya başladı.
Bu arada kimse rakibi küçümsemesin. Taş gibi, mücadeleci bir takımdı Tobol. Bir kapanıp, bir açıldı. Galatasaray’ın fevkalade top oynaması bekleniyorsa daha uzun zamana ihtiyacı var. Çünkü yeni teknik direktör oyuncularını tek tek tanıyana ve oyun felsefesini yerleştirene kadar bir süre gerekli. Bu sürede de bazıları üzülecek. Kostanay’daki 90 dakikaya bakıyorsun G.Saray’da futbol açısından fazla bir şey yok, ama alınan netice iyi. Çünkü rakip kaleye maç boyu şut atamayan ve yüklenemeyen bir G.Saray vardı.
Yazının Devamını Oku 2 Temmuz 2009
GALATASARAY’ın Lincoln’le başı dertte. Takım çalışmalar başlayalı iki hafta oldu, Brezilyalı futbolcu hala ortalarda yok.
Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Canı istediği zaman oynayan, istemediği zaman sakatlığını bahane eden, ülkesine gitti mi dönmek bilmeyen sambacı ‘iki ucu çamurlu değnek’ gibi.
Başkan Adnan Polat, ona sahip çıkmaya çalıştı, yeri geldi sırtını sıvazladı, yüreklendirdi. Lincoln ne yaptı? Ekmeğini yediği kapıya ihanet etti. Uslanmak nedir bilmiyor. Lincoln, iç sahalarda oynamayı seviyor. Kumaşı iyi olduğu için her zaman gıdıklanmak istiyor. Deplasmana gelince kaçacak delik arıyor. Sudan bahaneler üretmeye bayılıyor. “Hava soğuk”, “Zemin buzlu”, “Sakatım” ve daha nice bahaneler...
Kaprisleri bıktırdı
Esprili olduğu için takım arkadaşları tarafından da seviliyordu ama yaptığı yanlışlıklar, takımın kendisine ihtiyaç duyduğu zaman onları yalnız bırakması ve kaprisleri herkesi bıktırdı.
Tatil için ülkesine giderken yanında dolu dolu 10 bavul da götürmesi, “Gitti gidiyor, döner mi bilmem” şarkısını gündeme getirdi.
Soruyorum, “Böyle bir futbolcunun G.Saray’a ne faydası olur?” Takım arkadaşları açılış kampına katılırken o hala ortalarda yok. Böyle bir futbolcuyu kim kabul eder?
Yazının Devamını Oku 31 Mayıs 2009
BİRİNCİ perde... Bir İstanbul türküsüdür: "Tren gelir hoş gelir, leylim ley"... Galatasaray’da Arda takımını ateşlerken, diğer arkadaşları da ona ayak uydurmuş, sarı kırmızılı takım jet gibi hızlı futbol oynuyordu. Ben açıkçası Sivas’ın Galatasaray’ı dalgalandıracağını, sarsacağını zannediyordum. Ama nerede? Ne Sivas’mış bu ya! Oyunda koca bir 45 dakika geçiyor Sivas’ta tık bile yok. Galatasaray kalecisi Orkun, hava soğuk olsa ısınmak için koşup ısınacak, ama sıcak olduğu için terini nasıl soğutacağını düşünüyor kara kara... Sanki şampiyonluğa oynayan takım Sivas değil de Galatasaray. Aslanlar, Yiğidolar’ın kalesini abluka altına alıyor, şut çekiyor, gol pozisyonu buluyor. Kısacası gol için her şeyi yapıyor.
Sivasspor ise kendi alanına çekilmiş, korkak bir vaziyette bekliyordu. Hele bir Mehmet Yıldız vardı ki, evlere şenlik. Bu adama tıpkı soyadı gibi Yıldız diyorlardı ama dün sahada var mıydı, yok muydu belli değil. Bir kere de kaleye git be kardeşim, hakeme itiraz edeceğine... Bu noktada ben Bülent Uygun’a hayrettim. Sevgili Bülent, elinde Balili gibi bir fırtına forvet var; Mehmet Yıldız sahada uyurgezer gibi dolaşırken bu adamı nasıl oyuna almazsın. Yoksa bu adam bir İmparator mu?
İkinci perdede, Sivasspor, ya lodosu ya da poyrazı arkasına almış olacak ki, Galatasaray yarı sahasından çıkmıyor. Herhalde soyunma odasında Bülent Uygun rüzgarı esti! Ama yalnızca Kamanan’ın golüne kadar. Ondan sonrası mı. Sivas adına yine bir hiç.
Galatasaray’da yine aynı nakarat vardı. Birbiri ardına pozisyonlar buldular ama cömertçe harcadılar. Eğer Galatasaray bu futbolunu son 2 haftada değil de son 10 haftada oynasa, Ali Sami Yen’e şampiyonluk için çıkan takım Sivasspor değil Galatasaray olacaktı.
Artık koca bir sezon bitti ve heba oldu. Umarım yeni sezon Galatasaray için yanlışların tekrarlanmadığı güzel bir sezon olur.
Yazının Devamını Oku 25 Mayıs 2009
FUTBOLCU olunur, ama adam olmak çok zor. Hele Galatasaray’da adam olmak kolay olacakken bunu zora sokan bir adam var. Adı Sabri Sarıoğlu. Güzel kardeşim, oyuna ne güzel başladın tekrar eski Sabri geliyor zannettik. Ama oyunun ilk bölümünün sonlarında bir hareket yaptın ki, neredeyse yan hakeme yumruk atmadığın kaldı. Sen galiba değişemezsin. Hadi o yapıyor, ama hocası Korkmaz ne yapıyor. O da yan hakeme saldırıyor. Olacak şey mi bunlar...
Galatasaray’dan böyle bir oyun beklemiyordum. Beşiktaş karşısında oyun felsefesinde Galatasaray ağır basıyordu. Beşiktaş’ı sahneden siliverdi, yakaladığı bir pozisyon vardı ki onu atabilse, oyunun akışı değişecek. Beşiktaş’da pozisyon anlayışı vardı, ama oyun yoktu. Oyun olmayınca da tesadüf pozisyonlar ürettiler. Galatasaray’da anahtar Barış ve Ayhan’dı. Beşiktaş’ta ise Cisse ve Ernst vardı. Bu ikililer bir birlerini öyle güzel kontrol ettiler ki, kendilerini aynaların karşısında gördüler.
İstenince oynanıyor
Yaratıcılar vardı bir de. Galatasaray’da Arda ve Kewell oyuna ağırlıklarını koyarken ne kadar değerli futbolcular olduklarını gösterdiler. Her top alışlarında yaratıcıklıklarını ortaya koydular. Tabii Beşiktaş’ta da Yusuf vardı. Yaratıcı futbolcu istediği zaman oyuna ağırlığını koyacak futbolcudur.
Galatasaray ikinci bölümde şemsiyeyi ters çevirdi ve hem oyuna hakim oldu ve pozisyon anlayışını değiştirerek pozisyonlar buldu. Hele Baros’un bulduğu bir pozisyon vardı ki, gol olmaması imkansız dersiniz, ama oluyor böyle şeyler demekki. Beşiktaş sarhoşluk içindeydi. Golü yedi hala sarhoşluk içindeydi. O sarhoşluk bir anda kontra oldu. Yusuf yine yaratıcılığını gösterdi. Olmayacak şeyi başardı. Önceki gün gazetemizde yazdığımız gibi Galatasaray aslanlar gibi oynayacak demiştik ve öyle de oldu. Beşiktaş, Galatasaray’ın böyle oynayacağını tahmin etmeyince işi gevşek bıraktı.
Galatasaray’ı tebrik etmek lazım, bana göre ikinci yarıda en anlamlı futbolunu oynadı. Barış’ı, Ayhan’ı, Kewell’ı ve Arda’sıyla iyi mücadele etti. Demek ki futbol istendiği zaman oynanıyormuş. O zaman sorarlar, daha önceleri nerelerdeydiniz.
Yazının Devamını Oku 18 Mayıs 2009
BU nasıl ’yarış içinde olan bir takım’ anlamıyorum. Dikkatinizi çekerim; lig şampiyonluğu için değil Avrupa kupalarına katılmak için mücadele eden bir Galatasaray’dan söz ediyoruz. Düne kadar yerli-yabancı tüm rakiplerine korkulu salan Cimbom’un yerinde yeller esiyor. En başta savunmadan ileriye doğru dürüst top gitmiyor. Halbuki günümüz futbolunda anahtar bölge burasıdır. Savunma iyi işlemezse hiçbir yer düzgün çalışmaz. G.Saray savunması topu ikinci bölgeye gelişigüzel, plansız bir şekilde taşıyor. Hal böyle olunca orta saha da oyun kurmakta aciz kalıyor. Savunma demişken, Emre Güngör’e değinmeden geçmek olmaz. Bu çocuk gene sakatlandı. Üstelik gördüğümüz kadarıyla darbeye bağlı bir sakatlık da söz konusu değil. Ya tam olarak iyileşmeden sahaya sürülüyor ya da kendine iyi bakmıyor. Nedir bunun cevabı, çok merak ediyorum...
Orta saha felç olmuştu
Gelelim orta sahaya... Savunmadan iyi top gelmediği için orası adeta felç olmuş durumda. Koca bir 45 dakika bitiyor, geçtim gol pozisyonunu, "ahh" dedirtecek bir tek şut bile yok. Lincoln efendi, bir sağa bir sola koşuyor ama nereye koşuyor, kendi de bilmiyor.
Galatasaray iki gol atıyor ama bakın bu goller nasıl geliyor. Gençlerbirliği defansı ve orta sahasında oynayan bütün futbolcular kendilerine Ronaldo falan zannediyor olacak ki, ne ikili mücadelelerde gerektiği kadar etkili olabildiler ne de pas yapabildiler. Birbiri ardına yanlış paslarla Galatasaray’a adeta, "Buyrun, sizin daha fazla puana ihtiyacınız" dediler. Karşındaki takım Galatasaray... Ne kadar kötü gününde olursa olsun, sen bu kadar çok hata yaparsan, bedelini ağır ödersin.
Kewell’ın becerisi sayesinde 63 ve 67’nci dakikalarda iki gol bulan Galatasaray, oyunun kalan bölümünde Gençlerbirliği yarı sahasına bile geçemedi. Bu nasıl futbol gerçekten anlamadım.
Hakem Koray Gençlerler, düdüğünü neredeyse hiç kullanmayarak bu tatsız tutsuz maçı oynatmak ve zevkli hale getirmek için elinden geleni yaptı, ama o bile maçı güzelleştiremedi.
Yazının Devamını Oku 10 Mayıs 2009
ANKARAGÜCÜ maçı her şeyden önce bize şunu gösterdi; rahatlık Galatasaray’a ayrı bir hava getirmiş. Lig şampiyonluğu iddiasının kaybedilmesi, sarı kırmızılıların daha bir cesur oynamasına yol açmış. Dün Kayseri’de, görünürde tek hücum adamı olarak sahne alan Milan Baros’un arkasında bir yığın hücum oyuncusu mevcuttu. Barış, Lincoln, Ayhan, Arda öncelikli olarak hücumu düşünürken, defans dörtlüsünün önünde emniyet sübabı olarak bir tek Mehmet Topal görev yaptı. O Mehmet Topal bile fırsat buldukça rakip ceza alanına koşup uzaktan şutlarla gol aradı.
"Galatasaray’da Lincoln mü, Arda mı daha önemli futbolcu?" diye sorarsanız, ben her zaman "Tabii ki Arda" derim. Adam, tam bu zamanın futbolcusu. Topla dansetmeler, rakibi bunaltıcı hareketler, hep onda. Sanki futbol topu ile doğmuş ve onunla yatıp kalkıyor. Söz Arda’dan açılmışken, bu oyuncunun son günlerde çok konuşulan futbol dışı hayatı ile ilgili bir çift laf etmek istiyorum... Bir futbolcunun saha dışındaki yaşantısı kendisini bağlar. Ama Arda’nın geçmişten bugüne kimlerin gelip geçtiğini şöyle bir gözünün önüne getirmesini tavsiye ediyorum. Kişi, iyi olduğu müddetçe iyi anılır. Bir futbolcunun geleceği, kendi ellerindedir. Arda, üç yıl önce Manisaspor’a kiralık giden Arda olsaydı, özel yaşantısı kimsenin umrunda olmazdı.
Tekrar maça dönecek olursak, Galatasaray’ın dört bir koldan yaptığı baskı Ankaragücü’nün hücuma çıkmasını engelledi. Galatasaray defansında oynayan Emre Aşık, Emre Güngör, Serkan Kurtuluş ve Hakan Balta, kendi alanlarına "yasak bölge" tabelası dikerek, rakiplerinin içeri girmesine izin vermediler.
Maçın kaderini belirleyen penaltıda Lincoln, resmen hakem Suat Arslanboğa’ya yedirdi! Aynı düşüşü daha sonra birkez daha yaptı, ama hakem bu kez yemedi ve sarı kartı gösterdi.
Benim aklımın ermediği konulardan biri de Baros’un durumu. Adam yağmur gibi goller atıp krallığa koşuyor ama bir o kadar da kart görüyor. Bu kartların çoğu da itirazdan. Adam her şeye itiraz ediyor.
Ankaragücü Teknik Direktörü Hikmet Karaman, Fenerbahçe maçı öncesinde olduğu gibi, Galatasaray’ı iyi ve kötü yönlerini defalarca videodan oyuncularına gösterdi. Ama taktik bu sefer tutmadı.
Yazının Devamını Oku