BİRİNCİ perde... Bir İstanbul türküsüdür: "Tren gelir hoş gelir, leylim ley"... Galatasaray’da Arda takımını ateşlerken, diğer arkadaşları da ona ayak uydurmuş, sarı kırmızılı takım jet gibi hızlı futbol oynuyordu.
Ben açıkçası Sivas’ın Galatasaray’ı dalgalandıracağını, sarsacağını zannediyordum. Ama nerede? Ne Sivas’mış bu ya! Oyunda koca bir 45 dakika geçiyor Sivas’ta tık bile yok. Galatasaray kalecisi Orkun, hava soğuk olsa ısınmak için koşup ısınacak, ama sıcak olduğu için terini nasıl soğutacağını düşünüyor kara kara... Sanki şampiyonluğa oynayan takım Sivas değil de Galatasaray. Aslanlar, Yiğidolar’ın kalesini abluka altına alıyor, şut çekiyor, gol pozisyonu buluyor. Kısacası gol için her şeyi yapıyor.
Sivasspor ise kendi alanına çekilmiş, korkak bir vaziyette bekliyordu. Hele bir Mehmet Yıldız vardı ki, evlere şenlik. Bu adama tıpkı soyadı gibi Yıldız diyorlardı ama dün sahada var mıydı, yok muydu belli değil. Bir kere de kaleye git be kardeşim, hakeme itiraz edeceğine... Bu noktada ben Bülent Uygun’a hayrettim. Sevgili Bülent, elinde Balili gibi bir fırtına forvet var; Mehmet Yıldız sahada uyurgezer gibi dolaşırken bu adamı nasıl oyuna almazsın. Yoksa bu adam bir İmparator mu?
İkinci perdede, Sivasspor, ya lodosu ya da poyrazı arkasına almış olacak ki, Galatasaray yarı sahasından çıkmıyor. Herhalde soyunma odasında Bülent Uygun rüzgarı esti! Ama yalnızca Kamanan’ın golüne kadar. Ondan sonrası mı. Sivas adına yine bir hiç.
Galatasaray’da yine aynı nakarat vardı. Birbiri ardına pozisyonlar buldular ama cömertçe harcadılar. Eğer Galatasaray bu futbolunu son 2 haftada değil de son 10 haftada oynasa, Ali Sami Yen’e şampiyonluk için çıkan takım Sivasspor değil Galatasaray olacaktı.
Artık koca bir sezon bitti ve heba oldu. Umarım yeni sezon Galatasaray için yanlışların tekrarlanmadığı güzel bir sezon olur.