İlhan Söyler

Assolist misin üvertür mü?

5 Ekim 2009
FELSEFE, bir teknik adamın pusulasıdır, yol göstericisidir. Rijkaard’ın pusulası dün hep yanlış yerleri gösterdi. Dünkü Galatasaray’ı izlemek, sevenlerine resmen ıstırap verdi. Bir orta alan vardı ki, evlere şenlik... Futbolun anayasasında yazan; ‘duvar pasları yap, her zaman uzun top atmayı düşün, topu kazandığın zaman oyunu oku’ gibi temel kuralların hiçbiri yoktu. Topa sahip olan her orta saha oyuncusu, önce kendisine çalım attı, sonra topa bir çalım attı, arkasından rakibe bir çalım attı ve sonra da şut attı.
Özellikle de Arda bunu dün defalarca yaptı. Enerjisini boşa harcayıp durdu. Arda bunları yaptı da Elano iyi miydi sanki? O, apayrı bir alemdi... Assolist olarak transfer edilmesine rağmen ‘üvertür’ olmaktan öteye gidemedi.
Rijkaard dün saha kenarından Caner’e, “Takım hücuma çıktığında sen de arkadan destek ver” diye bağırıyordu. Bunu bir değil birkaç defa yapmak zorunda kaldı. Galatasaray seviyesine gelmiş bir futbolcu böyle mi olmalı, ona artık siz karar verin.
Servet girdaba düştü
Ankaragücü ikinci bölümde geldikçe geldi Galatasaray kalesine... Bu akınlarda başrolü Ceyhun oynarken, Servet resmen girdaba düşmüş gibiydi. Çırpınıp durdu.
Rijkaard, pusulasını hiç elinden bırakmadı. Baros, Elano dışarı; Kewell, Nonda içeri. Ama bunlar artık bilinen, alışılan hamlelerdi. Daha önceki maçlarda ne yaptıysa, onu yaptı. Dolayısıyla bunun rotasyonla falan hiçbir ilgisi yoktu.
“Galatasaray defansı S.O.S. veriyor” demekten dilimizde tüy bitti. Ayıp ki, ne ayıp. Neredeyse hepsi trafik polisi gibiydi. Gelen her rakibe “Buyrun geçin” dediler.
Ankaragücü maçı koparacağını son dakikalarda iyice belli etmişti. Çünkü Galatasaray’da bölümler arasındaki halatlar kopmuştu.
Benim bu maçta Galatasaray adına hazmedemediğim en önemli şey; bazı futbolcuların akıl almaz derecedeki umursamazlığı idi. Ankaragücü ilk golü attıktan sonra bazıları resmen maçı bıraktı. Hiçbir futbolcunun böyle davranmaya hakkı yoktur.
Yazının Devamını Oku

Görev modeli

2 Ekim 2009
HER teknik adam kendi deneyimine inanır... Kendine göre “Görev modeli” vardır...

Galatasaray’da birinci bölümünde, üstatların sahada hiçbir şey sergileyemediklerini gördüm... Kaleye şut atma düşüncesinde olan ne orta alan ne de hücum adamı vardı. Takımda derinliğe atılacak bir topla hedefe gitme düşüncesi de yoktu. Kenar adamları oyuna sokma çabası da sınırlıydı. Kenar denince aslında atılan iki kanat topu Sturm Graz takımını salladı, izleyenleri de uyandırdı, ama nafile.

İlk bölümde Elano ve Mehmet Topal’ın atmak istedikleri uzun topların bir çoğu yarı yolda kaldı. Kenara atılan bir topu Arda filelere gönderdi, ama gol geçerlilik kazanmadı. Aslında faul yapmamıştı, defans adamı “kambura” yatmıştı... Graz kalesi ablukaya alındı diye düşünürken, defans kalabalık olmasına rağmen geri dönerken teklemeye başladı... Herkes golü Galatasaray’ın atmasını beklerken bir de baktık gol Galatasaray’ın ağlarında... Olmaz böyle şey...

Pas tutmuşlardı

Baros iyi bir hücum adamı... Schildenfeld onu önüne almış, topa sahip olmasını önlemişti... Kendisini kaybettirme çabasında varlık gösteremiyordu... Bir fırsat yakaladı, topu tavana vurdu. Sonra bir fırsat daha yakaladı. Sabri günden güne futboluna yeni şeyler ekliyor. Hem defansta, hem rakip alanda, her yerde ve rakip kaleyi yokluyor... Bravo Sabri... Hakeme gelince... Baros’un pozisyonunu iyi süzemedi, Arda’ya yapılan penaltıyı, Kewell’ı resmen çeken defans oyuncusunu görmemezlikten geldi.

Elano bana hala bir şeyler ispat etmedi... Öyle bitirici işler yapmalı ki, ben o zaman “İşte Elano bu” demeliyim. Hele böylesine Avrupa kupası maçlarında şahlanması lazımdı. G.Saray’da zor oyunu kolaya dönüştürecek, işlemesi gereken orta alan ve hücum adamları pas tutmuştu. Kendilerini yağlama zahmetine bile girmediler.

Yazının Devamını Oku

Hatalar zinciri

28 Eylül 2009
ESKİŞEHİRSPOR’un sahaya çıkardığı kadro G.Saray’ı şaşırttı. Ali Sami Yen’e gelen bir deplasman takımı, genelde defansa kapanıp bir puan için savaşır.

Olursa bir gol eyvallah der. Eskişehirspor bunu yapmadı. Ümit Karan, Burak, Mehmet Yılmaz ve Youla gibi hücumcularla çıktı sarı kırmızılıların karşısına... Gelin görün ki, bu dörtlü hücumda kimseyi rahatsız etmiyordu. Bu, ilk 45 dakikanın görüntüsüydü.

G.Saray, maestro Arda Turan yönetiminde durmadan açık bulmaya çalışıyordu. Arda, sahayı öyle bir tarıyordu ki... Orta alanda, sol kanatta... Nerede bir açık varsa kendisine yol edinmişti.

Caner niye alındı?     

Bir de Keita vardı, açık alanı seven, teke tekte topla adeta sevişen... Topa hükmederken onu okşayıp, yön verip hedefine ulaştıran. Kanatlar bir türlü çalışmıyordu. Kenar yönetim, kanatlarda oynayan Kewell ile Keita’dan sürekli olarak alan değiştirmelerini istiyordu. Keita sol kanatta verimli olamayınca sağ kanada geçti. Burada hünerini gösterdi ve takımına bir ‘oh’ çektirdi. Kewell dün akşam bilinen görüntüsünün uzağındaydı. Sıkıntı vermeye başlayınca Rijkaard, hemen kemendini atıp onu kerana aldı, Aydın’ı oyuna sürdü.

Uğur Uçar tam bir defans adamı. Sağ kanatta izlemeye alıştığımız bu futbolcunun sol ayağı tahta gibi. Rakip akınları keserken başarılıydı ancak ortalarını sağ ayağına alıp öyle yapmaya kalktı. Sol kanat oyuncusu diye alınan Caner Erkin neden kulübede?

Rijkaard, Kasımpaşa maçında üç gol atan Nonda’yı ilk 11’de sahaya sürerken Baros’u yedek soyundurdu. Sen yine Baros’la başla, daha sonra yine değişime gidersin.  

Mehmet Yılmaz’la eşitlik sayısına ulaşan Eskişehirspor’da teknik direktör Rıza Çalımbay, “Bari buradan puanla döneyim” düşüncesiyle Ümit ve Burak’ı kenara aldı. O da yetmedi Youla’yı çıkarıp orta sahayı kalabalık tuttu.

Haftalardır,

Yazının Devamını Oku

Florya diken üstünde!

25 Eylül 2009
GALATASARAY Kulübü, 104 yıllık tarihinde onlarca teknik adamla çalıştı. Kimi disipliniyle, kimisi hoşgörüsüyle ön plana çıktı.

Bu iki faktörü dengede tutabilenlerin sayısı bir elin parmaklarını bile geçemedi. Frank Rijkaard da henüz dört aydır Türkiye’de olmasına rağmen bu isimler arasına katıldı.

Galatasaray’da şimdilerde hangi futbolcuyla konuşsanız, Rijkaard için aynı şeyleri söylüyor:

“İnanın, Florya’da herkes diken üstünde. Takımda kim as, kim yedek belli değil. Hiçbirimiz ‘bu hafta kesin oynarım’ diyemiyoruz. Kendimizi her zaman diri tutmak zorundayız. Aksi taktirde, değil ilk 11’i, ilk 18’i bile göremiyoruz. Galatasaray’da oynamak isteyen futbolcu her yönden formda olmaz zorunda. Başka türlü forma şansı bulamaz. Rijkaard ilk geldiğinde, ‘Benim için herkes eşittir. Takımda kimseye ayrıcalık tanımam’ demişti. Gerçekten de bu söylediklerini yapıyor. Bu adam sahaya çıkınca babasını bile tanımıyor!”

Frank Rijkaard, kadronun genişliği nedeniyle sezon başında A2 takımına gönderdiği Emre Çolak ve Semih gibi genç futbolcularla da irtibatı koparmıyor. Bu oyuncularla özel olarak görüşüp, “A2 takımında oynamanız, sizi gözden çıkardığım anlamına gelmez. Çalışmalarınızı aksatmadan sürdürün. Kendinizi geliştirdiğiniz taktirde A takıma dönersiniz” diyen Hollandalı teknik direktör, A2 takımının antrenörlerinden sık sık bu oyuncular hakkında bilgi alıyor...

 

Yazının Devamını Oku

Nonda'nın hırsı

22 Eylül 2009
ÜLKEMİZDE futbol değince önce para geliyor. Oyunculara verilen dolarlar, Euro’lar marul yaprağı gibi havalarda uçuyor.

Ama futbol oyna dendiği zaman, ağır aksak giden bir zevkin yerini alıyor. Önceki gün İngiltere’deki Manchaster derbisini izledim. Topu adeta raks ettiyorlar, top bile şaşkına dönüyor, ”Nereye gideceğim, bana fazla dokunmayın” dercesine ağrılar çekiyor. Oynanan  topun şekli aynı, markasında da bir değişiklik yok. Ama ona iyi yön verilmedi mi şikayet ediyor.

Öncelikle Galatasaraylılar’a sormak gerekir, ”Oynadığız oyundan mutlu musunuz?” Yanıt, ”İşte Avrupa kupaları, yorgunluk, sahanın zemini iyi değildi” falan, filan. Hemen de mazeretler hazır. Hadi canım bunları dünyanın her takımı yaşıyor.

Son dönemde en iyi top oynamak isteyen Galatasaray’ı dün Kasımpaşa karşısında izlerken, tat almayı bırakın gözlerime ağrılar girdi. Ne bir sahayı genişletip oyun açma çabası, ne bir var kaç, ne mücadele, nede bölümler arasında paylaşım... Bunların hiç birisinden eser yoktu. Bakarsanız, hepsi bugünün futbolcu tiplemesinde ismi geçen oyuncular, ama yarışmalarda bunu görememek insanı futbol izlemekten soğutuyor.

Bireysel oyun

İsmiyle büyük Elano bir bölüm sahne aldı. Ama neredeydi, hangi oyunun içindeydi çözemedim. Ne topa yön verecek olumlu hareket yaptı, ne hırs, ne de futbol oynama isteği vardı. Baros’u sorarsanız o da ayrı telden çalıyordu.

Rijkaard ikinci bölümde bizim gördüklerimizi, gördü değişime gitti. Keita ve Nonda sahadaydı. Ketia sağ kanadı kulanarak hücum etmeyi unutan Galatasaray’ı ayağa kaldırdı. Nonda’nın hırsı  Kasımpaşa’yı salladı. Futbolcular birara topu yönlendirip hedefe gideceklerine birbirlerini yemeğe başladılar. Mafya usulü kabadayılıklar sergilenmeye başladı. Yabancı hakemler bir maçta en fazla 10 düdük çalmayı tercih ediyor. Bizimkiler ise düdüğü her dakika çalmaktan zevk alıyor. Bazı pozisyonları da süzemiyorlar. Ali Güneş’in kaleye giden topu uçarak elle çıkarması gibi. Ama Galatasaray’ı dün baştan aşağı futbol oyununun dışında gördüm. Takım oyunundan çıkmışlar bireysel oyun oynama sevdasına kapılmışlar. Kasımpaşa’nın gücü belli, rahat pozisyona girip gol atabilirsa, G.Saray’da bir sıkıntı var demekki. Çünkü dün oynanan futbolda G.Saray’da   öne geçen bir futbolcu yok desek doğru. Ama Nonda attığı gollerle Galatasaray’ı ilk kez puan kaybetmekten kurtardı.

Yazının Devamını Oku

Efsane dönüyor!

18 Eylül 2009
BİR şarkısın sen ömür boyu sürecek... Dünkü Galatasaray, 2000 yılında UEFA Kupası’nı kazandıran o efsanevi takımı hatırlatıyordu.

Yıllar su gibi akıp gidiyor. Ama Emre Aşık, geçen bunca zamana meydan okumaya devam ediyor. Rakip hücumlarında en kritik anlarda ya kafasını ya ayağını ya da vücudunu koydu. Bravo sana Emre Aşık! Her zaman her zaman hazır bir asker olduğunu bir kez daha gösterdi.

Geçmiş yıllarda Galatasaray’ın başına defalarca çorap ören orta sahadaki açıklar bu sefer yoktu. Çünkü, Mehmet Topal ve Mustafa Sarp, açılan her gediği çabucak sarıp sarmaladı. Bu ikisi sadece defans yapmakla kalmadı; fırsat buldukça hücuma da destek verdi. Helal olsun size....

Elano’nun vücudunda oksijen eksikliği olduğu ayan beyan ortada. Ama bir kurt gibi. Avını nasıl avlayacağını iyi biliyor. Attığı birinci gol bu avcılığının eseriydi. İkinci golde de rakip defansın oynaklığını gördü, tıpış tıpış topa vurdu, rakip kaleci de bunu tıpış tıpış izledi.

Sabri, Panathinaikos takımının en hızlı ve tehlikeli adamı olan Sebastian Leto’yu adeta saha çizgisinden dışarı attı. Ona top oynama şansı vermedi.

Yazının Devamını Oku

Atı alan

13 Eylül 2009
Bölüm 1:<br>Görüntü şöyle... Galatasaray sahanın ikinci bölümünde çok etkin. Yani can damarı olan makine dairesinin pistonları Mustafa Sarp ve Mehmet Topal mükemmel işliyorlar. Hal böyle olunca da, Beşiktaş’ın motorlarının çalışmasına izin vermiyorlar. Maç içinde yapılması gerekeni uygulayan Galatasaray oldu. Topa yön veren, hücumda fazlalaşmayı ön plana alan, şut atma düşüncesinden hiçbir zaman kaçmayan bir Galatasaray vardı. Tüm bunlara duran topa şekil verip Mustafa’nın kafasına isabet ettiren arda da eklenince, Galatasaray daha oyunun başında istediğini aldı. Ama son günlerde fazla maç oynamanın yükünü dün daha fazla kaldıramayacağını kendisi de gördü ve Rijkaard da onu oyundan aldı.
Bölüm 2:
Mustafa Denizli, bu gidiş hiç de iyi değil diyerek arızalı futbolcuları Tabata ve Nihat’ı kenara aldı. Bu rol değişikliği bir Beşiktaş’a hareket getirdi ve siyah beyazlı takım Galatasaray kalesini abluka altına aldı. Ama Serdar Özkan, yapacaklarını  yapmayınca, Galatasaray “Hop ne oluyoruz” diyerek birden uyandı. Mehmet Topal gerilerden bir “bazuka” gibi topa vurdu, o top bir sağa gitti, bir sola Rüştü de kucağına gelen topu Baros’a ikramda bulundu. “Buyrun size lokum gibi bir pozisyon” dedi. Baros bu. Böyle gelen güzel kaymağı yemeden durur mu? Bundan sonra sahaiçi yönetmeni Rijkaard hemen harekete geçti. “Ben hücum oynayıp alacağımı aldım” dedi. Daha sonra ise, “Ben buraya kadar getirdim, şimdi ise onu korumak benim hakkım” düşüncesine dönerek, Keita’yı kenara aldı ve Barış Özbek’e görev verdi. Burada da sahayı daha fazla zenginleştirip, Beşiktaş’ı resmen oyundan silip attı.
Galatasaray’da Kewell, dün sahanın en iyilerinin başında gelirken, topu kazandığı zaman, “Aman ben vurmayayım, auta gider” düşüncesinden sıyrılıp, Beşiktaş kalesini “Ramazan topu” gibi vurmaya başladı. Baros sonradan dirilen bir yapıya sahip, bu futbolcu bir dirildi ama tam dirildi. Rijkaard Beşiktaş’ı çözmüştü, ama Mustafa Denizli, Galatasaray’ı hiç anlayamamıştı. Denizli ilk yarıda öne sürdüğü ekiple Galatasaray ile baş edemeyeceğini anladı ama atı alan Üsküdar’ı geçmişti bile. Galatasaray’ın oyun içindeki disiplini Beşiktaş’ı alt-üst etmeye yetti de artı bile,,,
Yazının Devamını Oku

Arda yoksa Cimbom’a ekmek yok

11 Eylül 2009
BU sezon Galatasaray’ın kadrosuna bir bakın. Takımın birinci bölümü olan savunmada her futbolcunun bir dublörü bulunuyor. Servet ve Gökhan Zan’ın arkasında iki Emre de her zaman aportta bekliyor. Defansın sağında Sabri’nin arkasında kurt gibi duran Uğur Uçar, her an uçmaya hazır. “Solda fazla adam istemiyorum” diyen Rijkaard, Volkan Yaman ve Alpaslan’ı gözden çıkarırken, “Hakan Balta ve yeni transfer Caner bana yeter” dedi.
Pistonlar hızlı
Takımın “makina dairesi” olan orta alan, bir hayli kalabalık. Burada “gemiyi yüretecek pistonlar fazla hızlı.” Ayhan, Mehmet Topal, Mustafa Sarp ve Barış Özbek... Rijkaard orada iki tane piston kullanıyor ve üçüncüsü fazla deyip, iki kişiyi kenarda durmak zorunda bırakıyor. Bu dörtlü de kendi aralarında formaya sahip olmak için canlarını dişine takıyor.
Takımın en sağlam adamı, “olmazsa olmazların” başında ise kaptan Arda Turan geliyor. Şimdilik görüntü olarak hücum adamlarının arkasında oynuyor. Ama bu futbolcu her yerde top koşturacak yapıya sahip olduğu için kimi zaman sol kanatta, kimi zaman sağ kanatta gezgin gibi dolaşıyor. Hatta biraz daha geriye dönülürse, sağ kanatta defans görevi bile yapma yeteneğine sahip olduğunu ve orada da başarılı maçlar çıkardığını gördük.
Bugüne kadar oynadığı forvet arkasında iyi işler yapan Arda’nın bir diğer alternatifi ise Elano. Ancak bu futbolcu kanat ve diğer yerlerde oynayacak yapıya sahip değil. Tek oynayacağı yer forvet arkası. Bu yüzden Arda ile değişken oynamak zorunda kalacak.
Fazla farkları yok
Hücum hattında ise Kewell, Baros, Nonda, Aydın. İki kanat, iki de santrfor... Takımda önce Baros oynarken, kendisini fazlasıyla zorlayan bir Nonda var. Kewell zaman zaman yedek kalırken, Aydın arkadan bir hayli hızlı geldi ve yetişti.
Evet, Galatasaray’da birbirinden fazla farkı olmayan bir ordu var. Bu sezon futbolcular arasında forma kazanma savaşı bir hayli hızlı geçecek ve burada kazanacak olan da yine Galatasaray olacak.
Yukarıda takımın hepsini döktüm. Şimdi sıra geldi büyük maça... Beşiktaş cephesi bana ait değil. Galatasaray cephesinde oyunun akışını belirleyecek, çözecek demiyorum, çözdürecek adamlar Arda Turan’dan başlar, gerisi devam eder. Zira Arda oyunda yoksa, G.Saray’a da ekmek yok demektir.
Yazının Devamını Oku