Paylaş
Yıllar su gibi akıp gidiyor. Ama Emre Aşık, geçen bunca zamana meydan okumaya devam ediyor. Rakip hücumlarında en kritik anlarda ya kafasını ya ayağını ya da vücudunu koydu. Bravo sana Emre Aşık! Her zaman her zaman hazır bir asker olduğunu bir kez daha gösterdi.
Geçmiş yıllarda Galatasaray’ın başına defalarca çorap ören orta sahadaki açıklar bu sefer yoktu. Çünkü, Mehmet Topal ve Mustafa Sarp, açılan her gediği çabucak sarıp sarmaladı. Bu ikisi sadece defans yapmakla kalmadı; fırsat buldukça hücuma da destek verdi. Helal olsun size....
Elano’nun vücudunda oksijen eksikliği olduğu ayan beyan ortada. Ama bir kurt gibi. Avını nasıl avlayacağını iyi biliyor. Attığı birinci gol bu avcılığının eseriydi. İkinci golde de rakip defansın oynaklığını gördü, tıpış tıpış topa vurdu, rakip kaleci de bunu tıpış tıpış izledi.
Sabri, Panathinaikos takımının en hızlı ve tehlikeli adamı olan Sebastian Leto’yu adeta saha çizgisinden dışarı attı. Ona top oynama şansı vermedi.
Kewell, Panathinaikos savunmasını yerle bir etti. Kendini kanada hapsetmedi, ihtiyaç olan her yere koştu.
Bu güzel sözleri ne yazık ki Keita için söyleyemeyeceğiz. Bezginliğe alışmış olacak ki, fazla çabalamadı. “Acaba boşluk bulabilir miyim” diye yoklama çekmekten başka bir şey yapmadı.
Kim ne derse desin, Galatasaray kaleci seçmeyi biliyor. Her gelen yabancı kaleci “abide” gibi oluyor. Simovic’le başlayıp Taffarel, Mondragon, De Sanctis ile devam eden bu geleneğin son temsilcisi Leo Franco. Arjantinli, Galatasaray için Milli Piyango’dan çıkan bir ikramiye gibi.
Rijkaard, en kritik zamanda şefliğini gösterip, yanlış tele basan Emre Güngör’ü kenara alarak, Uğur Uçar’ı oyuna soktu. Bozuk giden ritmi de böylece yeniden düzene soktu.
Dün hayatımda ilk kez altı hakemli bir maç izledim. Ama kale arkalarındaki bu hakemlerin oyuna katkı yapıp yapamadığını, orta hakemle nasıl bir ilişkileri olduğunu anlayamadım.
Paylaş