Bir başka tarafı da yağmuru da hızlandıran bir Galatasaray.
Yağmur İstanbul'da olduğu gibi. Öyle ki, Kalamış'ta kalesinde yağmur dolu dolu, ama Florya'da tarafında damlası dahi yok... Sol kanatta yağmur bulutu Emre Çolak şimşekleri çaktırıyor, sağdan Kazım yağmasında yardımcı oluyor.
Fenerbahçe kalesine sanki seller basmıştı, ama bidonları Elmander ve Baros dolduramıyorlardı.
Fenerbahçeli futbolcular yağmurdan ıslanmayalım diye sanki damın altına girmişlerdi. İlk bölümün sonlarına yaklaştığında artık çıkalım dediler ama yanıldılar. Sağ kanattan simsiyah bir şimşek çaktı; bu Eboue idi.
Kimileri futboldan soğumaya başladı. Ama her şeye rağmen bir Galatasaray-Fenerbahçe yarışması olunca herkes hareketlenmeye başladı.
İşte her iki takımda artık son günlere gelirken, teknik direktörler maç gününe kadar nasıl bir oyun kalıbı ortaya koyayım diye kafa yorup duruyorlar.
Galatasaray cephesinde Fatih Terim'in sıkıntılı olduğu yer birinci aşamada iki kanatlar. Kazım Gençlerbirliği maçı öncesinde adele sakatlığı yaşadığı için, Fatih hoca kendisini dinlenmeye çekti. Formsuz olmasına rağmen böyle büyük maçlarda bu oyuncudan fayda göreceğine inandığı için takımda yerini alacak.
Sol kanatta ise Riera hala form tutamadı. Sol kanadı bir türlü işler hale getiremedi. Fatih Terim'in son maçta söylediği şu sözler dikkati çekti;" Bu maçta bazı futbolcuları gördüm, fikir sahibi oldum. Fenerbahçe karşısında bazı sürpriz isimler olabilir" diyordu.
Gençlerbirliği kabuğuna çekilmiş, kazandığı topları devamlı rakibe ikram yapıyor. Rakip de aynı manzarayı gösterince, sahada sergilenen oyunun adına 'futbol' mu, 'idman maçı' mı desem bilemedim.
Futbolun "anahtar" yeri olan merkez defansta oynayan Gökhan Zan, paraler paslar hariç kazandığı her topu ya bir boş alana atıyor, ya da rakibe kaptırıyor.
Baros "Bana kimse yardımcı olmuyor, bari kendi uçağımı kendim yapayım" diye düşünerek, orta alanda top kapıp 'hedefe gideyim' dedi. Gençler'in defansı kalabalık olunca orada durdu. Ya Sercan? Kaç kere topla buluştu, kaç kere rakip alana girip hedefe ulaşmak istedi göremedim. Demek ki Elmander aranan bir futbolcu. Çünkü kaleyi düşünen, şut atma düşüncesi içinde olan bir oyuncu.
Karşılaşmada bir pozisyon dışında 'ahhh, vahhh' denilecek pozisyon yoktu. Onda da Herve Tum, penaltı noktasında topu göğüsüyle düzelti, tam vuracakken sanki kendisine bir kement atılmış gibi yere düştü. Güler misin ağlar mısın...
Oyunun ikinci perdesinde, uyuyanlar biraz olsun uyandılar. Her iki takım da hücum etmeye başladı, ancak hepsi cılızdı. Hakan Balta, Hurşit'i adeta sahadan sildi. Ebue de Oktay'a geçit vermedi. Fatih hoca, hala uyanmayanlar Riera ve Aydın'ı oyundan alıp Emre Çolak ve Ayhan'ın sahaya sürdü.
Düşünebiliyor musunuz; Sercan, Baros, Riera gibi hücum adamları varken, golü atan Ebue oluyor. Riera, sol kanattan bir orta dahi yapmadı. Emre Çolak ise girer girmez takımı ateşledi ve golün yapımcısı oldu. Daha sonra da Melo'nun kafasına tam isabetli bir top attı. Fatih Terim, Semih'i nasıl kazandıysa Emre'yi de kazanması lazım. Melo da hem defansta, hem orta alanda takımın en çalışkanları içindeydi.
Pozisyonu az, golün tesadüflere bırakıldığı bir maç oldu. Seyir zevki için hiç de iyi değil, ama önemli olan puandı ve Galatasaray da bunu başardı. Şimdi Fenerbahçe maçı var. Galatasaray'ın hem defansı, hem de orta alanında problem yok, ama hücumda promlem çok. İşte Fatih Terim, bunu nasıl giderecek, bu da O'nun bileceği iş olacak.
Hadi bunların hepsini alamadın, bir ikisin almak istedin, ara transferde kimse sana iyi futbolcusunu vermez. Bunu geçmiş yıllarda Galatasaray yaptı başarılı olamadı ve yanan paralar oldu.
Sezon başında sağbek olarak aldığın Eboue'ye 5 milyor Euro verdin ne kazandın hiç bir şey, Riera'ya 3 milyon harcadın kendisinden bir "tık" sesi yok...
Yıllar önce Galatasaray'da Başkanlık yapmış kişilere alt yapıya eğilin, gençleri bulun, ama her başkan hep şampiyonluğu düşündüğü için o yılı kurtarmak çabasında oldular. Adnan Polat 'ın Başkanlığında kendisine defalarca bu konuyu açtığımızda, kamuya açıklık getir, bir iki yıl sabredin diye açıklama yapın , bunu herkes anlayışla karşılaşacağı kesindir dedik ama, o bildiğini okudu, takımında ligde aldığı yerler hüsranla bitti.
Şimdi Fatih Terim, Gökhan sakatlanmasaydı, Servet formsuz olmasaydı, Semih'i takıma koyar mıydı? O da kesin değil ama öyle bir hamle yaptı ki, hem kulüp, hem Semih, hem de Fatih kazandı.
Ama 35 dakikada Amrabat'ın uzun bir topu Sefa solda buluştu. Ortaladığı topu da Yalçın topu taca atacağı yerde Gökhan'ın ayağına ikramda bulundu boş topu kaleye atması zor olmadı...
Orduspor bir anda oyundan koptu . Bu futbolun içinde var, bir anda içki içmiş gibi sarhoş olursunuz, Orduspor'da bunu yaşadı. Dalmat sezon başından oynadığı futbolun dışında. Sağ kanatta kazandığı topları hiç bir zaman kullanamadı. Aslında teknik direktör Metin Diyadin'in oyun kalıbı "Hücum ilerde başlar" felsefesi iyi gidiyordu, ne olduysa sonradan bozuldu , aslında her iki takımda kalecileri rahatsız edecek hiç bir zaman şut atma için kendilerini yormadılar nedeni ise o bölgeyi ve pozisyonları bulamadılar...
Orduspor'da futbolcular hata , üstüne hata yapmaya başladı. Ali Çamda'lının yanlışlıkları, her iki defansın Sağında oynayan Garcia, ve Emre, Sefa ile Amrabat kaçırınca tehlikelerde gelmeye başladı, Orduspor dağılmaya başladı.
Orduspor daha öyle futbolcular var ki, her zaman kart görecek yapılara sahip, Emre, Ali Çamdalı, Sedat , Yalçın ve Dalmat gibi . Aslında bunlara uyarı yapmak gerekir.
Kayserispor uzun zamandan bu yana galibiyet hasretine son vermek için attığı golün üstüne yatmak istedi, aman yine bir arıza yapmayalım diye titreşim yaşadılar. Orduspor ise hiç olmazsa bir gol atayım diye kendisini zorlamadı, yalnız bir Fatih Tekke'nin kafa vuruşu, sonra uzun toplarları denedi , onlarda bir fayda sağlamadı çünkü hücum anlayışını daha önce düşünmediler. Sonunda Orduspor yara aldı.