İlhan Söyler

Fatih Terim'in yol haritası

12 Aralık 2011
Yıllarca Galatasaray'la hem lig maçlarında, hem dış maçlarında, hem de sezon başı kamplarında birlikte oldum. Hele Fatih Terim'in UEFA Kupası'nı aldığı zamanlarda her zaman uçaklarda bu ekiple birlikte oldum. Şimdi bir kısmı futbolu bırakmış kimi yorumculuk yapıyor, kimi ise teknik direktörlüğe soyundu.

İşte bir Almanya kampında gece yakınlarıyla oturan Fatih Terim düşüncelerini anlatıyordu. O zamanlarda  Ümit Davala yeni Galatasaraylı olmuş  formayı giymek için savaş veriyordu. Terim'in kafasında hep bir gelecek için düşüncesi vardı ve kendi adına  "Yol Haritası" çiziyordu.

Trabzonspor maçı sonrasında  Fatih hoca şu sözleri söyledi;" Eğer mümkün olursa Türkiye'den yetenekli arkadaşları takıma katmak istiyorum. Genç ve başarıya aç Türkler"

İşte yıllar önce Fatih Terim'in şu sözleri kulaklarımı tekrar çınlattı, peki  neydi bu sözler?
 
"60 milyon yaşayan bir ülkede futbolcu yetiştiremiyorsak bize ayıp oluyor. Bir yerlerde futbola aç kişiler var, bunu aramak taramak gerekir. Avrupa'da yeni yeni Türk gençleri çıkıyor onları da yakın takibe almak gerekir. Şimdi elimde bir Ümit Davala var, bu oyuncu geleceğin futbolcusu olacak. Bu madenleri bulmak zor değil." demişti kurt hoca.

Ama Galatasaray'ın lig ve Avrupa'da  bir sürpriz yapmak amacı olduğu için o zaman kendisini takımına verdi düşündüklerini rafa kaldırdı . Şimdiki Fatih Terim ise geçmişteki bu hayalini gerçekleştirmek için yola koyuldu.
Önceki günlerde Emre Çolak'ın bana söylediği sözlerde bazı doğruları yansıtıyor.
 
"Yabancı oyuncu ile bizim aramızda fark yok" diyordu. Bunu hem kendi adına, hem de etrafında bulunan gençleri gördüğü için ürkmeden böyle bir açıklama yaptı. Şimdi Fatih Terim Türkiye liglerinde, ara sokaklarda, arsalarda oynayan genç oyuncu avını çıkıyor. Şimdilik kendi takımı adına kafasında iki futbolcu hazır bence.

Fatih Terim'in ilk yarı sona erdiğinde daha rahat olacağı kesin. "Nerede geleceğin futbolcusu var?" diye yola çıkacak olan Terim'in  yarıda bıraktığı yol haritasını  genişleteceği kesin.
 
Yazının Devamını Oku

Galatasaray şimşek gibi çaktı

7 Aralık 2011
Sağanak yağmur, hem de ne yağmur...

Bir başka tarafı da yağmuru da hızlandıran bir Galatasaray.

Yağmur İstanbul'da olduğu gibi. Öyle ki, Kalamış'ta kalesinde yağmur dolu dolu, ama Florya'da tarafında damlası dahi yok... Sol kanatta yağmur bulutu Emre Çolak şimşekleri çaktırıyor, sağdan Kazım yağmasında yardımcı oluyor.

Fenerbahçe kalesine sanki seller basmıştı, ama bidonları Elmander ve Baros dolduramıyorlardı.

Fenerbahçeli futbolcular yağmurdan ıslanmayalım diye sanki damın altına girmişlerdi. İlk bölümün sonlarına yaklaştığında artık çıkalım dediler ama yanıldılar. Sağ kanattan simsiyah bir şimşek çaktı; bu Eboue idi.

Yazının Devamını Oku

Galatasaray'ın makine dairesi hızlı çalışırsa!

5 Aralık 2011
Futbolseverleri şike sözleri artık üzdü.

Kimileri futboldan soğumaya başladı. Ama her şeye rağmen bir Galatasaray-Fenerbahçe yarışması olunca herkes hareketlenmeye başladı.

İşte her iki takımda artık son günlere gelirken, teknik direktörler maç gününe kadar nasıl bir oyun kalıbı ortaya koyayım diye kafa yorup duruyorlar.
 
Galatasaray cephesinde Fatih Terim'in sıkıntılı olduğu yer birinci aşamada iki kanatlar. Kazım Gençlerbirliği maçı öncesinde adele sakatlığı yaşadığı için, Fatih hoca kendisini dinlenmeye çekti. Formsuz olmasına rağmen böyle büyük maçlarda bu oyuncudan fayda göreceğine inandığı için takımda yerini alacak.

Sol kanatta ise Riera hala form tutamadı. Sol kanadı bir türlü işler hale getiremedi. Fatih Terim'in son maçta söylediği şu sözler dikkati çekti;" Bu maçta bazı  futbolcuları gördüm, fikir sahibi oldum. Fenerbahçe karşısında bazı sürpriz isimler olabilir" diyordu.

Yazının Devamını Oku

Galatasaray forvetinde problem var

3 Aralık 2011
Gençlerbirliği Galatasaray maçının bir ilk bölümü var ki; futbol nasıl oynanır, nasıl zevk verir, sistemler nasıl işlenir, oyun nasıl kurgu içinde yapılmalı... İşte böyle futbol dışı bir oyun, ben bundan bir şey anladıysam aşk olsun.

Gençlerbirliği kabuğuna çekilmiş, kazandığı topları devamlı rakibe ikram yapıyor. Rakip de aynı manzarayı gösterince, sahada sergilenen oyunun adına 'futbol' mu, 'idman maçı' mı desem bilemedim.

Futbolun "anahtar" yeri olan merkez defansta oynayan Gökhan Zan, paraler paslar hariç kazandığı her topu ya bir boş alana atıyor, ya da rakibe kaptırıyor.

Baros "Bana kimse yardımcı olmuyor, bari kendi uçağımı kendim yapayım" diye düşünerek, orta alanda top kapıp 'hedefe gideyim' dedi. Gençler'in defansı kalabalık olunca orada durdu. Ya Sercan? Kaç kere topla buluştu, kaç kere rakip alana girip hedefe ulaşmak istedi göremedim. Demek ki Elmander aranan bir futbolcu. Çünkü kaleyi düşünen, şut atma düşüncesi içinde olan bir oyuncu.

Karşılaşmada bir pozisyon dışında 'ahhh, vahhh' denilecek pozisyon yoktu. Onda da Herve Tum, penaltı noktasında topu göğüsüyle düzelti, tam vuracakken sanki kendisine bir kement atılmış gibi yere düştü. Güler misin ağlar mısın...

Oyunun ikinci perdesinde, uyuyanlar biraz olsun uyandılar. Her iki takım da hücum etmeye başladı, ancak hepsi cılızdı. Hakan Balta, Hurşit'i adeta sahadan sildi. Ebue de Oktay'a geçit vermedi. Fatih hoca, hala uyanmayanlar Riera ve Aydın'ı oyundan alıp Emre Çolak ve Ayhan'ın sahaya sürdü.

Düşünebiliyor musunuz; Sercan, Baros, Riera gibi hücum adamları varken, golü atan Ebue oluyor. Riera, sol kanattan bir orta dahi yapmadı. Emre Çolak ise girer girmez takımı ateşledi ve golün yapımcısı oldu. Daha sonra da Melo'nun kafasına tam isabetli bir top attı. Fatih Terim, Semih'i nasıl kazandıysa Emre'yi de kazanması lazım. Melo da hem defansta, hem orta alanda takımın en çalışkanları içindeydi.

Pozisyonu az, golün tesadüflere bırakıldığı bir maç oldu. Seyir zevki için hiç de iyi değil, ama önemli olan puandı ve Galatasaray da bunu başardı. Şimdi Fenerbahçe maçı var. Galatasaray'ın hem defansı, hem de orta alanında problem yok, ama hücumda promlem çok. İşte Fatih Terim, bunu nasıl giderecek, bu da O'nun bileceği iş olacak.

Yazının Devamını Oku

TFF koltuğu elektrikli sandalye gibi

2 Aralık 2011
Türkiye Futbol Federesyonu'nda başkanlık koltuğuna ilk oturan isim Yusuf Ziya Öniş... 39 başkan Türk futboluna hizmet etti. Hepsini saymak mümkün olmadığı için, bu kurumu değişimlere götürenlerin başında Orhan Şeref Apak geliyordu. Dünyaya açılan pencerenin de mimarı olmuştu. 6 kez başkanlık yapan  Orhan Şeref Apak, İstanbul, İzmir, Ankara ligleri altında oynanan karşılaşmaları UEFA'ya katılmaları için Türkiye liginin kurucularından olmuştu.

Daha sonraları Hasan Polat, Faik Gökay, Muhterem Özyurt, Sabahattin Erman, İbrahim İskeçe, Sahir Gürkan, Güngör Sayarı, Cemal Saltık, Doğan Andaç, Yılmaz Tokatlı, Mustafa Kemal Ulusu, Ali Uras, Halim Çorbalı  ve diğer başkanlar hep atama ile görev aldılar.

İşte 88 yıllık Türkiye Futbol Federesyonu özerk olduğu andan itibaren 15.08.1995 yılından bu yana çektiğini bir Allah bilir diğerlerini ise başkanlar...

03.04.1989'da atama ile görev alan 3 yıl görevini sürdüren daha sonra ise seçimle koltuğa oturan Şenez Erzik, iki yıl içinde tüm kulüplerin adeta düşmanı oldu. Aldığı her karar karşısında kendisine söylenmedik laflar bırakılmadı, kendisi Fenerbahçeli olmasına rağmen bir türlü yaranamadı. Bunun dışında, Galatasaray ve Beşiktaş tarafı kendisini yerden yere vurdu. Baktı olacak gibi değil, eyvallah deyip iki yıl içinde görevden adeta kaçarcasına ayrıldı, kıymetini bilen bir kurum olan  FIFA'da yerini aldı ve hepimizin gururu oldu.

Hemen arkasından Özkan Olcay görev yaptı, onun süresi  de bir yılını doldurmadan ayrıldı, görevi alan Abdullah Kiğılı da uzun süreli olamadı. Sonra futbol dünyasında hareketlenmeler, yarışmalara katılacak iş adamları hareketlenmeye başladı.

Başkan adayları kongreler yapmak için adeta bir milletvekili seçimleri gibi hareketli, oteller dolmaya başladı. Herkes bir gruplar halinde gizli toplantılara başladı. O zaman Profesyonel Futbol Şubesi  fazla üye veriyordu. Ama bunları çekemeyen bazı gruplar daha sonra listeyi 1'e indirdi. Bunların içinde de tek kişi kaldı; Turgay Şeren. O da hiçbir zaman federasyon yönetiminde görev alamadı.

Ve... 1997 yılında başkan olan  Haluk Ulusoy 4 seçim kazanırken araya Levent Bıçakçı geldi ama olmadı Haluk Ulusoy koltuğu yine onun oldu.

Haluk Ulusoy da Galatasaraylı olduğu için diğer kulüpler tarafından mızraklar gerildi, oklar atılmaya başladı. Aslında sporu çok seven Ulusoy da  istenmeyenler listesinde yerini aldı.

Ve 14.02.2008 'de  Hasan Doğan geldi. Bir yıl içinde başarılı günler geçirdi. Futbol dünyasının sesleri fazla çıkmadı, çünkü arkası kuvvetli idi. Hasan Doğan'ın rahmetli olması sonrasında bir boşluk yaşandı. Vekalet ile bu işi yapacak kişi de Mahmut Özgener oldu. Sonra da seçimle yine başkan oldu.

Bir futbol dünyasından gelen Mahmut Özgener üç yıl içinde çekmediği kalmadı. Başarısız olan takımlar kendilerini değil, Mahmut Özgener'in yönetimi ve hakemlerini yerden yere vurmaya başladılar. O da  hiçbir takıma yaranamadı, yaranması da  olmazdı. O da baktı ki burası bir cadı kazanı Kulüpler Birliği yeni bir başkan arıyordu bu kez tombaladan  kimi çekelim derken Mahmut Özgener'in yönetiminde bulunan  Mehmet Ali Aydınlar çıktı.
Belki de Özgener Türk futbolunun girdaba gireceğini biliyordu da hemen kaçayım dedi.

Yeni seçilen Mehmet Ali Aydınlar ellerinde bomba ile yerlerine oturdular. Patlayan da "Şike" oldu. Mehmet Ali Aydınlar güleyim mi, sevineyim mi  derken, "bir kuyuya düştüm hayır oldun" diyordur.

Türk futbolunu bugünlere taşıyanlar hiçbir zaman huzur bulamayan yer olan Futbol Federesyonu adeta bir vur kaça dönüştürenler arasında, kulüp yöneticileri, futbolcular ve bir kısım medya  var.

Şimdi gelinen manzaraya bakın bir taraftan Fenerbahçe, Futbol Federesyonunu suçluyor, diğer taraftan Federesyon Fenerbahçe'den özür bekliyor, bir diğer yandan ise TFF ile UEFA'yı birbirine düşüren UEFA Müfettişi Pierre Cornu isimli kişinin de ne yaptığı belli değil...

Cumhurbaşkanımız  Abdullah Gül, şike cezalarında indirim yapılmasını öngören yasayla ilgili rahatsızlığının bulunduğunu açık açık söylüyor.  Ligler oynanıyor hangi takımın ne yapacağı , nereye kadar savaşacağı , ligin sonu gelecek mi, gelirse ne olur diye herkes ikilemde. Bunun  yaratıcıları ise bugüne kadar vurdumduymazlığının faturasını ödemek zorundasınız...

Futbol Fedaresyonu  koltuğu adeta elektrikli sandalye gibi..
 
 
 
 
 
Yazının Devamını Oku

Galatasaray'a neler oluyor!

28 Kasım 2011
Bu sezon en çok kart gören takımların başında Galatasaray geliyor. Bunların bir çoğunun da renkleri kırmızı.

Peki  nasıl oluyor da Galatasaray gibi bir takım böyle kolay kartlar görüyor. Bir kısmı da giydikleri formanın nasıl olduğunu düşünmeden çirkin hareketlerle karşı karşıya kalıyor. Aslında Galatasaray camiası  böyle hareketleri bunca yıldır görmediği için birçok kesime ters geliyor. Galatasaray'a neler oluyor diye herkes de merak ediyor.
 
Bakılırsa oyunun 60'ncı dakikasında sonra futbolcular da gerilemeler başlıyor. Futbolcuların beyinlerine oksijen gitmemeye başlıyor. Her zaman önde götürdüğü maçlarda gol de yemeden duramıyor. O zaman sancısı nedir? Takımın  fizik gücü henüz tamam değil.

Bir kere orta alanda oynayan oyuncuların başında Engin, Selçuk gibi oyuncular topsuz oyunu sevmiyorlar, zaman zaman da yalancı koşular yapıyorlar. Kazım ve Riera da aynı tip oyuncular olunca, hücumda Elmander yalnız kalıyor. Elmander de tam anlamlı bir santrafor değil. Bolton'da  oynadığı zaman her zaman forvet arkası oynuyordu. Onun için Elmander kaleyi düşünen, şut atma düşüncesi fazla olmayan bir yapıya sahip, yanında hep arkadaş arayıp duruyor. Zaten artık şimdiki futbolda saniyelerin önemi arttığına göre zaman geçince ortaya bir manzara çıkmıyor  Eskiden Hakan Şükür'ün partneri her zaman Arif olurdu, bu ikili işi bitirirlerdi. Şimdi ise Elmander'in onun arkasında Baros ve Sercan oynadığı zaman bu kez orta saha açıkları kolay veriyor. Rakip oyuncular en fazla 15-20 saniyelerde geçme fırsatlarını yakalıyorlar. O zaman Semih, Hakan Balta, Ebuoe ve Ufaluji'ye yükler  binince  kale gol pozisyonları ile karşılaşıp duruyor.
 
Benim bildiğim Fatih Terim bildiği felsefesinden  dönüş yapmayı düşünmeyen bir yapıya sahip. Uygulamak istediğine uygun gitmiyorsa değişime de gitmek zorunda . Elinde bulunan malzemeyi en iyi sen bilirsin faaliyete geçireceğin enstrümanlarda sende, kimin nerede hangi sazı çalacağını da biliyorsun. Onun için bu kısa zamanda sen her şeyi yönledirip iyi bir fasıl heyeti çıkara bilsin ... 
 
Yazının Devamını Oku

G.Saray için ha Eboue ha Hüseyin

21 Kasım 2011
Galatasaray ara transferde yenilenmek için, arızalı olan, sağbek, sağ açık, ön libero, bir oyun lideri, birde santrafor almak için arayışa geçecek.

Hadi bunların hepsini alamadın, bir ikisin almak istedin, ara transferde kimse sana iyi futbolcusunu vermez. Bunu geçmiş yıllarda Galatasaray yaptı başarılı olamadı ve yanan paralar oldu.

 

Sezon başında  sağbek olarak aldığın Eboue'ye 5 milyor Euro verdin ne kazandın hiç bir şey, Riera'ya 3 milyon harcadın kendisinden bir "tık" sesi yok...

 

Yıllar önce Galatasaray'da Başkanlık yapmış kişilere alt yapıya eğilin, gençleri bulun, ama her başkan hep şampiyonluğu düşündüğü için o yılı kurtarmak çabasında oldular. Adnan  Polat 'ın Başkanlığında kendisine defalarca bu konuyu  açtığımızda,  kamuya açıklık getir, bir iki yıl sabredin diye açıklama yapın , bunu herkes anlayışla karşılaşacağı kesindir dedik ama, o bildiğini okudu, takımında ligde aldığı yerler hüsranla bitti.

 

Şimdi Fatih Terim, Gökhan  sakatlanmasaydı, Servet formsuz olmasaydı, Semih'i  takıma koyar mıydı? O da kesin değil ama öyle bir hamle yaptı ki, hem kulüp, hem Semih, hem de Fatih kazandı.

 

Yazının Devamını Oku

Orduspor sonunda yara aldı

19 Kasım 2011
Oyunun ilk bölümünde Kayserispor pas yapamadı. Orduspor da Fatih Tekke, Culıo, Stancu ve Dalmat Kayserispor defansını kilitledi. Kayserispor devamlı kendi alanında paralel pas yapmak zorunda kaldı. Bir derin top atamadılar, çünkü boş alan yoktu, kaleye gitme düşüncesinden uzaktılar.

Ama 35 dakikada  Amrabat'ın uzun bir topu Sefa solda buluştu. Ortaladığı topu da Yalçın topu taca atacağı yerde  Gökhan'ın ayağına ikramda bulundu boş topu  kaleye atması zor olmadı...

 

Orduspor bir anda oyundan koptu . Bu futbolun içinde var, bir anda içki içmiş gibi sarhoş olursunuz, Orduspor'da bunu yaşadı. Dalmat  sezon başından oynadığı futbolun dışında. Sağ kanatta  kazandığı topları hiç bir zaman kullanamadı. Aslında teknik direktör Metin  Diyadin'in oyun kalıbı "Hücum ilerde başlar" felsefesi iyi gidiyordu, ne olduysa sonradan bozuldu , aslında her iki takımda kalecileri rahatsız edecek hiç bir zaman şut atma için  kendilerini  yormadılar nedeni ise o bölgeyi ve  pozisyonları  bulamadılar...

 

Orduspor'da futbolcular hata , üstüne hata yapmaya başladı. Ali Çamda'lının yanlışlıkları, her iki defansın Sağında oynayan Garcia, ve Emre, Sefa ile Amrabat kaçırınca  tehlikelerde   gelmeye başladı, Orduspor dağılmaya başladı.

 

Orduspor daha öyle futbolcular var ki, her zaman kart görecek yapılara  sahip, Emre, Ali Çamdalı, Sedat , Yalçın ve Dalmat gibi . Aslında bunlara uyarı yapmak gerekir.

Kayserispor uzun zamandan bu yana galibiyet hasretine son vermek için attığı golün üstüne yatmak istedi, aman yine bir arıza yapmayalım diye titreşim yaşadılar. Orduspor ise  hiç olmazsa bir gol atayım diye kendisini zorlamadı, yalnız bir Fatih Tekke'nin kafa vuruşu, sonra uzun toplarları denedi , onlarda bir fayda sağlamadı çünkü hücum anlayışını daha önce düşünmediler. Sonunda Orduspor yara aldı. 

Yazının Devamını Oku