FELSEFE, bir teknik adamın pusulasıdır, yol göstericisidir. Rijkaard’ın pusulası dün hep yanlış yerleri gösterdi.
Dünkü Galatasaray’ı izlemek, sevenlerine resmen ıstırap verdi. Bir orta alan vardı ki, evlere şenlik... Futbolun anayasasında yazan; ‘duvar pasları yap, her zaman uzun top atmayı düşün, topu kazandığın zaman oyunu oku’ gibi temel kuralların hiçbiri yoktu. Topa sahip olan her orta saha oyuncusu, önce kendisine çalım attı, sonra topa bir çalım attı, arkasından rakibe bir çalım attı ve sonra da şut attı. Özellikle de Arda bunu dün defalarca yaptı. Enerjisini boşa harcayıp durdu. Arda bunları yaptı da Elano iyi miydi sanki? O, apayrı bir alemdi... Assolist olarak transfer edilmesine rağmen ‘üvertür’ olmaktan öteye gidemedi. Rijkaard dün saha kenarından Caner’e, “Takım hücuma çıktığında sen de arkadan destek ver” diye bağırıyordu. Bunu bir değil birkaç defa yapmak zorunda kaldı. Galatasaray seviyesine gelmiş bir futbolcu böyle mi olmalı, ona artık siz karar verin. Servet girdaba düştü Ankaragücü ikinci bölümde geldikçe geldi Galatasaray kalesine... Bu akınlarda başrolü Ceyhun oynarken, Servet resmen girdaba düşmüş gibiydi. Çırpınıp durdu. Rijkaard, pusulasını hiç elinden bırakmadı. Baros, Elano dışarı; Kewell, Nonda içeri. Ama bunlar artık bilinen, alışılan hamlelerdi. Daha önceki maçlarda ne yaptıysa, onu yaptı. Dolayısıyla bunun rotasyonla falan hiçbir ilgisi yoktu. “Galatasaray defansı S.O.S. veriyor” demekten dilimizde tüy bitti. Ayıp ki, ne ayıp. Neredeyse hepsi trafik polisi gibiydi. Gelen her rakibe “Buyrun geçin” dediler. Ankaragücü maçı koparacağını son dakikalarda iyice belli etmişti. Çünkü Galatasaray’da bölümler arasındaki halatlar kopmuştu. Benim bu maçta Galatasaray adına hazmedemediğim en önemli şey; bazı futbolcuların akıl almaz derecedeki umursamazlığı idi. Ankaragücü ilk golü attıktan sonra bazıları resmen maçı bıraktı. Hiçbir futbolcunun böyle davranmaya hakkı yoktur.