‘İstanbul’da Bir Yabancı’ adını taşıyan mini roman, 10 Mart - 26 Mayıs tarihleri arasında 12 sayı olarak Büyük Gazete adlı haftalık süreli yayında tefrika edilmiş.
Romanı burada bulup yayına hazırlayan Erol Gökşen.
Kitaba yazdığı yazısında şöyle anlatıyor bu keşif sırasında yaşadıklarını ve hissettiklerini: “Edebiyat araştırmacılarının arşiv çalışmaları sırasında şair ve yazarlara ait gazete, dergi sayfalarında bir yazı, bir şiir, bir hikâye veya roman tefrikasını keşfettikleri an yaşadıkları sevinci anlatmak için kelimeler yeterli gelmez sanıyorum. Bunu, Halide Edib’in ‘İstanbul’da Bir Yabancı’ adlı romanıyla yaşadığımı söylemeliyim.”
Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Melih Cevdet Anday, İlhan Berk, Halikarnas Balıkçısı, Kerime Nadir gibi edebiyatçıların da göründüğü bu yayın organı Büyük Gazete.Halide Edib’in romanının orada unutulup kalmaması biyografisi için çok önemli.
Benim ilgimi çeken, Can Yayınları’nın kitabı sunarken gösterdiği objektif yayıncılık örneği.
Kitabın başında Halide Edib üzerine çalışmaları ve tezi bulunan Prof. Dr. İnci Enginün’ün bir sunuş yazısı var. Halide Edib’in son eserlerinin onun artık tükenmiş bir yazar olduğunu gösterdiğini vurgulayan Enginün, “Eserin büyük bir değeri olmasa da ömrü boyunca yazmış bu büyük yazarın geniş tecrübelerinden süzülen anlatma ihtiyacını son ânına kadar devam ettirebilmesi önemlidir. En azından bazı okuyucularını uyarıcı niteliği, ilk ve son eserler arasındaki devamlılık ve değişmeleri düşündürüp incelemesi açısından da bu eserin yazarın bütün eserleri arasında yayımlanmasını önemli buluyorum” diyor.
Erol Gökşen de sunuşunda kitabın edebi değeriyle ilgili benzer şeyler yazmış. Romanın Halide Edib’in aynı yıllardaki diğer romanlarında olduğu gibi kısa, kurgu ve teknik olarak zayıf ve derinliğinin az olduğunu belirtiyor.
Hem
İşte bu felsefe ile yapılmış en önemli eserlerden biri olan ‘Cehennet’, Artam Antik A.Ş.’nin önümüzdeki hafta sonu tamamlanacak 378. müzayedesinde satışa çıkıyor. Akyavaş’ın 6 milyon TL başlangıç fiyatıyla müzayedeye konan 1982-84 tarihli ‘Cehennet’ tablosu, cennet ve cehennemin bir sentezini oluşturuyor.
Erol Akyavaş
TABLO NE ANLATIYOR
Özellikle New York’ta yaşadığı dönemde Tasavvuf kültüründen etkilenerek yaptığı resimleriyle kendine özel bir yer edinen Erol Akyavaş’ın (1932-1999) tablosunu şöyle anlatıyor Prof. Dr. Kıymet Giray:
“1982-1984 tarihleri arasında yapmış olduğu ‘Cehennet’ adlı eser, Doğu sembolizmi ile Batı avangardı arasında kurduğu bağları kanıtlayan çok önemli eseridir. Daha da önemlisi ‘Cehennet’ kompozisyonu, Akyavaş’ın sembolizminin kendisini dünyada nasıl öne çıkarttığını ve bu öne çıkışın varoluşsal anlamını kanıtlamaktadır.
Komite ödül gerekçesini, “Kişisel hafızanın köklerini ve kolektif kısıtlamalarını ortaya çıkarmadaki cesareti ve soğukkanlı keskinliği” olarak açıkladı.
Annie Ernaux, kendi hayatından yola çıkarak kaleme aldığı romanlarında yaşadığı çağın olaylarını, toplumsal değişimleri ve bunların özellikle kadınlar üzerinde yarattığı etkiyi anlattı.
Kişisel tarihiyle edebiyatın zirvesine çıkan Ernaux’nun eserleri bu türün ‘ustalık sınıfı’ örnekleri olarak yorumlandı hep.
1 Eylül 1940’ta, Lillebonne’da, işçi sınıfına mensup bir ailede doğan Annie Ernaux’nun çocukluğu Yvetot, Normandiya’da geçti. Mazbut bir sosyal çevrede büyüdü, Rouen ve Bordeaux üniversitelerinde edebiyat öğrenimi gördü ve uzun yıllar boyunca edebiyat öğretmenliği yaptı. Kişisel deneyimle toplumsal tarihi birleştiren unsurları daha ilk romanı ‘Les Armoires Vides’le (Boş Dolaplar) ortaya koydu. Sınıf atlama, evlilik, kadın özgürlüğü, cinsellik, kürtaj, hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi meseleleri kendi deneyimleri üzerinden aktarırken, arka planda daima toplumsal yaşam ve onu oluşturan kültürel, siyasi, tarihî olaylara yer vererek ‘toplumsal bellek’ yazını olarak nitelenebilecek eserlere imza attı.
1927 yılında Muğla’nın Milas ilçesinde doğan sanatçının resimleri hayatıyla iç içe oldu hep. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinden mezun olduktan sonra farklı Anadolu illerinde sekiz yıl resim öğretmenliği yaptı. 1960’ta geldiği Ankara’dan, burslu üç yıllık Paris döneminden sonra hiç ayrılmadı. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde ve Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde pek çok öğrenci yetiştirdi.
İşte o öğrencileri şimdi hocalarının 95’inci yaşını özel bir sergiyle kutluyor.
‘Hocaların Hocası Turan Erol’a Saygı’ sergisi dün Ankara’da Çankaya Belediyesi, Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi, Füreya Koral Sergi Salonu’nda açıldı.
Sergi Prof. Dr. Turan Erol’un öğrencilerinden Adem Genç, Alaettin Koçak, Atilla Atar, Bünyamin Özgültekin, Ertuğrul Saraç, Feridun Işıman, Güner Pir, Hasan Akın, İhsan Çakıcı, Metin Yurdanur, Münir Yücel, Nihat Kahraman, Numan Arslan, Osman Dinç, Remzi Savaş, Veysel Günay, Yalçın Gökçebağ, Yusuf Toprak ve Zahit Büyükişliyen gibi sanatçıların, hocalarına saygı göndermesiyle sundukları yapıtlardan oluşuyor.
Koordinatörlüğünü Elif Erol ve Nihat Kahraman’ın yaptığı serginin küratörlüğünü ise İbrahim Karaoğlu üstlendi.
Ankara’nın iç yakan, yürek burkan bir şiddet ve sanatçı cinayetiyle çalkalandığı şu günlerde
Satışa çıkartılan eserler 15 Eylül’den beri Christie’s’in Londra’daki merkezinde sergileniyor. Merakla beklenen bu sergisiyle eşzamanlı olarak aynı binada yer alan bir başka sergi daha var: ‘Istanbul Calling’. Christie’s, Frieze ile eşzamanlı, Londra müzayedelerinde İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 50. yılı için hayata geçirdiği İKSV 50. Yıl Genç Sanatçı Fonu yararına özel bir bölüm ayıracak. Istanbul Calling başlıklı bu seçkide, Türkiye’den ve yurtdışından önemli sanatçıların bağışladığı 23 eser satışa sunulacak. Bu çok özel seçkinin sergisi, James Bond’la eşzamanlı Christie’s’de...
Türkiye’den rekor sayıda sanatçının yer alacağı ilk Christie’s Londra müzayedesi olacak bu etkinlik, aynı zamanda Türkiye’den bir kültür-sanat kurumu yararına yapılacak ilk Christie’s müzayedesi olma özelliğini de taşıyor. Müzayededen elde edilecek gelirin yüzde 25’i eser bağışlayan sanatçılara, kalan kısmı ise İKSV’nin Genç Sanatçı Fonu’na aktarılacak. İKSV bu fonu önümüzdeki dönemde İstanbul Festivalleri ve İstanbul Bienali aracılığıyla genç sanatçıların yeni yapıtlar üretebilmesi için kullanacağını açıkladı.
KİMLER VAR
Hangi sanatçılar var derseniz: Ahmet Doğu İpek, Alev Ebüzziya Siesbye, Aslı Çavuşoğlu, Azade Köker, Beauford Delaney, Burçak Bingöl, Ebru Döşekçi, Elif Uras, Gözde İlkin, Hera Büyüktaşçıyan, İhsan Oturmak, İrfan Önürmen, Kemal Seyhan, Mehmet Güleryüz, Nasan Tur, Rasim Aksan, Refik Anadol ve Gökhan Hotamışlıgil, Renée Levi, Seçkin Pirim, Shirin Neshat, Taner Ceylan ve Yağız Özgen müzeyede için eser veren sanatçılar.
GÜLRİZ SURURİ’NİN BİLİNMEYEN PORTRESİ
Seçkide James Baldwin ve Gülriz Sururi’nin daha önce hiç görülmemiş birer portresi de yer alıyor. Baldwin’in yakın dostu, Amerikalı ressam Beauford Delaney’nin, 60’lı yıllarda İstanbul’daki ziyaretlerinden birinde çizdiği bu iki portreyi de ilk defa bu müzayede vesilesiyle görmüş olduk. Delaney’ye ait bu iki eserin satışından elde edilen gelir, Gülriz Sururi’nin vasiyetnamesi gereğince Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne aktarılacakmış.
İstanbul’da pek çok sergi açan, Türkiye’yle ayrı ayrı bağları bulunan
Bu sözlerle anlatıyor sanatçı Taner Ceylan 2 metre 10 santimetre boyundaki mermerden yaptığı ‘İstanbul’ heykelini. Rönesans döneminin klasik heykellerini andıran, ışık geçirecek denli ince bir işçilik.
Evini ve atölyesini taşıdığı Olimpos’ta zeytinlikler arasında dolaşırken aklına düşmüş bu heykel ya da görmüş orada Taner Ceylan. Yakın arkadaşı ve öğrencisi Hakan Çınar’la paylaşmış fikrini ve bir Afyon mermerinden oyarak yaratmışlar tül bir örtüyle kapanmış kendini beğenmiş İstanbul’u. Taner Ceylan’ın Kanlıca’daki Sipahiler Ağası Mehmet Emin Ağa Yalısı’nda açtığı ‘Âheste Çek Kürekleri, Mehtâb Uyanmasın’ sergisinin en dikkat çeken eseri bu. Sergi ismini Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Çubuklu Gazeli’ şiirinden alsa da başka bir şiire cevap veriyor adeta bu heykelle.
Yalının bahçesinden Boğaz’a bakarak, karşı kıyıda, Aşiyan’da 120 yıl önce kendisine “Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir / Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!” diye seslenen Tevfik Fikret’in ‘Sis’ şiirine...
21 Eylül Komet’in 81’inci yaş günüydü ama o yaşı belli olmayan sanatçılardandı. Hep üretken ve hayatın içindeydi. Şairdi, video ve performans sanatçısıydı aynı zamanda.
Muzipti, sözünü esirgemezdi. Geçen yıl Dirimart’ta açtığı ve adını ‘Resim Sergisi’ olarak verdiği son sergisine neden bu ismi koyduğu sorusuna “Sergi resim sergisi olduğu için, resim sergisi açtığım için resim sergisi dedik. Karpuz sergisi olmadığı için resim sergisi dedik. Kısaca hikâye bu. Sergiyi gördüğünüzde resim sergisi olduğu görürsünüz” diye cevap vermişti.
Hayal ile gerçeği harmanladığı, kendine özgü figür resimleriyle tanınan sanatçı ‘Kuyrukluyıldız’ anlamına da gelen ‘Komet’ ismini kullanıyordu. Mehmet Güleryüz’ün ‘Güldüğüme Bakma’ adlı nehir söyleşisinde belirttiğine göre, ismini, ‘Bill Haley & His Comets’ grubundan esinlenerek almıştı.
ROMANTİK BOHEM SERSERİ
1941 yılında Çorum’da doğan Komet, Çorum Lisesi’nden sonra 1960-1967 yılları arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde eğitim gördü, Halil Dikmen ve Zeki Faik İzer atölyelerinde çalıştı. Dönemin akademik anlayışıyla bağdaşmayınca buradaki eğitimini yarım bıraktı. Bunda daha o dönemde kanına giren ‘bohem’ virüsünün de etkisi vardı. Bir röportajında “Ben daha ergenlik yaşlarımda izlediğim, gözlediğim filmlerde, dergilerde ve romanlardaki gibi, o romantik bohem serseri, 19. ve 20. yüzyıl ressamı olmayı düşlüyordum. Nitekim öyle oldu ve bundan mutluluk duyuyorum” diyerek açıklayacaktı bu durumu.
1971’de devlet bursuyla gittiği Paris’e yerleşti. Burada Vincence Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü’nde eğitim gördü. İlk sergisini 1974’te Fransa’nın Rouen şehrinde açtı.
İlk kez 2013’te gördüğü ve çizdiği rüyanın benzerini bu kez 2016’da gördüğünde eşi Aslı’ya anlatıyor. 2019’da da on dört yıldır yazıp çizdiği hatıralarını yayınlamaya karar veriyor.
“Çok kişisel şeylerini yayımlama diyor A.” diye uyarıldığını yazsa da yazılı ve çizili günlüğü oldukça içten bir Orhan Pamuk portresi sunuyor okura.
Bir yandan ‘Masumiyet Müzesi’ni kurmaya çalışırken yaşadığı güçlüklerden dert yanarken bir yandan da ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ romanını yazmaya çalışıyor. ‘Veba Geceleri’ni, hatta halen yayımlanmamış romanlarıyla ilgili ilk fikirlerini dile getiriyor. Bir de günlük hayatının, yaşadıklarının, düşüncelerinin notlarını bütün samimiyetiyle yazıyor hatıra defterine.
Orhan Pamuk’un Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan 400 sayfalık ‘Uzak Dağlar ve Hatıralar’ kitabından tadımlık bir seçki:
22 YAŞINDA İÇİMDEKİ RESSAMI ÖLDÜRDÜM