Müzenin çocuk ve gençlere yönelik eğitim programlarını desteklemek amacıyla düzenlenen gecelerin sanat dünyasında ayrı bir yeri var. 11’incisi yapılacak Gala Modern’de 11 sanatçının yapıtı eğitim projeleri için destek amaçlı düzenlenen müzayedede satılacak.
Buna müzayededen çok destek yarışı demek daha doğru. Sanatçıların bağışladığı eserler iş, sanat ve medya dünyasından önemli isimlerin katıldığı gecede yardım yarışıyla satılıyor.
Sunuculuğunu Rana Erkan Tabanca ve Salih Bademci’nin yapacağı Gala Modern gecesinde yardım müzayedesini Maya Portakal Bitargil yönetecek.
HANGİ ESERLER VAR
Ardından yerel kıyafetleriyle önde dansçıların eşlik ettiği Gana’nın yerel Asante halkının kralı Otumfuo Osei Tutu II ve maiyeti giriyor içeriye.
Yerel kıyafetleri içinde başında tutulan şemsiyesiyle bir Afrika kralının böyle bir gecede ne işi var diyebilirsiniz.
Kral ve ailesi bu yılın Pirelli takviminde model olarak yer aldılar ve gecenin onur konuğu olarak gala gecesi onun gelişiyle başladı.
Pirelli takviminin çekimleri bu yıl Otumfuo Osei Tutu II’nun torunum dediği Ganalı görsel sanatçı Prince Gyasi tarafından gerçekleştirildi.
Sezon dışı olması nedeniyle pek çok mekân kapalı, meşhur cumartesi pazarı tenhaydı.
Pandeminin de etkisiyle yaz kış orada yaşamayı seçen yeni ve eski Alaçatı sakinlerinin hayatına renk katan bir mekâna dönüşüyor birkaç yıldır The Stay Warehouse oteli.
Alaçatı’nın merkezinde huzurlu bir vaha sunan ve yıl boyunca birçok kültürel programa ev sahipliği yapan The Stay Warehouse’da daha önce DasDas Tiyatro’nun ‘Joseph K’ oyununu ile Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının ‘Nox’ ve ‘Luminous’ adlı iki çağdaş bale eserinin gösterimlerini izlemiştim.
‘Sınırlar’
Otelin lobi ve restoran olarak da kullanılan geniş ve ferah mekânı dönüştürülerek Fazıl Say konserinden Devrim Erbil sergisine, film galalarına ve Başka Sinema ile film gösterimlerinden tiyatro oyunlarına sahne oluyor.
Geçen hafta sonu ise son dönemin ses getiren iki önemli oyununu izledik.
Alper Çeker’in sahaflarda tesadüfen bulup satın aldığı mektuplardan politika sahnesinde tanınan Bülent Ecevit’in çok dışında bir portre ortaya çıkıyor. Çiftlik kurup orada arkadaşlarıyla yaşamak isteyen bir hayalperest, parasızlıktan şikayet eden, şiir, roman ve tiyatro denemeleri yazan bir edebiyatçı, Türk ve dünya edebiyatını yakından takip edip okuma tavsiyeleri veren bir entelektüel, okul arkadaşı Rahşan’la görüşememekten şikayetçi bir âşık... Goethe’nin ‘Genç Werther’in Acıları’ndaki Werther ile Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ romanındaki Selim Işık’tan izler taşıyan bunalımlı bir genç.
Bülent Ecevit, Robert Kolej’de Tunç Yalman, Rahşan Aral, Ahmet İsvan, Tosun Bekir Bayraktaroğlu, Altemur Kılıç ve Nezih Neyzi gibi isimlerden oluşan bir arkadaş grubunun üyesiydi.
1944’te Robert Kolej’den mezun olduktan sonra döndüğü Ankara’dan, İstanbul’da yaşayan Tunç Yalman’a sık sık mektup yazdı.
Rahşan Ecevit - Bülent Ecevit
RAHŞANAPOLİ’DEN BİLDİRİYOR
Ecevit’in kitapta yer alan ilk mektubu 17 Ağustos 1944 tarihini taşıyor. Tarihin altına Ankara yerine ‘Rahşanapoli’ diye yazmış. Yaşadığı yer Ankara değil artık onun için şairane bir tanımla adını koyduğu ‘Rahşanapoli’.
Ancak bu ilk mektupta Rahşan Aral’dan söz etmese de daha sonra yazdıklarından ilişkilerinin nasıl ilerlediğini takip etmek mümkün. İlk başlarda görüşememekten şikâyet etse de hayatının merkezinde hep o var:
“Buluştuk, şehre kadar yürüdük. Rehaların önünde ayrıldık, onlar Rehaların odasından bir şey alacaklarmış. Ayrıldıktan sonra biraz yürümüştük ki koşa koşa Rahşan geldi; ne dese beğenirsin: “Bülend, ne zamandır kitaplarını veremedim, bir gün bize gelip onları alır mısın?”
IV. Mehmed ve II. Mustafa dönemlerinde yaşayan Müteferrika 1674 yılında, bugün Romanya sınırları içinde yer alan Kaloşvar şehrinde doğmuş, 1692 yılında İkinci Viyana Kuşatması’ndan sonraki savaşlarda Osmanlılara esir düşerek İstanbul’a getirilmişti. İstanbul’da müslümanlığa geçip sarayda padişah veya vezirlerin işlerine bakan devlet görevlisi olarak çalıştı, yani müteferrikalık yaptı.
Matbaayla birlikte Yalova’da bir kâğıt fabrikası da kurulmuş ve Müteferrika 1719 yılında ilk kez Marmara Denizi haritasını basmayı başarmıştı.
Phebus Müzayede Evi, 26 Kasım Pazar günü saat 14.00’te, Harbiye Divan Otel’inde 1. Salon Müzayedesi’nde İbrahim Müteferrika’nın kurduğu matbaada basılan eserlerin tamamından oluşan 21 kitaplık bir koleksiyonu satışa sunuyor. 21 kitap 27 ciltten oluşan ve tam takım olarak satışa çıkan koleksiyonun müzayede açılış fiyatı 400 bin dolar, yaklaşık 12.5 milyon TL.
İbrahim Müteferrika
Türk matbaacılığının Gutenberg’i olan İbrahim Müteferrika’nın kurduğu matbaanın 1729’da ilk basılan kitabı ‘Vankulu Lügati’ oldu. Ardından tarih, coğrafya, sözlük olmak üzere 16 eser daha yayımladı ve bastığı toplam eser sayısı 17’yi, cilt sayısı ise 22’yi buldu. Müzayedede sağlığında basılan bu 17 kitap ve hazırlığını yaptığı ama basımını göremediği 4 kitap olmak üzere 21 eser yer alıyor:
KİTAB-I CİHANNÜMÂ
Osmanlı topraklarının ilk sistematik coğrafya kitabı olma özelliğini taşıyan Cihannümâ, değişik ilim sahalarına ilgi duymuş olan Kâtib Çelebi’nin en önemli eserleri arasında yer alır. İçinde 40 adet harita ve çizim vardır. Bunların bir kısmını bizzat İbrahim Müteferrika tarafından çizilmiştir.
Şiir Derneği tarafından düzenlenen 14. Uluslararası İstanbul Şiir ve Edebiyat Festivali ise 21-26 Kasım tarihleri arasında ‘ekopoetika’ teması ile 8 ülkeden 20 şairin katılımıyla gerçekleşecek.
Yarın akşam saat 19.00’da Rami Kütüphanesi’nde Şiir Derneği ve Festival Başkanı şair Adnan Özer’in konuşmasıyla başlayacak olan festivalin özel ödülleri sahiplerini bulurken, festivale yurt içinden ve dışından katılan şairler de şiirlerini okuyacak.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı 22 Kasım’da Ahmet Mithat Efendi Kültür Merkezi’nde düzenlenen ‘Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Şiiri’ sempozyumu ile kutlanacak. Sempozyumda, Türk şiiri 1920’den 2020’ye onar yıllık dilimler halinde masaya yatırılacak.
Festival bu yıl konuklarının yarısının kadın şair olmasıyla öne çıkıyor. Tam 10 şair kadını ağırlayan festival, 23 Kasım akşamı Artizan Sanat’ta
İnas Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nden diploma alan ilk Türk kadın sanatçı Belkıs Mustafa’nın ‘Kavun ve İncir’ isimli natürmordu bu. Tablonun kendisinin direkt bir mesajı yok aslında. Dönemin karakteristik özelliklerini taşıyan 37&40 cm. ebatlarında yağlıboya bir tablo.
Ancak ilk kez sergilenişinin hikayesini ve nasıl satın alındığını öğrendiğinizde Mustafa Kemal Atatürk’ün henüz daha ilan etmediği Cumhuriyette sanata vereceği önemin işaretlerini göstermesi bakımından önemli.
İşgal kuvvetlerinin 6 Ekim 1923’te İstanbul’u terk etmelerinden bir hafta sonra, 13 Ekim 1923’te Ankara başkent olarak ilan edildi.
Öncesinde Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’da bir sergi düzenlenmesini istemiştir ve ‘1. Ankara Resim Sergisi’ 14 Ekim 1923 tarihinde, Cumhuriyet’in ilanından iki hafta önce açılır.
Atatürk’ün talimatı ile mebusların, belediyelerin ve kurumların sergiden en az birer tablo almaları istenmiştir.
Sergiyi bizzat gezmiş olan Atatürk’ün bu ricasıyla milletvekili Ahmet İhsan Pehlivanlı da
Belkıs Mustafa Hanım’
Johannes Vermeer’in ‘İnci Küpeli Kız’ını kullandığı tabloya “Sanatın gerçek rockstarı”, Andy Warhol’un Marilyn Monroe’suna ‘Sanatın en ünlü ikonu’, Rene Maigret’nin ‘Adamın Oğlu’ tablosuna “Gerçek lüks doğadan gelir”, Salvador Dali’nin kendi fotoğrafını kullandığı çalışmasına “Ünlü olduğumda uyandırın” gibi yorumlar yazarak pop art ile sokak sanatını harmanladığı çalışmalarıyla tanınıyor.
UZAYDA SERGİLEDİ
Dünyada en çok ses getiren performansı ise Leonardo Da Vinci’nin ölümünün 500. yıldönümü anma töreninde sanatçının en ünlü tablosu Mona Lisa’yı yorumladığı tablosunu uzaya göndermek oldu.
2019 yılında yapılan törende tablo dünyanın 33.4 km üzerinde yaklaşık bir buçuk saat boyunca sergilenmişti.