Paylaş
Sezon dışı olması nedeniyle pek çok mekân kapalı, meşhur cumartesi pazarı tenhaydı.
Pandeminin de etkisiyle yaz kış orada yaşamayı seçen yeni ve eski Alaçatı sakinlerinin hayatına renk katan bir mekâna dönüşüyor birkaç yıldır The Stay Warehouse oteli.
Alaçatı’nın merkezinde huzurlu bir vaha sunan ve yıl boyunca birçok kültürel programa ev sahipliği yapan The Stay Warehouse’da daha önce DasDas Tiyatro’nun ‘Joseph K’ oyununu ile Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının ‘Nox’ ve ‘Luminous’ adlı iki çağdaş bale eserinin gösterimlerini izlemiştim.
‘Sınırlar’
Otelin lobi ve restoran olarak da kullanılan geniş ve ferah mekânı dönüştürülerek Fazıl Say konserinden Devrim Erbil sergisine, film galalarına ve Başka Sinema ile film gösterimlerinden tiyatro oyunlarına sahne oluyor.
Geçen hafta sonu ise son dönemin ses getiren iki önemli oyununu izledik.
Cuma günü Pulitzer ödüllü David Mamet’in yazdığı ‘Oleanna’dan Kayhan Berkin’in uyarlayarak sahneye koyduğu ‘Sınırlar’ vardı.
Bir üniversite hocası (Can) ile öğrencisinin (Ecrin) ilişkileri üzerine kurulu oyunda güç dengelerinin, insanların karakterini, davranışlarını nasıl değiştirdiğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Ecem Uzun ve Kenan Ece sahnede sergiledikleri gerilimi öylesine aktarıyor ki izleyiciye uzun süre etkisinden kurtulamıyorsunuz.
BÜYÜLÜ BİR GÖÇ HİKÂYESİ
Cumartesi günü ise sahnede Latife Tekin’in yayımlandığında büyük ilgi gören ve hayli gürültü koparan romanı ‘Sevgili Arsız Ölüm’den uyarlanan ‘Dirmit’ vardı.
Hakan Emre Ünal’ın yönettiği tek kişilik oyunda Nezaket Erden tek kelimeyle devleşiyor. Zaten eser son beş yılda 450’den fazla kez sahnelendi ve Dirmit’i ete kemiğe büründüren Erden’e pek çok ödül kazandırdı.
Köyden göçen bir ailenin kentte tutunma hikâyesini küçük kız Dirmit’in gözünden anlatan roman, Büyülü Gerçekçiliğin edebiyatımızdaki ilk örneklerinden biri olarak yorumlanmıştı.
Nezaket Erden, Dirmit’i öyle bir yorumluyor ki siz de onunla birlikte direne direne, acı çeke çeke, çiçekle, otla ve tulumbayla konuşa konuşa büyüyorsunuz.
Hâlâ izlemediyseniz iki oyunu da kaçırmayın derim.
‘Dirmit’
FATMA TÜLİN’DEN ‘BİR YAŞAM HALİ’
SANATÇI Fatma Tülin’in ‘Modus Vivendi - Bir Yaşam Hali’ adını verdiği yeni sergisi Piyalepaşa’daki Merkür Sanat Galerisi’nde geçen hafta açıldı.
İnsan bedenini ve natürmortu soyut bir halde tuvalinde birleştirerek erotizmin kaynağını muğlaklaştıran Fatma Tülin’in bu sergisinde iki de heykel çalışması yer alıyor.
Fatma Tülin
Sanat Dünyamız dergisinin son sayısında Ece Balcıoğlu’na verdiği röportajında resminde kurduğu dünyayı şöyle anlatıyor: “İnsan gövdesi ve başka bir doğal nesne arasında form açısından bir fark yok bence, insan da bir doğal nesne sonuçta... Bir zencefil köküne dikkatle baktınız mı? Gövde kıvrımlarını orada görebilirsiniz. Doğa, biçimlerini tüm canlılarda tekrarlıyor, görsel elemanları farklı şekillerde bir araya getiriyor. İnsan, zencefil, bitki ya da aslan, suaygırı, kuş... Hepsi temelde aynı ontolojik oluşumlara sahip... Resimlerimdeki soyutluk etkisi bu tür görsel ve düşünsel bir algı mekanizmasının kavramsal sonucudur.
SANATIN DİLİ ÖĞRENİLEBİLİR Mİ
Çok sorulan bir sorudur: Ben bu resimden ya da heykelden bir şey anlamadım, sanatçı burada ne anlatıyor?
Tam da bunun cevabını veriyor Farma Tülin söyleşinin bir yerinde:
“Resim ya da görsel sanat, kendine özgü bir dildir. Bir yabancı dildir aslında; konuşulan dilden tamamen farklı, uzay dilidir bir tür... Örneğin Japonca bilmeyen birinin Japonca konuşulan bir ortamdaki çaresizliği gibidir bazen bir resmin karşısında yaşanan. (...)
Oysa sanatın dili de bir yabancı dil gibi öğrenilebilir; bu da sanatla sanat olmayan işler arasındaki farkı görmeyi sağlar. Bu yabancı dil, çok somut bilgiler önermez aslında; çağrışımlarla yetinmeyi, kendi yaşam birikimimize yapacağı göndermelere odaklanmayı, resimden fazla bir şey beklememeyi bilmek gerek galiba. Dilin özelliği bu... Sözsüz müzik gibi... Düşüncelere, hayallere, söze dökemediğimiz algılara yönelten bir medyum.”
Müzelerin, galerilerin duvarlarına çerçeveletip asılmalı bu cevap.
Paylaş