BAZI fotoğraflar var ki yaşamda, olaylara bakış açınızı sorgulatıyor, geniş açıdan yeni bir fotoğraf çekip yeniden değerlendirmeye zorluyor.
Tam da öyle bir an…
Tenisin efsanesi Roger Federer’in jübilesi…
20 Grand Slam zaferi bulunan İsviçreli raket tribünleri son kez selamlarken, kariyeri boyunca kıyasıya mücadele ettiği iki büyük adam Rafael Nadal ve Novak Djokovic gözyaşı döküyor.
Bir yandan hayranlıkla izliyor, diğer yandan Türkiye’deki rekabet algısı üzerine düşünmeye başlıyor insan acı acı gülümseyerek.
DEĞER KATMAKTAN ÇOK UZAK
Futbol adına cümleye başlayan hemen herkesin ‘marka değeri’ klişesini asla pas geçmediği bu ülkede, rekabetin o değere katkı sağlamak için kullanıldığını söylemek güç.
Tabii ki doğru okuyabilirseniz!
Şampiyonluğu doyasıya kutladı Göztepe. 14 Haziran’da İzmir’den yükselen ateş de adeta bir Süper Lig meşalesi oldu.
Şimdi herkesin gözü yeni oluşturulacak takımda. Kimler gelecek, nasıl bir takım kurulacak, yeni Göztepe’nin felsefesi ne olacak?
Gelin biraz işaretleri okumaya çalışalım.
1- Göztepe Başkanı Rasmus Ankersen’in kulübü devraldığı ilk gün, “Bizi para saçan Arap sermayesi olarak düşünmeyin” demesi, şampiyonluk sonrası düzenlendiği basın toplantısında “Büyük isimler beklemeyin” sözleri aslında işaretten çok daha ötesini anlatıyor. Göztepe, aldığı oyuncunun geçmişine değil geleceğine yatırım yapacak bir mantaliteyle hareket ediyor, edecek. Yıldız transfer etmekten çok kendi yıldızını yaratmaya çalışacak. Anthony Dennis bence transferdeki felsefeyi en iyi anlatan isim.
Göztepeli oyuncular da etkilenmiş bu tablodan. Akıllarda bir an önce skoru alma isteği. Ama o istek bir türlü akılla, doğrularla buluşmuyor. Romulo Usta'nın boş kaleye dürtemediği top başka nasıl açıklanır? Derken ilk yarı bitiyor.
O ortamdaki tek sakin adam, hatta buz adam Stoilov'da gözler... "Yoldaş" hamle yapmak yerine ikinci yarıya da aynı kadroyla çıkıyor.
60'a kadar süren bekleyiş, ardından gelen 3 hamle... Gençlerbirliği kalesinde baskı artıyor... Ve düğün evinde kutlamayı başlatan o vuruş... Fıratcan tek hareketle günün kahramanı oluyor... İzmir'in Süper Lig hasreti 'matematiksel olarak da' bitiyor.
Başta Sayın Mehmet Sepil'den Sports Republic yönetimine, Rasmus Ankersen'den Ivan Mance'ye ve tabiii ki Yoldaş Stoilov'a, oyunculara tüm ekip tebriği ve İzmir adına teşekkürü hak etti. Hepsine helal olsun.
***
1999 Antalya... Hasan Çelik, Rize ağlarına 18 yıllık bekleyişe son veren golü atarken oradaydım...
Yıllar sonra. Stoilov'un basın toplantısı... Göztepe'nin başına geçen Bulgar hoca, rakip alanda oynayan, üretken, baskı ile rakibi bunaltan ve şampiyonluğa yürüyen bir takım vaat ediyor. Aklımda tek bir soru: Acaba eldeki kadro, bu futbol için yeterli mi?
Ve dün... O günkü kadroya sadece 2-3 takviye ile 12 maçta 9 galibiyet, 2 beraberlik alan Göztepe, şampiyonluk stresine rağmen kendi doğrularıyla Bolu engelini de aşıyor.
Ne mi o doğrular?
Güçlü takım kimliği, defansif kalite, rakibi hataya zorlayan baskı ve duran top becerisi. Stoilov o doğruları korumak adına Ramon Pascal gibi bir kaliteyi kulübeye çekiyor, teknik kalite yerine, daha sert takım yapısını seçiyor. Tabela da Yoldaş'ı haklı çıkarmaya devam ediyor.
Terim'in dediği gibi teknik adam kalitesi bazen tek başına belirleyici olabiliyor.
Dün bir kez daha ilk golde duran top becerisi, ikinci golde rakibi hataya zorlayan baskısı ile işi gördü Göztepe. Savunma kalitesi de, Lis'i neredeyse kamera kadrajına bile sokmadı.
Gelinen noktada en yakın takipçisi ile 7 puanlık farkı yakalamış bir Göztepe var.
Sezon başından bu yana Göztepe maçlarını izlerken aklımda hep aynı soru vardı: Rade Kokovic, Göztepe’nin Otto Rehhagel’i olabilecek mi?
Göztepe son iki haftaya dek oynadığından çok daha fazla puan aldı belki ama olmadı, olamadı. Üst üste 5 maç kazanılırken bile “Bu takım şampiyon olur” dedirtmekten çok uzak görüntü, ligin belki de en iyi santrforunu pozisyona sokamayan, üretkenlikten uzak futbol teknik direktör değişimini beraberinde getirdi.
Stanimir Stoilov’un imza töreni önümüzdeki sürece dair önemli sinyaller içeriyordu kuşkusuz...
Öncelikle Stoilov da temel sorunun hücumda olduğunun farkında. Bunu net bir şekilde dile getirdi. Takım olarak daha öne yerleşmek gerektiğinden, dominant futbol isteğinden söz etti. İsmi 3-5-2 olan, ancak Göztepe’nin 5-3-2 olarak oynadığı taktiğinden de 4’lü savunmaya dönüleceğini ifade etti.
Bilenler çoktur ama bilmeyenler için bir kez daha üzerinden geçmekte yarar var.
Benfica 19060-1961’de Barcelona’yı, 1961-1962’de ise Real Madrid’i devirerek üst üste iki kez Şampiyon Kulüpler Kupası’nı müzesine götürür. Takımın başında Macar Teknik Direktör Bela Guttmann vardır. Guttman, bu iki zaferin ardından maaşına zam ister. Ancak bu talep reddedilir ve Macar hocanın görevine son verilir. Guttmann kırılır ve “Benfica bundan sonra 100 yıl boyunca Avrupa kupası alamayacak” der. O Guttmann gider, o ‘lanet’ kalır, Benfica o günden sonra oynadığı 8 Avrupa finalinden de eli boş ayrılır.
Öyle ya, önemlidir vefa...
***
2009 yılı... Arkasspor, CEV Challenge Cup’ta şampiyonluğunu kucaklamış. O dönem görev yaptığım Habertürk Spor’un sürmanşetine “Filenin Avrupa mArkası” başlığını atıyorum gururla. Sonrasında Lucien Arkas ile röportaj yapmak için İstanbul’dan İzmir’e geliyor, meslek yaşamımın en keyifli söyleşilerinden birini yapıyorum. Bay Arkas’ın kibarlığı, samimiyeti, İzmir aşkı ve vefasına hayran kalıyorum.
Bazı gazetelerde yer aldı ama haberdar olmayanlar için önce konuyu anlatalım...
* İzmir Süper Amatör Küme 4. Grup’ta 25.12.2022 tarihinde oynanan Torosgücü-Torbalıspor maçında rakip oyuncuya yumruk atan Torbalıspor oyuncusu Ramazan Yardımcı 2 maç ceza alır. Takip eden ilk maçta oynatılmayan Ramazan, nedense ikinci maç olan Yapıcıoğlu Başdaşspor maçında sahaya çıkar! Torbalı maçı 6-0 kazanır. Yani 2 maçlık men cezası hiçe sayılır, kurallar umursanmaz!
* Maç sonrası Yapıcıoğlu Başdaş kulübü, maça itiraz edeceklerini sözlü olarak beyan eder, itiraz için harç ödemesini yapar. Ancak nedense itiraz dilekçesi TFF’ye sunulmaz! Bunun üzerine Torbalıspor ile ikincilik mücadelesi veren Buca Belediyespor devreye girer. İtirazın yapılmadığını öğrenen Buca Belediyespor, İzmir İl Disiplin Kurulu’na dilekçesini sunar. Ancak İzmir İl Disiplin Kurulu, “250 liralık itiraz bedelinin müsabaka tarihinden sonraki 5 iş günü içinde yatırılmadığı gerekçesiyle” itirazı reddeder. Ha, bir de şu var! Buca Belediyespor bu itirazı 5 iş günü içinde yapmış olsa da “Bir maçla ilgili itiraz 3. kişiler tarafından yapılamaz” maddesine takılacak! Yani rakibin gözü bağlanmışsa (!) 11 cezalı futbolcuyla sahaya çıkmak serbest!
* Buca Belediyespor bunun üzerine Ankara’daki Amatör Futbol Disiplin Kurulu Başkanlığı’nın kapısını çalar. Ancak oradan da ‘itirazın usulden reddi” kararı çıkar. Son olarak dosya TFF Genel Sekreterliği’ne havale edilmiş durumda. TFF Etik Kurulu dosyayı inceleyecek karara bağlayacak.
***
Evet yanlış okumadınız.
İzmir Spor Kulüpleri Birliği Vakfı’nın (İZVAK) kısa bir süre önce İzmir’in tüm renklerini, başkanlarını bir araya getirdiği basın toplantısı... Bütün başkanlar, kulüpleri hakkında bilgi veriyorlar... En son Göztepe’nin yeni başkanı Rasmus Ankersen söz alıyor... Danimarkalı, kendisini “Türk futbolunun ilk yabancı yatırımcısı” yapan süreci anlatıyor. Diyor ki, “Türkiye’ye gelmeden önce İzmir hakkında bildiğim iki şey vardı. Birincisi Karşıyaka-Göztepe derbisi (1980’de oynanan ve 60 bin 061’i biletli 80 bin kişinin izlemesiyle rekorlar kitabına giren), ikincisi ise Altınordu’nun altyapıda yaptığı muhteşem işler...”
“Rekabet aslında ne işe yarar” başlığı da o noktada çıkıyor ortaya...
**
Bir düşünün...