Bu yıl Göztepe için bir geçiş yılı... Öyle büyük beklentiler içinde değildim. İlk günden ‘Vay be’ dedirtecek işler göreceğimi de düşünmedim asla. Doğruya doğru... Türkiye’de futbolu en iyi bilen kişiye de Uruguay 2. Ligi’nden bir takım verseler, ülke futbolunu, o ligin gerçeklerini anlaması, doğru futbolcuları seçmesi hayli zaman alırdı.
Bu açıdan ‘Sports Republic’e saydırma derdinde değilim. Ben sadece taşları nasıl dizdiklerini, başarıya gidecek yolu nasıl hazırlayacaklarını merak ediyorum. Şu ana kadar geçen süreç, teknik adam seçimleri bu açıdan şaşırtıcı geliyor.
Ancak...
Olayın bir de saha boyutu var.
Pendikspor sezona rüzgar gibi başlamış bir takım değil. Şampiyonluğun direk favorisi değil. Dünkü maça kadar da Göztepe’den sadece 1 puan önde. Gerçi bırakın Pendik’in durumu.
Göztepe kiminle oynarsa oynasın böyle KAY-BET-MEZ!
Göztepe böyle ruhsuzca, böyle umursamazca, böyle mücadele etmeden maç KAY-BE-DE-MEZ!
11 Eylül’e kadar on binlerce kişi ağırlayacak fuarda birbirinden özel sanatçılar sahne alacak, birbirinden şık eserler sergilenecek. Ancak bu eserlerin biri var ki, İEF’nin yıldızı olmaya aday. Pakistan Pavyonu’nda sergilenen Anamorfoz Atatürk’ten söz ediyoruz. Yanında durduğunuzda kağnı tekerleğinden daktiloya, cep saatinden gaz lambasına kadar ‘Bunlar da ne?’ diyebileceğiniz eşyalar sizi aldatmasın. Çünkü Mustafa Kemal’in yaşamında yeri olan 93 farklı temadan toplam 539 parçalık bu muhteşem çalışmaya, yalnızca tek bir açıdan baktığınızda eşsiz bir sanat eseri olduğunu anlıyorsunuz. Anamorfoz Atatürk, aslında İzmir’e yabancı değil. 25-28 Ağustos 2021 tarihleri arasında Fuar İzmir’de gerçekleşen Marble İzmir Doğaltaş ve Teknolojileri Fuarı’nda ilk kez sergilenen eser, fuarın yıldızı haline gelmiş, sosyal medyada paylaşım rekorları kırmıştı. Bu eşsiz eser, Koç Grubu’nun da dikkatini çekince son bir yıldır Rahmi Koç Müzesi’nde sergilenmişti.
Gelelim bu muhteşem çalışmanın detaylarına…
1- PROJEYE TEMMER İMZASI
Proje, Afyon merkezli mermer üreticisi ve ihracatçısı TEMMER firması tarafından yaptırıldı. Aynı zamanda İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkanı olan firma sahibi Rüstem Çetinkaya, uzun süre sosyal medyada takip ettiği Çekyalı sanatçı Patrik Prosko’nun farklı nesneleri bir araya getirerek yaptığı anamorfoz çalışmalara hayran kaldı. Prosko ile temas kurdu, Marble İzmir Fuarı’nda sergilenmek üzere Mustafa Kemal Atatürk’ü çalışmasını istedi.
Dile kolay, Haziran 2011’de Mahmut Özgener’in vedasının ardından 11 yıldır Türkiye’nin 3. büyük şehrinin adı yoktu Türkiye Futbol Federasyonu’nda. Ve bunun eksikliği her yıl, her konuda giderek artan bir şekilde hissedildi.
Öncelikle İZVAK çatısı altında birlikte görev yaptığım sevgili Talat Papatya’yı TFF Yönetim Kurulu’na seçilmesinden ötürü kutluyor, başarılar diliyorum.
Cuma günüydü... Kutlama için telefonda görüştük... Sesinden heyecanı anlaşılıyordu. Mehmet Büyükekşi yönetiminin önündeki ilk üç mesele herkesin malumu. Yayın ihalesi, harcama limitleri ve yabancı sayısı. Doğal olarak önceliğin bu üç konu olacağını belirtti Talat Papatya. TFF Yönetimi’ndeki görevini ve diğer konuları konuşmak için de biraz zaman istedi.
Göztepe’deki görevi otomatik olarak sona erecek. Bu konuda fazla yorumda bulunmadı. Ancak edindiğim izlenim şu ki Göztepe için de umut dolu, kulübün düştüğü gibi kalkacağına inancı tam. Rasmus Ankersen ile devam eden süreç, Türkiye’de ilk kez yabancı sermayenin bir futbol kulübüne yatırım yapacak oluşu, Göztepe’nin emin ellerde olduğu düşüncesini güçlendiriyor.
***
İzmir’in TFF’deki ‘yokluğunun’ sona ermesinde İZVAK’ın altını da kalın bir çizgiyle çizmek gerek elbette. 2015 yılında Ali Erten ve Mehmet Sepil’in karşılıklı jestleriyle Göztepe ve Karşıyaka arasında başlayan, İzmir’in tüm renklerinin katılımıyla büyüyen dostluk iklimi, artık sadece İzmir’den değil, Türkiye’nin her yerinden saygı ve takdirle izleniyor.
Onlar, Zübeyde Hanım’ın kızları...
Siz deyin Karşıyaka Kadın Voleybol Takımı, ben diyeyim bir rüyayı gerçeğe dönüştürme adına yolu yarılayan devrimciler...
Farkında mısınız? İzmir’in Sultanlar Ligi hasretini dindirme yolunda sessiz sedasız, kendisinden 5 kat bütçeli takımlara meydan okuyarak son dört takım arasına kaldı Karşıyaka... Yarı Final etabında Bursa’da oynadığı üç maçı da 3-2 kazanarak... Geriye düştüğünde pes etmeyerek, öne geçtiğinde sakinliğini koruyarak, inançla, emekle ‘mutluluğun resmini’ çizdiler parkenin üzerine... Hem de 19.8 yaş ortalamalı bir kadroyla!
Dörtlü Finale bu hafta sonu yine Bursa ev sahipliği yapacak. Tek devreli lig usulü oynanacak üç maçın sonunda ilk iki sırayı alan takımlar Sultanlar Ligi’ne çıkacak. Ve inşallah Bursa’dan Karşıyaka’ya ‘yeşil-kırmızı’ bir mutluluk konvoyu olacak.
İlk etabın geçilmesinin ardından Karşıyaka Voleybol A Takım Sorumlusu, dostum Gönen Kansu Karakuş’u aradım tebrik için. Önce takımın durumunu sordum... “Biz bir hayali gerçeğe dönüştürmek için yola çıktık. Bu noktaya geldik. Kızlar inançlı, biz inançlıyız” dedi.
Gazetecilik merakı, “Bu rakiplerle bütçe kıyaslaması yaparsak ne durumdayız” diye ekledim. Cevap, “Rakamları vermeyeyim ama en yakın olduğumuz takımın bütçesi bizim beş katımız” oldu.
“Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?” soruma da tüm Karşıyaka camiasına çağrı yaparak şu cevabı verdi sevgili Gönen...
Ama gel gör ki, böyle bir maç bile belli bölümlerinde gerilim filmini aratmıyor biz İzmirliler için.
Oysa maç başlangıcı, Altay’ın temposu umut verici. Özellikle de Cebrail’in sürüklediği sağ kanat akınları.. Önce Pinares golle burun buruna geliyor, o güzelim sol ayağını yok sayan bir vuruşla auta atıyor topu. Sonra Kappel bomboş pozisyonda topu tavana gönderiyor. Ardından bir düdük. Kısa bir bekleyiş, VAR kontrolü, hakem Erkan Özdamar’ın penaltı noktasını gösterişi.
Yalan yok. Bir İzmir takımı lehine böyle penaltıların çalınmasına pek alışık değiliz biz! Önce Cebrail’e yapılan müdahaleyi yakalayan, ardından Marco’nun kaçan ilk vuruşunu tekrarlatan VAR hakemi Ümit Öztürk dünkü maçın en kritik adamıydı bence...
Böyle maçlarda ikinci golü bulamadıkça, rakibin direncini kıramıyorsun. İkinci yarı da özellikle 75’e kadar gerilim filmi tadındaydı Altay için. Özellikle Tetteh’in, Mustafa’nın etkili olduğu Malatya atakları Alsancak’taki soğuğu daha da katlanılmaz hale getirdi.
Neyse ki ‘çift ciğer’ Poko direndi, günün iki genç kahramanı Cebrail ve Kazımcan direndi, ‘ahtapot adam’ Lis direndi, bu korku filmi ‘kabusa’ dönüşmeden bitti.
Bu bölümde oyun Altay yarı alanına yıkılmışken Serkan Özbalta’nın önde kaybolan üçlü Marco, Kappel ve Pinares’i değiştirmekte bu kadar geç kalması çok pahalıya patlayabilirdi.
Bol gollü ama sönük, tatsız 90 dakika sonunda akılda kalan dört isim var. Her pozisyonda oyunu durduran, futbolu öldüren, ‘düdük çalmaya aşık’ bir hakem... Di Santo’nun golünde nasıl bir faul görüp de Atilla Karaoğlan’ı ekran başına çağırdığını anlayamadığım VAR hakemi Tugay Kaan Numanoğlu... 25 santim kısa olduğu Atınç’tan kafa topu alan, gol atan, çalım atan ve “Göztepe ne zaman böyle bir transfer yapacak” dedirten Kasımpaşalı Muleka... Ve Göztepe’nin her atağını bitiren, tek olumlu hareketi olmayan, ‘yutan eleman’ Tannane...
İnsan bazen teknik adamları anlayamıyor. Aynı fikirde değilim ama hadi tribünlerin ‘günah keçisi’ ilan ettiği Halil ve Soner’i kulübeye çektin. Peki Tannane’ye 73 dakika nasıl tahammül ettin be hocam!
Hepsini geçtim.
Aynı anda iki sakatlık nedeniyle takım sahada 9 kişiyken, 3 kişi değişiklik için kenarda beklerken, oyunu durdurmayı, topu taca atmayı, yeniden 11 kişi olmayı kimse düşünmez mi? O esnada yenilen 3’üncü golün affı olur mu?
Yazık, çok yazık. Kasımpaşa yata yata, uyuta uyuta 3 puanı alıp gitti. Göztepe’nin alt grupta rakibi olan takımlara puan dağıtma alışkanlığı artık çile boyutunda. Mağlubiyet serisi uzadıkça uzuyor. Bu kabustan güneşli bir sabaha uyanmak mı? Sanki giderek zorlaşıyor.
Son söz...
Bir de ateş hattının sıcaklığını düşünün. Çok zordu Altay için. Ama dün Alsancak’ta simsiyah bir matemin bembeyaz bir umuda dönüşümünü izledik. Ya da “kara büyünün” bozuluşunu...
Oldum olası sevdim pes etmeyen insanları... Farklı şeyler deneyen, üreten, kadere baş kaldıranları. Serkan Özbalta da geldiğinden bu yana Altay’ı daha üretken bir hale getirmek için kafa yoruyor.
Mesela Thaciano’nun derin oyun kurucu rolüyle savunma önüne yerleştirilmesinin takımın atak başlangıçlarına net bir şekilde kalite kattığını görmüştük. Özbalta dünkü 11’iyle de bir mesaj vermişti hem kendi takımına hem de rakibe. Thaciano-Pinares-Rodrigues üçlüsünü bir arada kullanarak “Ben bu oyunun direksiyonunu alacağım ve ne olursa olsun kazanacağım” diyordu genç hoca.
Bu tercih ne mi getirdi? Son dönemin en üretken hücum performansını izledik Alsancak’ta. İki kez öne geçen, iki kez yakalanan, pes etmeden üçüncü golü bulan Altay, şüphesiz ki keyif verdi izleyenlere.
Ve cesaretin zaferi kazındı tabelaya.
Tabii ki her şey tozpembe değil. Her tercih bir vazgeçiş sonuçta. Altay zaten savunmada bireysel sıkıntısı olan bir ekip. Böyle bir kadronun forse etmek, kazanmak zorunda olduğu maçları oynaması, rakip için fırsatları da beraberinde getiriyor. İki gol atarken, iki de yüzde yüzlük fırsatı kaçırdı Gaziantep. Bu da Altay’ın şansıydı. Ya da futbol tanrılarının verdiği bir cesaret ödülü.
.
Altay kanadında Serkan Özbalta için de kritik karar bu. Topu talep ederek, hem oyunun hem de tabelanın üstünlüğü mü hedeflenecek, yoksa kontratak oyunu mu benimsenecek?
Altını çizelim ki ilk maçında hem oyunu ve hem skoru isteyen, cesaretle topu talep eden bir Altay’ı sahneye sundu genç hoca. Bu, kelimenin tam anlamıyla bir meydan okumaydı. İlk 25’ten sonra Göztepe ön alanda 2-3 top kapıp rakip kaleyi yokladığında “Oyun Göztepe’nin istediği şekle dönmeye başladı” diye düşündük. Ama bu noktada Kazımcan’ın inatçı baskısı ve adeta penaltıyı alması, işleri tersine çeviriverdi. İkinci yarı başında Thaciano’nun Soner’den çaldığı topla ürettiği gol de rakibi kendi silahıyla vuran ve fişi çeken hamle oldu.
Altay ligin ilk yarısında olduğu gibi Göztepe’yi bir kez daha yenerek beyaz bir sayfa açtı. Karanlıkların en yoğun olduğu an, aydınlığa en yakın an oldu bir kez daha. Bu 3 puan simsiyah giden kaderi tersine çevirecek mi göreceğiz.
Göztepe’ye gelince... Geldiği günden bu yana emeğini ve dokunuşlarını takdir ettiğim El Maestro’nun ilk maçında döktüren Moubandje dururken Berkan’la maça başlamasını, skor 2-0’a geldikten sonra bile önde çoğalmak yerine 87’ye kadar üç stoperde ısrar edişini anlamlandıramadım. Ev sahibi, tribünlerdeki müthiş desteğe karşın derbinin direksiyonunu neredeyse hiç ele alamadı. A planı devre dışı kalınca, alternatif üretemedi ev sahibi. 4 galibiyetin getirdiği özgüven bir tarafa Göztepe’nin bu tür oyuna hükmetmesi beklenen maçlarda rakibe “Patron benim” demesini sanırım çok bekleyeceğiz.