Defile tasarımlarını kopyalayan, koleksiyonları düşük maliyetle seri olarak üreten ve perakende mağazalarına hızlı bir şekilde satışa hazır hale getiren iş modeline teknik olarak hızlı moda deniyor.
Günümüzde hızlı moda markaları, yılda yaklaşık 54 mikro sezon yani haftada bir yeni koleksiyon üretiyorlar.
2019 yılında üretilen kıyafet, 53 milyon ton. Sektörün ve tüketimin büyüme hızını düşünürsek 2050 yılına kadar bu rakamların 160 milyon tona ulaşacağı öngörülüyor.
Bir kere giyip köşeye atılan kıyafetler, nasıl olsa ucuz bir şey olsa içim acımaz zihniyeti, trend ve fotoğraf odaklı yaşam yüzünden karşı karşıya olduğumuz çok büyük bir tehlike söz konusu.
Öncelikle kumaş kaynakları tükeniyor.
Tüketim hızına yetişememekten ve ekonomik krizden dolayı tedarik zincirleri kırıldı, bir kere giyilen kıyafetler yüzünden milyonlarca ton atık ortaya çıkıyor.
Filmin başrolünde ise Gigi Hadid var. Estetiğin abartılı ve deneysel olduğu, hayallerin kurulduğu ve modanın kurallarının olmadığı bir yer olan Hotel Hennes, dev yıldızlar kadrosuyla izlenmesi gereken harika bir sezon tanıtım filmi olmuş.
Böyle filmleri izledikçe markaların en bütçeli fotoğraf çekimleri bile bana sıradan gelmeye başladı.
Sonunda bizim markalarımız da moda filmlerinin gücünün farkına varmaya başladı.
Sinan Çetin’in oğlu Rafael Cemo Çetin’in Berrak Tüzünataç’la çektiği La Casa De Raisa Vanessa filminin üzerine Ece Sükan’la çektiği Blue Voyage filmi çıtayı yukarı taşımış durumda.
Bundan sonra sezon tanıtımlarının işi zorlaştı. Bakalım bu akımı takip eden bir diğer marka kim olacak?
Artık hızlı modanın sorgulandığı ve yavaşlamanın alkışlandığı bir dönemin içindeyiz. Özellikle pandemi sonrası moda endüstrisi kaçınılmaz değişimlere ayak uydurmak zorunda kaldı ve yepyeni reformlar içinde etik kavramı yeniden yorumladı. Daha doğrusu tepkiler yüzünden yorumlamak durumunda bırakıldı.
Çevre dostu koleksiyonlar, vegan deriler, sürdürülebilir kumaşlar günümüzün yeni moda lügatı oldu.
Proje kapsamında geleneksel el sanatları ve ustalığını takip etmek, tarihi teknikleri sürdürmek ve günümüze modernize etmek için dünyanın birçok yerinden zanaatkarlarla iş birliği yapıldı.
Projenin başında ise dünyaca ünlü ev tekstil tasarımcısı Madeline Weinrib var.
Weinrib, müzede yaptıklarını şöyle dile getiriyor:
“Bu proje için gelenekselliğin önemini vurgulamak adına tasarımın merkezine gelincik motifi koyduk. Farklı ülkelerdeki zanaatkarlardan kendi sanatları doğrultusunda tasarım yapmalarını istedik.”
Mücevher kategorisinde Begüm Özbaş Kısakürek ile İris Süloş Özbaşın’ın sahibi olduğu bir Türk markası olan Monapetra yer aldı.
Metropolitan’da yer almak hiç kolay bir şey değil. The MET galasıyla ünlü müze, tasarım ve moda dünyasının en prestijli, en uç noktasıdır.
Zaman içinde bu değişimin ne olacağının ayak sesleri duyulmaya başlandı.
Alışverişin geldiği noktaya bir bakalım isterseniz. Görmeden, dokunmadan ve denemeden alışveriş yapamayanlar önce internette görüp mağazada denemeye, daha sonra hiç mağazaya gitmeden alışveriş yapmaya başladılar öyle değil mi?
Aslına bakarsanız hangi ara internette beğenip mağazada denemekten, hiç denemeden internetten alma aşamasına geçtik anlayabilmiş değilim. Tabii bunda gittikçe kısalan kargo süreçleri, iade kolaylıkları, telefon uygulamaları ve pandeminin etkisi de büyük.
Hatırlarsanız önceden arkadaşlarla veya aile fertleriyle alışverişe çıkılırdı. Çünkü fikir almak önemliydi. Tek başına gidersen de muhakkak mağaza satış danışmanına “sizce nasıl olmuş?” diye sorulurdu.
Günümüzde internetten alışveriş yaygınlaşıp hayatımızın ortasına sosyal medya oturunca, fikir mercilerinin yerini influencer’lar aldı. Yıllardır devam eden bu süreç farkında olmadan alışkanlık yaratıp bir sonraki adımın altyapısını oluşturuyordu aslında.
Yani “bundan sonra ne olacak” sorusunun cevabına gelirsek... Bundan sonra hayatımıza “livestream shopping” diye adlandırılan yeni nesil alışveriş deneyimi giriyor.
Pandemi sırasında alıştığımız canlı yayınların birer alışveriş deneyimine evrildiğini düşünün.
Fashion Week İstanbul, dijital deneyimini İstanbul’un kültürel ve tarihi cazibesiyle birleştirirken, haftaya yayılacak fiziksel alanlarda ise farklı kurgular halinde moda filmlerinin gösterimleri, koleksiyon sunumları ve defileler gerçekleşecek.
Türkiye’nin markalaşmasında büyük katkısı olan moda haftasının en büyük misyonu, Türk modasının uluslararası platformlarda bilinirliğini sağlamak...
Peki bu yeterli mi, kesinlikle değil!
Her moda haftasının arkasında büyük emekler, çok güzel koleksiyonlar ve ciddi yatırım maliyetleri söz konusu.
Fakat yabancı satın alımcılar Fashion Week İstanbul’a gelmediği ve sipariş vermediği sürece tasarımcılarımız ne kadar kendi başına koleksiyonlarını döndürebilir, tartışılır.
Her moda haftasında, İstanbul Moda Haftası’nın, New York, Paris, Milano’dan farkı sorulur. Bu elma ile armutu karıştırmaktan farksız.
Yurt dışında her şovun arkasında çok ciddi yatırım yapan sponsorlar var.
Bir taraftan elimiz yüreğimizde şaşkın gözlerle olanları izlerken, diğer taraftan devam etmekte olan kocaman bir sektör ve sahnede ikisinin arasında kalan klavye kahramanları...
Evet, hepimiz Rusya’ya yapılan ekonomik baskıdan ve Ukrayna halkının geleceğinden endişeliyiz, gelecek sezon trendinin anahtar parçaları neler, kim ne giymiş, hangi tasarımcı ironik parçalara imza atmış, kim hangi moda haftasına gitmiş normal olarak hiçbirimize bir şey ifade etmiyor.
Moda haftasının başrol oyuncusu olan sokak modası bile Ukrayna’ya destek çağrısının gölgesinde.
Ama bunların hiçbiri moda haftalarını ve orada bulunanları duyarsızlıkla suçlanması gerektiği anlamına gelmiyor.
Ukrayna’ya saygı duruşu niteliğinde, müziksiz olarak, sessizlik içinde defilesini gerçekleştiren Giorgio Armani tepkilere en güzel cevabı vermiş oldu.
Her gün sayısız kız çocuğu istismara maruz kalıyor, şiddet görüyor, zorla nişanlandırılıyor veya evlendiriliyor.
Sonuç ise ortada...
Yıl olmuş 2022, Aysel Gürel’in yazdığı, Sezen Aksu’nun söylediği, içimizi acıtan “Ünzile”den bir adım öteye gidebilmiş değiliz. Yazık, çok yazık...
2021’de Türkiye’de 392 kadın öldürüldü. Hayallerine sağlam adımlarla koşamayan, geleceği sona eren, 392 kadın!
Şimdi bir nebze de olsa içimizde su serpecek güzel şeylerden bahsetmek istiyorum. Yaklaşan 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü için Hello Dergisi ve Givin İyilik Platformu, Türk Eğitim Vakfı ile çok güzel ortak projeye imza attılar.
Türkiye’de kadın meselelerine duyarlı önde gelen kişilerden, kıyafet, çanta, parfüm, aksesuvar, fotoğraf makinesi, kulaklık gibi kendilerine ait 30 parçayı bağışlamalarını istediler.
“Yazgında olmayan şeylerden nasıl zarafetle vazgeçebildiğin”... İçinde büyük bir felsefe barındıran ne kadar derin bir cümle.
Günümüzde, özellikle sosyal medya denilen mecrada her şey göze sokularak teşhir ediliyorken, bunu başarabilmek kolay mı?
Minimalleşme trendi, sürdürülebilirlik kavramları, doğal hayata dönüş isteğinin artışı, bu mecradaki sanal lükse ve hayata karşı duyulan kıskançlık duygusu mu, yoksa benimsenerek yapılan köklü değişimler mi?
Dışarıda olup biteni, iç gözlem ve farkındalıkla olduğu gibi kabul edebilmek büyük bir erdem.
Bu ara çevremdeki birçok kişi her şeyi sorgulama ve sürekli çaba sarf etme içinde. Farkındalık devreye girdiğinde dönüşüm başlıyor.
Dış etkenlerden, anlık zevklerden etkilenmeyen, kısıtlayıcı beklentilerden arınmış bir bilinç seviyesine ulaşabilmek, mutluluğun formülü bence.