Herkesin kendi özel mecrası haline gelen, ünlülerin tahtını yerinden sallayan Instagram kullanıcıları özellikle yurtdışında dudak uçuklatan kazançlarıyla sosyal medyanın gücünü kanıtlayalı çok oldu.
Dışarıdan bakıldığında kolay ve keyifli gibi görünen ama işin aslına bakarsanız hayattan kopuk, sosyalleşmekten aciz, hayatını sosyal medya için yaşayan, ekran arkasında birçok psikolojik problem yaratan Instagram ve Tiktok gibi mecralar daha da ileriye gidip sizi gün boyu sisteme bağımlı hale getirmeye kararlı.
Meta’nın CEO’su Mark Zuckerberg, içerik üreticilerinin öngürülebilir bir gelir elde edebilmeleri için abonelik sistemini ABD’de test etmeye başladıklarını açıkladı.
Yani influencerlar’ı belli bir fiyat karşılığında abone olarak takip edebilme özelliği kapıda. Hem de bu ücreti hesap sahibi belirleyecek. Bunu aynı şekilde Tiktok’ta da göreceğiz.
Sosyal medya pratikleri ve algoritmaları çok farklı ve bence tehlikeli boyutlara doğru evriliyor.
Pandemi ile birlikte sosyal medyanın, online geçen saatlerin ve dijital üretimin ciddi derecede arttığını yaşayarak gördük.
Kış tatil planı güzeldir. Mutluluk verir ama sadece düşünce halindeyken.
Bu plan gerçeğe dönüşüp, kişi başına düşen valiz adetleri ile yüzleşince daha gitmeden moraller yerle bir olur.
Tabii kayak valizi nasıl yapılır ve minimum kıyafetle nasıl verimli randıman sağlanır bilmiyorsanız...
Sıcak çikolatalar, Instagram’a yüklenecek fotoğraf foto planları, şömine ve sucuk ekmek eşliğinde geçirilecek günler bir anda yerini “acaba gitmesek mi” sorusuyla karşı karşıya bırakır insanı.
Merak etmeyin, kayak tatilinizi nasıl keyifli hale getireceğinizi açıklıyorum.
Açık havada yapılan kış sporu için doğru kıyafet donanımı çok önemlidir.
Yapabileceklerimiz bireysel olarak sınırlı. Ama artan iyi yaşam bilinci ve bireysel aydınlanma, reklam kampanyalarının dilini değiştirmeye başladı. Bu değişimi de küçük bir başlangıç olarak yorumlayabiliriz.
Hepimiz güzelleşmek, gençleşmek istiyoruz kabul ama bunu elde etmek için sağlığımızı riske atmaya değer mi? Mesela günde iki kere fırçaladığınız dişleriniz için kullandığınız florür içeren macunun zeka geriliği, erken ergenlik, tiroid ve kemik problemi olarak size geri döndüğünü kanıtlayan birçok araştırma mevcut.
Bunu bile bile florürlü diş macunu kullanıp vücuda kimyasal sokmak ne kadar mantıklı?
Temiz içerikli ürün seçerken, muhakkak etiket okumak gerekiyor ama içerikte neyi aramamız gerekli, hangi bileşenlerin olduğu ürünlerden kaçmak gerekiyor, bilinçli tercih yapmak için genel kavramların ne anlama geldiğini bilmek çok önemli.
Mesela yıllarca üç beyazdan uzak dur dediler. Artık o ne diye sormuyoruz, üç beyaz denildiğinde “un, tuz, şeker”den bahsedildiğini biliyoruz. Ama bu üç beyazdan daha tehlikeli, gördüğümüz an kaçarak uzaklaşmamız gereken başka bir üçlü daha var. “Paraben, florür ve SLS” ailesi.
Kozmetik sekörünün “koruyucu” diye lanse ettiği ama en toksik cilt bakım bileşeninden biri olan parabenler egzama, cilt ve deri hastalıklarının en büyük sebeplerinin başında geliyor. Ayrıca cilt tarafından emildiği için sadece yüzeyde kalmıyor, vücudu içten içe etkiliyor. Tüm dokulara, idrara ve hatta kana dahi karışabiliyor.
2004 yılında yayınlanan bilimsel bir makalede, meme kanseri olan kişilerin kanserli dokularında paraben tespit edildiği belirtildiğinde, endişelerin boyutu daha da artmıştı.
Hazır giyim sektörünün geleceğini şekillendiren temel trendleri ortaya koyan rapor, moda endüstrisini nasıl bir geleceğin beklediğini gözler önüne seriyor.
Küresel moda endüstrisinin önde gelen yöneticileri ve birçok uzmanın analizleri ve anket sonuçları doğrultusunda hazırlanan raporda, Türkiye moda endüstrisinin en umut veren tedarik noktaları arasında gösterildi.
Bilindiği üzere tedarik sorunu kapımıza dayanan en büyük kriz. Her geçen gün daha fazla işletme, yeni ürünlerin geç gelmesi, çeşitliliğin tüketiciler nezdinde yankı uyandırmaması ve stok fazlası üzerindeki indirimlerin artması gibi nedenlerle gelirlerinin düştüğünü bildiriyor.
McKinsey uzmanları, ankete katılanların neredeyse dörtte üçünün coğrafi açıdan yakın ülkelerden ürün tedarik etmeyi planladıklarını söylüyorlar.
Türkiye’nin bu nedenlerle özellikle Avrupa pazarı için oldukça cazip hale geldiğini belirtiyorlar. Örneğin, Almanya için bir ürünü Güneydoğu Asya’dan tedarik etmek 30 gün sürerken, ürünün Türkiye’den lojistiği 3 ila 6 gün arasında tamamlanıyor.
McKinsey & Company ortağı İlke Bigan, “Rekabetçi kalabilmek için hızlı yanıt süreleri ve tedarik zinciri esnekliği günümüzün moda şirketleri için her zaman olduğundan daha da önemli hale geldi. Bu durum, coğrafi konumu nedeniyle Türkiye’ye belirli avantajlar sağlıyor. Önümüzdeki dönemde bu avantajı daha etkili şekilde değerlendirebilmeleri için moda sektöründeki iş liderlerine, dijitalleşmeyi hızlandırmalarını öneriyoruz” diyor.
Vintage ve ikinci el pazarlar
Sürdürülebilir alışveriş alışkanlığını değiştirmek, moda döngüsüne katkıda bulunabilmek ve markaların tüketim odaklı ortaya çıkardığı zararı bir nebze olsa hafifletebilmek uğruna ikinci el ve vintage markalara olan talebin artışını gözlemleyebiliyoruz.
Vintage ve ikinci el fikri moda markalarını da cezbetmiş durumda. Ayrıca dünya genelinde kiralama ve yeniden satma platformlarında yukarıya doğru ivmelenme var. İngiltere’nin en büyük kiralama ve ikinci el satış sitesi olan My Wardrobe HQ Valentino ve Oscar de la Renta’dan sonra Burberry ile de işbirliğine başladı.
Çantalardan ikonik trençkotlara kadar markaların dikkat çeken ürünleri internet sitesinde satışa sunulduğu gibi dört, yedi veya on dört günlük sürelerle kiralama da yapılabiliyor. Kullanıcılar aynı zamanda beğendikleri vintage veya ikinci el kıyafetleri direkt olarak satın alabiliyor.
Ama en güzeli, müşterilerin bağışladığı Burberry parçaların satışlarından elde edilecek gelirin büyük bir kısmının, iş arayan kadınlara danışmanlık veren vakfa bağışlanacak olması.
Bu fikri çok sevdim. Bize de ilham olması gereken bir iş planı bence.
Dark AcademIa Trendi
Renkli giyinmekten hoşlanmayanların çok seveceği, 19. yüzyıl kostümlerini beğenenler için ortaya çıkan bir trend.
“Hayal edilenler sanki gerçekmiş gibi yüksek enerjiyle ve pozitif titreşimler yayarak hissedilirse, fiziksel dünyada da gerçekleşir” denir ki ben de buna çok inanıyorum. Hatta imgeleyerek yani canlandırarak olmasını istediğim birçok şeyi gerçekleştiririm.
Bazıları buna “çok isteyince olur” diyebilir. Ama olmasının sebebi çok istemekten ziyade pozitif titreşimler yaymaktır. Hayallerinizi hayatınıza çekmek için bir yol daha var, yazmak. Bu eyleme “manifestation journal” yani “manifestation günlüğü” deniyor.
Bu günlüğün amacı, sadece hayal edilenlere, gerçekleşmesini arzu ettiğiniz en derin, en limitsiz hayallerinize, yüksek enerjiyi hissetmeniz.
Yani zihninizi, yazıya döktüklerinizi gerçekten yaşanma ihtimaline inanmayı sağlamak diyebiliriz. Bu aynı dersi yazarak öğrenmek gibi. Yazarken zihin nasıl bilgiyi çabuk alıyorsa, manifestation günlüğünde de yazdıkça yaydığınız enerji gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaşiyor.
Burada asıl sır, yazarken hepsini gerçekmiş gibi hissetmekte. Bunu yapmakta zorlanıyorsanız, yazmadan önce hayalinizin gerçekleşmesi durumunda ne gibi hisler duyardınız, bunu düşünerek başlayabilirsiniz.
Çünkü yazarken hissettiğinizde enerji frekansı değişiyor, bu da size hayallerinizi gerçekleştirmeniz için ilham oluyor.
Bu arada manifestation enerjiyi şekillendiren şey detaylardır. Hayal ettiğiniz şey konusunda ne kadar detaylı olursanız, gerçekleşme imkanı o kadar yüksek olur.
Cildimizden emilerek vücudumuza giren toksinler uzun vadede hormonal sorunlara yol açıyor. Etiket okumanın önemini defalarca vurguluyorum. Yüzünüze sürdüğünüz her malzemenin içeriğine dikkat etmeniz çok önemli.
Ne olduklarını anlamanız için kimyager olmaya gerek yok. İçeriğinde ne kadar çok anlayamadığınız malzeme varsa, o kadar zararlı ürün kullanıyorsunuz demektir.
Diyorlar ki yiyemeyeceğiniz hiçbir malzemeyi yüzünüze sürmeyin.
Ama bu kadar doğal içeriklerin olduğu ürünleri bulmak da hiç kolay değil.
O yüzden eskilerin babaanne reçeteleri şu an için çok değerli. Mesela haftada iki kere yapılması tavsiye edilen ölü deriyi arındıran peeling için 1 yemek kaşığı saf zeytinyağını, 1 yemek kaşığı toz şekerle karıştırıp, dairesel hareketlerle masaj yaptıktan sonra ılık suyla yıkamak gibi...
İyi yaşam bütünüyle ele alınmalı.
Çevre sağlığı, iklim krizinin bireysel olarak üzerimize düşen sorumlulukları, devletlere ve markalara bireysel olarak farkındalık yaratmak adına yapmaya çalışılan yaptırımlar, Z kuşağının tavırları bu düzeni değiştirmeye yeterli değil. Ama tüm bu gelişmelerin sektörde değişiklik başlatması da bir o kadar sevindirici.
Mesela sektörün en büyük zararlarından biri ambalaj atıklar. Ürünler bittikten sonra çöpe atılan kutuların doğada çözülmesi binlerce yıl sürüyor.
Sektörün her yıl 142 milyar parça ambalaj ürettiğini düşünürsek ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu ve biten ürünleri yeniden doldurulabilir ambalajlarla kullanmanın ‘oyunu’ nasıl değiştireceğini öngörmek mümkün. Küçük gibi gözüken adımların üretim hacmiyle karşılaştırıldığında ne kadar ileri bir değişikliğe yol açtığını görmek diğer markalar için de ciddi yaptırım sebebi.
Dünyanın en yenilikçi geri dönüşüm şirketi “TerraCycle” birçok farklı marka için yeniden doldurma hizmeti sunuyor.
“Eco-refill” olarak adlandırılan bu sistem lüks kozmetik markalarının koleksiyon hacminde çoğalarak devam ediyor.
Bunun en güzel örneklerinden biri Hermes’in rujları.