ARDA’nın yüzüne bakın. Kaptanlığın ağır etkilerini görürsünüz. Nerede o 2 yıl önceki Arda? Bu gencecik yaşında aldığı sorumluluğu, beklentilerin çok ama çok üzerinde taşıyan ve hakkını veren Arda 2 yılda 5 yıl yaşlandı.
Arda iyi oynar, kötü oynar. Performansı ile kaptanlığını ayrı değerlendirmek lazım. Performansı değişir, beğenilir beğenilmez. Ama kaptan olarak Galatasaray’ı, tecrübesizliğine rağmen çok iyi temsil ediyor.
Galatasaray kaptanı olmak efsane olmanın başka yoludur. Arda şimdiden o yolda. Çok zor günler geçirecektir fakat bu zorlukları atlatmasında zekası, saha içinde olduğu gibi en güçlü yanı olacaktır.
Benim beklentim ise kendisinin de kaptanı olan Bülent Korkmaz gibi saygı duyulan biri olmasıdır. Önemli olan Arda’ya futbolu bıraktıktan sonra da “Kaptanım” diye hitap edecek arkadaşlarının olmasıdır. Biz hala Bülent Korkmaz’a “Kaptanım” diye hitap ederiz. Bunu da iş olsun diye değil gerçekten öyle olduğu için yapıyoruz. Her yerde kaptan olmak ve saygı duyulmak sahada pazubant takmaktan daha önemlidir.
İşte olay budur
GALATASARAY yönetiminin son icraatı çok fazla üstünde durulmadan hayata geçti. Ne yapıldı? Türkiye’nin en iyi, Avrupa’nın sayılı altyapılarından birinin başına yabancı getirdiler. Hollandalı Derks. Rijkaard’ın Kurs’tan hocası. Peki ne verecek? İlk icraat oldu zaten... Genç Çetin için “Yukarıya alınabilir” diye rapor verdi. Bu rapor basında da önemli derecede yankı buldu.
Vay be... Yabancı hayranlığının tavanıdır bu. Yönetiminden futbolcusuna, taraftarından basınına kadar hepimizde bu hayranlık var.
Topu kenara atınca G.Saray’ın etkili ayakları başlıyor ‘icraat’ yapmaya. Sağdan, soldan gelen ortalara forvetlere öğrenmeleri için “kitapçık” olarak verilecek harika koşular yapan Kewell atıyor ama hakem vermiyor. G.Saray yönetimi dışarıdan oyuncu almayı bırakıp önce elindeki “hazineyi” kaçırmasın. Rijkaard itiraz bile etse Kewell bu takımda olması gereken bir oyuncu. Karizması, profesyonelliği, zekası ve kalitesi ile Kewell mutlaka kalmalı.
Galatasaray’ın maçı kazanma isteği ve mücadelesi tamam. Öndeki etkinlik de iyi. Fakat top rakibe geçince bu G.Birliği ya da hangi takım olursa olsun G.Saray orta sahası rahat geçilen zayıf halka oluyor. Rakipler son haftalarda direkt defansla karşı karşıya kalıyor.
Bunun 3 sebebi var
BİR: G.Saray pres yapmayı, baskılı oyunu bilmiyor. Evet yapamıyor değil, bilmiyor. Eğer Rijkaard aylardır bu oyunculara bunu öğretmediyse tek sorumlu kendisidir.
İKİ: Elano, Mehmet Topal ile yan yana oynarken Mustafa Sarp’ın öne çıkan, kaleye yakın oynayan oyuncu olması. Tam tersi Mustafa’nın arkada, Elano’nun oynaması lazım. Hoş, Elano önde oynayınca ne oluyor!!!
ÜÇ: G.Saray orta sahasının topa hakim olamaması. G.Saray’ın dönen topları kazanamaması problemin başlangıcını oluşturuyor. Ama defanstan top alacak, oyunu öne doğru yönlendirecek bir ayak eksikliği sorunu tamamlıyor. Burada kastettiğim isim Ayhan. Rijkaard, Mustafa-Mehmet ikilisinden birini Ayhan ile değiştirmediği sürece G.Saray rakip alan takımı olamaz.
Rijkaard oyunu okuyamıyor mu?
Ama günümüz futbolunun yeni gücü “Top Toplayıcı Çocuk’’ devreye girdi ve benzerlerini çok görmeye başladığımız bir golün hazırlıyıcısı oldu. Makukula da Mehmet Eren-T.T.Ç ortaklığındaki 2 asistli pozisyona yakışır kalite kokan bir vuruşla golü yaptı. İşin enterasan yanı maçın Belediye’nin sahasında, o çocuğun da Belediyespor’un alt yapı oyuncusu olması idi.
Herhalde büyükleri onu “bizim takım atak yerken topu hemen verme” diye uyarmayı unutmuşlar.
Kayseri neden zirvede?
İşin esprisi bir tarafa, Kayseri golü yedikten sonra oyunun kontrolünü elinde tutan, rakip alanda oynayan taraftı. Yani lider gibi oynadılar. İzleyenler Tolunay Hoca’yı duymuşlardır. Devamlı uyaran, konuşan Tolunay Hoca oyuncularına futbolun temel ve olmazsa olmaz kurallarını hatırlatıyordu. Kayseri takımının genç, istekli ve öğrenmeye aç oyunculardan oluşması Tolunay Hoca’nın işini hem zor, hem kolay kılıyor. Zor tarafı bu gençlere sistemi ve mantaliteyi öğretmek. Kolay tarafı ise anlatılan ve söylenenleri sorgulamadan hemen uygulamaya hazır olmaları. Ne kadar dinledikleri ve uyguladıkları ligin zirvesinde olmalarından belli değil mi?
Dikkat Abdullah Hoca
Tolunay Hoca ile Abdullah Hoca futbolumuzun geleceği. Abdullah Hoca 4 yıldır, Tolunay Hoca 3 yıldır takımlarının başında. Her ikisi de yönetimsel olarak sıkıntı yaşamıyor, hatta destek görüyor. Her ikisi de oyuncu ve transfer konusunda rahatlar ve istedikleri oyuncuları alabiliyor. Her ikisi de Milli Takım’dan geçiş yaptı. Aradaki tek fark Kayseri’nin seyircisi var, İ.B.B’nin yok. Tolunay Hoca her yıl üstüne koya koya giderken ve zirveye yürüken Abdullah Hoca neden yerinde sayıyor? Takımı neden sadece, “Büyüklerle oynanan maçlarda iyi oynayan takım’’ görüntüsünde, Abdullah Hoca da neden büyük maçlarda akıllara gelen hoca oluyor? Bu gidişle Tolunay Hoca’nın nerede olacağını biliyorum ama Göksel Gümüşdağ olmasa, Abdullah Hoca nerede olurdu?
Biz de idman topçusu” diye bir tabir vardır. İdmanlarda süper olan adam bir bakarsın maçlarda yokları oynuyor. Nonda da acaba Ali Sami Yen topçusu mu oldu?
Orhan Ak uyandırdı
Galatasaray son dönemlerde gördüğüm en kötü, en kabullenmiş, en öylesine başlangıcı yapınca kendine getirme işi eski oyuncusu Orhan Ak’a düştü. Galatasaray iyi gitmediği bu dönemi işi en sıkı tutması gereken maçlarla geçerken bu başlangıç ve oyun inanılır gibi değildi. Böyle temposuz, zevksiz bir ilk yarıda 3 gol ancak bariz hatalarla olurdu öyle de oldu. Sezon başında duran top potpurileri sunan Galatasaray şimdilerde eski günlerine dönüp duran toptan golleri yemeye başladı. Yenilen 2 golde de kafa vurulan yerde olması gereken Caner sanki Galatasaray’ın oyuncusu değil gibiydi.
Bir bek bindirme yapamayabilir, iyi orta yapamayabilir, tekniği iyi olmayabilir ama asıl işi olan defansı yapmıyorsa,mücadele etmiyorsa ve pozisyonları arkadan seyrediyorsa yetenekli ve gelecek vaadeden biri olması hiç önemli değil; bunları yapmayanın geleceği de olmaz zaten.
G.Saray hazır değildi
Ya defansın ofsayt taktiği ve adam paylaşmadaki hataları... Gökhan yoktu, Hakan yerinde oynamadı denilebilir. Bu gollerin ve oyunun tek açıklaması var. Galatasaray maça hazır değildi. Bir de bu takımdan Rijkaard’ın cezalısı Keita’ı çıkarın, Galatasaray kaleye zor giderdi.
Keita Galatasaray’ı rakip alana taşıyan tek oyuncu idi. Rijkaard, Keita konusunda biraz kapris yaptığını kabul etmeli. Rakip kaleye bu kadar dikine ve çabuk giden bir adamı kenarda tutmak olsa olsa rakip hocaların isteği olur. Fakat cezası bitmeyen bir oyuncu daha var. Ayhan. Haftalardır yazıyorum; Ayhan bu takımın orta sahasının vazgeçilmez oyuncusudur.
Rijkaard seyrediyor
Tabiki bunlar sahada ‘’İyi oynayan’’ bir Beşiktaş için geçerli. Maça başlangıcı istekli ama sakin olamayan Beşiktaş, CSKA’nın üzerine geldiği çabuk hücumlarda panik yaşadı. Beşiktaş ite kaka, zorlaya zorlaya atak yapıp sonuç alamazken rakip kendi defansından pas yaparak, panik yapmadan çıkıp gol buldu. Bunun anlamı şu: “Önde oynamak zorunda kalan Beşiktaş’ın defansı da orta sahası da etkisiz.” Kapanan Beşiktaş’ı deplasmanda Manchester da Wolfsburg da yenemedi.
Cesaretlendirdiler
Oyunun başında Tello, Beşiktaş’a Şampiyonlar Ligi’ndeki en rahat maçını oynatacak pozisyonu kaçırarak maçın da kırılma anına imza attı. O dakikadan sonra rakibe teslim oldular. CSKA beraberlik düşüncesiyle geldiği İstanbul’da cesaretlenip gol arayışlarına geçti. Dzagoev etkisiz kalınca devreye CSKA’nın tek silahı Krasiç girdi.
Beşiktaş orta sahası kuvvetli ve mücadeleci oyuncuları olan bir takım. Bu özelliği ile ligin en az gol yiyen takımı. Bu Beşiktaş’ı az yiyen fakat atamayan takım yapıyor. Ama ligde Diyarbakır’ın yaptığı gibi CSKA da kapanınca rakibi açmakta zorlanan, dar alanda gol vuruşu yapamayan ve sıkıntı yaşayan ama asıl sıkıntıyı seyirciye yaşatan Beşiktaş ortaya çıktı. Çünkü oyunu yönlendirecek, dikine adam geçecek tarz bir oyuncusu yok Beşiktaş’ın. Kim gibi mi? Krasiç’e ne dersiniz.Beşiktaş grup maçlarına başlarken “En kötü üçüncü olur” diye düşünülüyordu. UEFA Avrupa Ligi’ne gitmeyi de başaramadı. Beşiktaş’ın bence bundan sonrası için bir sorunu var. Sezon sonunda Avrupa vizesi alamaması gibi.
BEŞİKTAŞ’TA NE YOK?
1- Sistem.
2- Çözüm üreten oyuncu.
Ne yorgunluk ne cezalar, ne liderlik stresi, ne de sakatlar bu maç için geçerli neden olamaz. Maç böyle alev alev yanınca söndürmek de Kewell gibi ‘büyücü’ye düştü. Ama onun golü de çare olamadı.
İstanbul Belediye önemli eksiklerine rağmen özellikle piyasa maçlarında ayrı oynayan bir takım. İyi pas yapmayı başaran nadir takımlardan biri. Topa sahip olmak, oyunu geniş oynamak ve Galatasaray’ı koşturmak puan alabilmenin tek yoluydu. Fakat maç 10. dakikadan sonra tek kaleye döndü. Galatasaray oyunu ‘Belediye Arsa’sına yığdı ama imar izni almakta çok zorlandı.
Keita, Fenerbahçe maçından beri cezalı
GALATASARAY orta alanındaki sıkıntı yine baş gösterdi. Ben yazmaktan bir gün bıkacağım ama Rijkaard vazgeçmeyecek. G.Saray, Arda, Elano ve Nonda ile ortadan hücum yapmayı seven bir takım. Sadece Kewell kenarı kullanmayı düşünüyor. Rakip biraz iyi alan kapatan bir takım olunca takımın eli kolu bağlanıyor. Kulübede çizgiyi etkili kullanan Keita var ama o da kulübenin sağını kullanıyor!
Keita Fenerbahçe maçından beri cezalı. Resmi cezası bitti ama Rijkaard’ın verdiği ceza hala devam ediyor. İyi de bu ceza kime? Tabiiki G.Saray’a. Sıkışmış oyunu açacak en iyi adamın kulübede iken, oyunu sıkıştıran, kısırlaştıran Elano haftalardır sahada. Rakip hocalara sormak lazım; “G.Saray 11+Elano oynasa itirazınız olur mu?” diye.
Eski ve yeni G.Saray arasındaki 5 fark
SEZON başındaki etkili, bol pozisyon üreten, gol atan ve heyecan veren Galatasaray ile şimdiki G.Saray arasında ne fark var? İki resim arasındaki 5 farkı bulalım...