19 Ocak 2011
KAOS, belirsizlik ve umutsuzluk içinde sezonu geçiren ve her geçen gün daha kötüye giden Galatasaray’da eldeki tek koz olan kupa her zamankinden daha fazla önem kazandı. Yapılan sıradan oyuncu transferleri ile sıradanlaşan oyun artık eziyet halini aldı. İyi futbola olan özlem başka şekil ve tepkilerle ortaya çıkıyor.
Galatasaray’ı diğer takımlardan ayıracak tek oyuncunun Arda olması herşeyi anlatıyor.
Devre arası genelde oyuncuların fiziki olarak değil de mantalite olarak yenilendikleri bir dönemdir. Hele Galatasaray gibi kabus bir sezon geçiren takım için bu ara Maldiv Adaları’nda cennet gibi bir tatil demektir. Fakat yeni stadın açılış kargaşası, yapılmayan transferler ve protestolar oyuncuların sakin kafa ile hazırlanmasının önündeki en büyük engeldi.
Culio iyi kumaşGalatasaray’a beraberliğin yetiyor olması Galatasaraylı oyuncuların oyununu rahatlatmamalı. Çünkü sezon başından beri iyi oynamayan ve kötü sonuçlar alan bir takımın devre arasından sonra yenilendiğini ve birşeyleri ispatlamak istediğini göstermesi gerekir.
Galatasaray’da yenilerden Culio istekli ve yararlı oynarken, Kazım için aynı şeyler geçerli değildi. Eskilerden ise Aydın, Serkan ve Hakan’ın daha istekli ve sonuca yönelik oynaması gerekiyor. Özellikle Aydın var olan yeteneklerinin önemli bir bölümünü hala sahaya koyamıyor. Cimbom istediğini aldı ama ilerisi için umut vermedi. Galatasaray’ın eksiklerini yazmıyorum bile. Çünkü o zaman bütün yazıyı buna ayırmak gerekir.
Sıradanlık- Galatasaray sıradan, çünkü gol atacak forveti yok.
- Sıradan, çünkü gol pası atacak oyuncusu yok.
- Sıradan, çünkü orta sahada takımı ve topu öne taşıyacak oyuncu yok.
Yazının Devamını Oku 9 Ocak 2011
Schuster, “İhtiyacım olduğunda yanımda değildi” diyerek Bobo’yu devre arası kampına almadı. Hagi de Baros konusunda aynı yolu izleyebilir çünkü Galatasaray’ın en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerde Çek golcü hiç yoktu. BEŞİKTAŞ’ın hocası Schuster bir sürpriz yapıp, devre arası kampına Bobo’yu almadı. Gerekçesi ise sitem doluydu;
“İhtiyacım olduğunda yanımda değildi.”
Schuster’in yaptığı bu açıklama bir taraftan futbolcuların oyunculuk karakterlerini de sorgulamamıza sebep oldu. Aslında Schuster de Bobo da profesyonel insanlar. Artı, yabancı oldukları için daha da profesyonel düşünmeleri gerekir. Ne kadar profesyonel olursanız olun bir yerden sonra duygusallık devreye giriyor.
Bobo’nun, takımının ona çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde olmaması, Schuster’i böyle bir açıklama yapmaya itiyor. Bu durum aynı zamanda Bobo’nun oyunculuk karakterini de ortaya çıkarıyor. Oyuncu dediğin, aldığı paranın hakkını sonuna kadar vermeli. Hatta bunun için gerektiğinde fedakarlık yapmalı. İşte Schuster’in sitemi bundan kaynaklanıyor.
Schuster ile Bobo’nun yaşadığı sorunun bir benzeri ileride Galatasaray’da Hagi ile Baros arasında görülebilir. Çünkü Baros, Galatasaray ve Hagi’nin ona en çok ihtiyacı olduğu dönemlerde hiç yoktu. Üstelik, fedakarlık yapması gerekmeyen bir dönemde bile gereksiz bir operasyona giderek sadece kendini düşündüğünü gösterdi.
Yabancıların tavırları hep aynı
Hagi, Baros ileriki haftalarda dönse bile ihtiyacı olduğu dönemde yanında olmayan Çek forveti kulübede oturtabilir. Öyle ya Baros sadece kendini düşünüyorsa, Hagi de kendisine Baros’suz bir yol çizecektir.
Bütün bunların ışığında asıl sorgulanması gereken, özellikle yabancı oyuncuların kendilerini kulüplerinin üstünde gören davranışları.
Bobo ve Baros’un tavırları, Trabzonspor’da Jaja, Colman, Teofilo ve Alanzinho’nun, Galatasaray’da Pino ve Insua’nın ülkelerinden geç gelmeleri ya da kafalarına göre gitmeleri... Bu örnekleri farklı tarzda çoğaltabiliriz. Sonucunda kafalarına göre hareket eden ya da kulüp kendi yükümlülüklerini yerine getirirken görevlerini yapmayan oyuncular geniş çerçevede düşünürsek, sistemi bozan taraf oluyor. Hem paralarını zamanında ve eksiksiz alıp, hem de kurallara uymamaları yerli oyuncuları moral ve motivasyon olarak bozuyor.
Yeteneğin yerine karakter özelliği
Son yıllarda takımların oyuncularda birinci sırada aradığı özellik artık yetenek değil. Yetenek ilk sıradaki yerini oyunculuk karakterine bıraktı. Çünkü yetenek pasifize edilebilecek ya da maçta kaybolabilecek bir özellik. Ama karakter bütün takımı etkileyebilecek kadar önemli ve üstü örtülemeyecek bir duruştur.
Kopya transferler: Ali Turan ve Kazım
GALATASARAY son yıllarda kopya transferler yapmaya başladı. Geneli de bonservisi elinde olan ve maliyeti olmayan oyuncular. Peki sonuç ne? İstisnalar hariç büyük oranda başarısızlık ve kötü sonuçlar. Son dönemde en çarpıcı transfer Ali Turan’dı. Uğruna Kayserispor ile kavga eden Galatasaray, oyuncuyu, Antalyaspor’a aldığı gibi yine bir devre arasında gönderdi. Yine devre arasında benzer bir iş yaparak bu sefer Fenerbahçe’den Colin Kazım’ı aldı. Bu iki transferin birbirine benzeyen 5 yönü var:
1-) Ali Turan da Colin Kazım da sağ kenar oyuncusu.
2-) Ali Turan 6 ay, Colin Kazım 5 ay futbol oynamadı.
3-) Ali Turan Galatasaray, Colin Kazım Fenerbahçe seyircisinden tepki gördü.
4-) Ali Turan Galatasaray’ın kötü döneminde oynadı, Colin Kazım kötü dönemde geldi.
5-) Ali Turan seyirci baskısını kaldıramayıp kötü oynadı, Colin Kazım baskıya tepki gösterdi.
Bunun yanında Colin Kazım’ın eksileri de var.
1-) Futbol dışındaki hayatı onu hiç yalnız bırakmayacak. En ufak hareketi büyüyecek.
2-) Disiplin en büyük sorunu olacak. Bu kadar rahat oyuncu hemen değişmez.
3-) Takım oyuncusu olmadığı için saha içinde uyum yakalaması zor olacak.
4-) Fenerbahçe’den geldiği için seyirci önyargılı yaklaşacak ve kredisi az olacak.
Bütün bunları birleştirirsek Colin Kazım’ın başarılı olması büyük bir istisna olur. Ama eksiklerini ve dezavantajlarını bilir, çok çalışırsa bu istisnayı gerçekleştirebilir. Bense bunun çok zor olduğunu düşünüyorum.
Sanal şampiyon adayı Beşiktaş
BEŞİKTAŞ’ın bu sene Avrupa’nın dikkatini ülkemize çekecek kadar önemli transferler yaptığı bir gerçek. Alınan isimler heyecan verici ve önemli. Takıma artıları mutlaka olacak. Fakat ortada garip bir durum var...
Futbol kamuoyunun fikir birliği yaptığı tek konu, Galatasaray’ın şampiyonluk şansının olmadığı. Bu doğru bir düşünce ama asıl gariplik burada başlıyor. Galatasaray’ın lider Trabzonspor’dan 19 puan geride olması şampiyonluk şansını yok ederken, 14 puan gerideki Beşiktaş’ın şansı nasıl bu kadar fazla oluyor anlamadım.
Sanki Beşiktaş liderin 5 puan gerisinde ve çok iyi oynuyor havası oluşturulmuş durumda. Bugün Galatasaray’ın şansı neyse Beşiktaş’ın da odur. Fakat Beşiktaş’ın bu senenin başarısız takımı olduğunu ve aslında yarışın dışında olduğu yorumunu engelleyen sadece isim yapmış transferleridir.
Yıldızlar farklı etki yaratır
Düşünün, ilk yarıda 14 puan fark yiyen Beşiktaş aslında sanal şampiyonluk yarışında. Bunu da sağlayan Schuster, Guti ve Quaresma’nın havasıdır. İkinci yarıda Beşiktaş’ı bu sefer Almeida-Simao-Fernandes üçlüsü başka bir yarışın içinde tutacak. Burada asıl önemli olan bu tarz transferlerin etkileridir.
Seyirciyi havaya sokar ve stadın dolmasını sağlar.
Kazandırarak kulübün kasasının dolmasını sağlar.
Kulübü isimleri ve kaliteleriyle Avrupa’da üst sınıfa taşır.
Takıma vizyon kazandırıp, ülkenin tanıtımını sağlar.
Fakat bunlara yeni eklenen ama en önemli özellik, şampiyonluk yarışına havlu atmış bir takımın hala yarışın en iddialısı gibi görünmesini sağlar.
Yazının Devamını Oku 26 Aralık 2010
Trabzonspor, forvetlerinin formda olması sayesinde zirvede. Bursaspor’un golcüleri o kadar iyi değil ancak sistemi var. Fenerbahçe’yi formsuzluk, Galatasaray’ı transfer yanlışları ve sakatlıklar vururken, Beşiktaş ligin reklam takımı oldu.
SEZON başında şampiyonluk yarışında önde olması düşünülen, hatta herkesin 1 numaralı adayı konumundaki takımlar şimdiden ligden koptu. Harcanan paralar, yapılan reklamların sonucu fiyasko. Ligin ilk yarısı itibarı ile sıralamaya bakınca aslında çok normal bir görüntü var. Bu sıralamanın oluşmasında iki önemli etken var:
1-) Forvetler.
2-) Sistem.
Bu iki unsur takımların sıralamasında yerlerini kesin çizgilerle belirleyici etkisi olan, olduğunda ya da olmadığında iyi-kötü tanımlamasının yapılmasını sağlayan etkenler. Benim için bir takım adına hayati bir tane denklem var; forvetlerinin kalitesi veya formu, eşittir ligdeki pozisyonu.
Bursa sistem takımı
Beşiktaş, Bursaspor, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’u birbirinden ayıran da bu iki önemli özellik zaten. “Ligde kimin forvetleri daha kaliteli ya da formda” diye kime sorsanız cevabı Trabzonspor olur. Sonrasında Fenerbahçe’nin forvetleri... Bu sıralama Beşiktaş, Bursaspor ve Galatasaray diye devam eder. Sıralamayı belirleyen golcülerin attığı gollere ve kazandırdıkları puanlara bakınca Umut, Burak, Jaja gibi oyuncuların hem skor hem de form olarak zirve yapmış olmaları göze çarpar.
Bu sıralamada Bursaspor istisna gibi durabilir ama değil. Çünkü Bursaspor ofansif güç anlamında belki çok iyi olmayabilir ama ligin ilk yarısını ikinci bitirmesini sağlayan hatta yarışta tutacak olan sistemi var. Genel kanıya bakınca Bursaspor’un diğer rakiplerine göre kadro kalitesi hatta oyun olarak aşağıda olduğu düşüncesi yaygın. Ama Ertuğrul Sağlam’ın takımının farkı burada. Bursaspor çok fazla ekstra oyunculara sahip değil ama kimsede olmayan bir sisteme sahip. Herkes görevini en iyi şekilde yapınca sorun da çıkmıyor.
Yazının Devamını Oku 23 Aralık 2010
GALATASARAYLI oyuncular maçın içinde dönem dönem rakibe baskı yapmak istiyorlar ve öne çıkıyorlar. Fakat bu baskıyı yapmaya çalışırken bazı oyuncular çok kritik bir hata yapıyor. Baskıya giden oyuncu veya diğerleri top ayağındaki rakibin karşısına gelip duruyor. Bu sadece gölge markaj yapmak olduğu için rakip topu kullanacak ya da düşünecek zaman buluyor. Bu da baskının etkisiz ve çabuk kırılmasına sebep oluyor.
İki takımın oynadığı lig maçı da heyecanlı ama kısır geçmişti. Fakat bu sefer fırtına daha baştan koptu. Galatasaray’ın golünde Konya maçının iyisi Çağlar’ın hatası pas geçilemeyecek kadar büyük.
Top artık yönetimde
Çağlar çabukluğuna güvenip Popov’a bu avansı vermiş olabilir ama o zaman ya vurdurmayacak ya da Popov’a yakın oynayacaktı. Pino, gol vuruşu ve final pasları eksik olan fizik gücü çabuk düşen bir oyuncu. Ama diğer taraftan çabuk, süratli ve toplara müthiş vuran bir oyuncu. Aslında bu bir takım için büyük bir avantaj. Hagi’nin çıkardığı 11’in Servet, Gökhan ve Lucas’tan oluşan göbeği duvar gibi duruyordu. Zaten bu mücadeleci üçlü göbek sadece maçın başında bir kez hata yaptı. Hakan Balta’nın son maçlarda formundaki düzelme dikkat çekici. Hagi, geldiğinden beri hep bir şeyleri düzeltmeye çalışarak günlerini geçirdi. Başarı, yönetimin Hagi’nin istediği oyuncuları almasına bağlı.
KORKULAR
Galatasaray maçın başında erken gol yiyince, Gaziantep uzaktan yiyince korktu.
Gaziantepspor kontra pozisyonlar verince, Galatasaray yersem çıkaramam diye korktu.
G.Antepspor Pino-Aydın’ın çabukluğundan, Galatasaray Popov’un hızı, Cesar’ın şutundan korktu.
Gaziantepspor içerde kaybetmeyelim diye, Galatasaray deplasmanda 1 puan iyidir diyerek oynadı.
EKSİK OLAN.....
Lucas o bölgede defansif düşünce olarak iyi ama iş oyun kurmaya ve yönlendirmeye gelince eksik.
Pino çabuk, süratli ve iyi vuruyor ama kenarı sevmiyor. Serdar formsuz, Aydın gününde olmayınca kenarlar eksik.
Servet-Gökhan ikilsinin mücadelesi ve adamlarını döndürmemesi iyi ama top kullanmaları eksik.
Ayhan’ın sorumluluk alıp top istemesi, taşıması ve yönlendirmesi iyi ama ceza sahasına girmeyince gol eksik.
Defanslar hata yapıyor, pozisyon veriyor ve karşı karşıya kalınıyor ama golcüler iyi olmayınca maç zevki eksik.
BEĞENDİM
Pino’nun, topu, çimleri ve direkleri ağlatan şutları ve golü.
BEĞENMEDİM
Gaziantepspor’un yapılacak bütün hatalardan çeşitlemeler sunan oyunu.
DİKKAT
Artık Türkiye Kupası maçları takımlar için angarya olmaktan çıktı.
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2010
ŞENOL Hoca’nın takımının her maçı kazanmak adına tempo yaparak oynadığını biliyoruz.
Bu sayede Trabzonspor’un maçları en seyre değer ve zevkli karşılaşmalar oluyor. Fakat bu maçta asıl katkıyı yapan Gaziantep BŞB oldu.Maçı çekinmeden kazanmak için oynayan, zevksiz geçen Kupa maçlarını ve futbolu daha zevkli hale getiren Gaziantep takımın kutlamak lazım.
Trabzon takımında bu sene formda oyuncu sayısı fazla. Umut, Burak, Jaja, Selçuk, Egemen ve Serkan başalıcaları. Ama Serkan’ın formu ve etkisi bir başka. Bek oynuyor, bindirmeler yapıyor ve gol pasları atıyor. Açık oynuyor, gol atıyor. Ama hepsinden önemlisi, takımı için müthiş mücadele edip koşuyor.
Kupa artık daha zevkli
Gaziantep BŞB takımının Beşiktaş ile oynadığı maç olmasa, Trabzonspor’a karşı oynadığı oyunu tesadüf olarak nitelendirebilirdik ama oynanmış bir maçın üstÜne aynı performansı ortaya koyarsanız o artık istikrar olur. Maç boyunca sundukları futbol, birçok Süper Lig takımından daha iyiydi. Kupanın bu sene zevkli geçmesinin sebebi
Gaziantep BŞB gibi hem iyi oynayan, hem de Süper Lig’deki rakiplerini zorlayan takım sayısının fazla olması.
Trabzonspor gibi ligin lideri bir takımının maçı koparamaması iyi oynamamasından değil. Aksine rakibinin daha fazla istemesi ve kaybetmeyi kabul etmemesindendir. Gaziantep takımının oynadığı dirençli ve kabullenmeyen oyununu, Trabzonspor kabullenmek zorunda kaldı. Sonucunda oyunun bitiş düdüğüne kadar zevkli, heyecanlı ve gollü bir maç izledik. Eğer bu maç iyi olduysa aslan payı Gaziantep BŞB takımınındır.
NEDEN İYİ MAÇTI?
Yazının Devamını Oku 20 Aralık 2010
LİGİN hem oyun hem de puan olarak zirvesindeki ekibi Trabzonspor’un rakibi çözmede çok daha fazla seçenekleri olmasına rağmen Konya deplasmanında ne kadar zorlandığını hatırlayıp, Ziya Hoca’nın defansif oyun anlayışını aşmanın gerçekten zor olduğunu yanına koyup, Galatasaray’ın oyununu, gol atmada zorlanmasını ve eksiklerini de eklersek dünkü maçın zor geçmesi normaldi.
İki takımın içinde bulunduğu koşulları yan yana koyunca aradaki farkları oluşturacak oyuncuların olmaması maçı aynı zamanda zevksiz hale de getirdi.
Burada en önemli isim geri dönmesi beklenen Arda. Kaptanın olmayışı sürpriz olarak nitelendirilebilir. Fakat, Arda’nın olmaması bana çok normal geldi. Neden?
Arda’nın ağrıları. Arda hala ağrı hissediyor ve riske girmeye gerek yok. Çünkü ilk yarı bitti. Oynayıp tekrar uzun süreli sakatlanabilirdi.
Türkiye Kupası. Galatasaray’ı en kısa yoldan Avrupa Kupaları’na götürecek olan Türkiye Kupası daha önemli.
ïKonya maçının önemi. Galatasaray kazansa da kaybetse de birşeyin değişmeyeceği maçta riske girmeye gerek yoktu.
Cana ne yapar?
G.SARAY’da Cana’nın ne yaptığını anlamak mümkün değil. O pozisyonda oynayan oyuncu iki şey yapar.
Yazının Devamını Oku 18 Aralık 2010
LİDER Trabzonspor’un, Karabükspor karşısındaki kaderini belli edecek iki unsur vardı. Birincisi, Emenike gibi baştan aşağı gol için dizayn edilmiş, ligin en golcü oyuncusunu durdurabilmek. İkincisi ise Trabzonspor’un oyununu rakip alana taşımakta ve oyunu açmakta büyük etkisi olan Serkan’ın eksikliğini kapatmak.Bu iki etkenden Emenike’yi, Giray’ın sert ve yakın markajı etkisiz hale getirip avantajı Trabzonspor’a geçirirken, Mustafa temposu ve bindirmeleri ile Serkan’ı arattı. Aslında, Mustafa’ya haksızlık yapmayalım çünkü yerine oynadığı adam ligin en formda sağbeki.
Maçta dikkat çeken sert futboldu. Şenol hocanın geçen hafta İstanbul BŞB’li oyuncuların sert oynadığına dair tespiti kendi oyuncularında etkisini göstermiş.
Trabzonspor’un oynadığı oyun son haftalara baktığımızda ve şampiyonluk iddiasını göz önünde bulundurduğumuzda iyi değildi. Tempo ve baskı yapamayan, pozisyon üretmekte zorlanan Trabzonspor nitekim rakibin kendi kalesine attığı golle kilidi açıp kazandı. Sonuç olarak Trabzonspor şansıyla güldü.
GÖRDÜKLERİMİZ
Jaja yokluğunda, Trabzonspor’un pozisyon hazırlamadaki beceriksizliğini.
Engin’in hala yaşadığı durumdan akıllanmadığını ama aynı zamanda futbola dönünceki etkisini.
Cale’nin maçta bırakın bindirme yapmayı, kendi alanında bile lütfen savunma yapmasını.
Ceyhun gibi genç bir oyuncunun ‘’Ben bu 11’de fazlalığım’’ deyip formayı Yattara’ya vermesini.
Egemen-Giray ikilisinin rakip forvet kim olursa olsun, onları etkisiz hale getiren mücadelelerini.
Emenike’siz Karabük takımının bırakın gol atmayı pozisyona girmektebile zorlanmasını.
Kaleci Tomic’in Karabük-spor’un sıralamadaki yerinde Emenike kadar etkisinin olduğunu.
BEĞENDiM
Tomic’in tek başına direnen ve ancak arkadaşının kafası ile yıkılan oyununu.
BEĞENMEDiM
Trabzonspor’un kazansa da kendi sahasında pozisyon üretmekte zorlanmasını.
DİKKAT
İstanbul BŞB maçı sonrası yapılan şampiyonluk ilanının süresi uzamıştır.
Yazının Devamını Oku 12 Aralık 2010
GENÇLERBİRLİĞİ karşılaşması sadece bir lig maçı olmaktan çıkmış; tarihe tanıklık etmeye ve Efsane’ye veda etmeye gelenlerin şöleni haline dönmüştü.
Ben de maçı yorumlamak için oradaydım ama aslında eski günleri yad etmeye ve vedalaşmaya gitmiştim. Sahaya baktıkça söylediğim tek şey; “Hey gidi günler” oldu. Seyircinin nostaljik şarkıları da olayı iyice duygusal hale getirdi. Ama bütün bunlar maç başlayıncaya kadardı. Daha yerimize oturmadan Ufuk’un yediği gol çabucak günümüze geri dönmemizi sağladı.
Kasımpaşa maçında birden fazla oyuncu iyi oynamış ve beğenilmişti, ama Gençlerbirliği karşısında bu isimler etkisiz ve kötüydü. Çünkü Aydın, Kewell, Pino ve Ayhan gibi isimler rakip alanda ceza sahasına yakın oynadıkları zaman etkili olurlar. Kasımpaşa maçıyla aradaki fark da burada. O maçta Galatasaray rakip alanda baskı yaparak Kasımpaşa defansına hata yaptırırken, benzer işi bu sefer Gençlerbirliği yaptı ve daha ilk yarı 2 gol attı.
Maçın ikinci yarısı için ortada oyun diye birşey yok. Taraftarın protestoları ile olay maçlıktan çıktı. Sahada ‘bitse de gitsek’ diyen oyuncular vardı. Hele son 10 dakika taraftar da susunca maç sanki seyircisiz gibi oldu. Sessizliği bozan tek şey kırılan koltukların sesiydi.
Adnan Polat el salla
GALATASARAY’ın kötü oyunu için birçok sebep ortaya koyabiliriz fakat esasında bu sebeplerin hiçbirinin anlamı yok. Sarı kırmızılıların ihtiyacı sadece transfer değil, takım ruhunu geri kazanmasıdır. Yoksa, gelen kaliteli oyuncuların da çare olmadığını gördük. Hatta daha düne kadar Elano ve Misimoviç diye oyuncular vardı.Şimdi hatırlayan var mı?
Bütün bunların hesabını vermesi gereken tek kişi Adnan Polat’tır. Tarihi başarısızlıkları Seyrantepe Stadı ile örtmeye çalışmak Galatasaray’a yapılan en büyük haksızlıktır.
Elano’yu 8’e alıp 3’e satmayı başarı göstermek, Misimovic’i son anda transfer edip sonra kenara atmak, iyi oynayan Keita’yı disiplinsiz diye lanse edip göndermek, son 3 senede bir beşincilik, bir üçüncülük alan ve sonunda zirve yapıp daha ilk yarı bitmeden şampiyonluktan kopan Galatasaray Adnan Polat’ın eseridir.
Yazının Devamını Oku