Hakan Ünsal

Sabır istiyor

11 Aralık 2010
BEŞİKTAŞ’ın bu sezonki oyun karakteri nedir diye kime sorsanız, “Önde basan ve agresif oynamaya çalışan takım” cevabını alırsınız.

Bu özellik Schuster ile kazanılan ve Türkiye’de uzun zamandır bir takımın yapamadığı bir anlayış. Bu sistem iyi uygulandığında hem kazandıran, hem de izleyene zevk veren bir oyun ortaya koyar. Tabii ki iyi yaparsan. Beceremezsen mahalle takımı gibi gözükürsün. Beşiktaş’ın oynamaya çalıştığı sistem gerçekten zor ve sabır isteyen bir düzen. Bu anlayışın oturmasında 2 şey çok önemli:
Oyuncuların futbolculuk ve zeka kalitesi.
Hocanın ve taraftarın sabrı.
Bu 2 özellikten birinin yeterince olduğunu söylemek mümkün. Yine de tamamlanması gereken yerler var ve bunlar transferle halledilir. Diğeri ise zamanla göreceğimiz ve Beşiktaş’ı direkt etkileyecek bir durum.
Beşiktaş aşağı yukarı her maç bu anlayışla sahaya çıkıyor. Bunda amaç kendi oyun felsefesini oynamak ve rakibe kabul ettirmek. Fakat bunu zaman zaman rakibe göre farklılık gösterir hale getirmek lazım. Galatasaray maçında olduğu gibi. Beşiktaş, Eskişehirspor maçına da aynı şekilde çıktı ve oynadı. Fakat kendi alanına çekilmiş bir rakip karşısında sistemin dezavantajları ortaya çıktı.
BİRİNCİSİ: Defans, orta saha yuvarlağına kadar çıktığı için çabuk oynayan rakip, hızlı adamı da varsa tehlike olur.
İKİNCİSİ: Beklerin içeri kademesinden dolayı kenarlarda boşluklar olur ve çabuk ters oynayan takım daha rahat gol pozisyonu bulur.

Yazının Devamını Oku

Vazgeçme Hagi

5 Aralık 2010
GALATASARAY’ın maça istekli başlaması ve pozisyon bulması önemliydi ama daha iyisi bu baskıyı devam ettirmesiydi.

Sarı kırmızılıların uzun zamandır bir maça bu kadar iyi başlayıp götürdüğünü görmedim. Sahaya bakınca Galatasaray’ı defans ve orta sahadan oluşan bir takım olarak tanımlamak yanlış olmaz. Zaten öndeki bu eksiklik maç içinde sonucu ve puan sıralamasındaki yeri belirliyor.
Hagi bu eksikliği gidermek için takımı ilk haftalar ‘önce defans sonra kontra’ anlayışı ile sahaya dizdi ve oynattı. Fakat baktı ki olmayacak, bu sefer bu düşüncenin tam tersini yapmaya karar verdi ve ‘tam saha ve devamlı baskı’yı oynamaya başladı. Kasımpaşa, bunun ilk uygulamasını gördüğümüz karşılaşma oldu.
Hagi, her şey bitmiş olsa da, bu anlayışı ileriki haftalarda hatta aylarda da hiç vazgeçmeden sürdürmeli. Çünkü Galatasaray büyük takım olmuş ve tarihi başarılar kazanmışsa bunun sebebi tempolu, baskılı ve agresif oynamış olmasındandır.
Galatasaray’ın iyi oyununun sebebi; başlanan ve devam eden baskı kadar önde oynayan Kewell, Pino ve Aydın’ın sabit kalmadan hareketli oyunlarına Ayhan ile Barış’ın öne oyunla destek vermesidir.
Yarışın çok dışında kalsa da kötü bir dönemde kazanmak moral açısından önemli. Pino ve Barış’ın kaçırdığı pozisyonlar olmasa G.Saray averajını düzeltmekle kalmaz tarihi farkla da kazanırdı.
Pino’nun hareketli oyunu, Kewell’ın zekası ve asistleri, Ayhan’ın çalışkanlığı ve sorumluluğu, Aydın’ın süreti ve iyi oyunu, son olarak Hagi’nin doğru oyuncu değişiklikleri maçta dikkat çekenlerdi.
G.SARAY’IN İYİ İŞLERİ

Yazının Devamını Oku

Messi

30 Kasım 2010
MESSİ, Xavi ve İniesta ile dünyanın en iyi hücum yapan takımı Barcelona ile, dünyanın en iyi defans yaptıran hocası Mourinho’nun maçıydı. Inter’de iken bunu, izleyenleri hayran bıraktıracak kadar iyi yaptırmıştı ama o zaman İtalyan ekibi ile daha uzun zamandır birlikte idi. Sistemin işlemesi için yeteri kadar zaman geçmişti. Barcelona’nın inanılmaz maç başlangıcı ve baskısı Mourinho’nun beklemediği ve bilmediği bir durum değildi. Bu süper başlangıcın ve baskının ana sebebi devamlı yer değiştererek oynayan Xavi ile İniesta idi. Bu müthiş ikili bununla da yetinmeyip Madrid topu kaptığında baskıyı ilk yapan oyuncular oldular.

Real Madrid kendi sahasına kapanmasına rağmen Barcelona’nın önde oynayan 5’lisini kontrol altına alamadı. Çünkü bir defans ne kadar iyi olursa olsun bu kadar hareketli ve aynı zamanda yetenekli oyuncular karşısında hata yapar. Kaldı ki, Alonso ve Khedira oyunu iyi okuyan ve defanslarına iyi yardım eden oyuncular. Nitekim bu hatayı iki defa yapmak zorunda kaldılar.

Barcelona, oyunu çok çabuk değiştirme ve geniş alanda oynama özelliğine sahip ender bir takım. Bu özelliği Alves gibi bindirmeleri seven bir oyuncuyu yıldız yapıyor. Zaten Messi gibi tarif edilmesi zor bir futbolcu varken defans yapmak neredeyse imkansız. Aslında maç ‘dünyanın en iyi oyuncusu kim’ sorusuna cevabın bulunduğu karşılaşma oldu. Sonuç şüphe bırakmayacak kadar net; Messi.

Barcelona-Real Madrid

1-) Barcelona hep topa sahip iken Real Madrid hep kovalayan oldu. Bu hem yorgunluk hem de konsantrasyon kaybına ve hataya sebep oldu.
2-) Barcelona’nın orta sahası pas yapan ve pozisyon hazırlayan oyunculardan, Real Madrid’in orta sahası savunmayı düşünen oyunculardan kuruluydu.
3-) Barcelona’da Messi-David Villa takımın diğer oyuncuları ile birlikte hareket ederken, Real Madrid’de Ronaldo-Benzema kıpırdayamadılar bile.
4-) Barcelona’da Messi topla adam geçip final pasları atarken, Real Madrid’de Ronaldo dripling, pas ve şut özelliklerinin hiçbirini kullanamadı.
Yazının Devamını Oku

Tarihe geçecek maç

29 Kasım 2010
MAÇIN başlama vuruşundan önce takımlar sahaya dizildiğinde görüntü şunu anlattı; Maç orta sahada geçecek ve burayı kontrol eden maçı kazanacak. Hagi’nin Sabri, Ayhan ve Cana üçlüsüne Schuster, Guti, Aurelio ve Ernst üçlü orta sahası ile cevap verdi. Hagi’nin orta sahası daha diri ve çabuktu ama Schuster’inki daha teknikti. Ama Ali Turan’ın gereksiz hamlesi, hepsinden daha etkili oldu.
G.Saray ilk yarı boyunca Beşiktaş yarı alanında gol aradı. Net pozisyonlar da buldu fakat topun seçtiği gol ayakları, ikramı geri çevirince, maç zora girdi. Öne geçen Beşiktaş’ın ilk yarıyı kendi alanında geçirip kontra yapmak isteğini G.Saray orta sahası çabuk geri dönerek engelledi. G.Saray rakip alandaydı ama sadece görüntüde. 5 problem yüzünden pozisyon üretmekte sıkıntı çekti.
1- Önde kalabalık defans arasında oynayacak oyuncu yoktu. Pino arkası dönük oyunu becerebilecek niteliklere sahip değil.
2- Kenarda oynaması gereken Kewell ve Elano topu hep içeride alarak ve isteyerek Beşiktaş’ın işini kolaylaştırdı.
3- Yenik durumda oynarken daha fazla risk alıp adam ve alan kat etmesi gereken orta sahanın bu özelliği yoktu.
4- Sıkışmış oyunu sürpriz koşuları ile çözebilecek kenar bindirmelerini yapacak bekler oyuna çıkmadı.
5- Önde sadece Pino yer değiştirerek oynarken diğer hücum oyuncuları sabit kaldılar ve Beşiktaş defansını hata yapmaya zorlamadılar.

Yönetimin tek derdi Seyrantepe’deki stat

Hagi ikinci yarı problemin birini Mehmet Batdal’ı alarak çözmeye çalıştı ama sorunu halledecek oyuncunun buna yeterliliği yoktu. Hagi içinde bulunduğu sorunları işin ehli olmayan adamlarla çözmek zorunda. Yönetimin eline verdiği ve olmayan şeyleri istediği bu kadro ile devre arasına kadar en az kayıpla girmek zorunda. Hoş, az kayıp yapsa ne olacak ki. Şampiyonluk treni çoktan kaçtı. Yönetimin tek derdi var o da Seyrantepe’deki stat.Ben uzun zamandır bu kadar kısır, bu kadar zevksiz, bu kadar temposuz ve kalitesi düşük derbi görmedim. Tamam, Beşiktaş önde ve kazanmak için savunmayı düşündüğünden tempoyu düşürüp oyunu kitlemeye çalıştı. Ancak G.Saray ne orta sahası, ne de hücum hattı ile oyunu rolantiden kurtaramadı.

BEĞENDİM
Gol ve asistinin yanında futbolu ile Beşik-taş’a hayat veren Guti’yi.

BEĞENMEDİM
Rakiplerini “60’ların futbolunu oynuyorlar” diye eleştiren ama 60’ların futbolunu oynatan Schuster’i.

DİKKAT
Yönetim Seyrantepe Stadı’na kötü sonuçları unutturma gezisi düzenleyek.
Yazının Devamını Oku

Selçuk-Jaja-Burak

28 Kasım 2010
BAZI takımlar vardır. Maça başlayınca ilk 10 dakika birbirlerini tartarlar ve bu süre Rolanti geçer. Fakat Trabzonspor ve Gaziantepspor’un birbirlerini tartma tarzıda bir başka idi. Daha maçın başında sert ikili mücadelelerle başlayan maçta test gol ve pozisyonlarla devam etti. İlk yarım saatlik dilime bakarsak iki takımda testi başarı ile geçti.

GAZİANTEPSPOR...Golü atmadan önce ve golü attıktan sonra hep mücadelesini öne çıkarıp ikili mücadeleleri kazanmaya çalıştı. Golü bulduktan sonra kendi alanına sanki son 10 dakika kalmış gibi çok erken çekildi ve gole davetiye çıkardı. Önde oynadığı süre içinde kendi alanında çok adamla olmasına rağmen paylaşım ve pozisyon hatası yaptılar.
Geri çekildiği yada baskı yediği dakikalarda çabuk adamlarına rağmen iyi ve hızlı çıkamadı. Hem 10 kişi kaldığı hemde iki gol yediği dönemler kendi alanında ve defansta en fazla adamla olduğu dakikalardı.
TRABZONSPOR...
Golü yemeden önce ve golü yedikten sonra hep tekniğini öne çıkarıp ayağa pas yaptı. Golü yedikten sonra oyundan kopmadan, sakin kalıp rakip alanda baskı yaptılar ve golü buldular. Geride oynadığı süre içinde araya ve öne riskli pasları denediler ve kazandılar. Özellikle Jaja ve Selçuk.
Baskılı oynadığı anlarda çok önde oynamasına rağmen Egemen-Giray’ın adam paylaşımı ve çabuk dönen orta sahası ile tehlike yaşamadı. Hem 10 kişi bıraktıran hemde iki gol atılan bölümde başrolde hep Selçuk, Jaja ve Burak vardı.
Bu maçın değerlendirmesini G.Antep’in eksik olmadığı ilk yarı çerçevesinde değerlendirmek lazım. İlk yarıda öne çıkan oyuncular maçın da adamlarıydı.
JAJA: Kalabalık rakibe rağmen sakin ve yetenekli ayakları ile pozisyon hazırlayıp gol atmakla kalmadı,top alarak ve tutarak baskıda önemli rol üstlendi.

Yazının Devamını Oku

Bunun adı tecrübesizlik

25 Kasım 2010
VALENCIA karşılaşması, Bursaspor’un şimdiye kadar oynadığı maçlardan kazandığı tecrübe ile çıktığı en rahat maçtı. Bursalı oyuncuların panik ve telaş yapmadan başlayıp götürdükleri ilk maçtı. Ta ki penaltıya kadar... Geri düştüğümüz ana kadar sahada yapılması gereken her şeyi yapan ve net pozisyonlar bulan Bursaspor gol sonrası dağıldı. Sercan’ın pozisyonu Şampiyonlar Ligi’nde bir takıma ve oyuncuya gelebilecek en rahat pozisyondu. Hani derler ya “Bunu atamayacaksın da neyi atacaksın?”
İlk golü yedikten sonra Bursalı oyuncuların gösterdiği reaksiyonun tam ismi tecrübesizlikdir. Net pozisyonları kaçırıp, üstüne yiyen yeşil beyazlı oyuncuları moral olarak yaşadıkları çöküntüden çıkaracak tek şey tecrübe idi ama o da daha yeni kazanılıyor. Bu kadar iyi oynarken, “nasıl ilk golü yeriz” diye üzülürken bozulan konsantrasyon ikinci golü geciktirmedi. Bursasporlular’ın geriye düştükten sonraki vücut dilleri ve eğik kafaları her şeyi anlatıyordu.
Ne bekledik?
 İlk golü atmayı. Sercan ile çok net bir pozisyonu atamayarak yine mi
dedik ama Batalla devreye girdi.
 İlk puanı almayı. İlk 10 dakikadaki oyun puan heyecanı verse de sonraki dakikalar kabus gibiydi.
 Kafa tutmayı. En azından oyuncularımızın daha agresif ve yenilgiyi zor kabullenen bir anlayışla mücadele etmesini bekledim.
Ne olduk?
 Şampiyonlar Ligi’nin en kolay takımı.
 Şampiyonlar Ligi’nin en çabuk çözülen takımı.
 Şampiyonlar Ligi’nin en rahat gol atılan takımı.
 Şampiyonlar Ligi’nin en nazik takımı.
 Şampiyonlar Ligi’nin defans yapamayan takımı.
Farklar...
 Bursaspor orta sahada iki pas yapamazken Valencia orta sahası hem adam geçti hem de kenarları iyi kullandı.
 Deplasmanda oynayan Bursaspor iyi kapanıp kontra yapması gerekirken, çabuk iyi çıkışlarla gol bulan Valencia oldu.
 Bursaspor defansı top almayan orta saha yüzünden uzun oynarken, Valencia defansı kafa toplarını bile uzun oynamadı.
 Bursasporlu oyuncular ikili mücadelelerde çabuk pes ederken, maçı daha 30. dakikada kazanmış Valencialı oyuncular hala agresifti.
Sonuç
Evet Valencia maçı hak ederek kazandı ama bunda kaybetmeyi kabullenen Bursaspor’un da katkısı büyük. Tecrübe kazanırken bu kadar da ağır yenilgiler olmamalı. Bursaspor için ilk yılında yenilgiler alması normal ama bu kadar açık ve kolay goller yememeli. Yeri geliyor Manchester United bile kendi sahasına gömülüp defans yapıyor. Ben Bursaspor’u Şampiyonlar Ligi’nde 15 yıl öncesinin futbolunu oynayan bir takım olarak görmek isterim ki, bu denli kötü sonuçlar çıkmasın. Bu maçtan benim öğrendiğim şu: Defans yapmayı bilmezsen gol yemeyi öğrenirsin.
Yazının Devamını Oku

Deplasman takımı

22 Kasım 2010
SABIRLI oynayan mı, sabır taşını çatlatan mı? G.Saray, Hagi ile özellikle deplasmanlarda sabırlı oynayıp daha derli toplu bir görüntü veriyor. Dünkü rakibi Kayserispor ise, içeride dışarda sabrın sınırlarını zorlayacak derecede oyundan kopmayan ve taviz vermeyen bir takım. İki takımın da bugüne kadarki görüntülerinin dışında ortaya koydukları tempo ve hızlı oyun net pozisyonları beraberinde getirdi. En dikkat çeken ise, kaleyi görenin vurduğu bir maç olmasıydı.
Hagi takımın başına geçtiğinden beri istek olarak en iyi Galatasaray’ı gördüm. Ama oyuncuların moralleri için bunu söylemek zor. Misimoviç’in kadro dışı kalması doğal olarak oyuncuların moralini olumsuz etkilemiş. Nasıl etkilemesin ki? Sıranın kendisine geleceği endişesiyle futbol ne kadar oynanır? Buna rağmen kaybedecek bir şeyi olmayan Galatasaraylı oyuncular ellerinden geleni bu kötü dönemde yaptılar.
Ali Sami Yen’de kötü olan Galatasaray, deplasmanda eldeki oyuncularına uygun oynayabildiği için daha iyi gözüken bir takım. Rakip kazanmak için gelince hem iyi geri koşup pozisyon az veriyor hem de önde Elano ve Kewell gibi iyi top kullanan, Pino gibi süratli oyuncuların kullanabileceği geniş alanlar buluyor. Fakat iş Ali Sami Yen’e gelince olay tersine dönüyor ve Galatasaray kötü oynayarak kaybediyor.
Golsüz olmamalıydı
MAÇIN tamamı son haftalardaki en zevkli golsüz maç oldu. Forvetler ve orta sahalar golü kaçırmak isteseler başaramayacakları pozisyonları dışarı ya da kaleciye teslim ederek bu güzel maçı 0-0 bitirdiler. Premier Lig’de zevkle seyrettiğimiz; topun iki kaleye gidip geldiği nefis maçlardan birini izledik. Hatta ikinci yarı iki takım biraz abartıp kaleye gittikleri bütün topları ciddi pozisyona çevirdi.
Bu kadar fazla sayıda pozisyonun ortaya çımasının sebebi orta sahaların oyundan düşmesi ve topu alanın bu bölgeyi kolayca kat etmesi. Kayserispor’un liderlik hesabı yapması ve Galatasaray’ın ‘çıkmayan candan ümit kesilmez’ anlayışı ile oynaması pozisyon fazlalığının bir diğer sebebi. Genelde son dakikalarda kazanmayı başaran Kayserispor bu sefer de aynısını denedi ama maçın kazananın olmayacağı kaçırılan pozisyonlardan belliydi.
GS neden kazanamadı?
Elano, Pino ve Barış’ın, amatörlerin bile yapmayacağı gol vuruşları.
Kewell ile sol kanadı kullanmaya çalıştı ama sağ kenar yoktu.
Bitirici vuruşları yapacak bir forvet yokluğu net pozisyonlarda çok hissedildi.
Risk aldığında kaybeden Galatasaray kontrollü oyunu tercih ettiği için.
İkinci yarının ortalarında temposu düştü, oyuna sonradan girenler de etkisizdi.
Yazının Devamını Oku

Çıkış yolu belli

21 Kasım 2010
GALATASARAY son Manisa mağlubiyetinden sonra içinden çıkılması zor bir kaosun ortasında buldu kendini.

Aslında ta sezon başında bugünlerin sinyali verilmişti ama günü kurtarma düşüncesi G.Saray’ı bataklığa saplayan uygulamalara sebep oldu. Bugün itibari ile Galatasaray Yönetimi sanal ve reel olarak iki farklı uygulama yapabilir. Bunlardan sanal olanları iki şekilde olur.
 HOCA GÖNDERMEK: Bu gerçekleşmesi zor olan ve yönetimin aklına bile getirmesi İnfiale yol açacak bir uygulama olur. Zaten bugüne kadar 6 hoca göndermiş ve bu anlamda kredisi bitmiş bir Galatasaray Yönetimi var.
 OYUNCU GÖNDERMEK: Bu da şu anki kadroya baktığımızda zor gözüken bir seçenek. Eldeki oyuncuların birçoğu sakat ya da pahalı yabancı. Kaldı ki, Hagi oynatacak oyuncu bulmakta zorluk çekerken bir de kadro dışı bırakmak hepten günü kurtarmaya dönük bir uygulama olur.
Yönetim bu iki seçenekten oyuncularla ilgili olanını seçerse iki hatayı kabul etmiş olur. Birincisi; bu transferleri yapan yönetim hatalı oyuncu seçimleri yaptığı gerçeğini kabullenir. İkincisi; bugüne kadar Galatasaray’ı yönetme şekli olan popülist anlayışı ortaya koyar.
Bütün yollar aynı yere
Galatasaray yönetiminin yapacağı reel uygulama ise olağanüstü kongre kararı almak olacaktır. Zaten ortaya çıkan şartlara bakarsak bütün yollar yönetime, dolayısı ile kongreye çıkıyor. Ne enteresandır ki, bu tarz dönemlerde yönetimleri kurtaracak iki uygulama olan hoca ya da oyuncu değişimini yapmaya imkan yok. Burada bile elleri kolları bağlı şekilde ne yapacaklarını bilmiyorlar. Halbuki G.Saray’ın menfaatine en uygun olan yol bir an önce bu kararı almak ve yeni, heyecanlı, vizyonlu ve güvenoyu almış bir yönetime fırsat tanımaktır. Tabii bu Galatasaray’ı düşünenlerin düşünebileceği bir durum.
Yenilenmeye ihtiyaç var

Yazının Devamını Oku