İnönü, her zaman ki muzip ifadesi ile güldü, "Ooo, ne güzel. Yani siz gidiyorsunuz, dublörünüz var, O gelecek. Ne yapmalıyım, acaba gezinin bundan sonra ki bölümlerine bende mi dublör yollasam. Geziye bir başka arkadaş mı devam etse...".
Yoğun kahkahalar oldu.
Aslında her gezisinde renk vardı.
Erdal Bey, bir alemdi.
Gezi devam etti.
Sonra Bozburun’da yine buluştuk.
Bozburun bir dünya cenneti.
İnönü bu, hem dinleniyor, hem de çevre ziyaretlerini ihmal etmiyor.
Sahilde gezerken, Bozburun’un yerlisi köylüler İnönü’yü yakaladı.
Dertliler. Çoğu balıkçı.
Geçimleri denizden.
Dediklerine göre, Bozburun’a yeni gelen Karakol komutanı balığa çıkmalarına izin vermiyor. Bin bir engel çıkarıyor.
Köylüler yakınıyor:
"Paşam, perişan haldeyiz. Komutan bizi denize çıkarmıyor. Ağlarımızı alıyor, topluyor. Biz nasıl geçineceğiz.
Bizim başka ekmek kapımız yok ki. Ne olur söyleyin Komutana, gariban balıkçı ile uğraşmasın. Söyleyiverin Paşam".
İnönü, dinledi, dinledi, sonra gözlerinin içine bakan balıkçılara dudaklarından şu sözcükler döküldü:
"Olur görürsem söylerim".
Varın bizim halimizi düşünün!
Paşa oğlu olduğu için Ege’nin tüm köylerinde O’na da Paşa diye hitap ediyorlardı.
Buna da alışmıştı.
"Ben Paşa değilim" dese de kimseye anlatamıyordu.
Paşa aşağı, Paşa yukarı!
Paşa oğluydu ya, O da bir nevi Paşa’ydı!
Bozburun’da sahil turu sürüyor.
Bu kez başka bir balıkçı grubu kesti Erdal Bey’in önünü.
Yerde kocaman bir tas, içinde yine o heybette bir ıstakoz.
Başında gurur dolu balıkçılar.
İnönü önce ilgi ile izledi, dakikalarca.
Erdal Bey baktı, balıkçılar baktı.
Erdal Bey baktı, gazeteciler baktı.
Böylece birkaç dakika.
Sessiz ama anlamlı.
Istakoz da tüm heybeti ile tasta.
Sonra çevresindekilerin bir şeyler söylemesini beklediklerini hissetti Erdal İnönü.
Ve bombayı patlattı:
"Ortaçağ şövalyelerine benziyor, ama yakalanmış".
Nereden gelmişti aklına.
Ne çağrışım yapmıştı, bilinmez.
Ama Erdal Bey de böyle şeyler söylerdi doğrusu!
Kitaplar yazdı, bilimsel toplantılara katıldı.
Siyaset denince, "O konuya hiç girmeyelim" dedi hep.
Ama doğruyu gösterdi:
"Birleşme, gelişme, yenileşme ve halkla bütünleşme"
Belli ki dili yanmıştı.
Belli ki sıkıntı çekmişti.
Önceki yıl Lozan Toplantısı için İzmir’deydi, sonra nice küçük buluşmalar, ayaküstü sohbetler.
Hep bir sevgi, saygı bağı.
Hep bir içtenlik.
O bırakalı beri, İzmir öksüz.
"Aslan Sosyal Demokrat" yok.
Aslan sosyal demokratlar şokta.
Bir süredir hep yitirdiğimiz değerlerin arkasından ahlar vahlar dile getirmiyor muyuz?
Onlar yaşarken ne yapıyoruz peki?
Hangi değerlerine, hangi ilkelerine, hangi insanlıklarına alkış tutuyoruz?
6 Kasım büyük devlet adamı Bülent Ecevit’in de birinci ölüm yıldönümü.