Paylaş
Ve biz sıradan faniler uluslararası ilişkileri hep komşuluk, akrabalık ilişkileri duygusallığında algılayıp öyle tepkiler veriyoruz.
Eh siyasetçi de bunu bilip durur mu? O duygusal, insani damardan girip, veriyor coşkuyu...
Başka bir ülkeyle aramızda olay oluyor, siyasetçi, kendi stratejisi onu gerektiriyorsa bağırıyor: “O ülkenin, ne ölüsü ölüme, ne dirisi dirime, hakkımı helal etmiyorum, bunlardan adam olmaz, ölsek su vermezler, selamı sabahı kestik!”
Halk daha çok bağırıyor: “Vaaay! Allah onlara gün yüzü göstermesin! Zaten ezelden beri bize düşmanlar, pislik onlar! Bir daha selam veren nah böyle olsun!”
Kesmiyor, o ülkenin vatandaşlarından, hatta o ülkenin vatandaşı olmayan, sadece onlara ismi, tipi filan benzeyen birkaç kurban bulup sopayla dövülüyor filan. Bir ferahlıyoruz.
Arada birkaç makul, aklı başında adam çıkıp “Yahu köprüleri atmasak, onlarla ekonomik ve stratejik şöyle ortaklıklarımız, çıkarlarımız var...” filan demeye kalkarsa, onlar da dayağı yiyip oturuyor. “Milli gururumuz ayaklar altına mı alınsın? Gerekirse tüm dünyanın karşısına çıkarız biz! Hain misin oğlum sen!?”
Bir süre geçiyor...
Artık zamanın ruhu mu, siyasetçinin ruhu mu, borsanın ruhu mu bilmem, işler değişiyor... Şartlar düşman kardeşleri barışmaya, en azından selamlaşmaya mecbur bırakıyor.
Siyasetçi yine en kalbi duygularımıza sesleniyor: “Böyle ayrı gayrı olmuyor yav. Biz birbirimize mecburuz. Ayriyeten, biz birbirimizi biliriz. Esasında severiz de çaktırmayız. Onlara yüz vermez gibi yapıp, uykularında öperiz. Karşılıklı hatalar ettik, ama onlar özür diledi. En azından “özür dileriz” demeye getirdiler, bunu yüz ifadelerindeki burukluktan anladık. Biz de dayanamadık alttan aldık, ‘Siz de kusura bakmayın yav, insanız’ filan dedik. Affetmek büyüklüktendir.”
Halkın gözleri doluyor. Siyasetçiye gönülden katılıyor halk. “Bizi kıskananlar aramıza nifak soktu. Zaten ayrıyken onlar çok ağlamışlar, her gece içip, şarkılar söyleyip bizi sayıklamışlar. Sefil perişan olmuşlar. Çok üzgünler yazık. E affetmek büyüklüktendir tabii” diyor.
Siyasetçi günün anlam ve önemine göre atarlanmayı, babalanmayı, iç veya dış politikada kârlı görüyorsa bir kabadayılıktır gidiyor. Hep birlikte Polat Alemdar’a bağlıyoruz.
Siyasetçi günün anlam ve önemine göre, ekonomik, stratejik olarak darda kalıp ilişkileri ısıtmaya mecbur olunca, bir hoşgörü seli, bir sevgi pınarı basıyor ortamı. Biz de Polat Alemdar olmayı bırakıyoruz, Ekmek Teknesi’ndeki Fırıncı Nusret tatlılığı geliyor üstümüze: “Affetmek erdemdir, küslük olmaz, öpüşüp barışalım, büyüklük bizde kalsın” diyoruz.
Dün “Böyle büyük hareketlere gerek yok, ilişkileri zedelemeden çözelim” diyen aklı başında, sağduyulu adamlar, bu defa “Aslında biz söylemiştik, iyi oldu da... Madem o kadar bağırdık, şimdi aniden sıkı fıkı olmak ülkenin dış siyaset çizgisini hafifletmez mi?...” demeye kalmadan yine dayak yiyorlar! “Vay sen savaş mı çıksın istiyorsun? Sen kaos peşinde misin? Hiç dostumuz olmasın mı dünyada ya? Acımızdan ölelim mi? Hain misin oğlum sen!?”
Her şekilde, ne olursa olsun, coşkuya kapılmayan, makul, aklı başında adamlar hep dayak yiyor.
En enteresanı da bence ne biliyor musunuz? Yazının konusu illa Türkiye değil.
Neredeyse Edirne’nin doğusundaki her ülkede bu böyle oluyor!
TÜRKİYE'DE GÜZEL ŞEYLER DE OLUYOR(!)
ÜLKENİN ormanları günlerdir yanıyor.
Uyarı gibi bir deprem oldu, görünüşe bakılırsa yıllardır alınan pek bir önlem de yok.
Müftülere nikâh kıyma yetkisi veriliyor.
Mezuniyet günü Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni okuyan birkaç öğrenciye disiplin soruşturması açıldı!
Çoluğu çocuğu olanlar eğitimin halini görüp korkuyor, nasıl yurtdışında okuturuz planı peşindeler.
Turizm bitmiş, sektörden insanlar işsiz, oteli olan eş dost her şeyi kapatıp gitmeyi düşünüyor.
Çocuk istismarı, trafik kazaları kadar sık gördüğümüz günlük haberler arasına girdi.
Bu esnada beni pek mutlu eden bir olay yaşandı. Survivor’da Damla’yı tutuyordum. Semih elendi, Damla kaldı.
Geçtiğimiz hafta ülkeyle ilgili sevinç ve umut kaynağım buydu!
Bir de çok güzel karpuz yaptı bu sene.Her şey yolunda yani...
Paylaş