Selülite neden olan faktörlerSelülite neden olan faktörler
• Kötü beslenme
• Dolaşım eksikliği (kan akışı)
• Cildin zayıf kollajen yapısı
• Aşırı kilolu olma veya vücut yağında artış
• Hormonal değişiklikler
• Fiziksel aktivite eksikliği (yerleşik bir yaşam tarzı)
Ayrıca hormonal dengesizlikler, yüksek miktarda stres, otoimmün hastalık veya diyabet gibi mevcut tıbbi durumlar, genetik, kötü beslenme, alerji, sigara içme, çok fazla güneşe maruz kalma ve diğer toksisite nedenler selilüt, sarkıklık veya kırışıklık gibi cilt problemlerine neden olabilir.Avrupa Dermatoloji Akademisi Dergisi'nde yayınlanan Temmuz 2000 tarihli bir araştırma çalışmasına göre, selülit, yüksek stres ve artmış kortizol seviyeleri nedeniyle artan katekolamin seviyelerinden kaynaklanabilir. Stres ve kötü beslenme gibi şeyler de vücudumuzda cildin genç görünmesini sağlamak için çok önemli madde olan kolajen üretiminin yavaşlamasına neden olur.
Hücrenin dejenere olması durumundan dolayı beslenmenin de enflamasyonda etkileri oldukça önemlidir.
Peki enflamasyona en çok sebep olan besinler nelerdir?
Peki anti-enflamatuar besinler nelerdir?
İnsanlık tarihinde görülen MERS ve SARS virüslerinde ölüm oranı koronavirüse göre çok daha yüksekti. Covid-19, ortalığa yayılan feveranlar kadar abartacak ölümcül bir salgın değildir. Bir sürü hastalıktan dünyada senede kaç kişi öldüğünü ortaya koymak için mikrobik ya da paraziter hastalığın adını yazıp dünya sağlık teşkilatının sitesinde yıllık ölüm oranlarına bakın, göreceksiniz.
- Son TUİK verilerine göre %17 en yüksek riskli grup büyüklerimiz/yaşlılarımız/65yaş üstü bireyler...
- Kemoterapi tedavisi alan hastalarımızın grip olması dahi sakıncalı, onların ve çevresindekilerin özellikle dikkatli davranması gerekli.
- Bağışıklık sistemi zayıf bireyler de risk altında.
1. Yeterli uyku: Günlük ortalama 7 saatlik uyku, bağışıklık sisteminizin güçlü olması için çok önemli.
2. Düzenli egzersiz: Mutlaka günlük hayatınızda yürüyüş, yoga, meditasyon vb. basit bile olsa egzersizlere yer vermelisiniz.
3. Temastan kaçının.
4. Temizliğe özen gösterin: Özellikle ellerinizi sık sık yıkamalı; günlük banyo, diş, saç temizliğini yapmalısınız.
1-Beta karoten (vitamin A) içeren gıdalar: Kırmızı ve turuncu renk beta karoten rengidir. Çilek, kırmızıbiber, mor soğan, havuç gibi gıdalar o zengin beta karoten içerikleri ile deri üzerinde ultraviyole etkisiyle ve yanma reaksiyonları sonucu oluşan tahribatı yavaşlatır.
2-Lütein (karotenoid) içeren gıdalar: Yapılan çalışmalarda yaşlanmaya bağlı katarakt, makula dejenerasyonu, güneş ve güneş ışınlarının tahrip edici etkilerinin tamamına karşı koruyucu etkileri olan bir besindir. Karalahana, kabak, yeşil yapraklı lahana, pazı, roka ve bezelye içinde bolca bulunur.
3-Alfa tokoferol (vitamin E): Belirgin olarak etkisini sinir sitemi hücreleri üzerinde gösterir. Badem, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, fındık, ceviz, ıspanak, brokoli, avokado gibi yiyeceklerde bol miktarda bulunur. Zamana karşı hem iç hem dış görünümünüzde yaşlanmaya karşı savaşır.
4- Askorbik asit (vitamin C) içeren gıdalar: İnsanda üretilemeyip yine dışardan alınması gerekli olan vitaminlerden olan askorbik asit, bilinen en iyi oksijene bağlı yaşlanma engelleyicidir. Kollajen yapımını artırıcı (yaşlandıkça özellikle derideki kollajen azalır ve kırışmaya başlar) ajandır. Kırmızı biber, soğan, turunçgiller, papaya, kuşburnu gibi gıdalarda bolca bulunur.
5-Tiamin (B1 vitamini) içeren gıdalar: Erken çocukluk döneminde büyümeyi hızlandırmak gibi fonksiyonlarının yanında, duygu durumunun düzenlenmesi (mutluluk, huzur) gibi etkilerden sorumludur. Bunun yanında oluşan tahribat ve yıkımlarda yenilenme ve vücutta enerji üretiminde kullanılır. Baklagiller (organik), ton balığı, alabalık, yumurta (organik) ve kuşkonmaz yüksek tiamin içeriğiyle destek sağlar.
Dünyanın bütün kadınlarının her dokundukları yerde mutlu ve huzurlu olması, yaşamın kadın erkek, farklı ırklar, farklı dinler gibi ayırıcı ağızla değil de insan olmak gibi birleştirici bir yaşam sürmeleri dileklerimle…
Hepimizin günü kutlu olsun, aydınlıkla kalın.
Laboratuvar çalışmalarında; limon suyu ile birlikte yapılan aronia suyunun hücre içinde kolinesteraze aktivitesini düşürerek Senil Demans, Parkinson hastalığı ve Alzheimer hastalığındaki temel patolojiyi engellemek yönünde kullanılabileceği etkisini göstermiştir.
İnsan üzerindeki deneylerinden birinde 44 kalp krizi geçirmiş ve statin tedavisi alan hastalarda günde 3 kez birer bardak aronia suyu kullanımıyla tansiyonda sistolik (büyük) 11 mmhg, diastolik (küçük) 7,2 mmhg tansiyon düşüşü sağlamış kalp damar hastalıkları ile ilgili geçirilebilecek hastalıkların riskini anlamlı ölçüde azaltmıştır. (benzer bir karşılaştırmaya örnek olarak tansiyon ilacı kullanılarak Framingham çalışmasında 1 mmhg tansiyon düşüşünün kalp damar sistemi hastalıkları ile ilgili atak geçirme riskini azalttığı gösterilmiştir). Sonuç olarak; kalp hastaları ve tansiyon rahatsızlıkları müthiş etki ettiğini görebiliyoruz.
Damar tıkanıklığı ve kanser riskini azaltırMetabolik sendrom ve benzeri etkilerle damar tıkanıklığına karşı etkisinin 2 ay günde 3’er bardak kullanımla ortaya çıktığı ve ciddi risk azalttığı; insan vücudunda damar tıkanıklığı tehdidini arttıran faktörleri azalttığı gösterilmiştir. Laboratuvarda hücre kültürleri çalışmalarında ve hayvan deneylerinde kanser hücresi artışını durmasını sağlayan meme, kalın barsak, kemik iliği kanseri ve akciğer kanseri dokusunda antosiyanin miktarının çok zengin olması sebebiyle; kanser hücresi sinyalizasyonunu bozmaktadır. Bu anlamda kansere karşı mükemmel bir silah olduğunu söyleyebiliriz.
Yapılan başka bir deneyde insanın günlük beslenmesine aronya katıldığında, kolesterol düzeyinde yüzde 7 oranında düşüş sağladığı gözlenmiştir. Ayrıca; iltihap karşıtı etkisi, kortizonla karşılaştırılmış metil prednisolon 10 mg dozuyla benzer antiinflamatuar etkiyi steroid hormon yan etkileri olmadan yapmayı başarmıştır. Bunun yanı sıra; kan şekeri ve kilo kontrolünde etkili olduğuna dair çalışmalarda bulunmaktadır.
İlaç ve kozmetik sanayinde tercih edilmektedir
Birçok faydalı besin gibi aronya meyvesi de organizmaya sağladığı pek çok faydası sebebiyle hem ilaç sanayinde hem de kozmetik sektöründe yer almaktadır. Günümüzde de popülerliği git gide artan bu meyveyle henüz tanışmadıysanız mutlaka deneyin. Sağlıkla mutlulukla, aronia ile huzurla yaşayın; aydınlık bir yaşamınız olsun.
Laboratuvar çalışmalarında; limon suyu ile birlikte yapılan aronia suyunun hücre içinde kolinesteraze aktivitesini düşürerek Senil Demans, Parkinson hastalığı ve Alzheimer hastalığındaki temel patolojiyi engellemek yönünde kullanılabileceği etkisini göstermiştir.
İnsan üzerindeki deneylerinden birinde 44 kalp krizi geçirmiş ve statin tedavisi alan hastalarda günde 3 kez birer bardak aronia suyu kullanımıyla tansiyonda sistolik (büyük) 11 mmhg, diastolik (küçük) 7,2 mmhg tansiyon düşüşü sağlamış kalp damar hastalıkları ile ilgili geçirilebilecek hastalıkların riskini anlamlı ölçüde azaltmıştır. (benzer bir karşılaştırmaya örnek olarak tansiyon ilacı kullanılarak Framingham çalışmasında 1 mmhg tansiyon düşüşünün kalp damar sistemi hastalıkları ile ilgili atak geçirme riskini azalttığı gösterilmiştir). Sonuç olarak; kalp hastaları ve tansiyon rahatsızlıkları müthiş etki ettiğini görebiliyoruz.
Damar tıkanıklığı ve kanser riskini azaltır
Metabolik sendrom ve benzeri etkilerle damar tıkanıklığına karşı etkisinin 2 ay günde 3’er bardak kullanımla ortaya çıktığı ve ciddi risk azalttığı; insan vücudunda damar tıkanıklığı tehdidini arttıran faktörleri azalttığı gösterilmiştir. Laboratuvarda hücre kültürleri çalışmalarında ve hayvan deneylerinde kanser hücresi artışını durmasını sağlayan meme, kalın barsak, kemik iliği kanseri ve akciğer kanseri dokusunda antosiyanin miktarının çok zengin olması sebebiyle; kanser hücresi sinyalizasyonunu bozmaktadır. Bu anlamda kansere karşı mükemmel bir silah olduğunu söyleyebiliriz.
Yapılan başka bir deneyde insanın günlük beslenmesine aronya katıldığında, kolesterol düzeyinde yüzde 7 oranında düşüş sağladığı gözlenmiştir. Ayrıca; iltihap karşıtı etkisi, kortizonla karşılaştırılmış metil prednisolon 10 mg dozuyla benzer antiinflamatuar etkiyi steroid hormon yan etkileri olmadan yapmayı başarmıştır. Bunun yanı sıra; kan şekeri ve kilo kontrolünde etkili olduğuna dair çalışmalarda bulunmaktadır.
Mide asit salgısının oluşumunun uyarılmasından, barsak hareketinin düzenlenmesine, seksüel arzu ve isteğin sağlanmasından, kan hücrelerinin hemoglobin yapımına kadar ana reaksiyonların tam merkezinde olan histidin eksikliğinde; büyüme ve gelişme geriliği, hafıza yetersizliği, cinsel fonksiyon bozuklukları görülür.
Ayrıca alerjik hastalıklarda da önemli fonksiyonu olan histidin; kırmızı et, kümes hayvanları, özellikle mercimek ve soya gibi baklagiller, yumurta, kinoa, pirinç, yulaf gibi tahıllar ve yer fıstığında çokça bulunur.
Bunları takviye olarak alabilirsiniz fakat en iyi ve güvenli yol; doğru besin kaynaklarından protein ağırlıklı besin tüketimini sağlayarak bu eksikliği hiç oluşturmamaktır.
Vejetaryen bireyler de baklagil (mercimek/fasulye vb.) ve tahıl (kinoa, karabuğday vb.) tüketimini artırarak bu durumu çözmüş olur.
Histidin; ciddi anlamda yaşlanma karşıtı ve özellikle ciltte gençliğe dönüşümü hızlandırıp, uzun yaşamın kapısını aralayan önemli bir amino asittir. Gençliğinizin uzun yıllar kalıcı olması dileklerimle, aydınlık huzurlu günler diliyorum.
Mide asit salgısının oluşumunun uyarılmasından, barsak hareketinin düzenlenmesine, seksüel arzu ve isteğin sağlanmasından, kan hücrelerinin hemoglobin yapımına kadar ana reaksiyonların tam merkezinde olan histidin eksikliğinde; büyüme ve gelişme geriliği, hafıza yetersizliği, cinsel fonksiyon bozuklukları görülür.
Ayrıca alerjik hastalıklarda da önemli fonksiyonu olan histidin; kırmızı et, kümes hayvanları, özellikle mercimek ve soya gibi baklagiller, yumurta, kinoa, pirinç, yulaf gibi tahıllar ve yer fıstığında çokça bulunur.
Bunları takviye olarak alabilirsiniz fakat en iyi ve güvenli yol; doğru besin kaynaklarından protein ağırlıklı besin tüketimini sağlayarak bu eksikliği hiç oluşturmamaktır.
Vejetaryen bireyler de baklagil (mercimek/fasulye vb.) ve tahıl (kinoa, karabuğday vb.) tüketimini artırarak bu durumu çözmüş olur.
Histidin; ciddi anlamda yaşlanma karşıtı ve özellikle ciltte gençliğe dönüşümü hızlandırıp, uzun yaşamın kapısını aralayan önemli bir amino asittir. Gençliğinizin uzun yıllar kalıcı olması dileklerimle, aydınlık huzurlu günler diliyorum.
Kokoreç hayvan bağırsağından yapılma, çok faydalı içerikleri olan, bol kollajen ve vitamin kaynağı Anadolu’ya özgü yemeklerimizden biridir. İçeriğindeki kas ve bağ dokusu eklem ağrılarına iyi gelen, kadınlarda kırışıklık önleyici estetik girişimler ve mezoterapide kullanılan bazı vitamin ve mineraller bulunur. Bu sebeplerden dolayı kokoreç, özellikle kadınlar için oldukça kıymetli görünüyor.
Kokoreç, hayvansal yağ dokusunda omega-3 ve omega-6 gibi kalp damar sistemindeki hastalıklarına karşı koruyucu etkisi olan yağ asitlerini de bulundurur. Eksikliğinde gece körlüğü, kısırlık, kanama bozuklukları, diş çürümesi, eklem sıvısı eksilmesi gibi hastalıkların oluşumuna yol açan A, D, E, K vitaminleri açısından da çokça zengin içeriği bulunduğundan, bu hastalıklara karşı önleyici etkisi bulunmaktadır.
Yapısal olarak zengin düz kas, kendine ait sinir dokusu, bağırsak içini döşeyen yüksek (enzimatik) protein içeriği kokoreci beslenmek için eksiksiz bir alternatif yapmaktadır. Bütün bu içeriğine ek olarak yüksek miktarda potasyum, kalsiyum, fosfor, azot, magnezyum, sülfat, krom ve vanadyum gibi zengin içerikli elementleri de barındırır. Bu elektrolitlerin eksikliğine bağlı oluşabilecek kas krampları, halsizlik, güçsüzlük, depresif duygu durumu gibi problemleri önler.
Vitamin ve mineral açısından fazlasıyla zengin içerikli bir besin olduğu için günlük vitamin ve mineral ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmektedir. Bütün bu faydaları yanında kokoreci pişirme sırasında oluşabilecek karbonlaşma ve organik dokuda oluşabilecek kanserojen oluşumlardan korumak için yeterli ısıda yanmadan ve besin değerini kaybetmesini engellemek için yavaşça pişirmek önemlidir.
Kokoreç hayvan bağırsağından yapılma, çok faydalı içerikleri olan, bol kollajen ve vitamin kaynağı Anadolu’ya özgü yemeklerimizden biridir. İçeriğindeki kas ve bağ dokusu eklem ağrılarına iyi gelen, kadınlarda kırışıklık önleyici estetik girişimler ve mezoterapide kullanılan bazı vitamin ve mineraller bulunur. Bu sebeplerden dolayı kokoreç, özellikle kadınlar için oldukça kıymetli görünüyor.
Kokoreç, hayvansal yağ dokusunda omega-3 ve omega-6 gibi kalp damar sistemindeki hastalıklarına karşı koruyucu etkisi olan yağ asitlerini de bulundurur. Eksikliğinde gece körlüğü, kısırlık, kanama bozuklukları, diş çürümesi, eklem sıvısı eksilmesi gibi hastalıkların oluşumuna yol açan A, D, E, K vitaminleri açısından da çokça zengin içeriği bulunduğundan, bu hastalıklara karşı önleyici etkisi bulunmaktadır.
Yapısal olarak zengin düz kas, kendine ait sinir dokusu, bağırsak içini döşeyen yüksek (enzimatik) protein içeriği kokoreci beslenmek için eksiksiz bir alternatif yapmaktadır. Bütün bu içeriğine ek olarak yüksek miktarda potasyum, kalsiyum, fosfor, azot, magnezyum, sülfat, krom ve vanadyum gibi zengin içerikli elementleri de barındırır. Bu elektrolitlerin eksikliğine bağlı oluşabilecek kas krampları, halsizlik, güçsüzlük, depresif duygu durumu gibi problemleri önler.
Vitamin ve mineral açısından fazlasıyla zengin içerikli bir besin olduğu için günlük vitamin ve mineral ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmektedir. Bütün bu faydaları yanında kokoreci pişirme sırasında oluşabilecek karbonlaşma ve organik dokuda oluşabilecek kanserojen oluşumlardan korumak için yeterli ısıda yanmadan ve besin değerini kaybetmesini engellemek için yavaşça pişirmek önemlidir.
İnsan vücuduna besinle alınması zorunlu olan kimyasallara ‘esansiyel’ denir. Bu haftaki yazımıza organizmanın dışarıdan alınmaya muhtaç olduğu esansiyel aminoasitlerden biri olan arjinin (arginine) ile başlıyoruz.
Arjinin; beslenme açısından esansiyel amino asitlerden bir tanesidir. Primatlarda (yani gelişmiş memelilerde) kreatin sentezi ve mantarların bazılarında mikrop öldürücü kimyasal oluşumunun sentezinde görev alır. Hücrelerin çoğalışı ve büyümesini sağlayan metabolik reaksiyonlarda kullanılır.
Özellikle hücrenin soy devamlılığı (kanser ve benzeri hastalıklarda kaynak molekül olarak) açısından, birçok araştırmaya konu olan; DNA korunması, paketlenmesi, hücre içinde bulunan bütün çalışan organellerin (işlevsel küçük birimlerin) bütünlüğünü sağlayan dış zarlarının korunmasında ana rolü oynamaktadır.
Bütün bunların yanında hormonal etkiyle tansiyon düzenlenmesi, idrar miktarı, hormonların saklanması, kadın ve erkekte üreme etkinliğinin arttırılması (ki eksikliği ya da metabolik aktivite bozukluğunda kısırlık gelişir) amaçlı etkileri içinde yaygın olarak kullanım alanı bulan ve besinle alınması zorunlu olan amino asitlerden biridir.
Erkekte sperm sayısı ve hareketliliğini artırdığı gösterilen birçok bilimsel çalışma bulunmaktadır. Arjinin insan vücudunda nitrik oksit sentezi üzerinden bağışıklık sistemi destekleyici ve kalp damar sistemi üzerine koruyucu etkisiyle organizmanın ihtiyaç duyduğu bir besindir.
Et ve et ürünleri, nohut, bezelye, fasulye, barbunya, ceviz, badem zengin arjinin kaynakları arasında sayılabilir.