Gülçin Işık

Antibiyotik kullanırken yeşil çay içilir mi?

26 Kasım 2019
Biyolojik beslenme alışkanlıkları; özellikle sağlıklı beslenmeyle ilgili yayınlar ve görsel bilgilendirmeler, birçok insanın beslenme ve içecek tercihlerinde farklı, yeni biyolojik madde temaslarına neden olmaktadır. Bütün bu etkilenmeler farklı bölgelerdeki alışkanlıkları global düzeyde yaygınlaştırmaktadır. Buna en güzel örneklerden bir tanesi de yeşil çaydır.

ANTİBİYOTİK KULLANIRKEN YEŞİL ÇAY İÇİLİR Mİ?

Yeşil çay, içeriğinde bulunan yüksek doz antioksidanlar ve lifli içerikleri nedeniyle ülkemizde de sıkça tercih edilmeye başlanmış, belli bölgelerde siyah çayın geleneksel yoğunluğunun bile üstünde tüketilmeye başlanmıştır. Yeni alışkanlıklar, kafa kurcalayan soruları da beraberinde getirmektedir. İlaçlar üzerindeki etkisi ya da bahar kış arası bu dönemde enfeksiyon yoğunluğunun artmasına bağlı olarak kullanılan antibiyotik tedavisini nasıl etkilediği, kullandığımız diğer ilaçlara ve organizmaya etkisi gibi konular merak edilmektedir.

YEŞİL ÇAY KULLANIMINA DİKKAT ETMEMİZ GEREKEN DURUMLAR NELERDİR?

Yeşil çay kullanımı yaygınlaştıkça ilaçlara ve tedaviye etkisinin nasıl olduğu konusunda sorular da artmaktadır. Bu fark edişle, bilim adamları özellikle ilaç etkileri ve antibiyotik kullanımı üzerinde bu türlü kimyasalların etkilerini araştırmışlardır. İnceleme yapılan birçok çalışmaya göre fenolik bileşikler açısından zengin bulunan yeşil çayın bu fenolik bileşiklerin kimyasal etkilerle özellikle amin gruplarıyla kimyasal etkileşime girebileceği; antibiyotik ve diğer ilaçların emilimini bozabileceği ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Henüz insan üzerinde çalışmalar yeterli değilse de yapılan geniş ölçekli hayvan çalışmaları bu biyoyararlılığının (vücuda emilimi) istatistiksel olarak anlamlı olmadığını göstermiştir.

Macar bilim insanları tarafından 2019 yılında yayınlanan bu geniş ölçekli yayınlarla tespit edilen bu bilimsel sonuçlara ek başka notlar da eklenmiştir. Hatta tedavide bu emilim etkisine ek olarak antimikrobiyal etki gösterdiği ve yeşil çay içeriğindeki biyolojik aktif moleküllerin etkisiyle mikrop öldürücü ve üremesini baskılayıcı etki göstererek tedaviye destek sağladığı da akılda bulundurulmalıdır.

DOKTOR ONAYI ŞART

Yani buradan anlıyoruz ki kullandığımız antibiyotiğe bağlı olarak yeşil çay içmek faydalı veya zararlı olabiliyor. Pek çok antibiyotikle olumsuz etkileşimi olmamasına rağmen, amin grubu ilaçlarla birlikte tüketmek olumsuz yan etki yapabileceğinden, en doğru karar ilaçla beraber kullanımında doktorunuzdan onay alarak hareket etmektir.

Sağlıklı, mutlu, yeşil çaylı günler diliyorum.

Yeşil çay, içeriğinde bulunan yüksek doz antioksidanlar ve lifli içerikleri nedeniyle ülkemizde de sıkça tercih edilmeye başlanmış, belli bölgelerde siyah çayın geleneksel yoğunluğunun bile üstünde tüketilmeye başlanmıştır. Yeni alışkanlıklar, kafa kurcalayan soruları da beraberinde getirmektedir. İlaçlar üzerindeki etkisi ya da bahar kış arası bu dönemde enfeksiyon yoğunluğunun artmasına bağlı olarak kullanılan antibiyotik tedavisini nasıl etkilediği, kullandığımız diğer ilaçlara ve organizmaya etkisi gibi konular merak edilmektedir.

Yeşil çay kullanımı yaygınlaştıkça ilaçlara ve tedaviye etkisinin nasıl olduğu konusunda sorular da artmaktadır. Bu fark edişle, bilim adamları özellikle ilaç etkileri ve antibiyotik kullanımı üzerinde bu türlü kimyasalların etkilerini araştırmışlardır. İnceleme yapılan birçok çalışmaya göre fenolik bileşikler açısından zengin bulunan yeşil çayın bu fenolik bileşiklerin kimyasal etkilerle özellikle amin gruplarıyla kimyasal etkileşime girebileceği; antibiyotik ve diğer ilaçların emilimini bozabileceği ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Henüz insan üzerinde çalışmalar yeterli değilse de yapılan geniş ölçekli hayvan çalışmaları bu biyoyararlılığının (vücuda emilimi) istatistiksel olarak anlamlı olmadığını göstermiştir.

Macar bilim insanları tarafından 2019 yılında yayınlanan bu geniş ölçekli yayınlarla tespit edilen bu bilimsel sonuçlara ek başka notlar da eklenmiştir. Hatta tedavide bu emilim etkisine ek olarak antimikrobiyal etki gösterdiği ve yeşil çay içeriğindeki biyolojik aktif moleküllerin etkisiyle mikrop öldürücü ve üremesini baskılayıcı etki göstererek tedaviye destek sağladığı da akılda bulundurulmalıdır.

Yani buradan anlıyoruz ki kullandığımız antibiyotiğe bağlı olarak yeşil çay içmek faydalı veya zararlı olabiliyor. Pek çok antibiyotikle olumsuz etkileşimi olmamasına rağmen, amin grubu ilaçlarla birlikte tüketmek olumsuz yan etki yapabileceğinden, en doğru karar ilaçla beraber kullanımında doktorunuzdan onay alarak hareket etmektir.

Sağlıklı, mutlu, yeşil çaylı günler diliyorum.

Yazının Devamını Oku

Epsom tuzu nedir? Sofra tuzundan farkı nedir?

14 Kasım 2019
Epsom tuzu magnezyum sülfat olarak bilinen adını İngiltere’de tespit edildiği Epsom kasabasından alan, kimyasal formülünde magnezyum, sülfür ve oksijen bulunan bir mineral tuzudur.

Yüksek miktarda iyon içeriği çeşitli faydaları barındırır. İnsan organizmasının 4 temel iyonundan biri olan magnezyumu yüksek miktarda içerir. Epsom tuzu (magneyum sülfat) kimyasal formülasyonu nedeniyle görünüşte klasik sofra tuzu olan NaCl (sodyum klorür)den farklı değildir. Suda çözünebilir. Hatta belirli amaçlar için banyo tuzu olarak da kullanıla gelmiştir. Ancak deriden emiliminin çok düşük miktarda olması dolayısıyla magnezyum iyonu eksikliğinde organizmadaki iyon miktarını artırıcı ektisi yetersizdir.

Sofra tuzundan (NaCl) farklı tat ve içeriği nedeniyle yemeklere koyma alışkanlığı pek gelişmemiştir. Ancak yüzyıllar öncesinden sıvı ilaçlara katkı maddesi olarak konulmak amacıyla kullanılmış, belirli hastalıkların tedavisinde ilaç düzenlemek amaçlı belirli oranlarda sulu çözeltileri kullanılmıştır.

Laksatif amaçlı kullanımı da özellikle göze batan tıbbi uygulamalarından biridir.

Magnezyum insan vücudunda 300’ü aşkın reaksiyonda kritik yön olarak yer almakta, bu nedenle eksikliğinde farklı klinik tablolar ortaya çıkmaktadır.

Magnezyum eksikliğinin oluşturabileceği klinik hastalıklardan bazıları toplumda çok sık görülen, temelde iyon geçişlerine bağlı elektriksel aktivitelerle çalışan organ ve doku bozukluklarıdır. Örnek olarak:

- Depresyon,

- Kabızlık,

- Fibromiyalji,

Yazının Devamını Oku

Balığın faydaları saymakla bitmiyor ama o kısımları sakın tüketmeyin

10 Kasım 2019
Balık, besleyici gıda bakımından çok sağlıklı ve besin değeri açısından zengin bir besindir. Balıkta içerik açısından ciddi miktarda yüksek vitamin ve mineral içeriği bulunur.

BALIĞIN FAYDALARI NELERDİR?

Riboflavin (B2), demir, kalsiyum, çinko, esansiyel yağ asitleri, A vitamini gibi vitamin ve mineral açısından merkez bankası sayılacak hayvansal kaynaklardan biridir. Bütün bunların yanında içerdiği proteinler ve protein içeriğinde bulunan amino asitler ile her diyet içeriğinin olmazsa olmazı konumundadır.

BALIĞIN RİSKLİ OLDUĞU DURUMLAR NELERDİR?

Balığın kas dokusu, solungaçları ve iç organları farklı yapıları ile besleyici etkinliğine katkı sağlamakta ancak içeriğinde farklı riskleri de getirmektedir. Örneğin; bazı balıklarda rastladığımız siyah/kahverengi etli bölümde yüksek kas grubu içerdiğinin kanlı olması dolayısıyla temizlendikten sonra beyaz et yerine daha koyu renk alır.

BALIĞIN SOLUNGAÇ VE KARACİĞERİNİ TÜKETMEYİN 

Bu balıklarından ton balığı, palamut, torik, uskumru, kefal gibi ülkemizde yenen tipleri bulunduğu gibi köpek balığı, balina vb. diğer balık cinslerinde bulunur. Bu bölge kas dokusu bolca demir bağlı enzimlerden zengin olması nedeniyle kırmızı olduğundan, kan damarları açsından çok zengindir. Besleyici değeri sığır etlerine benzer ve solungaçlardan gelen kan içeriğiyle yoğun olarak temas eder. Balığın dolaşım sistemiyle yoğun temas ettiği için içeriğinde, çevresel kirlilikle artan ağır metallerin bulunabilmesi olasılığı artar. Bu nedenle balıkların özellikle solungaç, karaciğer ve damarsal beslenme de yoğunlukla kanlanan dokularda ağır metaller açısından dikkatli olunması, ihtiyaç dışında tüketilmemesi önerilmelidir.

AĞIR METALE DİKKAT!

Varlık gerçeği olan çevre etkisinin, denizlerin kirlenmesinin balıklar üzerinde de bütün bu faydaları yanında ek riskler getirebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu hassasiyetle bakıldığında; su içinde oksijen süzme görevi olan solungaçlar, balığın daha fazla kanlanan dokuları ve süzme fonksiyonu içeren bazı iç organları (karaciğer gibi) yüksek miktarda ağır metal içeriğinin temelde biriktiği dokulardır. (Ağır metaller-bakır, kurşun, kadmiyum, nikel, arsenik, krom gibi)

Bu yüzden özellikle solunum enzimleri ve filtreler açısından daha zengin olan dokular olan balığın karaciğeri, solungaçları ve kahverengi kas dokuları içeriğinde pembe kas dokusundan daha fazla ağır metal içerme riski taşımaktadır. Bu nedenle beslenirken taze, dikkatle temizlenmiş, dikkatli pişirilmiş veya kurutulmuş haliyle hazırlanmış balığı yemek, sağlıklı beslenme şartını daha ihtiyaca uygun olmasını sağlayacaktır.

Riboflavin (B2), demir, kalsiyum, çinko, esansiyel yağ asitleri, A vitamini gibi vitamin ve mineral açısından merkez bankası sayılacak hayvansal kaynaklardan biridir. Bütün bunların yanında içerdiği proteinler ve protein içeriğinde bulunan amino asitler ile her diyet içeriğinin olmazsa olmazı konumundadır.

Balığın kas dokusu, solungaçları ve iç organları farklı yapıları ile besleyici etkinliğine katkı sağlamakta ancak içeriğinde farklı riskleri de getirmektedir. Örneğin; bazı balıklarda rastladığımız siyah/kahverengi etli bölümde yüksek kas grubu içerdiğinin kanlı olması dolayısıyla temizlendikten sonra beyaz et yerine daha koyu renk alır.

Bu balıklarından ton balığı, palamut, torik, uskumru, kefal gibi ülkemizde yenen tipleri bulunduğu gibi köpek balığı, balina vb. diğer balık cinslerinde bulunur. Bu bölge kas dokusu bolca demir bağlı enzimlerden zengin olması nedeniyle kırmızı olduğundan, kan damarları açsından çok zengindir. Besleyici değeri sığır etlerine benzer ve solungaçlardan gelen kan içeriğiyle yoğun olarak temas eder. Balığın dolaşım sistemiyle yoğun temas ettiği için içeriğinde, çevresel kirlilikle artan ağır metallerin bulunabilmesi olasılığı artar. Bu nedenle balıkların özellikle solungaç, karaciğer ve damarsal beslenme de yoğunlukla kanlanan dokularda ağır metaller açısından dikkatli olunması, ihtiyaç dışında tüketilmemesi önerilmelidir.

Varlık gerçeği olan çevre etkisinin, denizlerin kirlenmesinin balıklar üzerinde de bütün bu faydaları yanında ek riskler getirebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu hassasiyetle bakıldığında; su içinde oksijen süzme görevi olan solungaçlar, balığın daha fazla kanlanan dokuları ve süzme fonksiyonu içeren bazı iç organları (karaciğer gibi) yüksek miktarda ağır metal içeriğinin temelde biriktiği dokulardır. (Ağır metaller-bakır, kurşun, kadmiyum, nikel, arsenik, krom gibi)

Bu yüzden özellikle solunum enzimleri ve filtreler açısından daha zengin olan dokular olan balığın karaciğeri, solungaçları ve kahverengi kas dokuları içeriğinde pembe kas dokusundan daha fazla ağır metal içerme riski taşımaktadır. Bu nedenle beslenirken taze, dikkatle temizlenmiş, dikkatli pişirilmiş veya kurutulmuş haliyle hazırlanmış balığı yemek, sağlıklı beslenme şartını daha ihtiyaca uygun olmasını sağlayacaktır.

Yazının Devamını Oku

Laktoz intoleransı nedir? Laktoz intoleransı belirtileri nelerdir?

31 Ekim 2019
Süt ve süt ürünlerinde bulunan ikili şeker molekülünden teşekkül eden bir doğal bir kimyevi şekerdir. Doğal haliyle süt, fermente süt ürünleri (peynir, yoğurt) içinde bolca bulunur.

Belirli coğrafyalarda barsak içeriğinde bu ikili şekeri parçalayıp vücuda alınabilir haline getiren laktaz enzimi eksikliği görülebilir. Sıklıkla süt ve süt ürünü ve süt ürünleri konulmuş gıdalar alımı sonrası gaz, şişkinlik, mide bulantısı, ağıza acı ekşi su gelmesi(reflü), göğüste yanma, mide bölgesinde ağrı, ishal veya kabızlık, halsizlik, kronik vitamin eksiklikleri, diş çürümesi, uyku hali benzeri birçok şikayetlerle kendini gösterebilir.
Bu şikayetler laktoz içeriği olmayan ürünler kullanılmasıyla kolayca ortadan kaldırılır.

Laktaz eksikliği Orta Asya, Anadolu, Arap Yarımadası, Uzakdoğu coğrafyalarında sıkça gözlenmektedir. Çocukluk çağında başlayan semptomlar büyüme gelişme geriliğine ve okul başarısı azlığına bile yol açabilir.

Her bir bireyin kendisi ve aile bireyleri açısından, süt ve süt ürünü gıdalar alımı sonrası:

• İlaçlara yanıt vermeyen şişkinlik,
• Hazımsızlık,
• Uyku hali,

Yazının Devamını Oku

Magnezyum nedir? Magnezyum hangi besinlerde var?

24 Ekim 2019
Magnezyum, elektro manyetik çalışma prensibine sahip olan bütün doku ve dokuların birleşmesiyle oluşan organlarda hayati fonksiyonlar açısından en kıymetli elementlerden biridir. İnsan vücudunda kalp damar sisteminden çizgili ve düz kasa, beyin-hafıza fonksiyonlarından, istemli ve istemsiz çalışan sinir hücrelerine kadar birçok sistemin olmazsa olmaz iyonudur.

NEDEN MAGNEZYUM EKSİKLİĞİ YAŞANIR?

Gün geçtikçe yiyecek ve içecek içeriklerindeki miktarı azalması, magnezyum eksikliğinin birincil nedenidir. Toprakta ve mineralli sularda kirlenme ve tüketilme sonucu magnezyuma ulaşmak zorlaşmaktadır. Yetersiz düzeyde magnezyum alımı ve vücuttan magnezyum atılımının artması dolayısıyla toplumda çok fazla magnezyum eksikliği görülmeye başlamıştır.

İnsan vücudundaki temel deposu iskelet sistemi olduğundan ve magnezyum ölçümleri kemik dokusunun içeriğiyle karşılanmış kan düzeyini ölçtüğünden, referans değerlerinde çok ciddi azalmalar görülmese bile magnezyum eksikliğinin klinik semptomları görülebilmektedir.

Magnezyum eksikliği;

    Depresif duygu durumu,Kalp çarpıntısı,Kas güçsüzlüğü,Kas krampları,Kabızlık,Gastroözofageal reflü,Tansiyon yüksekliği gibi semptomlarla doktora başvurma ihtiyacı oluşturabilir.

Magnezyum: Yağlı balıklar, mineralli sular, fındık, soya, avokado, kinoa, ıspanakta bol miktarda bulunur.

Bütün bunların yanında belirli bazı hastalıkların magnezyum eksikliğinde risk oluşturduğu bilimsel bir veri olarak literatürde bulunmaktadır.

BUNLARDAN EN ÇOK BİLİNENLER;

• İrritabl barsak hastalığı (spastik kolon),• İshal,• Şeker hastalığı (diyabet),• Protein enerji malnutrisyonları (beslenme bozukluğu),• Böbrek yetmezliği,• Transplantasyon hastaları (organ nakli hastaları),• Bazı tansiyon ilaçları (idrar söktürücü ve diüretikler),• Bazı antibiyotikler,• Bazı kanser ilaçları,• Mide ilaçları da magnezyum eksikliğine yol açar.

Tedavide; MAGNEZYUMDAN ZENGİN GIDALAR ve EPSOM TUZU (İngiliz tuzu) kullanılabilir.

Gün geçtikçe yiyecek ve içecek içeriklerindeki miktarı azalması, magnezyum eksikliğinin birincil nedenidir. Toprakta ve mineralli sularda kirlenme ve tüketilme sonucu magnezyuma ulaşmak zorlaşmaktadır. Yetersiz düzeyde magnezyum alımı ve vücuttan magnezyum atılımının artması dolayısıyla toplumda çok fazla magnezyum eksikliği görülmeye başlamıştır.

İnsan vücudundaki temel deposu iskelet sistemi olduğundan ve magnezyum ölçümleri kemik dokusunun içeriğiyle karşılanmış kan düzeyini ölçtüğünden, referans değerlerinde çok ciddi azalmalar görülmese bile magnezyum eksikliğinin klinik semptomları görülebilmektedir.

Magnezyum eksikliği;

Magnezyum: Yağlı balıklar, mineralli sular, fındık, soya, avokado, kinoa, ıspanakta bol miktarda bulunur.

Bütün bunların yanında belirli bazı hastalıkların magnezyum eksikliğinde risk oluşturduğu bilimsel bir veri olarak literatürde bulunmaktadır.

• İrritabl barsak hastalığı (spastik kolon),

Yazının Devamını Oku