Avrupa Birliği’nin 2022 yılında hazırladığı son tabloya baktığımızda Musk’ın yanıldığını söyleyemeyiz, zira Avrupa ülkeleri son 20 yıldır dikkat çekici bir demografik değişim sürecinde, doğurganlık hızı düşüyor.
Malta (1.08), İspanya (1.16), İtalya (1.24) ve Yunanistan (1.32) en düşük orana sahip. Türkiye’de de durum benzer.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2001’de yüzde 2.38 olan doğurganlık hızı 2023’te tarihinin en düşük seviyesine, 1.51’e geriledi. En yüksek doğurganlık oranı ise Fransa’da (1.79). Peki Fransa nasıl başardı?
NÜFUS POLİTİKALARI EKONOMİK VE SOSYAL POLİTİKALARLA DESTEKLENMELİ
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt,
Ancak son 10 yılın verilerine bakınca tarımda büyüme oranı yüzde 23’te kaldı. Yani 2024 büyümesi sevindirse de bu büyümenin, hizmet ve inşaat sektörü ile karşılaştırıldığında, yanı sıra ülkemizin zengin coğrafyası, 4 mevsimi ve tarımdaki çeşitliliği de düşünülünce istikrarlı ve güçlü olduğunu söylemek pek mümkün değil. Peki ne yapmalı da tarım ekonomisinin önü açılmalı, çiftçi güçlendirilmeli? Türkiye’de tarımda emeği olduğu kadar yatırımları ile adı da olan kadın çiftçilerden; Hümeyra Gökçen Keskin ile hem domates topladık hem de konuştuk.
SÖZLEŞMELİ TARIM MODELİ İLE ATIL TOPRAKLARDA ÜRETİM YAPMAK ŞART
Antalya, Samsun, Uşak ve Burhaniye’de 3 bini kendi arazisi toplam da 23 bin dönümde sözleşmeli tarım yapan ve ceviz, fındık, meyve çeşitleri ile 300 dönümünde de seracılık faaliyetlerini sürdüren, aynı zamanda tarım başta diğer sektörlerde de kullanmak üzere teknoloji üreten bir şirketinin başında Hümeyra Gökçen Keskin. 6 yıl önce kurulan ve içinde bulunduğumuz 45 bin metrekarelik Türkiye’nin ilk cam serasında son teknoloji ile topraksız tarım yapılıyor örneğin. Hindistan cevizi kabuğunda salkım domates yetiştirilip, İngiltere, Hollanda, Almanya gibi Avrupa ülkelerine ihraç ediliyor. Neden tarım soruma “Bu tutku çocukluğumdan beri var. Tabii babaannemin etkisi de büyük. Tam bir toprak kadınıydı. Bana da ondan geçti sanırım” yanıtını veriyor.
TARIM ARAZİLERİNİN 3’TE 1’İ EKİLİYOR
Peki Türkiye tarımda küresel anlamda nasıl oyuncu olur? Diyor ki: “Anadolu toprakları çok verimli ve büyük bir potansiyele sahip ancak gelin görün ki çoğu, miras nedeniyle bölünmüş, âtıl durumda, kullanılmıyor. Türkiye’nin tarımda istediği atılımları yapamamasının en önemli nedenlerinden biri bu bana göre. Özellikle gençler her gün topraktan biraz daha uzaklaşıyor, tarıma ilgi duymuyor, bu işi ekonomik anlamda karlı görmüyor. Âtıl durumdaki toprakları işleyip, ekonomiye kazandırmalıyız ki değişim başlasın. O zaman belki tersine göç bile mümkün olur. Şu anda tarım arazilerinin sadece 3’te 1’i ekilip, biçiliyor. Geri kalan üçte ikiyi de birleşip ekmek gerek. Yani ölçek ekonomisinin gücü uygulanmalı. Agrotech olarak bunu yapıyoruz. Çiftçi bir araya geliyor, arazilerini birleştiriyor. Biz de ilaç, gübre gibi desteklerle ‘Üret!’ diyoruz. Ürettiğini de tarlada bırakmıyoruz, alım garantisi veriyoruz, aldığımız ürünlerin de bir kısmını iç, bir kısmını da dış pazara veriyoruz.”
PLANLI ÜRETİM ŞART
SU KRİZİ SADECE SU KITLIĞINDAN İBARET DEĞİLDİR
Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, en son söylenmesi gerekeni en başta söylüyor: “Barajların kritik seviyeden çıkmasına yağışlar yeterli olmayacak.” Önce verilere bakalım. İSKİ verilerine göre, İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan 10 barajdaki doluluk oranı yüzde 30.18’e geriledi. Alibeyköy ve Trakya’dan İstanbul’a su sağlanan Kazandere, Pabuçdere, Istrancalar barajlarındaki doluluk oranı, son yılların en düşük seviyesinde; yüzde 10’un altında. Baraj göllerinin büyük bölümü kurumuş durumda. Eskiden suyla dolu alanlarda şimdi büyükbaş hayvanlar otluyor. Alibeyköy Barajı’nda ölçülen yüzde 6.7 doluluk oranı son 10 yılın en düşük seviyesi olarak kayıtlara geçmiş. Yüzde 50 doluluk oranının üzerindeki tek baraj ise Elmalı; yüzde 51.93. Üç milyon insanın içme suyu ihtiyacını karşılayan Sakarya ve Kocaeli’nin önemli içme suyu kaynağı Sapanca Gölü de alarm veriyor. Burada da su seviyesi son 5 yılın en düşük seviyesinde; 30.13. İstanbul barajlarının bu yıl aldığı yağış miktarı ise geçen yılların oldukça gerisinde. 2023’te metrekareye 852 kilogram yağış düşerken bu yıl, metrekareye sadece 480 kilogram yağış düşmüş.
BARAJLAR ALARM VERİNCE KONUŞUYORUZ
Kuraklık ve su kıtlığı konusunun Türkiye’de sadece baraj doluluk oranları azaldığı zaman gündeme gelmesine sitem ediyor Prof. Dr. Tolunay ve diyor ki: “Halbuki bu konunun sürekli gündemde olması gerekir çünkü nüfusumuz sürekli arttığı için su tüketimimiz de sürekli artmakta. Kuraklık, iklim krizi ve su kıtlığı son derece önemli konular. Şu gerçek ki son 10 yıldır, özellikle İstanbul’da yağışların çok fazla olduğu ilkbahar aylarında bile yaza yüzde 100 doluluk oranları ile giremiyoruz. Bunun birçok sebebi var ama en önemlisi başta da belirttiğim gibi büyükşehirlerdeki kontrolsüz nüfus artışı.”
NÜFUSUN PLANLANMASI ŞART
“1999 depreminden hemen sonra 2000 yılında İstanbul’un nüfusu 11 milyon idi. Yılık su tüketimi de 600 milyon metreküp idi.
TENCERE GETİRDİ TENCERE GÖTÜRDÜ
ABD ve Türkiye’den yapılan ilk yorumlara göre Trump’ın seçimi kazanmasındaki önemli etkenlerden biri; Demokratların, Cumhuriyetçiler kadar güçlü bir aday çıkaramamış olması... “Harris yetersizdi” deniyor. Elbette bu önemli bir başlık ancak Trump nasıl kazandı sorusunun tek yanıtı değil bence! Takip ettiğim kadarı ile her iki aday da bu süreçte birbirinden kötüydü. Halkın gerçek sorunları; ekonomik kriz gibi, talepleri; kişisel güvenlik gibi, konuşulmadı, iki aday da birçok konuda net bir duruş sergileyemedi. Peki başka neler var?
ABD siyaseti ve tarihi üzerine uzun yıllardır çalışmalar yürüten Beykoz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Burak Küntay’ı aradım. ‘Seçimin sonucu sürpriz oldu mu’ soruma yanıtı şu: “Tahmin etmesi çok zor bir seçimdi. Veriler çok yakındı. Bir tek, 1948’deki Truman ile Dewey arasındaki seçim bu kadar birbirine yakındı. Dolayısıyla dün sabah sandıktan Harris çıksaydı da ‘A!’ demezdim, Trump çıktı, yine demedim.”
EKONOMİK KAYGI YÜKSEKTİ
E, madem yeniden seçilecekti, Trump neden gitti? Diyor ki: “Rahmetli cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in muhteşem bir tespiti vardır: ‘İktidarları tencere getirir, tencere götürür.’ ABD seçmeninin dış politika/ güvenlik bakışı ile oy verme olasılığı 7-8. sıradadır. Trump, birinci dönemin sonunda Kovid ile karşılaştı. Pandeminin yarattığı ekonomik, sağlık ve güvenlik sorunları, onu, yüzde 70 oranında, koltuğundan etti. Ayrıca öylesine tepetaklak, hesapsız, plansız başa gelmişti ki gerçekten de iyi bir başkan olamadı. 4 yıllık başkanlığı sonrasında ise, haklı- haksız demiyorum, diğerlerinin görmediği bir zulme maruz kaldı. Mahkemede ifade verdi. Tüm bunlar, bu 4 yıllık arada onu geliştirdi. Bunu bir cebine koy. Öteki cebine de ABD’deki ekonomik krizi koy! Ekonomik olarak halkın kaygısı tavandı. Ve bu kaygı, her zaman, iktidarın aleyhinde kim varsa ona yarar. Bu sefer Trump’a yaradı.”
AMAÇ KORKU YAYMAK VE O KORKUYU YÖNETMEK
Terör ve Güvenlik Uzmanı, Emekli İstihbarat Albay Coşkun Başbuğ, emperyalistlerce beslenen terör örgütlerinin “trol orduları”na sahip olduğunu söylüyor ve diyor ki: “Spontane bir olay değil bu. Ne yazacaklarını talimat alıyor, hazırlayıp, yayıyorlar. Bu da bu yapının bu kapsamda yürüttüğü faaliyetlerden biri.” İyi de amaçları ne? “Korku yaymak ve o korkuyu yönetmek” diyor Başbuğ, şöyle devam ediyor:
“Korku sadece silahlı eylemler ile yayılmaz, bu tür söylentilerle de yayılır ve hatta böyle daha kolay kontrol edilir. ‘Türkiye’de can güvenliği yok!’, ‘Türkiye, rahat sokağa çıkamadığın bir ülke’, ‘Her an saldırı olabilir’ gibi bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Bir örnek; Bitlis’te geçtiğimiz günlerde DEAŞ’lı bir terörist yakalandı. B.K. isimli bu teröristin, basit asayiş olayı gibi görünmek üzere sokakta, hiç tanımadığı insanlara bıçakla saldırması yönünde emir aldığı ortaya çıktı. FETÖ de yaptı bunu bir dönem, herkes devlet tarafından telefonunun dinlendiğini düşünüyordu. Bunlar zaman zaman teröristlerce denenen taktiklerdir. Kasıtlı ve bilerek yayılan haberler... Toplumsal huzuru, barışı bozma, Türkiye’nin güvenilir bir ülke olmadığını yayma amacı taşıyor. Elbette uyanık olacağız ama misenformasyonlara (zarar verme amaçlı üretilen yanlış bilgi) da kanmayacağız.”
TOPLUM PSİKOLOJİSİ HEDEF ALINIYOR
Hasan Kalyoncu Üniversitesi öğretim üyesi, SETA Güvenlik Çalışmaları Araştırmacısı Prof. Dr. Murat Aslan, bu ve benzeri mesajların amacının terör örgütleri eli korkuyu beslemek ve yaymak olduğuna katılıyor:
Depremleri hem de 30 gün önceden tahmin etmek mümkün mü?
Sorunun yanıtı ABD’deki Georgia Southern Üniversitesinde dijital tasarım ve yapay zekâ üzerine çalışmalar yapan Türk araştırmacı Cemil Emre Yavaş ve ekibine göre “Evet.” Yavaş ve ekibi Kaliforniya’daki San Andreas Fay Hattı üzerinde bulunan San Diego’da “Random Forest” isimli yapay zekâ algoritması ile 5.50 büyüklüğüne kadar olan depremleri yüzde 98’e yakın başarı ile tahmin ettiklerini duyurdu.
Çalışma dünyanın saygın bilim dergilerinden Nature’da da yayınlandı. Çalışmanın dikkat çeken sonuçlarından birisi de algoritmanın İstanbul gibi deprem riski yüksek bir yerde yüzde 91,65 gibi bir doğruluk oranına ulaşmasıydı. Araştırmanın başındaki Cemil Emre Yavaş ile görüştüm. Detayları anlattı. Ayrıca Türkiye’nin yetiştirdiği önemli yerbilimciler Prof. Dr. Naci Görür ve Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan ile konuştum. Çalışmaya oldukça mesafeliler: “Depremler tahmin edilemez” diyorlar, ekliyorlar: “Tahminlere değil, deprem dirençli kentler yaratmaya odaklanın!”
‘İSTANBUL İÇİN YÜZDE 91,65 BAŞARI’
Liderliğini Cemil Emre Yavaş’ın yaptığı ve Cristopher Kadlec, Yiming Ji ve Lei Chen’den oluşan ekibin ABD’deki Georgia Southern Üniversitesi’nde devam eden çalışması, Kaliforniya, Pasifik ve Kuzey Amerika Levhasının birbirlerine yaklaştığı yerdeki San Andreas Fay Hattı üzerindeki bölgeyi kapsıyor. Hala test aşamasındaki araştırma önce Los Angeles ve çevresinde başlamış, buradaki tahminlerin doğruluk payı yüzde 69 olmuş. Ekip, tahminin doğruluk payını artırmak için süreçte farklı yapay zekâ modelleri de denemiş. “Random Forest” adlı algoritmanın depremi önceden tahmin etme konusunda daha etkin olduğu saptanınca sonraki çalışmalar bu algoritma üzerine inşa edilmiş.
ALGORİTMA VERİLER İLE EĞİTİLİYOR
ABD seçimlerine kadar da ve hatta sonrasında da seçilenin Donald Trump mı yoksa Kamala Harris mi olacağına bağlı olarak, bir süre daha rekor kırmaya devam edeceğini söylüyor uzmanlar.
Her ne kadar Dünya Altın Konseyi’nin raporuna göre, Türkiye’de tüketicilerin yılın üçüncü çeyreğinde altın talebi yüzde 45 düşüşle 22.1 tona gerilemiş olsa da küresel altın talebi yıllık bazda yüzde 5 artarak rekor seviyeye ulaştı. Dolayısıyla elinde bir miktar parası olan küçük yatırımcı ‘altına mı gümüşe mi yatırsın’ diye sordum.
ALTININ KADERİ ABD SEÇİMLERİNE BAĞLI
Altın, özellikle Merkez Bankalarının faiz indirimi öncesi zaman zaman yatay yönlü hareketini sürdürse de şu bir gerçek ki 2023 yılından bugüne kadar yatırımcısının yüzünü hiç kara çıkarmadı. “Güvenli liman” oldu. “Doğru” diyor, ALB Yatırım Başekonomisti Doç. Dr. Filiz Eryılmaz, ekliyor: “Faiz, altının en büyük rakibi. Faiz düştükçe, kar beklentisi olan, altına geldi. FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesi altının önünü açtı. Ve jeopolitik riskler... Geçtiğimiz yılın kasımından bugüne, İran- İsrail ve Ortadoğu’daki gerilimler çok diri tuttu altını. Ek olarak son 2-3 yıldır Çin- Hindistan ve Türkiye’nin devam ettiği- ki bu üçlüde Çin Merkez Bankası’nın dolardan kaçmak için çok ciddi altın alımı yaptığını biliyoruz altın alımını yavaşlatması, altının güçlü duruşunu devam ettirdi.”
SENARYO 1: TRUMP KAZANIRSA
Peki ama Fed Başkanı Jerome Powell, yeni bir faiz indiriminin yolda olduğunun sinyalini vermişken ve hatta ABD’de Eylül ayı enflasyon verileri de yüzde 0.2 yani beklentinin üstünde açıklanmışken, 25 baz puanlık bir Fed faiz indirimi olasılığı konuşuluyorken, altın fiyatlarının yavaşlaması gerekmez miydi? Yanıtı şu: “Doğru. Hatta bu açıdan bakınca altın fiyatlarının bir miktar geriye de gidiyor olması lazımdı. Ancak ABD seçimlerini denkleme katmıyorsun. Ne olacağı belli değil. Kıran kırana, başa baş bir seçim yarışı var. Bu belirsizlik altının ateşini harlıyor. Hadi diyelim kimin seçileceği belli... Ki bu noktada bahis siteleri Trump’ın seçimi kazandığı senaryosu ile ilerlemekte. Trump’ın kazanması altına yarıyor. Zira Trump’ın ne yapacağı belli değil. Çok sert politikalar uygulayabilir. Jeopolitik riskler devam etmekte. Ayrıca Trump’ın başkan seçildiği senaryoda ABD’de enflasyon kalıcı hale gelebilir. Faiz indirim hızını artırırsa, enflasyon yukarı gider. Bu da demek oluyor ki altın yükselişini sürdürür. Onsu çok rahat 3 bin doları görür. Orta vadede ise altından ziyade kriptoya yönelim olabilir.”
Nicelerine! 28 Ekim 1923 günü Gazi Mustafa Kemal’in bir akşam yemeğinde, o tarihi sözü söylediği; “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” dediği gündeyiz.
Geçen hafta ise PKK’lı teröristlerin TUSAŞ’a yönelik saldırısında 5 şehit verdik.
Bu hain saldırı ile bir kez daha anladık ki tam bağımsız ve laik bir Cumhuriyet, emperyalizme karşı verilen savaşın da anahtarı.
Peki Cumhuriyetin başka kazanımları nelerdir? Tarihçilerle konuştum.