Paylaş
SU KRİZİ SADECE SU KITLIĞINDAN İBARET DEĞİLDİR
Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, en son söylenmesi gerekeni en başta söylüyor: “Barajların kritik seviyeden çıkmasına yağışlar yeterli olmayacak.” Önce verilere bakalım. İSKİ verilerine göre, İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan 10 barajdaki doluluk oranı yüzde 30.18’e geriledi. Alibeyköy ve Trakya’dan İstanbul’a su sağlanan Kazandere, Pabuçdere, Istrancalar barajlarındaki doluluk oranı, son yılların en düşük seviyesinde; yüzde 10’un altında. Baraj göllerinin büyük bölümü kurumuş durumda. Eskiden suyla dolu alanlarda şimdi büyükbaş hayvanlar otluyor. Alibeyköy Barajı’nda ölçülen yüzde 6.7 doluluk oranı son 10 yılın en düşük seviyesi olarak kayıtlara geçmiş. Yüzde 50 doluluk oranının üzerindeki tek baraj ise Elmalı; yüzde 51.93. Üç milyon insanın içme suyu ihtiyacını karşılayan Sakarya ve Kocaeli’nin önemli içme suyu kaynağı Sapanca Gölü de alarm veriyor. Burada da su seviyesi son 5 yılın en düşük seviyesinde; 30.13. İstanbul barajlarının bu yıl aldığı yağış miktarı ise geçen yılların oldukça gerisinde. 2023’te metrekareye 852 kilogram yağış düşerken bu yıl, metrekareye sadece 480 kilogram yağış düşmüş.
BARAJLAR ALARM VERİNCE KONUŞUYORUZ
Kuraklık ve su kıtlığı konusunun Türkiye’de sadece baraj doluluk oranları azaldığı zaman gündeme gelmesine sitem ediyor Prof. Dr. Tolunay ve diyor ki: “Halbuki bu konunun sürekli gündemde olması gerekir çünkü nüfusumuz sürekli arttığı için su tüketimimiz de sürekli artmakta. Kuraklık, iklim krizi ve su kıtlığı son derece önemli konular. Şu gerçek ki son 10 yıldır, özellikle İstanbul’da yağışların çok fazla olduğu ilkbahar aylarında bile yaza yüzde 100 doluluk oranları ile giremiyoruz. Bunun birçok sebebi var ama en önemlisi başta da belirttiğim gibi büyükşehirlerdeki kontrolsüz nüfus artışı.”
NÜFUSUN PLANLANMASI ŞART
“1999 depreminden hemen sonra 2000 yılında İstanbul’un nüfusu 11 milyon idi. Yılık su tüketimi de 600 milyon metreküp idi. 2023 sonu itibari ile ‘olası’ büyük bir deprem beklenen İstanbul’da nüfus resmi rakamlara göre 16 milyona çıktı, su tüketimi de 1.1 milyar metreküpe çıktı. Ki İstanbul’un ‘suyu fazla olmayan bir kent’ olduğu ta Bizans döneminden beri belli. Sarnıçlar, kemerler bize bunları anlatıyor zaten. Ancak hem deprem beklenen hem nüfusu hızla artan hem de suyu olmayan bir yerde iklim değişikliğinden daha ziyade suyu iyi yönetemedik, kentsel planlamayı iyi yapamadık. Taşıma su ile İstanbul döndürülmeye çalışılıyor. Trakya Melen’den İstanbul’a su taşınıyor. B planı olarak da Bolu’dan Mudurnu Çayının suyunun İstanbul’a getirilmesi gündemde.”
MEGAKENTLERDEN VAZGEÇMELİ
“Bir yandan yüzlerce kilometre öteden büyükşehirlere su getirirken bir yandan da megakentler kurmaya devam ediyoruz. Orada yaşayan insanlar ve ekosistemlerin hakkını sömürüyoruz. Kentlerin aşırı büyümesinin önüne geçmek, düzenli planlanma ile inşa edilmesi ve içme suyu havzalarının korunması gerekiyor. İçme suyu havzalarının içinde yapılaşma ve sanayi tesislerinin olmaması gerekiyor. Ancak maalesef buna dikkat edilmiyor. Örneğin Küçükçekmece Gölü 1980’li yıllarda içme suyu havzasıyken, yapılaşma önlenemedi, sanayi tesisleri kurularak göl kirlendi ve kullanılamaz hale geldi. Ömerli Barajına Formula pisti, Terkos Gölü havzasına havalimanı yapıldı. Çarpık kentleşmeyi önlemezseniz su asla yetmez. Yani dişimizi fırçalarken musluğu kapatmak tek başına çözüm değildir.”
SU KONUSUNDA ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜ ŞART
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, DHA’ya verdiği röportajında, barajların doluluk oranlarının yağışlara bağlı olduğunu söylüyor. İstanbul’da evsel, kentsel ve endüstriyel su tüketiminin günlük yaklaşık 3 milyon metreküp olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor: “Suyu evsel ihtiyaçlar için, kentsel ticarethaneler ve endüstriyel faaliyetlerde tüketiyoruz. Sudan daha az yoğun sektörlere geçilmesi şart, özellikle bu bölgede. Yağmur hasadı yapmamız, tarımsal sulamada, vahşi sulamadan vazgeçmemiz, damlama ve yağmurlama sulamaya geçmemiz, belediyelerin de özellikle park bahçe sulamalarında şebeke suyu yerine, gri su dediğimiz arıtılmış ve tekrar geri dönüştürülmüş suya dönmesi gerekiyor. Bunları biliyoruz ama maalesef bildiklerimizi yaşam biçimi haline getiremedik. Ne bireysel ne ilgili kurumlar nezdinde bu önlemleri hayata geçirecek bir zihniyete kavuştuk. Bizim eksikliğimiz temel olarak bu. Zihniyet dönüşümü şart. Su kıtlığı ve iklim değişikliğini göz önüne alarak suya dayalı yaşam biçimimizi artık sorgulamamız ve suyu tasarruflu suyu kullanmamız gerektiği bilincine varmamız gerekiyor.”
Paylaş