Neredeyse çeyrek asırdır, niçin iktidara alternatif olamıyoruz diye kendilerine sormuyorlar mı?
Hep yalanla, karalamayla, iftira atmakla muhalefet yapmak olmaz ki. Bunlarla muhalefet olmadığı şundan belli ki, şayet bunların halk nezdinde bir karşılığı olsaydı şimdiye kadar atılan onca iftiralar ve yapılan onca karalamalarla iktidar çoktan düşerdi.
Yıkıcı muhalefet yapmakla, yapılan her hayırlı hizmete hayır demekle umut olunmaz. Yeni fikirlerle, aklı başında projelerle, somut önerilerle ve hepsinden önemlisi bütün bir milleti kucaklayarak umut olunur.
Sittin senedir muhalefette olan partinin bile dişe dokunur tek bir projesi yok.
CHP’deki bu hastalık, diğer muhalefet partilerine de yansıdı; onlar da ‘İstemezük!’ diyerek yeri göğü inletmekten başka bir şey yapmıyorlar.
Erdoğan’ın yanında ikbal bulup kaybeden bir kısım nadan ise, kinim dinimdir zihniyetiyle muhalefet yaptığını zannediyor.
Bütün bir demokrasi tarihimizde, CHP’nin (DSP ve SHP dahil) halka sunabildiği sadece iki projeyi(!) hatırlıyoruz. Bunlardan biri, Ecevit’in Köy-kent projesi, diğeri de Kılıçdaroğlu’nun ambalaj fabrikasıdır!
İşsizlik sorununu çözecek, piyasaları rahatlatacak, bütçe açıklarını kapatacak, iç ve dış borç stoğunu sıfırlayacak bu projeye asla inanmayan halk, partinizi ve sizi ambalajlayarak, yirmi yıldır kenarda tutuyor.
Bu yüzden; onların emir ve komutaları altında, onların yörüngeleri etrafında bulunmamızı isterler. Bu durumun aksine davranışlardan son derece rahatsız olurlar ve bedelini ödetirler.
1960 yılında Menderes’e, 1971 yılında Demirel’e, 1974 yılında Ecevit’e, 1980’de tüm siyasi partilere, 1997 yılında Erbakan’a, 2008’de, 2013-2014’de ve 2016’da Erdoğan’a bedel ödettiler ve halen daha ödettirmeye devam ediyorlar.
Tüm bu liderlerin kabahatleri vardı ve o işledikleri o suçlardan dolayı, ABD tarafından cezalandırılmışlardı. Sadece onlar değil, onlarla beraber ülkemiz de cezalandırılmıştı.
Bugün de o cezalandırma devam etmektedir.
Bu liderlerin suçları, ABD’ye danışmadan Türkiye lehine karar almalarıdır. Bu yüzden Türkiye’ye ambargo uygulandı, iktidardaki partiler alaşağı edildi; Yunanistan’ı NATO’ya dahil ettirmek için tüm siyasilere yasaklar getirildi ve ‘Bizim çocuklar’ denilen zevata mahut karar aldırıldı.
Ve yine bu yüzden, içimize Truva atı misali yerleştirdikleri FETÖ’yü üzerimize saldılar.
Tek başına iktidardaki AK Parti hükümetine ‘e-muhtıra’ verdiler ve halktan yüzde 47.2 oy alan AK Parti’yi kapatmaya kalktılar.
Yetmedi, AK Parti hükümetlerine karşı üst üste yargı darbesi yaptılar (17-25 Aralık 2013).
Hamur mayası sevgiyle yoğrulan diriliş şairi, gençlik yıllarında tattığı aşkta sevgiyi ve sevgiliyi yana yakıla aradı.
Oysa seher rüzgârı, çoktan önüne katmış sürüklüyordu yaprağı. Bir ömür boyu peşinden koştu lakin bir türlü yakalayamadı kendine göz kırpan nazlı sevgiliyi.
İyi ki yakalayamadı; yakalasaydı buldum diye donacak ve sıradanlaşacaktı. Bundan dolayıdır ki:
‘Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın
Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Zira Allahü Teala bile onca büyük günahları affetmesine rağmen, kul hakkına karışmamaktadır. Kul haklarının başında kalp kırmak, gönül yıkmak gelir.
Nitekim bu hali en veciz şekilde sevgili Yunus Emre’miz ifade etmiştir:
‘Bir kez gönül yıktın ise, kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.’
‘Yüz kez hacca vardın ise, yüz kez gaza kıldın ise
Bir kez gönül kırdın ise gerektir çekersin ahı.’
Gönüllerin kırılıp paramparça edildiği, şeref ve haysiyetlerin ayaklar altına alındığı, küfür, yalan, iftira ve hakaretlerin gırla gittiği, hakların gasp edildiği siyaset arenasından birisi (Kemal Kılıçdaroğlu) çıkmış, helalleşme turuna çıkacağını söyledi.
Oh! Ne âlâ memleket!
Adriyatik’ten Çin Seddi’ne uzanan Türk coğrafyasını yakıp yıkıp tarumar ettiler. Türkleri envaiçeşit işkencelere tabi tutarak katlettiler; öldüremediklerini kitleler halinde sürdüler. (Batıda, Müslümana Türk denir)
Böylece doğudan doğan güneşi söndürdüler.
Zifiri karanlıkta kalan dünyada hep emperyalistlerin borusu öttü. Nasıl öttüğünü ise dünyanın bu günkü haline bakıp söyleyebiliriz.
Türkler, zulüm pençesi altında on yıllar boyu inletildi; paramparça edilmiş ülkeleriyle ya uydu yapıldı ya da büsbütün esir edildi.
Devi uyutmakla kalmadılar; bir gün uyanacağından korkarak, tüm değerleriyle oynadılar. Yazılarını değiştirdiler, dillerini, dinlerini yasakladılar, mezarlıklarını yok ettiler, çocuklarına Türkçe isim koydurmadılar, mabetlerini yıktılar, din kitaplarını yaktılar.
Bunlardan yalnızca Ahıska Türklerine reva görülen zulmün, dünyada başka bir örneği yoktur. Aile fertlerini bile birbirlerinden ayırıp Sovyet coğrafyasının bin bir noktasına sürgün ettiler.
Eskiden devletler, savaşlar sonucunda parçalanır veya zapt edilirdi. Günümüzün zorba devletleri ise yaptıkları zulmün yankılarıyla, çökmekte ve paramparça olmaktalar.
Bu durumu, komünizm zulmünde gördük, şimdi sıra kapitalist zulmünde. Zira birisi yıkıldı, diğeri çatırdıyor.
Erdoğan’ın karşısındaki partilere gönül verebilirsiniz ya da partisiz olabilirsiniz ama demokrasi tarihimiz boyunca, Erdoğan kadar çalışkan ve milleti için gecesini gündüzüne katan ve tatil nedir bilmeyen bir lider gösteremezsiniz.
Kimileri bizi, yağcılıkla ve yardakçılıkla suçluyor, ‘besleme’ olduğumuzu ileri sürerek kötü sözler sarf ediyor. Kötü söz sahibine aittir, ne diyelim, her kaptan içindeki sızıyor. Zira cife dolu kapları bal doldurmak kimin haddine!
Besleme medya mensuplarının kimler olduğu vesikalarıyla ortaya dökülmesine rağmen, onlar yandaş olmuyor da, hakkı teslim eden, gerçeğin altını çizenler mi yandaş oluyor?
Belediye başkanlığı döneminde İstanbul’da ve yirmi yıla yakındır da Türkiye genelinde Erdoğan’ın yaptığı devasa hizmetleri görmemek için kör ve kalbi mühürlü olmak gerekir.
Alt ve üstyapı bakımından, Türkiye’miz her bir yanıyla çağ atlamıştır.
‘Seçildi ya; tabii ki yapacak, babasının parasıyla mı yaptı?’ demenin bir mantığı var mı? Erdoğan’dan öncekiler seçilmemiş miydi? Onlar neden yapmadılar...
Demek ki, at binenin kılıç kuşananın.
Bakınız, Cumhuriyet’in kuruluşundan 2002 yılına kadar (
Kendisini ‘sol’da konumlandırmasına rağmen, dünyadaki sol ideoloji ile uzaktan ve yakından en ufak bir ilgisi bulunmamaktadır. Zira en ziyade statükocu ve tutucu parti kendisidir.
Bugüne kadar, tek bir proje üretip de onları halka anlatarak yeni bir umut ve alternatif olma yoluna gitmedi.
Yapmak yerine yıkmak ve yapılanları karalamak üzere bir politikayı kendisine düstur edinmiştir.
Buna zahmetsiz ve sorumsuz politika yapmak deniliyor. Nasıl olsa sırtlarında yumurta küfesi yok; atıp Debreli Hasan gibi yeri göğü inletiyorlar lakin sadra şifa olabilecek ne bir söylem ve ne de bir eylemleri var.
2023 seçimlerine 18 ay kaldı; ana muhalefet dahil tüm muhalefet partilerinin seçim gündemiyle ilgili tek gündem maddeleri var, o da parlamenter sisteme dönüş.
Proje olmayınca ve hatta ülkenin yığınla iç ve dış sorunları hakkında herhangi bir fikirleri olmayınca geride yapabilecekleri tek şey kalıyor, hayalle milleti oyalamak.
Halbuki eski sistemi (parlamenter sistem) 72 yıl boyunca uyguladık; bu sistem vesayet, kaos ve darbeden başka bir şey üretmedi. Bu durumu görmemek için ya kör olmak ya da vesayetin, kaosun ve darbenin parçası olmak gerekir.
Yok efendim, eski sistem
TBMM sıralarında bulunan bir kişi olarak, siyasetin ve siyasetçinin düşürüldüğü derekeyi (aşağı derece) görmenin içindeyim. Her şeyi bir tarafa bırakın, insanlığımdan utandım.
Siz, hem milleti temsil makamında olacaksınız hem de temsil ettiğiniz siyasi partinin grup başkanvekilliği makamında bulunacaksınız; yani bir yandan milleti, diğer yandan da siyasi partinizi temsil edeceksiniz.
Dolayısıyla sizin her attığınız adım, sarf ettiniz her söz ve davranışınız dikkatle takip edilmektedir. Zira, temsil ettiğiniz değer ve makamlarla örneksiniz.
Temsil ettiğiniz her değer ve makam, size bir o kadar sorumluluk yükler.
Diğer bir ifadeyle sizin söyledikleriniz, tutum ve davranışlarınız; sizi bağlamaktan öte, temsil ettiğiniz değer ve makamları da bağlar.
Bugüne değin çok potlar kırdınız ve çeşitli skandallara imza attınız. Bunların arasında gazeteci dövdürmek de vardı. Lakin bunların hepsi yanınıza kâr kaldı, yaptıklarınızla kaldınız.
İYİ Parti yönetiminden gerekli cezaya çarptırılmamanız belli ki sizi pervasızlıkta ve rezalet işlemek konusunda daha da yüreklendirdi.
Siz de sıkılmadan, arlanmadan, hayâsızca öyle bir rezilliğe imza attınız ki bu, hepsine tüy dikti!