Ferai Tınç

Aynı şeyleri konuşmak

3 Aralık 2006
ONLARLA Berlin Federal Parlamentosu’nda tanıştık. Aralarında Almanca konuşan Türk gençleri. Muhabbet, "you-tube"da kıtalara açılmış bir sanatçı. Almanca şarkı söylüyor. "R&Besk". Rythm-blues ve arabeski harmanlayarak yeni bir tür yaratmış.

Kızlar ise toplantıyı izlemeye gelen, onu görünce de çok sevinen hayranları.

Önce sadece Almanya’daki Türkler dinliyormuş Muhabbet’i, dünyada nerede Türk varsa, Türkçe konuşuluyorsa oralarda da dinleniyor. Ya Almanlar?

"Alman gençleri, önce ilgisiz kaldılar. Ama bu müziğe onlar da aşinalar çünkü herkesin mutlaka bir Türk komşusu var. Artık onlar da dinliyor. Onlar da beni seviyor" diyor Muhabbet.

"Ich will nicht gehen"
(Gitmeyeceğim )adlı parçası bir milyon kez download edilince patlama yapan muhabbet, yeni Avrupa kültürünün temsilcisi. /images/100/0x0/55eac898f018fbb8f8967729

Bazı Avrupalılar, yeni gerçekliklerini yorumlamaktan o kadar uzak, itiraf etmeye öyle cesaretsiz ki, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik yolu ne kadar çıkmaza girerse, Avrupa’nın o kadar korunacağı inancını pompalamaya devam ederek gittikçe gericileşiyorlar.

***

27 KASIM’
da Avrupa Parlamentosu, aile içi şiddete karşı mücadele için tüm Avrupa’da seferberlik başlattı. Barcelona’da büyük bir toplantı düzenlendi. Bu toplantının hemen ardından, Hürriyet’in aile içi şiddet kampanyası Berlin’de de start aldı.

Bu çok ilginç oldu. Laf olsun diye söylemiyorum. Toplantı gerçekten önemliydi. Avrupa tarihinin satır başlarının yazıldığı Berlin Parlamentosu’nun büyük toplantı salonunun, Türkler, Almanlar ve Türk kökenli Alman vatandaşlarıyla ağzına kadar dolacağını, kimsenin sıkılıp gitmeden toplantıyı sonuna kadar izleyeceğini doğrusu beklemiyordum.

Şiddet ulusal değil küresel bir sorun. Herkes kendi evinin önünü temizleyecek ama işbirlikleri olmadan sonuç almak imkansız.

İşte bu yaklaşımın hakim olduğu toplantıda, Almanya hükümeti ve Berlin eyalet parlamentosu temsilcileri de ellerini taşın altına koyma sözü verdiler.

Bazı kimselerde bir tedirinlik oldu, "Aile içi şiddet kampanyasını biz yaparsak, bu ayıp sadece Türklerin üstüne kalacak" diye.

Ayıp olacak diye gerçekleri örtmek yerine, şiddeti evlere sokmamaya bakmak lazım. Ne kadar saklasanız, rakamlar ortada. Almanya’da her dört Alman kadından biri şiddete uğrarken, bu oranın Türkler arasında iki kadından birine kadar düşmesinin nedenini soruşturup araştırmak gerekmez mi?

***

BERLİN
Eyalet Meclisi Başkanı Walter Momper, toplantıda yaptığı konuşmada çok dikkat çekici bir şey söyledi. "Türkiye bugün kadına karşı şiddet konusunda etkili kampanyalar yürütüyor. Devlet, sivil toplum ve medya bu konuda ses getiren çalışmalar yapıyor. Biz de Aile içi şiddeti yeni konuşmaya başladık"dedi "demek ki Türkiye, Avrupa ile aynı konuları konuşuyor. Aynı konularda işbirliği yapıyor. Bu da Türkiye’nin yerinin Avrupa’da olduğunu gösteriyor."

Muhabbet
’in bir milyon download edilen parçası da ne diyordu?

"Ich will nicht gehn". Gitmeyeceğim.
Yazının Devamını Oku

Kendi formülümüzü yaratabiliriz

1 Aralık 2006
<b>HELSİNKİ</b><br>FİNLANDİYA’daki Avrupa Komisyonu Temsilciliği’nin bulunduğu bina geçen yüzyıl Sibelius gibi ünlü sanatçıların sürekli gittiği lokantaya evsahipliği yapıyormuş. Bugün ise tamamen yenilenip, Brüksel ile Helsinki hükümeti arasındaki eşgüdüm merkezi olarak çalışıyor. Finlandiya, Türkiye’ye adaylık statüsü verilen dönemde de başkanlık yapıyordu. Kıbrıs konusunun Türkiye-AB ilişkilerini tıkamayacağı sözünü o vermişti.

Şimdi, yine sorunu çözmeye çalıştı ama yapamadı.

Dün Helsinki’de Avrupa Merkezi’nde, "sorunlu bir ülkeyi almakla hata ettik" dendiğini duydum. Aynı görüşü önceki gün Brüksel’de de işittim.

Şimdilik bir şey fark etmiyor. Kıbrıs’ın arkasına saklanıp Türkiye’yi uzakta tutmak isteyenler istediklerine yine ulaşıyorlar.

* * *

KIBRIS
girişiminin başarısızlığa uğramasından sonra, Olli Rehn’in Türkiye ile müzakerelere ilişkin açıkladığı Komisyonun tavsiye kararı, beklenenden farklı çıkmadı.

Kıbrıs konusunda ilerleme sağlanamadı diye Türkiye ile tüm müzakere sürecinin askıya alınmasını isteyen zaten yoktu.

Kıbrıs’ın doğrudan etkileneceği fasıllarda müzakerelerin dondurulması, diğerlerinde ise devamı öngörülüyordu.

Türkiye’ye karşı hiçbir şey olmamış gibi davranılamayacağını söyleyen bürokratlar, buna karşılık Türkiye’yi masadan kaçırtmak da istemediklerini açıkça belli ettiler.

Tartışma, askıya alınacak fasılların sayısında yoğunlaştı. İngiltere’nin önerdiği üç ile Fransa’nın önerisi olan 17 madde arasında, 8 maddede müzakerelerin dondurulmasında Komisyon anlaştı.

Bu kadarla kalsa ve diğer 22 fasılda müzakerelerin açılacağını, bu sürecin Kıbrıs ipoteğinden etkilenmeyeceğini garanti eden bir cümlecik olsaydı, o zaman "Brüksel sonunda uyandı, Kıbrıs sorunu ile AB-Türkiye ilişkilerini birbirinden ayırmaya karar verdi" diyebilirdik.

Ama öyle olmadı. Müzakerelerin kapanması da Türkiye havaalanları ve limanlarının Rumlara açılması koşuluna bağlandı.

Yine başladığımız yere geldik.

* * *

OLLI REHN’e
göre tam da öyle değil. Tavsiye kararının beşinci paragrarafında Türkiye için de bir şey var.

Teknik hazırlıkların tamamlandığı fasıllarda müzakerelerin açılması çağrısı yapılıyor.

Çünkü Avrupa ile ilişkiler zaten 12 Haziran’dan beri donmuş durumda. Bilim faslında müzakerelerin açılıp geçici olarak kapanmasından sonra süreç durdu. Eğitim, rekabet, kamu alımları fasıllarında işler tıkandı. Blokajın ardında sadece Rumlar değil, Brüksel kulislerinde Fransızların da olduğu söyleniyor. Fransa seçimlerinden önce Türkiye ile müzakerelerde hareketlenme olmaması için bürokratlara talimatlar gittiği iddialarını dinledim önceki gün Brüksel’de.

Ama bu paragraf, tıkanmış olan süreci başlatmaya yetecek kesinlikte değil. Muğlak. Hatta bütün içinde ele alındığında, bir temenniden öteye gitmiyor.

* * *

ÖNÜMÜZDE
daha iki hafta var. Diplomatik takvime göre çok uzun bir süreç. Yine de büyük bir değişiklik beklemiyorum. Yüzeysel düzeltmeler ise sonucu fazla etkilemeyecek.

Zaten tıkanık olan müzakere süreci, giderek tavsayacak.

Kıbrıslı Rumlar, Türkiye’yi Avrupa Birliği şantajı ile yola getiremeyeceklerini anlayacaklar.

Avrupa, Gümrük Birliği anlaşmasının bazı maddelerinin Türkiye tarafından yerine getirilmemesiyle yaşadığı sorunları, bu kez kendi kararıyla aşılamaz hale getirecek.

Biz ise iki yoldan birini seçmek durumunda kalacağız. Ya yan gelip yatarak zaman kaybedeceğiz, ya da kendimiz için Avrupa müktesebatını uyarlama çalışmalarına, standartlarımızı yükseltecek reformlara devam edip, demokratikleşme adımlarını kararlı biçimde atarak işimize bakacağız. Seçim bizim.
Yazının Devamını Oku

Kıbrıs düğümü aşılamadı, bundan sonra ne olacak

28 Kasım 2006
Avrupa B planını hazırlıyor<br><br>FİNLANDİYA’nın Kıbrıs tıkanıklığını çözmek için başlattığı girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, Brüksel’de yetkililer iyimserliklerini bir süre daha korumak istedikleri mesajlarını veriyor, "B planı hepimiz açısından sıkıntılı olacak" deniyor. Dün Brüksel’de, Finlandiya’dan gelen haberleri birlikte takip ettiğimiz AB Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili konularda görevli yetkilileri, 14 Aralık’a kadar zaman olduğunu ve hálá bazı adımların atılabileceğini söylediler.

Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin, uyum sürecini ilerletecek çok önemli konulara rağmen Kıbrıs’ta tıkanması Brüksel’de kimliklerini açıklamadan konuşmak isteyen üst düzey yetkililere göre, şanssızlık.

Bundan sonra izlenecek adımlar ve tahminleri şöyle sıralamak mümkün.

ŞİMDİ NE OLACAK?

6 Aralık:
Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin limanlarını açmaması karşılığında müzakerelerin izleyeceği seyirle ilgili tavsiye kararı hazırlayacak.

11 Aralık:
Konu, AB dışışleri bakanları toplantısının gündemine gelecek. Avrupalı bazı yetkililer, "Kıbrıs, Avrupa yolunu yürürken sizin ayağınıza batmış olan bir diken. Ama siz de geçen yıl sonu limanları açacağınıza dair söz verdiniz. Belki şimdi bu yolu yürürken dikenin bir kısmını 11’ine kadar çıkartabilir ve yola devam edersiniz. 11’ini beklemek lazım" diyorlar. Bu toplantıya kadar uzlaşma sağlanırsa, Komisyon’un tavsiye kararı değişecek.

Uzlaşma sağlanamaması durumunda ise Komisyon B Planını uygulamaya koyacak. Ama bu planın içeriği de çok net değil. Komisyonun önerisi tartışılacak. Onaylanacak ya da yeniden tartışmaya açılacak. Görüş birliği sağlanamayabilir.

14 Aralık: Liderler Zirvesi’nde karar netleşecek. Ancak Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği ile ilgili karar vermek çok kolay olmayacak.

Brüksel’de bir yetkili, "B planı net değil. Gümrük Birliği ve iç Pazar faslının dondurulması önerilebilir. Ama bu bazı diğer fasılları da etkileyebilir. Bu odaya iki hukukçu getirseniz, hangi asılların etkilendiğine dair ikisi de ayrı şeyler söyleyecek."

TÜRKİYE’YE NE DENEBİLİR?

Aralık Zirvesi’nde Kıbrıs Rum kesiminin direnişinin aşılamaması halinde şu olasılıklar gündeme gelecek:

Gümrük Birliği ve İç Pazar, ulaştırma gibi Kıbrıs ile doğrudan sorunlu konularda müzakerelerin başlaması askıya alınabilir.

Bütün müzakere süreci, karar çıkartılarak askıya alınabilir.

Zirve’de kararın ayrıntılarında anlaşma sağlanamazsa süreç kendiliğinden tıkanır. Müzakereler durur.

Tabii kararda, ilişkilerin normalleşmesinin ve müzakerelerin ya tümünün ya da askıya alınan fasılların yeniden nasıl başlayacağı da belirtilecek. Normalleşmenin koşulu, Türkiye’nin limanlarını ve havalanlarını Rum kesimine açması olacak. Brüksel’de dün tartışılan b planının alt başlıkları böyle.
Yazının Devamını Oku

Brüksel, ilk günah Kıbrıs kıskacında

27 Kasım 2006
<b>BERLİN</b><br>HENÜZ tam olarak anladıkları söylenemez. Hatta Belçika Başbakanı’nın dediği gibi, "Türkiye’yi istemiyoruz" demek istemeyenler Kıbrıs Rum kesiminin arkasına saklandıkları için anlasalar da işine geldikleri için ses çıkartmıyorlar. Ama AB üyesi Kıbrıs’ın Ada’da istikrarı ciddi biçimde tehdit eder hale geldiğini onların da fark etmesi fazla zaman almayacak.  

Son günlerde yaşananlar bunu gösteriyor. Papadopulos Yönetimi, adanın iki halkı arasındaki ilişkileri engellemek için her yönteme baş vuruyor.

Türklerle temasa girenler vatan haini ilan ediliyor, ırkçı gençlik örgütünün faaliyetlerine göz yumuluyor, sonunda iş Türk öğrencilerin dövülmesine kadar varıyor.

Şimdi de yeni bir yasa çıkartılıyor ve kuzeydeki Rum mallarını kullanan ya da satın alanlar güneye geçerse hapse atılıyor.

Papadapolus, "Avrupa üyeliğimizden sonra Kıbrıs meselesi diye bir mesele kalmamıştır. Bizim için bitmiştir. Bu adanın sahibi biziz" diye bir tebliğde bulunmuyor ama gelinen nokta bu.

Bu yüzden de Brüksel’de geliştirilen hiçbir formül tutmuyor, bu yaklaşım değişmedikçe de tutmayacak.

Çünkü, Kıbrısı Türkleri denklem dışına iten hiç bir girişimin Türkiye kamuoyunda onay örmesi mümkün değil.

Bu mesele, artık bir insan hakları sorunu haline geldi vicdanlarda.

* * *

KİNKEL
, Almanya’nın eski Dışişleri Bakanı, sorun çözülmeden Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyeliğine kabul edilmesini "İlk günah" olarak nitelemişti.

Alman Sosyal Demokratların Cumartesi günü Berlin’de düzenlediği bir toplantıda Alman katılımcılar, bu meselenin sadece limanların açılması gibi, masum bir istekle sınırlı kalmadığını anlayıp, Ada’yı payşalan iki halktan birinin tek başına sahiplik iddiasını dayatma sürecinin bir adımı olduğunu fark ettikçe Kinkel’in kulaklarını çınlattılar.

Almanya’nın Türkiye’yi yakından izleyen tanınmış araştırmacılaından Dr. Heinz Kramer, Kıbrıs meselesinde artık Avrupa’nın Türkiye’yi sorumlu tutmaktan, Türkiye’den arabuluculuk yapmasını istemekten vaz geçmesi gerektiğini söyledi.

"Bu konuyu tarafsızlık içinde ele alacak birkaç Avrupa ülkesi, Türkiye-Avrupa ilişkilerinin Kıbrıs konusuna takılıp kalmaması için arabuluculuk yapmalı" önerisini ortaya attı.

* * *

AVRUPA
Birliği Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili masasında görevli bir AB yetkilisine göre ise, AB ile ilişkilerin en iyi olması gerektiği dönemdeyiz.

Genişleme Dairesi Türkiye ekibinden olan Ulrich Weins, "İlişkilerde iyimser olmak için çok neden var. Türkiye müktesebat açısından AB’ye şimdiye kadar hiç böyle yakınlaşmamıştı. Eğer bu hızla ilerlersek 10 en fazla 15 yıl sonra buünkünden çok farklı bir Türkiye göreceğiz" diyor.

Aslında bugün bizim kendi aramızda da tartıştığımız ve eleştirdiğimiz, düşünce-ifade-inanç özgürlüğünün önündeki engeller, kadınlara yönelik şiddet, namus cinayetleri gibi "medeniyetsizlik örnekleri", Avrupa kamuoyuna Türkiye’nin, kaba saba insanların baskıcı ülkesi imajını veriyor. Korkutuyor.

Bunlar aşılmayacak sorunlar değil. Türkiye bunları tartışarak aşacak olugunlukta sivil toplum gücüne sahip. Türkiye’yi tanıyanlar da bunu biliyor.

Ama yanıtını bilmediğimiz soru başka.

450 milyonluk Avrupa, Türkiye ile ilişkilerini Kıbrıs’ın esir almasına daha ne kadar tahammül edecek, böyle bir süfliliğe daha ne kadar izin verecek?
Yazının Devamını Oku

Almanya’nın başkanlık hedefleri ve Türkiye

26 Kasım 2006
<b>BERLİN</b><br>HÜKÜMETİN birinci yıl dönümünde gazetelere tam sayfa ilanlar vererek, ne kadar başarılı olduklarını duyuran Merkel Hükümeti, Ocak ayında Avrupa Birliği dönem başkanlığını devralmaya hazırlanıyor. Muhalefet, ekonomide büyüme hızının yüzde 2.3’e ulaşmasını, daha önceki yıllarda yapılan ihracata bağlasa da, işsizlik oranının 2002’den bu yana ilk kez yüzde 10’un altına düşmesini küçümser gibi yapsa da Merkel kamuoyu yoklamalarında başarılı bulunuyor.

Bu sonuç ocak ayında Almanya’nın devr alacağı AB dönem başkanlığına nasıl yansıyacak henüz belli değil. Ama Merkel Hükümeti iddialı.

Avrupa Anayasası’nın canlandırılması, enerji sorununun çözümü, küresel ısınma meselesinin ele alınması ve Afrika ile ilişkileri Almanya dönem başkanlığı gündeminin en önemli konuları olacak.

Yine de herkesin görüş birliğine vardığı başka bir gündem maddesi var. Türkiye.

Türkiye, Almanya’nın dönem başkanlığında da bir "Avrupa sorunu" olarak gündeme damgasını vuracak.

***

ALMANYA
, Avrupa Birliği’nin Türkiye ile en yakın ilişkileri olan tek ülkesi.

Tarihi ortaklığı, sadece iki ülkenin hafızalarının derinliklerinde kalan anılardan ibaret değil.

Türkiye ile Almanya’nın kader ortaklığı bugün de devam ediyor.

Soykırım iddialarına hukuki gerçeklik arayan ABD’deki Ermeni lobisinin Almanya’nın iki önemli bankası, Deutsche Bank ve Dresdner Bank aleyhinde açtıkları dava ufacık bir örnek.

Ne Almanya ne de Türkiye kamuoyu bu gerçeğin pek farkında ama Almanya bizim Avrupalı akrabamız.

"Dönem başkanlığımızın gündemini Türkiye meselesine ipotek edemeyiz" dense de Merkel Hükümeti bu konuda bir şeyler yapmak zorunda hissedecek kendisini.

Yapabilecek mi? İşte şimdiden bu sorunun yanıtını vermek kolay değil.

Burada değişik görüşler var. "Mutlaka yapmalı, yapacaktır" diyenler kadar, "Yapmalı ama fazla bir şey yapamaz, dışarıya verilen başarı imajına karşın koalisyon hükümetinin hiçbir konuda hareket yeteneği yok" diyenlerle de konuştum.

***

MERKEL, "katılım müzakerelerinin seyri Türkiye’nin tutumuna bağlı olacak"
sözleriyle baştan tavrını koydu.

Buna şaşmıyorum. Türkiye’nin Kıbrıs’a liman ve havaalanlarını açması gerektiğini, hiç bir şüpheye düşmeden tekrarlayan Avrupalılardan biri de Merkel.

Ama yine de bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum.

İktidara gelmeden önce Türkiye için imtiyazlı ortaklık istediğini açıklayan ama iktidara geldiğinde, "devlet politikalarının devamlılığı çerçevesinde Türkiye’ye verilmiş sözleri tutmak zorundayız" diyen Merkel’in, dönem başkanlığında hangi yolu takip edeceğini iki şey belirleyecek.

Biri, onun da belirttiği gibi Türkiye’nin tavrı, Avrupa ile entegrasyon isteği, diğeri ise Avrupa’nın Türkiye’nin üyeliği konusundaki siyasi iradesi.

2006 sonu itibariyle hem Ankara, hem de Berlin’den bakıldığında iki taraf da isteksiz görünüyor.
Yazının Devamını Oku

Ahmedinejad’ın yardımcısından ilginç açıklamalar

24 Kasım 2006
CUMHURBAŞKANI yardımcılarından biri olduğu için açıklamaları önemli. Tayebzadeh Nuri, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın kadın ve aile konularındaki yardımcılığını yapan genç bir kadın. "Bizim hiç problemimiz yoktur" diyor. İranlı kadınların erkeklerle eşit olduğunu söylüyor. Nedenini de şöyle açıklıyor:

"Mutlulukla söylüyorum ki, İslami itikatlarımıza göre kadınlarla ilgili iyi kanunlarımız vardır. Allah’a inanç olduktan sonra Allah’ın kuralları kanunların en iyisidir. İnsanların yarattığı kanunlar her zaman en iyisi değildir."

İslam Konferansı Örgütü’nün düzenlediği toplantı nedeniyle İstanbul’a gelen Tayebzadeh ve beraberindeki üç kadın araştırmacı ile Marmara Vakfı’nı ziyaretleri sırasında sohbet fırsatı buldum.

Vakfın Avrupa Birliği ve İnsan Hakları Platformu Başkanı Müjgan Suver, Türkiye’de kadın haklarının yasalar tarafından güvence altına alındığını söyleyince sohbet tartışma haline dönüyor.

"İnsanların koyduğu yasalar henüz test edilmiş değil. Adalet yıllar önce yoktu ama Allah’ın yasaları vardı. İnsanların koyduğu yasaların ancak test sonucu iyi mi kötü mü olduğu ortaya çıkar" diyor Tayebzadeh, "Son dönemlerde bilim ve teknoloji gelişiyor. Ama gelişme ile birlikte ahlaki çöküş de söz konusu."

Ahlaki çöküşe karşı ise yasaların çözüm bulamayacağını ileri sürüyor, tıp eğitimi gördüğünü öğrendiğimiz Tayebzadeh çünkü "Ahlaki değerler adalet ile bağlantılı değildir. En iyi ahlaki değerler islami tariflerdir. En iyi açıklamalar da dinimizde, İslam şeriatındadır."

"Toplumun içinde din bulunmalıdır"
diyerek de noktayı koyuyor.

***

TÜRKİYE
’de kadın haklarıyla ilgili duydukları da kendilerini heyecanlandırmışa benzemiyor.

Ya erkekler ne olacak? Aile içi şiddette kadınların her zaman doğruyu söylediği ne malum?

Ayrıca, "Kadınların hukukunu savunurken, başka yönlerin hukuğu yok edilmemelidir. Bir iddia ciddiye alınırken belki erkek ve çocuk hukuğu zedelenebilir."

Pozitif hukukun bütün bu olasılıkları göz önüne alarak kadınların haklarını koruyan düzenlemelere izin verdiği yorumu ikna edici olmuyor.

Sohbet sırasında ortaya çıkan ve aramızda kültür farkı gibi algılanabilecek iletişimsizliğin, dinin yeri ile ilgili olduğu kesin.

Bana göre dinin yeri insanın içinde olmalıdır. Tayebzadeh ile aramızdaki bakış açısı farkı onun Müslüman olmasından da kaynaklanmıyor. Aynı fark Papa ile yok mu?

***

RECM
konusuna geliyor sıra. Uluslararası Hukukçu Kadınlar Federasyonu (FIFCJ)Başkan Yardımcısı Avukat Ayşen Önen, Uluslararası Af Örgütü’nün İran’da yedi kadının recm cezasına çarptırıldığı iddiasını soruyor. Bugünlerde FIFCJ bu iddiayı araştırıyor. "Eğer böyle bir şey varsa, o kadınların affedilmesini istiyoruz" diyor. İranlı kadınlarla birlikte gelen dışişleri yetkilisi bu iddiaların, aynı "Kürtlerin Türkiye’yi kötülemek için ortaya attıkları iddialara benzediğini" söylüyor ve yalanlıyor.

Tayebzadeh ise "Bilmiyorum ama recm cezası verilse de uygulanmıyor" diyor.

İran’da kadın hakları konusunda hiç mi bir şey yapılmıyor?

Yapılıyor. Kız çocuklarının kadın öğretmenler tarafından eğitilmesi çok daha iyi sonuç veriyormuş. O nedenle kadın öğretmen sayısını artırmak için bu yıl üniversiteye giren kız öğrenci oranı yüzde 65’e ulaşmış.

Ne diyebilirim ki "hayırlı olsun"dan başka. Türkiye’de yaşamak ne kadar güzel. Bir kadın olarak şükrediyorum.
Yazının Devamını Oku

Karayalçın açıklık getirdi

20 Kasım 2006
"SOLUKLANMA ilişkinin kesilmesine de yol açabilir. Ama ben bunun için soluklanmayı istiyor değilim." SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, Can Dündar’ın NTV’deki programından sonra yanlış anlaşıldığını söylüyor.

Cumartesi günü SODEV ve TÜSES’in düzenlediği Sosyal Demokrasi ve Avrupa Birliği konulu toplantıda Karayalçın, sosyal demokratların Avrupa Birliği sürecine sahip çıkmadığı iddiasına böyle yanıt veriyor.

Salonda bulunan Erdal İnönü’nün parti prorgramında yer alan bir sözünü anımsatıyor, "Avrupa Birliği hedefi Türkiye’nin, cumhuriyetin kuruluşu ve çok partili sisteme geçişten sonra üçüncü büyük sıçramasıdır. Biz bu hedeften asla vazgeçemeyiz."

Pekiyi "Soluklanalım" demekle neyi kastediyor SHP Genel Başkanı.

Bunu herkes merak ediyor, çünkü sosyal demokrat olduğu iddiasındaki CHP artık açıkça Avrupa ile köprüleri atmaktan söz ediyor.

Bu pozisyon Türk solunu temsil ediyor mu?

Karayalçın, sözlerinin bir endişeden kaynaklandığını belirtiyor.

"Kıbrıs konusundaki tıkanıklık nedeniyle bu iş kopuşa gidiyor. Bu durum tamir edilmeli. Kıbrıs’ı Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinden ayırmalıyız."

Bunun nasıl yapılacağı konusunda henüz somut bir önerisi yok. Paralel yürüyen iki süreç haline getirilebileceğini düşünüyor.

* * *

ARALIK
ayının ortasında yapılacak AB Konseyi toplantısının gündemindeki maddelerden biri genişleme ve Türkiye ile müzakerelerin gidişatı. Dönem Başkanı Finlandiya’nın ikinci bir çözüm önerisini masaya getirdiği söyleniyor. Kıbrıs Türk tarafı da, bu konuda görüşmelerin gerçekleştiği iddialarını doğruladı.

Ancak Finlandiya denklemi yanlış kuruyor. Türkiye ve Kıbrıs Rum kesimini Kıbrıs Türklerini ilgilendiren konularda da pazarlığın muhatabı haline getiriyor. Düzeltmeye kalkınca da Rumlar süreci tıkıyor. Bu yaklaşım devam ettikçe bir kilitlenme kaçınılmaz görünüyor.

Karayalçın, "Biz mutlaka bir çıkış yapmalıyız. Limanlar meselesi Lahey’e uluslararası mahkemelere götürülebilir. Tahkime baş vurulabilir. Türkiye’nin AB süreci rumların ipoteğinden kurtarılmalı" diyor.

* * *

AVRUPA
sürecinin sadece Kıbrıs meselesine odaklanması, Türkiye’de reform ve değişim dinamiklerini de etkisizleştiriyor. AB olmasa da biz Kopenhag kriterlerini alır Ankara kriterleri yapar ve yolumuza devam ederiz diyen AKP hükümeti reformlar, AB sürecinin halka anlatılması, Türkiye’nin sorunlarına çözüm arayışları konularında tam bir atalet sergilemiyor mu? Yoksa onların Ankara kriterleri anlayışı Eğitim Şurası’nda sesini bulan anlayış mı?

Eğer buysa kalsın, biz Kopenhag’dan vazgeçmeyelim.

Karayalçın’ı dinlerken Türk solunda reform sürecine devam iradesini gördüm ve sevindim.

Bu irade Karayalçın’ı Brüksel öncesi ittifaklar arayışına yöneltiyor. Geçen hafta Roma’ya gidiyor ve İtalya Başbakanı Prodi ile görüşüyor. İtalya’nın Avrupa Birliği işlerinden sorumlu bakanı Emma Bonino ile bir araya geliyor. AB sürecinin Kıbrıs Rumlarının ipoteğinden kurtarılması konusunda görüşbirliğine varıyorlar.

Emma Bonino’nun liderliğini yaptığı Radikal Parti, önümüzdeki günlerde Türkiye’ye tarih verilmesi için Brüksel’de kampanya başlatacak. Karayalçın, bu kampanyada SHP ve Radikal Parti’nin işbirliği yapacağını da açıkladı.

Avrupa Birliği sürecini ilerletmenin Türk halkını güçlendireceğine inanan ve Türkiye dostlarını harekete geçirmek için bu kritik günlerde yola çıkan bir sosyal demokrat hareketin varlığını görmek umut veriyor insana.
Yazının Devamını Oku

Eşitlik bir kadın meselesi değil

19 Kasım 2006
KADIN erkek eşitliği, aile içi şiddet sadece bir kadın meselesi değil gerçekten de. Bu hafta İstanbul’da bir araya gelen Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile Akdeniz havzası ülkeleri bakanlarının "Toplumda Kadının Rolünün Güçlendirilmesi’ konulu konferansı’nda dinlediğim tüm konuşmaları, iki günlük toplantı sonunda alınan tüm kararları aktarabilseydim keşke.

Hürriyet’in, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, CNN Türk, Çağdaş Eğitim Vakfı ile birlikte düzenlediği İstanbul valiliğinin desteklediği Aile İçi Şiddete Son Konferansı’nın ardından da anlatılacak çok şey var.

EUROMED Bakanlar toplantısında, eşitlik yolunun ne kadar çetrefilli ve uzun olduğunu İsveçli Bakan’ın konuşması gözler önüne serdi. Kadın erkek eşitliği konusunda en ileri yasal düzenlemelerin bulunduğu İsveç’te, "kocaları tarafından kötü biçimde dövülen kadınlar olduğunu" söyledi bakan. Yeni kurulan cinsiyet eşitliği bakanlığının önceliği de bu konuya, aile içi şiddete vereceğini açıkladı.

Bu toplantının sonuda, 2009’da yapılacak olan ikinci toplantıya kadar yapılması gerekenler ortak eylem planı ile belirlendi.

O kadar önemli noktalar var ki. Keşke bu toplantılar meydanlarda halkın izleyebileceği mekanlarda yapılsa. Keşke biz medya olarak sadece kimin ne dediği ile yetinmesek de bu kararların tartışılmasını sağlasak. Siyasi partiler uluslararası taahütlere sahip çıkmanın önemini kavrasalar. Kadınların insan hakkı ve eşitlik, tüm siyasi kararların alınmasında göz önünde tutulması gereken bir kıstas artık.

***

EYLEM
Planı’nda, Ortadoğu gibi çatışma ve savaşların ortasında yaşayan bir bölgede barış ve istikrarın ancak demokrasi, insan hakları ve sürdürülebilir gelişme sağlanarak yakalanacağı vurgulandı. Kadınlar toplumda güçlenmeden ve toplumda eşit haklara sahip olmadan barış ve istikrarın sağlanması kolay değil. Bu yüzden de kadın haklarıyla ilgili konuların Avrupa Birliği ile ortaklık ya da komşuluk anlaşmaları olan bölge ülkelerinin ilişkilerinin gelişmesinde önemli bir kriter haline getirileceği belirtildi.

Kadınlara yönelik şiddete karşı mücadele de eylem planının önemli hedeflerinden biri.

Ayrıca, çatışma bölgelerinde kadınların barış girişimlerine, görüşmelere ve siyasi arayışlara daha fazla sayıda katılımının sağlanması da kararlaştırıldı. Ekonomik karar mekanizmalarında, işveren ve işçi örgütlerinde daha fazla kadının sorumluluk üstlenmesi, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik eğitim kampanyalarının yaygınlaştırılması, üç yıllık eylem planında yer alan hedeflerden bazıları.

***

MEDYA
bu mücadelede çok önemli. Kadını ikinci sınıf kabul eden anlayışa, önyargılara ve aile içi şiddete karşı medya ile işbirliği de Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile Akdeniz havzası ülkelerinin üç yıllık eylem planında yer alan önemli bir konu.

İlk toplantıya ev sahipliği yapan ülkemizde medyanın durumuna baktığımızda yapılacak çok şey olduğu gerçek. Özellikle bunun öneminin farkına varmış olanların yapması gereken çok şey var. Ama hiçbir AB ülkesinde kadınların güçlenmesinin önündeki en büyük engel olan aile içi şiddet konusunda ne Hürriyet’in kampanyasına benzer bir girişim var, ne de Milliyet’in titizlikle sürdürdüğü kızlar okula kampanyasının bir benzeri.

Bu kampanyalar, daha fazla sorgulamak, daha fazla tartışarak toplumu seferber etmek açısından önemli.

Çünkü kadın erkek eşitliği mücadelesi sadece kadınları ililendiren bir mesele değil. Bu, insanlığın uygarlaşma, kalkınma ve gelişmesinin en gerekli ve etkili aracı.
Yazının Devamını Oku