İfade özgürlüğünde ayrıntıların önemi

GENELKURMAY Başkanı’nın bazı yayın organlarını “hain” ilan etmesi ile Başbakan’ın muhalif gazetecileri hedef göstermesi arasında özgürlüklerin kullanımı açısından bir fark var mıdır?

Haberin Devamı

Yoktur. Her ikisi de hoşlarına gitmeyen yayınlar nedeniyle medyayı hedef gösteriyorlar.
Neden? Çünkü bu seslerin susmasını istiyorlar.
Belki şaşırtıcı ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ifade özgürlüğü ile ilgili davalarda, “şahsa” göre karar veriyor.
Medya mensuplarının ifade özgürlükleri daha geniş bir alan tanıyor. Dolayısıyla gazeteciler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, ifade özgürlüğünü düzenleyen 10’uncu maddesinden daha fazla yararlanıyorlar.
Böyle bir ayrımcılığın sebebi, basının toplumdaki “çoğulculuğa” ve “demokrasi kültürüne sunduğu katkı” olarak gösteriliyor.
 
MEDYA, haberlerin perde arkası, araştırma ve soruşturmacı gazeteciliğin ortaya çıkardığı hoşa gitmeyen bilgiler, çarpıcı gerçekler ile toplumu bilgilendirme görevini yerine getirdiği için, ifade özgürlüğü şemsiyesinden daha fazla faydalanıyor. 
Tabii ki gazetecilerin de topluma karşı sorumlulukları var.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son yıllardaki kararlarında  “deontolojik” yorumlar ağırlık kazandı.
Yani şikayet konusu haberin ya da yorumun toplumdaki etkisi de göz önüne alınıyor.
Gazetecilerin iyi niyetle, üçüncü kişilerin haklarına saygılı bir şekilde hareket edip etmediklerini, doğru, güvenilir, basın ahlakına uygun haberler yayınlayıp yayınlamadıklarını da değerlendiriyor İnsan Hakları Mahkemesi. 

Haberin Devamı

AMA bu yaklaşım, gazetecinin esas görevinden vazgeçmesi anlamına gelmiyor.
AİHM, 1991 yılında İngiliz The Observer, Guardian ve Sunday Times gazeteleri ile ilgili verdiği kararlarında basının “demokratik toplumun bekçi köpeği olduğunu” söylüyor.  
Onun havlamalarından rahatsız olanlar mutlaka olacaktır. Zaten, bu rahatsızlığı vermek için havlamak da basının görevidir.
Bazen bir başbakanı rahatsız edebilir bu ses, bazen bir genelkurmay başkanını.
Rahatsızlıklarını tabi ki dile getirebilirler. Ama demokratik toplumun belirlenmiş kanallarından. Bu açıklamalar, hiçbir zaman, basını görevini yapmaktan alıkoyacak tehdit içermemelidir.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, bazı gazete ve gazetecileri Mütareke basını hatırlatmasıyla, hainlikle suçlamasının “ifade özgürlüğü” çerçevesinde yorumlanması mümkün değil.
Bu açıklama bana geçtiğimiz günlerde Amerika’da askerlerin ifade özgürlüğü ile ilgili tartışmayı anımsattı. Genç bir denizci çavuş Gerry Stein, Facebook’ta açtığı, Silahlı Kuvvetler Çay Partisi Vatanseverleri adlı bir sayfada Obama’yı ve sağlık reformunu eleştirince olay oldu. Önce üstlerinden sonra da Pentagon’dan uyarı aldı.
Bir vatandaş olarak ifade özürlüğüne sahip bir kişi, askeri üniforması içinde aynı özgürlüğe sahip olamıyor.
Ayrıca Türkiye’de, siyasi sorumlular ve bürokrasi aktörleri tarafından  “hedef” gösterilmenin acı sonuçlarını da biliyoruz. Bu ülkenin basın özgürlüğü iklimini de olumsuz etkiliyor.
O zaman demokratik toplumun bekçi köpekleri susturuluyor, diktatörlerin köpekleri ulumaya başlıyor.

Yazarın Tüm Yazıları