“Fatih, Cumhurbaşkanı açıkladı. Çok güzel bir önlem paketi. Esnafa destek olunacak. Halk Bankası’na olan kredileri ötelenecek. Bu çok iyi bir gelişme. Ama arkadaşım, ya özel banka kredileri ne olacak? Bizim gibi binlerce yatırımcı var. Şu anda ciro sıfır. Böyle giderse daha uzunca bir süre eski cirolara dönemeyeceğiz. Halk Bankası’nın yaptığını özel bankalar yapabilecek mi? Biz Halk Bankası’ndan değil, özel bankadan kredi kullandık. Hata mı yaptık?”
Gerçekten de bu durumda olan çok fazla insan var.
Mağazalar tek tek kapanıyor. Tabii kira da ödeyemeyecekler...
Peki dükkân sahibi kirayı alamazsa, vergisini nasıl ödeyecek? Kredi borcunu nasıl kapatacak?
Çözüm, devlet kontrolünde erteleme...
UNUTTUKLARIMIZI HATIRLAMA ZAMANI
Şu iki kelime birleşince...
Evde... Ve yalnız...
Sarayburnu sahilinde yürüyen herkesin içini burkan bir görüntüydü...
Düşünsenize...
Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılmış.
Ve 3 Ekim 1926’da açılmış.
Yani daha Atatürk yaşıyor.
Bu yüzden insanın içi daha da acıyor.
Sanki Atatürk’ün bıraktığı bir vasiyetin, bir hediyenin sahipsiz kalması gibi...”
Ve sonra da bir çağrıda bulunmuştum.
Ateşten günlere... Acılı günlere...
Zap suyunun kanlı aktığı günlere...
İster istemez çıktı ağzımdan...
“
“Şakir, dün sabah Dimitri’yle beraber attığımız ağları toplamaya gittik. Baktık ağlar yok. Aradık taradık, yok. Bizimkilere sorduk, bilen de yok. Ne olursun senin o tarafa bir bakar mısın?”
Şakir etrafa haber salar. Foça’dan tut Seferihisar’a, Karaburun’a, oradan küçük koylara kadar Egeli balıkçılar seferber olur.
Ve akşamına haber gelir:
“Ağlar sahil güvenlikte...”
Biraz araştırınca anlarlar ki...
Türk karasularındaki sahipsiz bir balıkçı ağı, Türk Sahil Güvenliği tarafından toplanır. Tabii ağlar mal müdürlüğüne devredilir. Mal müdürlüğü de yasa gereği el konulan yabancı uyruklu malları açık arttırmaya çıkarır. Bundan sonrasını balıkçı Şakir şöyle anlatıyor:
“11 Aralık’taki ihalede hiç düşünmeden onların ağlarını satın aldım. İki gün boyunca 6-7 arkadaş ağları temizledik, paketledik. Herkes yardımcı oldu. Sakız’a günübirlik yolcu taşıyan feribotla götürdüm ve teslim ettim. Bir güzel yemek yedik, bir şişe rakımızı içtik, şarkılar söyledik.”
KITA SAHANLIĞINDA KARDEŞLİK SINIRI
Türk karasularında bir Yunan sahil güvenlik botu...
Bir “mülteci botu”nun önünü kesiyor.
İşte tam bu anı, 9 yaşındaki Sedil şöyle anlatıyor:
“Yunan botları yanımıza geldi, ‘Türkiye’ye dönün’ dedi. Sonra ateş açmaya başladılar. Büyük botları dalga yapmaya başladı. Ben çok korktum. Hayatımda böyle bir şey yaşamadım.”
Yunan botunun amacı, mültecileri Türk karasularında batırmaktı.
Böylece sorumluluk Türkiye’de olacaktı.
Ama neyse ki bir Türk sahil güvenlik botu gelip hem mültecileri kurtardı, hem de Yunan botunu sınır dışına kadar kovaladı.
Küçük
Kıyıları temiz ve güzel... Denizden gelişi kolayca kapanabilecek...
İnşaat sahası için lojistik olarak uygun...
Bütün bunlar tamamsa, “yerel keşif” başlıyor.
Sonra “imar durumu istihbaratı”.
Evet aynen böyle oluyor...
Bir ordu, bir ülkeyi nasıl işgal ederse aynen öyle oluyor...
Önce...
İçimizi ferahlatan bir gelişmedir bu. Peki her şey bitti mi?
Hayır, bir “soğuk ateş” dönemine geçtik, o kadar...
Bu dönemin adına “soğuk ateş” dememin nedeni, terörist yapılanmaların yarattığı provokatif tehlikedir.
Rejim askerlerinin içine sızmış, radikallerden PKK/YPG militanlarına kadar birçok kontrol dışı grubun “ateşkesi kırma” gayretleri olacaktır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ısrarla “Askerlerimize saldırı olursa saldırı hakkımız vardır” uyarısı boşuna değildir.
Bu yeni dönemin üç önemli başlığı var:
1) Devletler dönemi: Artık sahada “devletlerin el altından beslediği terör grupları” değil, “devletlerin kendi güçleri” söz konusudur.
Mutabakat metnindeki “
Bu açıklama Sputnik’te yer almıştır.
Rusya’nın SU-57 “hayalet uçağı”, 30 yıl sonrasının teknolojisidir...
Saatte 2 bin 150 kilometre hızla gidebilen bu “süpersonik jet”; hava, kara ve deniz hedeflerine göre dizayn edilmiştir.
Peki, bu detayı neden veriyorum?
Çünkü bu detay bir fotoğrafla birleştiğinde çok önemli soruların cevabını veriyor.
Dahası açıklamanın bir cümlesi çok dikkat çekiyor: “Suriye’deki planlı vazifeler...”
İşte kritik olan budur.
Gelin, Rus Genelkurmay Başkanı’nın söylediği bu