Paylaş
Ateşten günlere... Acılı günlere...
Zap suyunun kanlı aktığı günlere...
İster istemez çıktı ağzımdan...
“Nereden nereyeeeeee.”
Bakın fotoğrafa...
Hakkâri Valisi İdris Akbıyık, Hakkâri’den geçen Zap Suyu’nun kenarında...
İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Nuri Öztürk ve İl Emniyet Müdürü Atanur Aydın oradalar.
Peki ne yapıyorlar?
Bu defa, bir terör baskını sonrasında değil...
İçimizi yakan şehit haberleri sonrasında değil...
Her sabah kâbus gibi üzerimize çöken acı haberler sonrasında değil...
Bu defa yeni bir hayat için oradalar.
Zap Suyu’na muhteşem bir köprü, seyir terası ve binlerce metrekare park ve eğlence alanı projesi için oradalar...
İşte o nedenle “nereden nereye” diyerek gerilere gittim.
Hatırlayın o günleri...
Sevgili Umut Veis’le bir arşiv taraması yaptık...
Sınırlarımız içinde 427 kilometre akan Zap Nehri Irak’a dökülür. Sarp dağların arasından derin vadilerle geçen Zap ne acılara şahit olmuş. Ne ihanetlere tanık olmuş...
İşte tam Vali Akbıyık’ın durduğu bu bölgede.
O baskınları hatırlatıyoruz ama...
Özellikle bir kez daha o acıları yaşamayalım diye, şehit sayılarını vermiyoruz.
Hakkâri-Taşlıtepe Karakolu baskını (7 Ekim 1991)
Çınarlı ve Çayırlı karakolları baskını (25 Ekim 1991)
Şırnak-Taşdelen Karakolu baskını (15 Mayıs 1992)
Hakkâri-Üzümlü Karakolu baskını (26 Mayıs 1992)
Hakkâri-Sivritepe Karakolu baskını (20 Temmuz 1992)
Şemdinli-Alan Karakolu baskını (30 ağustos 1992)
Şemdinli-Aktütün Karakolu baskını (13 Eylül 1992)
Şemdinli-Derecik Karakolu (29 Eylül 1992)
Hakkâri-Serbest Karakolu (1 Ağustos 1993)
Iğdır-Sultantopu Karakolu (23 Ağustos 1993)
Hakkâri-Pirinçeken Karakolu (19 Kasım 1993)
Şemdinli-Ortaklar Karakolu (15 Haziran 1995)
Dağlıca Karakolu (21 Ekim 2007)
Aktütün Sınır Karakolu (10 Mayıs 2008)
Evet arkadaşlar...
Derin Zap vadilerinden gelen yüzlerce teröristin yaptığı bu baskınlarda o kadar çok şehit verdik ki...
Zap neredeyse kanlı akıyordu...
Bu eli kanlı katiller Zap vadilerini bir “terör geçidi” haline getirmişlerdi.
İHA-SİHA FARKI
Ve arkadaşlar 1992 yılında geçilen bu haberlerde çok önemli bir detay vardı...
Aynen şöyle diyordu:
“Örgütle bağlantılı haber elemanlarının sahte ihbarlarda bulunarak İHA’ları başka noktalara yönlendirdikleri belirtildi. Sınırlı sayıdaki İHA’nın da bu haber elemanlarının ‘Terörist geçişi ve hareketliliği var’ dediği Çukurca’dan daha uzak noktalara yönlendirildiği kaydedildi.”
Burada İHA’lar için kullanılan “sınırlı sayıdaki” ifadesi bize ne anlatıyor.
Yıllarca müttefiklerimizden bu İHA ve teknolojisini istedik vermediler.
Sonunda biz yaptık...
Şimdi istediğimiz kadar üretiyoruz, hatta ihraç ediyoruz... Havadan her karış toprağımızı kontrol ediyoruz.
Aradan yıllar geçti...
Ve işte şimdi o tankların durduğu yerde...
Komandoların çatıştığı azgın sularda...
Helikopterlerin uçtuğu sarp yamaçlarda...
İş makineleri çalışıyor... Yollar açılıyor... Mimarlar, mühendisler çalışıyor...
Vali Akbıyık, önceki gün Zap kenarında şöyle diyor:
“Bu eğlence, dinlenme ve park alanı bittiğinde hemşerilerimiz buralarda nefes alacak.”
İnanın biz de nefes alacağız...
40 yıldır ciğerimize sokulan o ihanet hançerini çıkarıp Zap Suyu vadilerinde baharı karşılayacağız...
Zap kenarından gelen bu fotoğrafı görünce koronayı falan unuttum.
İçimizdeki en büyük virüsten temizlendiğimizi düşündüm.
Ve işte bugün bu fotoğrafa bakınca...
O aziz şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum...
Bu mücadeleyi o günden bu yana yürüten kim varsa.
Özellikle son yıllarda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun olağanüstü çabaları, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, asker, polis, jandarma, korucu, kaymakam, muhtar...
Bölgede görev yapan, doktoru, öğretmeni, yatırım yapan iş insanı, barajlardaki mühendisi, işçisi kim varsa...
Evet, bu büyük mücadeleye omuz veren kim varsa...
Terörle değil, demokrasiyle...
Çatışarak değil, konuşarak diyen kim varsa...
Terörü bitme noktasına getiren bu mücadeleye omuz veren herkesi ayrı ayrı kutluyorum...
Helal olsun diyorum.
BİR KASİYERDEN DEV MARKETLERE
Kredi kartımı uzatınca, kasadaki genç kız şöyle bir baktı.
“Gazeteci Fatih Çekirge değil mi” diye sordu.
“Evet” der demez, biraz da eğilerek konuşmaya başladı:
“Peki biz ne yapalım Fatih Bey... Maske taksak çare değil. Her gün yüzlerce insanla burun burunayız. Öksüren var. Hapşıran var. Bir şey desek olmaz... Tabii bir de para var. Elden ele gezen para. Her türlü mikrobu taşıyor. Virüsü de elbette. Ne yapacağımızı şaşırdık...”
O konuşurken, diğer kasalara baktım. Genç kız haklı...
Peki ne yapmalı.
Düşünün ki... Migros’tan Carrefour’a, BİM’den Şok’a... Ne yapsınlar... Her gün binlerce müşteri o kasalardan geçiyor.
Gündelik hayatımızın vazgeçilmezleri olan bu dev marketlerin kapılarına kilit vuracak halleri yok...
Ve biliyorum ki çok tecrübeli yöneticiler var.
Her birinin sahibi Türkiye’nin önde gelen aileleridir.
Elbette ki çalışanlarını ve müşterilerini düşünürler... Mutlaka bir önlem almalılar.
Aklıma gelen kasiyerlere eldiven ve maske. Dezenfektan... Ve kasalarla müşteri arasına en az 1 metrelik engel ya da çizgi...
Benim aklıma gelen bunlar. Elbette onlar daha iyisini düşünürler...
O dev marketlerden bir çözüm, bir cevap bekliyorum...
Dünya zor günlerde...
Paylaş