Yunanistan sınırında, Yunan polisinin attığı biber gazıyla boğulma krizleri geçiren mülteciler.
Ses bombaları altında çığlık çığlığa ağlayan çocuklar... Hamile kadınlar... Yaşlılar... Gençler...
Fotoğraflara bakarken bir refleks olarak şu soru yükseliyor zihnimde:
- Türkiye yıllar önce, ilk göç dalgasına karşı sınırları kapatıp Yunan polisinin, askerinin yaptığını yapsaydı. Acaba ne olurdu?
Ben söyleyeyim...
Avrupa liderleri Türkiye aleyhine peş peşe açıklamalar yapıyordu.
Ne faşistliğimiz kalmıştı, ne insanlığımız.
Sanki içimdeki kan tersine akıyor...
Soru işaretleri beynimde paslı vidalar halinde dönüyor...
Arkadaşlar... Sorular var elbette...
Ama önce... Birlik zamanıdır. Tek yürek olma zamanıdır. Bu milletin nasıl kenetlendiğini dünyaya gösterme zamanıdır.
Sonra...
* NATO göreve çağrılmıştır.
* Avrupa’ya “Mülteciler konusunda aylardır beni dinlemediniz. Buyurun, şimdi kapılar açıldı. Bu ağır insanlık dramıyla yüz yüze gelip biraz da siz yaşayın” denmiştir.
* Putin
Bir Atatürk anıtı...
Her görenin içini burkan bir görüntü...
Düşünsenize...
Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılmış.
Ve 3 Ekim 1926’da açılmış.
Yani daha Atatürk yaşıyor.
Bu yüzden insanın içi daha da acıyor.
Ve buz kesen rüzgârların inlettiği köylerde...
İşte tam oralarda bir sabah...
Uzaktan bir motor uğultusu duyunca evin büyükannesi şöyle bir dikildi ve dedi ki:
“Bu karda kışta kim ola ki...”
İşte bu fotoğraf tam o an çekildi.
Malatya’nın Pütürge dağlarında.
Bakar mısınız?
Binlerce ajans haberi arasından...
Yüzlerce “siyasi tartışma” içinden sessizce geçip gitti...
Fotoğraf şuydu...
Bir sahnede gençler... Herkes ayakta...
Yüzlerde gülümseme var. Gözlerde bir parlayış ve daha çok heyecan...
Fotoğrafın altındaki haber şöyle diyordu:
“Türkiye’nin 60 yıllık nükleer enerji hayalinin gerçek kahramanları olacak gençlerden bir grubun daha Rusya’da eğitimlerini tamamlayarak mezun olduğu açıklandı.”
Doğrusu ben Rusya’da nükleer enerji eğitimi alan bu kadar genç olduğunu bilmiyordum.
Ama hurda arabasını doldurup taşımak hem zordu, hem de zaman alıyordu.
Elinden tamir işi de geldiği için oradan buradan topladığı atık motor parçalarıyla eski bir motoru yeniledi. Kendisine çalışır bir motor yaptı.
Arkasına da tekerlekli bir hurda arabası bağladı.
Eşi Figen’le sanki bir düğün arabası yapar gibi süslediler.
O sabah mutlulukla çıktılar yola. Motoruna hayrandı. Çöpleri, hurdaları hızlıca topluyor, akşam eve geliyordu.
Bir tas çorba, yemek...
Mutluydular...
Şimdi harita üzerinden tek tek gidelim
TÜRK GÜÇLERİ: Dikkat ederseniz, bizim askeri kontrol ve gözlem noktaları Türkiye sınırları ile göç ve terör alanları üzerine yayılmış durumda. (Elbette mutabakatlar doğrultusunda.)
Yani...
1) YEŞİL BÖLGE: PKK/YPG’nin yerleştiği sarı alana sınır olan yeşil bölge... Ve Rus bayraklarının yer aldığı pembe bölge. Hatırlarsanız, burada güvenli bölge kurmak için ABD’ye ve diğer müttefiklere çağrı yapmıştık. Çağrılara cevap gelmeyince Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla bu yeşil bölgeyi biz kurmuştuk...
DİKKAT
Yeşil alan içinde kalan bazı sarı bölgeler var... PKK/YPG bölgeleri... Oralarda Rus ve ABD bayrakları görüyorsunuz. İşte onlar bir anlamda PKK/YPG’ye “örtülü koruma” yapıyor.
İşte bir minibüs... Karlı yollar... Buz...
Düz yolda savrulup devrilmiş... Niye?
Fotoğraftaki şu acı tesadüfe bakar mısınız?
Zinciri olmayan tekerleğin yanında... Kanlar içinde bir kadın...
Öyle bir yere savrulmuş ki... Sanki acı kaderi, bize o zincirsiz tekerleği göstermek için onu oraya savurmuş...
Ambulansı bekliyor...
2 de ölü var... Yaralılar var...