Dünyanın en güzel plajlarının birinde...
Dalgaların vurduğu uçsuz bucaksız sahilde...
İki çocuk öylece denize ve dalgalara bakıyor;
Sanki birazdan bir filmin ilk sahnesini başlatacaklarmış gibi...
Öylece duruyor, sessizce bakıyorlar.
O kadar bekliyorlar ki...
Gözetmen gelip soruyor:
Bizim günlerdir tartıştığımız “açılım meselesi” için çok ciddi bir kapıyı aralıyor.
Anlatayım.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, son olaylarla zora girmeye başlıyor.
Esenyurt Belediye Başkanı’nın tutuklanması ve CHP’nin dünkü tavrı giderek keskinleşen bir dönemin kapısını aralıyor.
Birkaç kez yazdım;
Devlet Bey belki de hayatının en ıstıraplı çıkışını yapmıştır.
Ama doğru yapmıştır.
Acıları içine bastırıp, bir ülkenin geleceği için “
‘İsrail, İran’a bir hasar veremedi’ yorumlarına karşı farklı bir bakış getirmek için ‘şov’ diyorum.
Dikkat edin; Türkiye’nin savunma sanayisindeki muhteşem başarıyı sürekli öven bir yazar olarak söylüyorum bunu.
İHA’larımızın, SİHA’larımızın başarısını, KAAN’ın yükselişini gönülden kutlayan, Anadolu gemimizi gururla gezen, Deniz Kuvvetlerimize katılan yerli ve milli denizaltıları, fırkateynleri tatbikatlarda göğsü kabararak izlemiş bir yazar olarak yazıyorum bunu.
Kızıl Elma’nın çevresindeki SİHA’larla neler yapabileceğini bilen,
Altay tanklarının motorunu üreten BMC’nin çabasını dikkatle izleyen,
Savunma sanayisinde gençlerimizin önünü açan bu başarı hikâyesini sürekli yazan bir gazeteci olarak söylüyorum.
Niye? Çünkü gerçeği görüp kabul etmeden yol alamazsınız.
Niye? Çünkü ABD gücüyle saldıran bir İsrail var ortada. Dahası yeni nesil bir savaş teknolojisiyle karşı karşıyayız. Bu saldırının gücünü ‘yarattığı hasarla ölçmek’ hatalıdır. Çünkü bu öyle bir saldırıdır ki;
Adı da THAAD (Terminal High Altitude Area Defense). Bu sistem hem atmosfer içinden hem de atmosfer dışından gelen balistik füzeleri engellemek için tasarlanan, orta ve yüksek irtifa hava savunma sistemi.
Soru şu: ABD bu yüksek irtifa hava savunma sistemini neden İsrail’e yerleştiriyor?
Bilinen cevap:
-İran 2000 kilometre menzilli füzeleriyle İsrail’i vurdu. Ve İsrail’in “Demir Kubbe” savunma sistemi delindi. Bu nedenle İsrail’i savunmak için THAAD getirildi. Ama bu açıklamanın derinlerinde çok farklı yorumlar da var.
Örneğin; Bir THAAD bataryası 90-100 kişi tarafından işletiliyor. İşte bu 100 kişilik birlik Amerikan askerlerinden oluşuyor. Yani...
İran’dan gelebilecek bir saldırı ABD askerlerine yönelirse bu ABD’nin doğrudan savaşa girme ihtimalini getiriyor.
Olur mu? Bana göre yalnızca bir gözdağı ama... Evet olur diyenler de çok.
Terörün gerçek yüzü ve bölgesel konumu bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı.
Dahası..
Müthiş bir ayrışmaya neden oldu.
Önce şu cümle:
“Teröristbaşı silah bırakma çağrısı yaparsa, dağ kadrosu ve Suriye’nin kuzeyindeki PKK/YPG buna karşı çıkacaktır. Buna karşılık Türkiye içindeki Kürtlerin geniş bir kesiminin demokrasi mücadelesine desteğini alma ihtimali yüksektir. Ayrışma budur. En azından hedeflenen şey, sınırlarımız içindeki iç cephenin netleşme ihtimalidir...”
Peki bu kolay mı olur?
40 yıldır akan kan. Giden canlar... Kaybolan yıllar... Biriken öfke...
Hemen söylüyorum. Bana göre
Terörle mücadele ekipleri anında yola çıkıyor.
Adrese geliyorlar.
Bakıyorlar ki bayrak gösterildiği yerde değil.
Bir araştırma, bir soruşturma.
Görgü tanığı bir çocuğun bayrağı indirdiğini söylüyor.
Polis bayrağı indiren kişiyi tespit etmek için çevredeki kameraları incelemeye başlıyor. Ve nihayet bir görüntü yakalanıyor.
Polisin dikkatle izlediği görüntü şöyle: “
Öyle ya... Akhisar’da; Sokağın ortasında. Yılmaz Akman 3 yaşındaki oğlunun gözleri önünde, 19 yaşındaki hamile Sude Naz’ı öldüresiye dövmüştü. Bu feci görüntüler karşısında çevredekiler bir süre tepkisiz kalmış öylece seyretmişti.
Tutuklanan saldırganla ilgili olarak mahkeme “adli kontrol şartıyla serbest” kararı vermişti.
Oysa sonradan anlaşıldı ki; Bu saldırganın daha 18 dosyadan suçlaması var. Ve dün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş’la bu konuyu konuşuyorum.
Mahinur Hanım kadına şiddet, aile ve çocuklara şiddet konusunda var gücüyle çalışan bir Bakan. Gençlerin hayata kazandırılması için çok etkili işler de yapıyor.
Sonuç olarak; 18 dosyası bulunan, 3 günde bir karakola imza atması gereken bu saldırgan; o haliyle sokağın ortasında dini nikâhlı eşini öldüresiye dövmüş ve mahkeme bu kararı almıştı. O yüzden Mahinur Hanım’a “Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye sordum.
İşte cevabı: “Fatih Bey, o karara elbette itirazımız var. İtiraz ettik. Kasten yaralamada üst sınırdan ceza verilmediği için itiraz ettik. Biliyorsunuz biz mahkeme kararlarını da takip ediyoruz; kadına şiddet, çocuklara şiddet... Aile önceliğimiz var. Biz kamuoyuna yansımış yansımamış her türlü davanın sonucunu takip ediyoruz. Avukatlarımız takip ediyor. Gerektiği yerlerde de müdahil oluyoruz. İtirazlarımız oluyor. Aslında yalnız itiraz etmiyoruz. Avukatlarımız da ciddi bir mücadele veriyor. Bu olayda da aynı sistemi uyguluyoruz.”
Bakan Hanım’a saldırganın 18 dosyası olduğunu hatırlatınca da şu cevabı alıyorum:
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin TBMM’deki DEM Partili vekillere uzattığı el çok değerlidir.
Siyasetin Türkiye’yi kucaklamasını isteyen bir niyettir bu.
Kavganın değil, sohbetin...
Çatışmanın değil, fikri zenginleşme isteğinin...
Kamplaşmanın değil, demokratik olgunluğun elidir.
“Bu el neden şimdi uzatıldı” diye onlarca defa sorabilirsiniz.
Tartışabilirsiniz.
Ama asıl soru uzatılan bu elin nasıl bir sonuç yaratacağıdır.