İtalyan araştırmacıların hazırladığı belgesel ilerledikçe heyecan da artıyordu.
İzleyiciler arasında “Aaaaaaa...” diye iç geçirmeler. “Neresi burası” diye mırıldanmalar... O salonda yaşanan bu bilimsel heyecan, keşif duygusunun zirvesiydi.
Belgesel bir anda uluslararası toplantının odak noktası haline gelmişti.
Filmin sonuna doğru mekik şeklindeki güçlü vücudu, başa yakın yüksek sırt yüzgeci ve kurşun grisi rengiyle türünün en güzel örneklerinden bir köpekbalığı turkuaz sularda alımlı alımlı yüzüyordu. Belgeselin sonunda İtalyan araştırmacılar şöyle diyordu:
“Gördüğünüz bu koy, Carcharhinus plumbeus (kum köpekbalığı) türünün bugüne kadar Akdeniz’de tespit edilmiş yegâne üreme ve gelişme bölgesidir. Nesli tükenmekte olan bu balıklar için adeta bir üreme vahasıdır.”
Japonya’dan Kanada’ya kadar dünyanın değişik ülkelerinden gelen bilim insanları, bu keşfi ayakta alkışladılar. Çünkü insanoğlundan 400 milyon yıl önce bu gezegende olan kum köpekbalıklarının, bugün nesli tükenme noktasındaydı... Ve nihayet onlar için bir üreme vahası tespit edilmişti.
Yani tek üreme gelişme bölgesi olarak İtalyanların bulduğu bu koy keşfedilmişti.
Kimseyle inatlaşmadı.
Kırıp dökmedi.
Seçim meydanlarında “kavgadan, hakaretten” uzak durdu.
Seçim oldu. Milletin takdiri... Menderes Türel kaybetti.
Aradan biraz zaman geçti.
Antalya’da seçim heyecanı yerini gündelik hayata bıraktı.
Dün aradım...
“
“Kim bunlar? Bunlar bu köyden değil. Kim bunlar? Bunların şehide de saygısı yok!”
Elbette içlerinde gaza gelen gençler, vatandaşlar vardır. İlk gelen bilgiler böyle...
O vahim görüntüleri izlerken “Allah’ım bizi nereye sürüklemek istiyorlar” dedim.
Olaylar geliştikçe çıkardığım sonuçları şöyle sıraladım:
Nefretle kınıyorum: Sayın Kılıçdaroğlu’na büyük geçmiş olsun. Türkiye demokrasisine geçmiş olsun. Bu saldırıyı nefretle kınıyorum.
Akar’ın tavrı: Cenazede bulunan Milli Savunma Bakanı’nın “Mesajınızı verdiniz. Artık dağılın” sözünü eleştirenler yanılıyor. Akar, provokatörlere karşı en profesyonel taktiği uygulamıştır. Kitleyi karşısına alıp provokatörlerin oyununa düşmek yerine kitleyi sakinleştirip yanına çekmiştir.
Kampçılara: Hangi görevde ve hangi işi yaparsanız yapın, artık bu milleti kamplara bölmeyi bırakın lütfen... “Hain”, “ihanet”, “düşman” kavramlarını sakız gibi çiğneyen bir söylem sosyal medya üzerinden ülkeyi kuşatırsa toplum provokasyona açık hale gelir. Olan budur...
Kızgın demiri soğutmak:
Uçağın penceresinden kanatlarını açıp hayallerine doğru yükselen bir çocuğun fotoğrafıydı bu. Baktıkça içime ışıklar dolmuştu, gülmüştüm. Umutlanmıştım...Çocuğun gözlerine bakınca, sanki bir masalın kapısındaydım...Oysa bu uçakta neler yaşanmıştı...O felaket anında Türkiye’nin yüreği ağzına gelmişti...
Uçak Trabzon Havaalanı’nında pistten çıkıp içindeki yolcularla birlikte denize doğru 25 metre uçuruma yuvarlanmıştı. O gün bütün Türkiye olaya kilitlenmiştik. Aman Allahım bir patlama olsa...Şoke olmuştuk. Büyük bir felaketin kıyısından dönmüştük.
İşte fotoğraftaki bu uçak felakete doğru yuvarlanan o uçaktır. 2 yıl önce bu fotoğrafı görüp arşivime almış ve altına şu notu düşmüştüm: “İşte benim 23 Nisanlarımın fotoğrafı budur.”
O günden beri ara ara bu fotoğrafa bakar, hayallerin ve masalların kıyısında dolaşırım. Evet arkadaşlar... İki gün sonra 23 Nisan...
O nedenle bu fotoğrafı pilotundan hostesine, yolcusundan yer görevlilerine ve en önemlisi içimizde hiç yaşlanmayan çocukluğumuza kadar bir mutluluk ve hayal fotoğrafı olarak 23 Nisan takvimine ekliyorum. Fotoğraftaki o çocuk şimdi nerede ve acaba ne yapıyor bilmiyorum. Ama bildiğim şudur: Bir çocuk, felaketlere karşı kıyısından dönmüş bir uçağın penceresinden bile mutluluğa ve hayallere doğru kanat açabilir.
Peki neden bu fotoğraf. Çünkü...
Bu fotoğraf, öyle protokol fotoğraflarından değildir. Makamlara, koltuklara oturtulan çocuk törenlerinden değildir. Mesela kaptan pilot koltuğuna oturtulmuş bir çocuk fotoğrafı değildir. Tam tersine... Çocuktur... Muzurdur, afancandır, ele avuca sığmaz bir gülüşü vardır...
Ama önceki gün bir haber geldi.
Çok şaşırdım. Üzüldüm. Genç sporcular adına kırıldım.
Anlatayım... Yüksek atlamada 2.30’u geçen Alperen’i yürekten kutlamıştık.
Dünya çapında bir dereceydi.
Fenerbahçe’nin sporcusu olduğu için Fenerbahçe’yi de alkışlamıştık.
Çünkü... Futbolun dışında bir sporcuya yatırım yapmış ve sonuç almıştı.
Atletizm, tenis, kayak gibi sporlara büyük kulüplerin destek olmasını her zaman istedim.
Takım renklerinin rekabeti o spor dallarına da gelir sağlayacaktı.
Niye mi? Çünkü bir süredir sahillerden, denizlerden, koylardan şikâyet yağıyordu:
“Ege’den Akdeniz’e kadar dünyanın en güzel koylarında af bahanesiyle işgal var.”
Ve başlık attım:
“Yetişin bakan bey, cennet işgal ediliyor”.
Ve öğrendim ki...
Ertesi gün Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum talimatı vermiş.
Sağ olsun... Gösterdiği hassasiyeti bir denizci-çevreci olarak saygıyla karşıladım.
Önce şu söz:
İmar affını fırsat bilerek, devlete sahte bildirimde bulunanlara...
Gece yarısı “çakma temel” atıp, bunu da fotoğraflayıp, 31 Aralık 2017’den önce vardı diye af belgesi isteyenlere...
Kıyılardaki özel çevre alanlarına iskele atıp, kaçak restoran açanlara...
Öfke yağıyor. Vicdanlarda infilak var... Koylar belli, körfezler belli... İsim isim araziler belli...
Antalya’da 640 kilometrelik sahil şeridinde bu “dolandırıcılığı” yapanların bir bölümü tespit edildi. Helal olsun Antalya İl Çevre Müdürlüğü’ne... Peki 1000 kilometrelik Muğla sahilleri ne olacak. O muhteşem körfezleri kim denetleyecek. İşte şimdi Antalya’da yıkım yapıyorlar.
Peki yıkım yeter mi?
Ortada resmen devleti dolandırmak var.
Bunun kanunda bir cezası olmaz mı?
Ben yazmaktan yoruldum, onlar “talandan, fırsattan” yorulmuyor... Ama bu cennet kıyılar için, bu güzel vatan için sonuna kadar yazacağım. Aslında bu defa olay “bahar şikâyetleri”nin de ötesine geçti.
Çünkü...
“Af fırsatçıları” devrede.
Çünkü...
31 Aralık 2017 öncesindeki yapıları kapsayan af için 2018’de hazine arazileri üzerine denize sıfıra varacak kadar yakın atılan kaçak temeller, çıkılan iskeleler mantar gibi yükseliyor.
Arkadaşlar, bütün denizlerimiz, kıyılarımız çok güzel. Ama İzmir’den Antalya’ya kadar olan Ege ve güney Ege, batı Akdeniz sahillerimiz, yat turizmi için dünyanın sayılı kıyılarıdır.
Bakın Akdeniz’e... İtalya’dan sonra Cebelitarık’a kadar dümdüzdür. Koy bulamazsınız.