Bense, iyi bir eğitimi olan genç kadının esprili pozlarını çok sevdim...
Cumhurbaşkanı’nın, hayata espriyle bakan gencecik bir bilim insanını danışman yapmasını da sevdim.
*
Ama o fotoğraflara bakarken, bir başka kare de geldi gözümün önüne...
3 Mayıs 1999 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çekilen bir fotoğraf karesiydi bu...
*
Esprili pozlar veren genç danışmanının bugün Kuala Lumpur Büyükelçisi olan annesi
Ekonomik kriz ile boğuşan bir ülkede bir pazar gününe bu soru ile başlamak bazılarınız için sinir bozucu olabilir... Hayır olmasın...
Çünkü, Allah’ın yarattığı bu gökyüzünün altında hayat devam ediyor ve ben bütün olumsuzluklara rağmen size yaşama zevki verme gayretimden vazgeçmeyeceğim.
Şimdi ilk cümlede sorduğum soruyu cevaplayayım:
Hayır, lüks Allah’ın sadece zengin kullarına, iktidarların yandaşlarına bahşettiği bir ayrıcalık değildir.
Olaya benim gibi bakan insanlar, işte sırf bu yüzden son yıllarda “Affordable lux” kavramını yarattı.
“Satın alınabilecek lüks...”
Nusret ve “Diriliş Ertuğrul” dizisinin hayranı Venezuela Başkanı Maduro geçen perşembe günü, ikinci başkanlık dönemine resmen başladı.
Onun bu koltuğa ikinci defa oturduğu gün Venezuela’nın durumu şuydu:
2017 yılında ülkedeki çocuk ölüm oranı yüzde 30 arttı. Bunu açıklayan sağlık bakanı ertesi gün Maduro tarafından kovuldu.
Kızıl, difteri, verem ve çocuk felci gibi neredeyse bütün dünyada bitmiş hastalıklar onun döneminde yeniden hortladı.
UNICEF verilerine göre ülke halkının yüzde 12’si eksik beslenme kategorisine giriyor. Maduro’nun öncüsü Chavez’in iktidara geldiği 2000’li yıllara göre 3 kat fazla anlamına geliyor.
Dün sabah Floransa’da uyandığımda en ilgimi çeken haberi İsmet Berkan’ın Turkcell Dergilik’ten izlediğim “10 Haber” dijital gazetesinde okudum.
Dünyanın en zengin erkeği Jeff Bezos boşanıyormuş...
Uffff magazinci yanı kabarmış bir gazeteci için haftalarca ye ye bitmeyecek bir malzeme...
Önce taraflarla ilgili önemli bilgileri vereyim.
Jeff Bezos 12 Ocak 1964’te doğdu.
Yani Oğlak burcu...
Penceremin hemen önündeki nehri bile görmemi engelleyen bir sis çökmüştü Toskana üzerine.
Sabah kahvemi içerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York Times gazetesine yazdığı makaleyi okumaya başladım.
Lafımı hiç evelemeden gevelemeden söyleyeyim.
Bugüne kadar bir Türk yöneticisi tarafından kaleme alınmış en güzel metindi.
İşte dikkatimi çeken noktalar:
İletişimçi gözüyle: Çok net, herkesin anlayacağı bir dille kaleme alınmış. Türkiye’nin dış politikası çok ikna edici ve kolay anlaşılabilir bir dille anlatılmış.
Hıristiyan gözüyle: Türkiye’nin IŞİD terör örgütüne mesafesi ilk defa bu kadar somut bir dille ortaya konmuş. Makalenin 3 ayrı yerinde “sözde İslam devleti” ifadesi kullanılmış. Böylece ilk defa, ‘Müslümandan terörist çıkmaz” ifadesinden çok daha etkileyici ve ikna edici bir yaklaşım benimsenmiş.
Terörle mücadele açısından:
Mesela eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a bakıyorum.
“Bütün ittihatçılar haindir, onlara destek verenler de” deyip “Safahat”ın yazarını da aynı kefeye koyuyor.
Ya Cübbeli Ahmet?
“Âkif reformisttir, Afgani’nin adamıdır. Mehmet Âkif’in ne işleri var sakat” diyerek yerden yere vuruyor.
Mesela (Fesli) Kadir Mısıroğlu Milli Marşımızın yazarı için buraya yazamayacağım küfürler ediyor.
Çeşitli Müslüman ülkelerden gelen insanların Taksim’de yılbaşı kutlaması yapmasını sevdim.
Ama orada ÖSO bayrağı açılması hoşuma gitmedi.
Nagehan Alçı geçen hafta sonu Habertürk’teki köşesinde beni şu cümlelerle eleştirdi: “Suriyeliler konusunda kendisi de göçmen çocuğu olan Özkök’ten daha liberal bir tutum beklerim. Şu anki yaklaşımında buram buram dışlama kokusu var.”
Önce nazik ve seviyeli üslubu için teşekkür ederim. Haklısın, ben Balkan göçmeni bir ailenin çocuğuyum ve göçmenin halinden anlamam gerekir.
Sadece göçmen çocuğu olmamdan değil, bir de şu var.
Bu insanların ülkelerini terk etmelerinde bizim Suriye politikamızın yanlışlıkları da önemli rol oynadı.
O nedenle ülke olarak, bu insanlara karşı manevi bir borcumuz var.
Ayrıca yıllardır
Burada, bir bahçe içinde Backyard isimli bir küçük restoran var.
Onun yanındaki merdivenden inince solda Fuzuli isimli hoş bir salon görüyorsunuz.
Bir dağ otelinin lobisini andıran, ışığı çok güzel bir salon burası.
*
Son zamanlarda müzik çevrelerinde ÇEV Sanat Vakfı’nın yaptıklarını dinliyorum.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de klasik müzik alanında harika çocukların çıkarılma hikâyelerini dinledik.
Şimdi de Çağdaş Eğitim Vakfı çerçevesinde kurulan ÇEV Sanat Vakfı’nın harika işler yaptığını işitiyordum.
*