İki hafta önce pazartesi saat 07.00’de Yeşilköy Havalimanı’ndayım. Fatih Terim ile karşılaştık. İkimiz de Bodrum’a uçuyoruz.
Oturduk, sohbet ettik. Onun jeepi alandaymış. Beni eve kadar bıraktı. İyi biliyorum bizim bu görüntülerimizi seyredenler, "Bunlar birbirlerini eleştirmiyorlar mı? Nasıl böyle oturup da sohbet ediyorlar?" demişlerdir. Bunları söyleyenler haklılar.
Çünkü, Türkiye’de altyapısı olmayan, üniversiteleri bitiren (Ne demişler, tahsil cehaleti alır, eşşeklik baki kalır) kişiler, anlaşamadıkları kişilerle kavga ederler. Birbirlerine düşman olurlar. Karşı karşıya gelseler bile selam vermezler. Biz sporcu ruhuyla yetiştik. Fatih Terim ile Milli Takım’da da birlikte oynadık. Kulüp takımlarıyla da çok defa karşı karşıya geldik. Tartıştığımız da oldu, iyi konuştuğumuz da. Ama dedim ya, biz sporcuyuz. Biz spor kültürüyle büyüdük. Biz oturur anlaşırız, konuşuruz. İki elimiz kanda bile olsa konuşuruz.
Bakınız, kaç tane kulüp başkanı, kaç tane rakip takımın maçına gidemiyor. Federasyon Başkanı’nın gidemediği, giremediği statlar var. Ben zaman zaman tehdit alıyorum. Bu tehditlerin başında, Aziz Yıldırım bile var. "Erman şu maça, bu maça gelmesin" diyebiliyor.
Hedef gösteriyor
Veya beni taraftarına hedef gösterebiliyor. Ama ben ne yapıyorum. O tehdide hiç kulak asmıyorum. Önlemimi alıyorum. Yani emniyetten korumalarımı istiyorum ve maça gidiyorum. Çünkü, bu zihniyetteki insanlara pabuç bırakırsak, bunlar kendi evimizden bizi kovacaklar. "X" kulüp veya "y" kulüp hiç fark etmez. Bu tip başkanlar maalesef şu anda futbolumuzda çok sayıdalar. Mükemmelleri de var.
İki hafta evvel bir basın mensubunu Ankaragücü taraftarları kafadan, tırnağa dövdüler. Ne oldu? Hiç. İş organize miydi? Evet. Fenerbahçe Stadı’nda kablolar kesildi. İş organize miydi? Evet. Galatasaray’ın Stadı’nda olaylar oldu.
Organize miydi? Evet. Peki bunları yaptıranlar kimler? Bu kiralık spor katillerini tutanlar kimler? Yöneticiler. Peki bütün bunlara çanak tutanlar kimler? Futbol Federasyonu ve yönetim kurulu. Neden? Çünkü, onlar sırça köşkte yaşıyorlar. Alt tarafta yangın var. Ali Sami Yen yanmış, Fenerbahçe Stadı’nda kablolar kesilmiş. Onlara ne dert. Onlar yandaşlarıyla yurtdışı seyahatlerine gitsinler, geceleri barlarda eğlensinler, avanta içkiler içsinler, sağa, sola sataşsınlar, sıkıştıkları zaman, "Devlet bana karışamaz" desinler. Gene sıkıştıklarında da "Devlet baba, bana polisi gönder" desinler. Yani tam bir orta oyunu.
Bakın. Fatih Terim’den girdim. Federasyondan çıktım. Şimdi tekrar Fatih Terim’e dönüyorum. Dedi ki, "Erman biz bir yerde hata yaptık. Futbolu bırakan herkes teknik adamlığa soyundu. Halbuki bir kısmımız hakem olacaktı. Bir kısmımız, kulüp yönetimlerinde görev alacaktık. Bir kısmımız teknik menajer, bir kısmımız da idari menajer olacaktık. Bir kısmımız federasyona soyunacaktı." Doğru söze ne denir. Fatih, yerden göğe kadar haklıydı. Ben hakemliğe soyundum. Bir kısmını yaptım. Ama bu Futbol Federasyonu’nda veya bu kulüplerde başkan olarak, futbolun içinden gelen, futbolculuk yapmış, hakemlik veya teknik direktörlük yapmış insanların olması gerekir. Çünkü, biz uzlaşırız. Çünkü, biz kavga bile etsek, duracağımız yeri biliriz. Ben, Fatih Terim ile kavga edebilirim, münakaşa da edebilirim. Benim bunu yapmaya hakkım var. O benim hem futboldan arkadaşım, hem de aynı lisandan konuşuyoruz. Ama bir başkasına, Fatih Terim için laf söyletmem. Çünkü biz sporcu ruhuyla büyüdük.
Ne olursunuz gidin
Ne olursunuz, size söylüyorum. Futbol Federasyonu ve kulüplerdeki futboldan nasibini almamış oradan nemalanmaya kalkan, sözde idareciler. Ne olursunuz gidin. Sizde biraz haysiyet, biraz surat ve namus varsa kendiniz gidiniz. Aslında biz eski sporcular, bir yerde hata yapıyoruz. Hep beraber olup, bu soysuzları oradan kovmamız lazım. Çünkü, artık iş yeşil sahalarda can almaya geldi. Kan dökmeyi geçtik.
ELLETutulur tarafI yok!..
LEVENT Bıçakcı döneminde temsilcilik çok önemli kriterlerde seçilirdi. İşin başında Ömer Üründül vardı. Kimseye taviz vermiyordu, kimseye de ulufe dağıtmıyordu. Hak edene veriyordu. Çünkü o temsilci bizzat Futbol Federasyonu demektir. Yani, temsilcilik pahalıydı. Ne oldu? Bıçakcı dönemi bitti, Haluk Ulusoy dönemi geldi.
95 tane olan temsilci adedi şu anda 250’lerde. Peki bu rakam, bu kadar kısa sürede nasıl katlandı. Müthiş değerler vardı da bunları Bıçakcı Federasyonu mu görmedi? Yoksa, Ulusoy dönemiyle beraber, Federasyon Başkanlığı temsilciliği uzadı mı. Bu iş ne anlama geliyor? Ya yandaşlarınıza iş bulma tabi devamında da oy sağlama anlamına geliyor. Bir de güdümlü rapor yazma meselesi var. Güdümlü rapor yazıp sizin yanınızda olan kulüplerle, karşınızda olan kulüplere göre hareket etmeyi sağlıyor.
Duyduğuma göre Galatasaray-Fenerbahçe derbisindeki üç temsilci de polismiş. Bakınız, yıllardır bir şeyi söylüyorum. Polis, polisliğini yapacak, asker de askerliğini. Polis ve askerden hakem olmaz. Tonla mahsuru var. Hem o kutsal giydikleri elbiseyle kurumlara zarar verirler, hem de hakemliğe. Bu arkadaşlar çok kaliteli de olabilirler. Ama şu anda, bu temsilcilerin en az 30 tanesi faal polis. Yine mahsurları var. Bu arkadaşları temsilci olarak tayin ediyorsunuz.
Görevli gittikleri maçta, emniyetten sorumlu polis görevlisi var. Ast, üst dolayısıyla karşılıklı görevlerde zorluk çıkmaz mı? Kesinlikle çıkar. Peki haksızlık, diz boyu. Neden? Maça gönderdiğin temsilciye, Süper Lig’de 1000 YTL. veriyorsun. Güvenlikten gönderdiğin polise bir kutu kola, bir de peynirli sandviç. Geçenlerde tavuklu verdiniz, sıcaktan dolayı bozulan tavuklar polisleri zehirledi.
Daha sen, maç başlamadan adaleti doğru dağıtmıyorsun. Adalet dağıtacak kimseler kim? Polis. Peki o polis kaç saat görev yapıyor? 12 saat. Kime hizmet veriyor? Kulüplere. O kulüplerin futbolcuları neler alıyor? Milyon dolarlar. O kulüplerin milyon dolarlık borçlarını kimler siliyor? Maliye. Yani işi nereden tutsan, elinde kalıyor.
Yetiştirdikleri onları boğuyor
iKİ hafta evvel Galatasaray-Antalyaspor maçına gittim. 90 dakika statta kaldım. Bir Galatasaraylı, numaralı tribünün solundan, bir Galatasaraylı da kapalı tribünün sağından sahaya pet şişe fırlattılar. Ne oldu biliyor musunuz? O iki pet şişe atanı, tribünde bayıltıncaya kadar dövdüler. Neden? Çünkü, iki hafta sonra Fenerbahçe derbisi vardı. Saha kapansın istemiyorlardı.
Yani o gün o pet şişe atanları dövenlerle, Fenerbahçe maçında eylemleri yapanlar aynı şahıslar. Bunları kulüp yöneticileri bilmiyorlar mı? Köküne kadar biliyorlar. Güçleri yetiyor mu? Eskiden yetiyordu. Ben bunların açtığı, "İstediğin kadar değil, istenildiğin kadar kalırsın" pankartı için, "Don alacak paraları yok. Bu pankartı nasıl açarlar" demiştim. Sevgili okuyucular, ne oldu biliyor musunuz? Bir avukat tutmuşlar, bana uyarı yazısı gönderdiler. Yanında bir de paket. İtinayla sarılmış. İçini açtım, dört adet boxer don. İçinde de not: "Hani don alacak paramız yoktu. Sana bile aldık. Ama bedenini bilmediğimiz için XL’dan, Small’a kadar gönderiyoruz" cümlesi vardı. Bu şunu gösteriyor. Artık, bunlar yönetimlerin elinden kaçmışlar. Ve bunlar her kulüpte varlar. Bu Frankeştaynları yetiştirenler, besleyenler, kulüp yöneticileriydi. Ama o yetiştirdikleri, onları boğmaya başladı. Bence hakediyorlar.
NOT:Donları ve avukatın yazısını saklıyorum. Bir gün bana lazım olacak. Savcılara duyurulur. İtinayla saklıyorum.
10 puanlık soru
SEVGİLİ okuyucular size 10 puanlık bir soru. Yıllardır, Türk futbolundaki Tahkim kurullarının ceza kaldırdığını gördünüz mü? İndirdiğini gördünüz mü? İkinciye tonla "Evet". Birinciye "Görmedik" diyebilirsiniz. Bir defa oldu. Onda da Şenes Erzik, ısrarla cezayı az buldu. Ağları kramponlarla yırtan hakemi aldatan Ankaragücülü futbolcunun cezasını ikiye katladı. Aslında, pankart hazırlamak ve statlara giden yollara asmak lazım, "İndiren değil, kaldıran Tahkim Kurulu istiyoruz" diye.
Meraklandım
FUTBOL Federasyonu’nun önüne tarihi bir fırsat daha geldi. Bu olayları yapan Galatasaray seyircisine öyle bir ceza vereceksiniz ki ve geri dönmeyeceksiniz, bundan sonra bu tarz hareketleri yapan her takımın çanına ot tıkayabilesiniz. "Biz Galatasaray’a bu cezayı verdik, siz de kim oluyorsunuz" diyebilirsiniz.
Çünkü, yıllardır büyüklerle küçükleri ayrı tuttunuz. Ey Futbol Federasyonu, bundan da mı faydalanmayacaksın? Ama, 3 hafta evvel, yayıncı kuruluşun kablolarını kestiler. Siz federasyon olarak nasıl bir yaptırım uyguladınız şu ana kadar? Uygulayamazsınız.
Çünkü, başkanınız Fenerbahçe Stadı’na gidip kupayı verip, barışmak istiyor. Merak ediyorum, Aziz Yıldırım’ı. Çıktığı yoldan geri mi dönecek, yoksa her söylediğini yiyecek mi?
Sigara yasaklanır insanımız kurtulur
YARIN akşam vergi kontrollerinin gecesine davetliyim. Ankara Sheraton’da. İlk yüze girdiğim için bana bir plaket verdiler. Sağolsunlar. Üzerinde, "Maliye ailesine hoş geldiniz. Artık bizim ortağımızsınız. Onun için size maliyenin hisse senetlerinden veriyoruz" diye bir plaket. Keyifle gideceğim.
Özel uçağım yok. Olsun. Aktarma yaparım. Bodrum-Ankara. Uçak bilet fiyat farkımı da veririm. Çünkü, THY’de Ankara-Bodrum uçağı yok. Aktarma yapılıyor. Aktarma parasını da bana iteliyor. Hani uçakları var da binmemişiz gibi. Haftaya salı da Sigarayla Mücadele Derneği, Şansal Büyüka ile bana İstanbul’da ödül verecekler. Ona da keyifle gideceğim. Ne zaman bir gün kapalı yerlerde sigara içmek yasaklanır, o gün Türk insanının kurtuluşu olacak. İçki içenin zararı kendine. Ne yaparsa yapsın. Ama, o sigaradan ben ve çocuklar rahatsız olmasınlar.
Deniz Baykal gezsin yeter
GEÇEN haftalarda İzmir’e gittim. Erciyes-Beşiktaş kupa finaline. Sevinç Pastanesi karşısında tekerlekli sandalyeli bir bayan imza topluyor. Ben de imza attım. Neden mi? O bayan, "Tekerlekli sandalyem olmasına rağmen, deniz kenarına, Kordon’a inemiyorum. Kaldırımlar düzelsin diye imza kampanyası başlattım" dedi. Soruyorum, İzmir BŞB Başkanı’na. Allah muhafaza, Deniz Baykal tekerlekli sandalyeye düşseydi acaba, o İzmir’in kaldırımlarını kaç günde Deniz Baykal’ın gezmesi için düzeltilirdi. "O kadar fark olacak" diyeceksiniz. Birisi CHP Genel Başkanı. Birisi Amerika’da yıllarca yaşamış, tekerlekli sandalyede özürlü bir bayan. Gezmese ne olur. Evinde hapsolsun. Allah göstermesin, Deniz Baykal’ın gezmesi lazım.