Fenerbahçe’ye karşı bu kadar açık futbol oynarsan ve geriye yardım etmezsen Sivas açısından sonuç bu olur. Aslında ilk yarı Fenerbahçe fazla bir şey oynamadı. 43. dakikada Gökhan Gönül taç atacak; bir tane arkadaşını boşta bulamadı. Sonunda da elleriyle topu rakibe attı.
Sivas’ın yediği ilk iki golü Fenerbahçe hazırlamadı, tamamen kendileri hazırladılar. Semih’in attığı ikinci gol ofsayt. Acemi bir yardımcı kaçırabilir ama FIFA kokartı takan bir yardımcının onu kaçırmaması gerekirdi. Yalnız şunu söyleyelim; ikinci gol ofsayt da olsa, bu Sivas’ın Fenerbahçe’yi yenecek gücü yoktu. Sarı lacivertliler hiç zorlanmadan çok rahat oynayarak bu kadar golü attılar. Hakem Kuddusi Müftüoğlu, iki taraf da rahat ve açık oynadığı maçta hiç zorlanmadı.
Daum, Uğur’u keşfetti!
FENERBAHÇE’de yerliler iyi oynamaya başladı. Onun için de yabancı transferleri zannediyorum daha bir kontrollü yapacaklardır, acele etmeden. Mesela Uğur Boral... Roberto Carlos oynarken hem onun arkasını kapatmaya uğraşıyordu, hem de önünü. Daum da bu Carlos’a kementi atamadı. Şimdi öyle mi? Hayır.
Vederson defansta vazifesini yapıyor, Uğur Boral hem sol çizgiyi iyi kullanıyor, hem de içeri girerek o kulvardan Özer’in, Mehmet Topuz’un hatta Vederson’un hücuma kalkmasını sağlıyor. Uğur Boral, stilinde bence Türkiye’de tek. Öncelikle çabuk bir oyuncu. Sürat dersen, o da var. Daha da önemlisi sprintlerde patlama yapabiliyor. Süratle aradan çıktı mı 3-4 defans oyuncusu arkada kalabiliyor. Ve en önemlisi içeri doğru girerken sağ ayağı ile sert şut atabiliyor. Hem rakip defansın hem de kalecinin en zorlandığı şey budur. Yani Daum sonunda Uğur Boral’ı keşfetti. Göreceksiniz bu Uğur Boral ikinci yarı Fenerbahçe’nin transferi olacak. Roberto Carlos gitmeseydi, maalesef kenarda oturuyor, hatta kadroya giremiyor olacaktı.
Doğru karar
F.Bahçe, Önder’i affetmekle doğru bir iş yaptı. Önder’e çıkan af kararı bence doğruydu.
Bu kafayla zor
Bu tablo tam olarak temizlenir mi? Hayır. Ama, yıllarca uyuyan Meclisimiz bir yasa çıkarırsa büyük oranda engellenir. Ama, yine yıllarca bizim çok demokrat olan onlarca parti tüzüğüne baktığınızda spora ne kadar yer verildiğini, bunun için de futbola kaç satır ayrıldığını görürsünüz. Ama, siyasetçilerimiz ortaya çıkınca mangalda kül bırakmıyorlar. Çünkü, bizim siyasi partilerimizin bir spor kültürü yok. Bu konuda bir çizgileri yok, hedefleri yok. Hapis cezasının olmadığı yerde, Türkiye’deki şikenin önüne geçemezsiniz. Hatta bu işe girenler daha sonradan ay yıldızlı formayı da giyerler. Niye hatırlanmadıklarını bile söylerler. Gökdeniz Karadeniz’de olduğu gibi.
Yalnız, özellikle Milliyet’te çıkan bu haberlerde çok sevindirici bir olay var. Doğrudur, yanlıştır, girmişlerdir, girmemişlerdir. Futbolcuların adları geçiyor. Kulüp başkanlarının adları geçiyor. Antrenörlerin ve kulüplerin adları geçiyor. Ama, dikkat ettiniz mi bir tane hakem adı yok. Onun için de, “Son iki yıldır hakemler yönünden Türkiye Ligleri temiz ve dürüst oynanıyor” diyordum. Hala da diyorum.
Doğru yapılıncaBu beni çok memnun etti. Hakemlerin kalitesi mi? Tartışılır. Hakem hataları mı? Kesinlikle var. Ama, geçtiğimiz yıllarda hakem camiasında olan diz boyu ahlaksızlık (Bu cümleye futbolculuk dönemlerim de dahildir. Bırakın hakemlik dönemlerimi) son birkaç yılda gözükmüyor. Demek ki bazı şeyler doğru yapılmış!..
NOT: Eğer bahiste para kazanacaksan önce kaleciye, sonra santrhafa, sonra da forvetlere oynayacaksın. Ama, en garanti oynayacağın yer hakem ve yardımcılarıdır. Çünkü orada eğer iyi ata oynarsan, kaybetme oranın sıfıra iner. Düdük çalınca iş bitiyor. Ama son yıllarda yalnız düdükler değil bayraklar düdüklerden daha fazla önem kazanmaya başladı. Hatta, bazen düdüklerin üzerine fazla gittik ama bayrakları ihmal ettik. Onun için de diyorum ki o bayraklar sakın mide bulandırmasınlar, kafa karıştırmasınlar. Kimseyi de aptal yerine koymasınlar.
Sigara tiryakilerine Hıncal penisilini
İSPANYA Sağlık Bakanı’nın 16 Aralık’ta Dünya Sağlık Örgütü’nün Cenevre ofisine bir açıklaması oluyor. Diyor ki, “İspanya’da kapalı yerlerde sigara içilmesinin ne kadar hatalı olduğunu gördük. Ocak ayı içinde de tam dumansız hava sahası uygulamasına geçeceğiz.” Yani o Hıncal Uluç’un dediği gibi İspanya’daki olay, mükemmel şekilde yürümemiş ki, değiştirdiler. Neymiş efendim Hıncal Uluç’u, Güneri Civaoğlu ve Mehmet Yakup Yılmaz’ı sigara firmaları Madrid’e götürmemiş. Kim götürmüş peki onları? Sigara yasağı ile büyük iş kaybına uğrayan restaurant, gece kulüpleri ve kafelerin üye oldukları dernek. Bunlar olacak, normal. Yıllar önce uçaklarda, otobüslerde içiliyordu sigara. Yasaklayınca ne kavgalar çıktı. Şimdi de çıkması doğal.
Benim garibime giden şu. Hıncal Uluç gibi Güneri Civaoğlu gibi, Mehmet Yakup Yılmaz gibi yazılarıyla, konuşmalarıyla toplumu yönlendiren insanların sanki sigara çok faydalıymış gibi hareket etmeleri. Hoş bu konuda Güneri Civaoğlu ve Mehmet Yakup Yılmaz’dan net tavır görmedim ama Hıncal Uluç işi o hale getirdi.
Benim ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlunun da içinde bulunduğu, şu anda gümrüklerde beklediği belirtilen özel havalandırma sistemlerini ithal eden firmanın ortaklarıymışız.
Yazının tamamını okuduktan sonra bu bayanın adının başına “Dumanlı” kelimesini koydum. Dumanlı Meral’in yazdığı yazı tam dumanlı hava sahası. Hiç bir şey belirgin değil. Cümlelerde, “iddia ediliyor”, “oluyormuş”, “miş”, “peşkeş çekiliyormuş”, ve “evler kiralanıyormuş” diye daha nice mişler ve muşlar var.
Dumanlı Meral’e soruyorum. Ey Dumanlı Meral, nereden iddia ediliyor, kimden iddia ediliyor? Hangi belediye sıkı tutuyormuş? Neyi sıkı tutuyormuş? Hangi belediye neyi sıkı tutmuyormuş? Ne kadar gevşek tutuyormuş? Hangi belediye nerelerden avanta alıyormuş? Bu avanta alan belediyeler, Dumanlı Meral’in yazısına göre Beyoğlu ve Beşiktaş Belediyeleri’yMİŞ... Sokakları peşkeş çeken belediyeler hangileri? Şişli Belediyesi işi sıkı tutuyormuş. Dumanlı Meral, senin muşla, mişle yazdığın yazılara ben, “Geziyorum, görüyorum, yaşıyorum” diye cevap veriyorum.
Dumanlı Meral. Sıkı tutan belediye ile sıkı tutmayan belediye olmaz. İçi su dolu havuza bir kişi işerse, havuzun suyu ne kadar kirlenir Dumanlı Meral?
Bu işleri hem yaladım, hem yuttum
Ey Dumanlı Meral. Şimdi gelelim sadede. Ben seni tanımıyorum. Ekonomi yazını da ilk defa okudum. Mesleğinin gazeteci olduğunu öğrendim. Eskiden Cumhuriyet’te yazarmışsın. Yalnız, sana birşey söyleyeyim. 20 yıl ticaretle uğraştım. Vergi mükellefiydim, zaman zaman ödüller de aldım. Ey Dumanlı Meral. Bunun, yani ticaretin üniversitede kitaplarını da okudum. Bu işi hem yaladım, hem yuttum. Ama senin bu işleri ne kadar yalayıp, yuttuğunu bilemiyorum.
Bak Dumanlı Meral, hiç bir şekilde ve kesinlikle, özel havalandırma sistemi ithal eden bir firmanın ortakları arasında değilim. Ne yaparsam, “Haşırt” diye ortadan yaparım. 3 yıldır da Ankara vergi listesinde ilk 100’deyim. Benden daha az vergi verenlerin uçakları var. Benim şu anda kullandığım araba 10 yıllık Mercedes, henüz değiştiremedim. Ankara’da da bir tane Mini Cooper’a biniyorum. O da 2 yaşında. Söylediğin gibi Başbakan’ın oğlu ile ortaklığım varmış. Başbakan’ın oğlu bu şirketin kurucularından birisiymiş. Ben seni tatmin edebildim mi bilemiyorum Dumanlı Meral? Oğul konusunda da zannediyorum, sayın Başbakan gerekli cevabı verecektir.
Dumanlı Meral, tekzibini bekliyorum
Aziz Yıldırım, Eskişehirspor maçından sonra televizyonlara konuşuyor. O konuşmadan bir kesit: “Golden önce faulü ver, penaltıyı ver. Görmüyor... Bu işi nasıl halledeceğiz biz? Benim oyuncularımın mukavemetini kırıyorlar. Ben olsam bu oyuncuların yerinde ‘başkan ve yönetim benim hakkımı savunmuyorlar’ derim... Böyle TERBİYESİZLİK olmaz. Herkesi buradan aklını başına almaya çağırıyorum...”
Başlarına saksı düştü
F.Bahçe Kulübü Başkanı, içeriği bu olan konuşmalarından sonra Futbol Federasyonu’ndan 21 gün hak mahrumiyeti cezası aldı...
Fenerbahçe’deki futbolcuların kelepçeli alemlerinden sonra bence Aziz Yıldırım’ın aklında bir şimşek çaktı. O dememiş miydi, “Rakibi öpen (!) bir takım yarattım” diye... Üç sene şampiyon olma sözü vermişti. Ama futbolcular rakipleri yerine kadınları öpmeye başlayınca, F.Bahçe’de düşüş başladı. Çünkü ilk 8 maçta 24 puan alan takım aynı takımdı. O zaman hakemler ve federasyon terbiyeliydi. Herkesin aklı başındaydı. Sonradan hakemlerin ve federasyonun başına saksı düştü, bir kısmı terbiyesiz oldu ve akılları başlarından gitti.
Futbolculardan kopya aldı
Aziz Yıldırım baktı ki, takımı sahada yürüyor, puanlar gidiyor; aynen futbolcularının yaptığı sisteme girdi. Ne yaptı? Federasyona ve hakemlere kelepçe takmaya kalktı. Başarılı oldu mu? Bence oldu. Tir tir titreyen hakemler Ankaragücü’nün buz gibi golünü vermediler, Trabzonspor’un 3.5 metre ofsayt olmayan pozisyonunu. Ama ne Ankaragücü Kulübü Başkanı’nın, ne de Trabzonspor Kulübü Başkanı’nın tek kelime konuşacak hakları yoktu artık. Onlar değil miydi Aziz Yıldırım’a “Sen en büyüksün, sen bizim başımızdan sakın gitme. Sen gidersen biz mahvoluruz. Kulüpler Birliği ve Türkiye’deki futbol biter” diyenler... Çünkü Aziz Yıldırım, futbolcularından aldığı kopyayla ve ilhamla Kulüpler Birliği’ndeki başkanları da kelepçelemişti. Onların da ağzını bıçak açmıyordu. Çünkü kelepçe ancak anahtarla açılır.
Sakın kızmasınlar
Peki terbiye nasıl yapılır? Hani Türk Dil Kurumu’nun lügatında yazıyor ya; “terbiye edilmiş.” Biraz un alacaksın, bir tane yumurta, biraz yoğurt, biraz tuz. Karıştıracaksın yiyeceğin yemeği, terbiye edeceksin. Aziz Yıldırım acaba bu sistemi mi kullandı, yoksa kelepçe sistemini mi? Yorumu size bırakıyorum. Yıllarca Türkiye’de bağıranlar kazandı ama bakıyorum hiçbir şey değişmedi. “Acaba Aziz Yıldırım ne yapar, ne der?” diye hakemler de korkuyor. Bütün kulüp başkanlarının korktuğu yerde hakemler korkmuş çok mu? Sakın kızmayın. Helal olsun.
Sercan ilk yarıda gol atacağı yerde kendini rakip ceza alanında yere atmayı düşündü, çünkü artık yorulmuştu. İkinci yarıda da çok iyi hareketler yapmasına rağmen laubaliliğinden golü kaçırdı. Yani maç 2-0 olup, bir yerde Beşiktaş havlu atacaktı. Ama, 63’te bu sefer Tolga Özkalfa sahneye çıktı. Göstere göstere bir aldatmacaya penaltı düdüğü çaldı. Maç da 2-1 oldu. Bu dakikadan sonra Ertuğrul Sağlam da kendine geldi, Bursaspor’da. Artık ufak hesapların neticeye tesir etmeyeceğini anladılar. “Nasıl olsa öldük. Hiç olmazsa Beşiktaş’ın biraz üzerine gidip ölelim” dediler. Nitekim hem Ertuğrul hamleler yaptı hem Bursaspor. İşin rengi de bir anda değişti.
Peki, Beşiktaş bu maçı niye kaybetti? Çok basit. Siyah beyazlılar kendisi gibi mücadele eden, kendisi gibi topa giren, kendisi gibi defansı sağlam tutup kontratağa çıkan takımlara karşı başarılı olamıyor. Kimlere karşı oluyor? Topu iyi kullanmak isteyen, yumuşak futbol isteyen, top yapmak isteyen, şov yapmak isteyen takımların ümüğünü sıkıyor. Mesela Fenerbahçe’nin.
İSTANBUL REÇETESİ
BURSASPOR sahanın futbol oynanmayacak derecede sulu olduğu anlarda attığı golle maçı bitireceğini zannetti. Eğer İstanbul’dan puan çıkarmak istiyorsan, en az bir gol atacaksın. Yenmek istiyorsan, iki hatta üç gol lazım. Çünkü, mutlak suretle bir veya bir buçuk gol hakkını hakeme ayırman gerek. Bunun birini penaltı için kullanabilirsiniz, buçuğu da orta alanda hakemin çaldığı alakasız fauller için. Sakın dün gece Bursaspor’un aman aman futbol oynayıp da kazandığını zannetmeyin. Zaman zaman sadece Beşiktaş kadar mücadele ettiler. Çünkü, Beşiktaş da futbol oynamadı Bursaspor da. Beşiktaş zaten uzun zamandır futbol oynamıyor. Büyük takım avantajını kullanıyor, iyi defans yapıyor, “Nasıl olsa atarım” diyor.
TOLGA Özkalfa’ya bir çift laf edeceğim. Çok alakasız bir penaltı verdin. Verirken pozisyona sen de inanmadın. Tribünden senin vücut dilini öyle gördüm. Ama yine Beşiktaş da futbolculara yaranamadın. Önüne gelen sana fırça attı. Seyirci, Aziz Yıldırım’a bağırıyor. Niye? Hakemlere konuşup, Fenerbahçe’nin haksız kazanç sağladığını iddia ediyorlar. İyi güzel de dün gece Beşiktaş da haksız bir penaltı aldı. Ama dava o değil. Türkiye’de biraz bağırana, çağırana prim verilmeye başlandı. Ben Bursaspor Başkanı’nın yerinde olsam böyle galip geldiğim maçtan sonra veryansın ederim. Aziz Yıldırım gibi mağlup olduğum maçtan sonra değil.
Nasıl olacak?