Erman Toroğlu

Marka değeri

1 Şubat 2010
ÖNCELİKLE bu kış şartlarında bu çok kötü zeminlerde maçlar yapılırken Sivas 4 Eylül Stadı’nın zeminini hazırlayanlara teşekkür etmek lazım. Önüne gelen tutturmuş gidiyor; “marka değeri” diye. Enteresandır, konuşanların hiçbirisinin sahaları iyi değil. Futbolun güzel oynanması için öncelikle zeminin güzel olması lazım.

Fenerbahçe’ye karşı bu kadar açık futbol oynarsan ve geriye yardım etmezsen Sivas açısından sonuç bu olur. Aslında ilk yarı Fenerbahçe fazla bir şey oynamadı. 43. dakikada Gökhan Gönül taç atacak; bir tane arkadaşını boşta bulamadı. Sonunda da elleriyle topu rakibe attı.
Sivas’ın yediği ilk iki golü Fenerbahçe hazırlamadı, tamamen kendileri hazırladılar. Semih’in attığı ikinci gol ofsayt. Acemi bir yardımcı kaçırabilir ama FIFA kokartı takan bir yardımcının onu kaçırmaması gerekirdi. Yalnız şunu söyleyelim; ikinci gol ofsayt da olsa, bu Sivas’ın Fenerbahçe’yi yenecek gücü yoktu. Sarı lacivertliler hiç zorlanmadan çok rahat oynayarak bu kadar golü attılar. Hakem Kuddusi Müftüoğlu, iki taraf da rahat ve açık oynadığı maçta hiç zorlanmadı.

Daum, Uğur’u keşfetti!

FENERBAHÇE’de yerliler iyi oynamaya başladı. Onun için de yabancı transferleri zannediyorum daha bir kontrollü yapacaklardır, acele etmeden. Mesela Uğur Boral... Roberto Carlos oynarken hem onun arkasını kapatmaya uğraşıyordu, hem de önünü. Daum da bu Carlos’a kementi atamadı. Şimdi öyle mi? Hayır.
Vederson defansta vazifesini yapıyor, Uğur Boral hem sol çizgiyi iyi kullanıyor, hem de içeri girerek o kulvardan Özer’in, Mehmet Topuz’un hatta Vederson’un hücuma kalkmasını sağlıyor. Uğur Boral, stilinde bence Türkiye’de tek. Öncelikle çabuk bir oyuncu. Sürat dersen, o da var. Daha da önemlisi sprintlerde patlama yapabiliyor. Süratle aradan çıktı mı 3-4 defans oyuncusu arkada kalabiliyor. Ve en önemlisi içeri doğru girerken sağ ayağı ile sert şut atabiliyor. Hem rakip defansın hem de kalecinin en zorlandığı şey budur. Yani Daum sonunda Uğur Boral’ı keşfetti. Göreceksiniz bu Uğur Boral ikinci yarı Fenerbahçe’nin transferi olacak. Roberto Carlos gitmeseydi, maalesef kenarda oturuyor, hatta kadroya giremiyor olacaktı.

Doğru karar

F.Bahçe, Önder’i affetmekle doğru bir iş yaptı. Önder’e çıkan af kararı bence doğruydu.

Bu kafayla zor

Yazının Devamını Oku

Lidersiz takım

25 Ocak 2010
İLK devreyi statta basın tribününde, ikinci devreyi televizyondan izledim. Çünkü basın tribününün üzerindeki tribünün önüne yapılan plastik koruma, zaten kötü olan basın tribününün görüntüsünü iyice kapatmış. G.Saray bir tane en geriye, bir tane de en ileriye adam aldı. En geridekini kafadan oynattı, en ileridekini son adam. En geride oynattığı Neill, maç başladığında ellerini yanlara açarak diğer oyuncuların önüne geçmesini istedi. Yani “Defansın kaptanı benim.
Ben G.Saray takımını mümkün olduğu kadar ileriye çıkaracağım” dedi. Bunu bir 10 dakika yapmaya çalıştı ama diğer oyuncular onu pek sallamadılar. Bildiklerini oynadılar. O da zamanla bu ısrarı bıraktı, “Ne yaparsanız yapın” dedi. Onun için de G.Saray 60 dakika 10 kişi oynayan Gaziantepspor’u hapsedip büyük bir baskı kuramadı.
Maç başladığında Gaziantep kendinden emin. Ayağa top yapıyorlar, sanki zemin pırıl pırıl çim, kar yokmuş gibi oynuyorlar. Bu onların başına önce biraz iş açtı, sonra vazgeçtiler. İlk 45 dakikada doğru dürüst bir pozisyon yok.
Tek doğrusu penaltıydı
Zemin ağır, istediğin hareketi yapamıyorsun. Çabuk oynayacaksın, özellikle bu zeminde uzun oynayacaksın. Daha da önemlisi kendi kalene yakın oynamayacaksın. Çünkü hatayı telafi edemezsin. G.Saray, hücum oynuyor göstermesine rağmen etkili değildi. Rakip 60 dakika 10 kişi oynadı. Hakemin maçta verdiği tek doğru karar penaltıydı. Penaltıyı kaçıran Nonda’yı Rijkaard kenara kaçırmadı. Seyircinin kucağına atmadı. Hatta dedi ki, “Nasıl olsa rakip 10 kişi. Çift santrforla işi bitirebilirim.” Yani rakibin 10 kişi riskini Nonda’nın penaltı kaçırmasıyla bence pasivize etti. Ama her zaman bunu yapar mı, bilemem.
Arda, Messi’yi iyi bilir
Dün akşam G.Saray’ın en büyük eksikliği takımda lider oyuncu olmamasıydı. Arda’da fizik olarak düşüş var. İstediklerini yapamıyor. Lider oyuncu olacaksan önce rakibinden iyi mücadele edeceksin ona karşı etkili olacaksın ki, kendi takımına da söz geçirebilesin. Arda birinciyi yapamayınca ikinciyi hiç yapamadı. Messi-Arda benzetmesi Arda’yı daha çok geriye götürecek. Öyle gözüküyor. Arda şunu unutmasın. Messi, Arda’yı pek tanımaz ama Arda, Messi’yi iyi bilir.
Yazının Devamını Oku

Herkes çamurun içinde ama bir tek hakem yok

10 Ocak 2010
FUTBOLDA büyük para olunca, bahis de oynanınca maalesef bu şike olayları da oluyor.

Bu tablo tam olarak temizlenir mi? Hayır. Ama, yıllarca uyuyan Meclisimiz bir yasa çıkarırsa büyük oranda engellenir. Ama, yine yıllarca bizim çok demokrat olan onlarca parti tüzüğüne baktığınızda spora ne kadar yer verildiğini, bunun için de futbola kaç satır ayrıldığını görürsünüz. Ama, siyasetçilerimiz ortaya çıkınca mangalda kül bırakmıyorlar. Çünkü, bizim siyasi partilerimizin bir spor kültürü yok. Bu konuda bir çizgileri yok, hedefleri yok. Hapis cezasının olmadığı yerde, Türkiye’deki şikenin önüne geçemezsiniz. Hatta bu işe girenler daha sonradan ay yıldızlı formayı da giyerler. Niye hatırlanmadıklarını bile söylerler. Gökdeniz Karadeniz’de olduğu gibi.
Yalnız, özellikle Milliyet’te çıkan bu haberlerde çok sevindirici bir olay var. Doğrudur, yanlıştır, girmişlerdir, girmemişlerdir. Futbolcuların adları geçiyor. Kulüp başkanlarının adları geçiyor. Antrenörlerin ve kulüplerin adları geçiyor. Ama, dikkat ettiniz mi bir tane hakem adı yok. Onun için de, “Son iki yıldır hakemler yönünden Türkiye Ligleri temiz ve dürüst oynanıyor” diyordum. Hala da diyorum.
Doğru yapılıncaBu beni çok memnun etti. Hakemlerin kalitesi mi? Tartışılır. Hakem hataları mı? Kesinlikle var. Ama, geçtiğimiz yıllarda hakem camiasında olan diz boyu ahlaksızlık (Bu cümleye futbolculuk dönemlerim de dahildir. Bırakın hakemlik dönemlerimi) son birkaç yılda gözükmüyor. Demek ki bazı şeyler doğru yapılmış!..
NOT: Eğer bahiste para kazanacaksan önce kaleciye, sonra santrhafa, sonra da forvetlere oynayacaksın. Ama, en garanti oynayacağın yer hakem ve yardımcılarıdır. Çünkü orada eğer iyi ata oynarsan, kaybetme oranın sıfıra iner. Düdük çalınca iş bitiyor. Ama son yıllarda yalnız düdükler değil bayraklar düdüklerden daha fazla önem kazanmaya başladı. Hatta, bazen düdüklerin üzerine fazla gittik ama bayrakları ihmal ettik. Onun için de diyorum ki o bayraklar sakın mide bulandırmasınlar, kafa karıştırmasınlar. Kimseyi de aptal yerine koymasınlar.

Sigara tiryakilerine Hıncal penisilini

İSPANYA Sağlık Bakanı’nın 16 Aralık’ta Dünya Sağlık Örgütü’nün Cenevre ofisine bir açıklaması oluyor. Diyor ki, “İspanya’da kapalı yerlerde sigara içilmesinin ne kadar hatalı olduğunu gördük. Ocak ayı içinde de tam dumansız hava sahası uygulamasına geçeceğiz.” Yani o Hıncal Uluç’un dediği gibi İspanya’daki olay, mükemmel şekilde yürümemiş ki, değiştirdiler. Neymiş efendim Hıncal Uluç’u, Güneri Civaoğlu ve Mehmet Yakup Yılmaz’ı sigara firmaları Madrid’e götürmemiş. Kim götürmüş peki onları? Sigara yasağı ile büyük iş kaybına uğrayan restaurant, gece kulüpleri ve kafelerin üye oldukları dernek. Bunlar olacak, normal. Yıllar önce uçaklarda, otobüslerde içiliyordu sigara. Yasaklayınca ne kavgalar çıktı. Şimdi de çıkması doğal.
Benim garibime giden şu. Hıncal Uluç gibi Güneri Civaoğlu gibi, Mehmet Yakup Yılmaz gibi yazılarıyla, konuşmalarıyla toplumu yönlendiren insanların sanki sigara çok faydalıymış gibi hareket etmeleri. Hoş bu konuda Güneri Civaoğlu ve Mehmet Yakup Yılmaz’dan net tavır görmedim ama Hıncal Uluç işi o hale getirdi.

Yazının Devamını Oku

Başbakan’ın oğluyla ortağım

30 Aralık 2009
27 ARALIK tarihli Milliyet gazetesinde Meral Tamer tarafından “Dumanlı para sahası” adlı bir yazı kaleme alınmış. İçinde adım geçince dikkatimi çekti, okudum.

Benim ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlunun da içinde bulunduğu, şu anda gümrüklerde beklediği belirtilen özel havalandırma sistemlerini ithal eden firmanın ortaklarıymışız.

Yazının tamamını okuduktan sonra bu bayanın adının başına “Dumanlı” kelimesini koydum. Dumanlı Meral’in yazdığı yazı tam dumanlı hava sahası. Hiç bir şey belirgin değil. Cümlelerde, “iddia ediliyor”, “oluyormuş”, “miş”, “peşkeş çekiliyormuş”, ve “evler kiralanıyormuş” diye daha nice mişler ve muşlar var.

Dumanlı Meral’e soruyorum. Ey Dumanlı Meral, nereden iddia ediliyor, kimden iddia ediliyor? Hangi belediye sıkı tutuyormuş? Neyi sıkı tutuyormuş? Hangi belediye neyi sıkı tutmuyormuş? Ne kadar gevşek tutuyormuş? Hangi belediye nerelerden avanta alıyormuş? Bu avanta alan belediyeler, Dumanlı Meral’in yazısına göre Beyoğlu ve Beşiktaş Belediyeleri’yMİŞ... Sokakları peşkeş çeken belediyeler hangileri? Şişli Belediyesi işi sıkı tutuyormuş. Dumanlı Meral, senin muşla, mişle yazdığın yazılara ben, “Geziyorum, görüyorum, yaşıyorum” diye cevap veriyorum.

Dumanlı Meral. Sıkı tutan belediye ile sıkı tutmayan belediye olmaz. İçi su dolu havuza bir kişi işerse, havuzun suyu ne kadar kirlenir Dumanlı Meral?

Bu işleri hem yaladım, hem yuttum

Ey Dumanlı Meral. Şimdi gelelim sadede. Ben seni tanımıyorum. Ekonomi yazını da ilk defa okudum. Mesleğinin gazeteci olduğunu öğrendim. Eskiden Cumhuriyet’te yazarmışsın. Yalnız, sana birşey söyleyeyim. 20 yıl ticaretle uğraştım. Vergi mükellefiydim, zaman zaman ödüller de aldım. Ey Dumanlı Meral. Bunun, yani ticaretin üniversitede kitaplarını da okudum. Bu işi hem yaladım, hem yuttum. Ama senin bu işleri ne kadar yalayıp, yuttuğunu bilemiyorum.

Bak Dumanlı Meral, hiç bir şekilde ve kesinlikle, özel havalandırma sistemi ithal eden bir firmanın ortakları arasında değilim. Ne yaparsam, “Haşırt” diye ortadan yaparım. 3 yıldır da Ankara vergi listesinde ilk 100’deyim. Benden daha az vergi verenlerin uçakları var. Benim şu anda kullandığım araba 10 yıllık Mercedes, henüz değiştiremedim. Ankara’da da bir tane Mini Cooper’a biniyorum. O da 2 yaşında. Söylediğin gibi Başbakan’ın oğlu ile ortaklığım varmış. Başbakan’ın oğlu bu şirketin kurucularından birisiymiş. Ben seni tatmin edebildim mi bilemiyorum Dumanlı Meral? Oğul konusunda da zannediyorum, sayın Başbakan gerekli cevabı verecektir.

Dumanlı Meral, tekzibini bekliyorum

Yazının Devamını Oku

Terbiyeli kelepçe

25 Aralık 2009
TÜRK Dil Kurumu lügatını açıp baktım. Terbiyeli: 1-Topluluk kurallarına uygun davranan, 2-Terbiye işlemi yapılmış. Terbiyesiz: 1-Terbiyesi olmayan, 2-Topluluk kurallarına aykırı davranan. Karşılarında bunlar yazılı...

Aziz Yıldırım, Eskişehirspor maçından sonra televizyonlara konuşuyor. O konuşmadan bir kesit: “Golden önce faulü ver, penaltıyı ver. Görmüyor... Bu işi nasıl halledeceğiz biz? Benim oyuncularımın mukavemetini kırıyorlar. Ben olsam bu oyuncuların yerinde ‘başkan ve yönetim benim hakkımı savunmuyorlar’ derim... Böyle TERBİYESİZLİK olmaz. Herkesi buradan aklını başına almaya çağırıyorum...”

Başlarına saksı düştü

F.Bahçe Kulübü Başkanı, içeriği bu olan konuşmalarından sonra Futbol Federasyonu’ndan 21 gün hak mahrumiyeti cezası aldı...

Fenerbahçe’deki futbolcuların kelepçeli alemlerinden sonra bence Aziz Yıldırım’ın aklında bir şimşek çaktı. O dememiş miydi, “Rakibi öpen (!) bir takım yarattım” diye... Üç sene şampiyon olma sözü vermişti. Ama futbolcular rakipleri yerine kadınları öpmeye başlayınca, F.Bahçe’de düşüş başladı. Çünkü ilk 8 maçta 24 puan alan takım aynı takımdı. O zaman hakemler ve federasyon terbiyeliydi. Herkesin aklı başındaydı. Sonradan hakemlerin ve federasyonun başına saksı düştü, bir kısmı terbiyesiz oldu ve akılları başlarından gitti.

Futbolculardan kopya aldı

Aziz Yıldırım baktı ki, takımı sahada yürüyor, puanlar gidiyor; aynen futbolcularının yaptığı sisteme girdi. Ne yaptı? Federasyona ve hakemlere kelepçe takmaya kalktı. Başarılı oldu mu? Bence oldu. Tir tir titreyen hakemler Ankaragücü’nün buz gibi golünü vermediler, Trabzonspor’un 3.5 metre ofsayt olmayan pozisyonunu. Ama ne Ankaragücü Kulübü Başkanı’nın, ne de Trabzonspor Kulübü Başkanı’nın tek kelime konuşacak hakları yoktu artık. Onlar değil miydi Aziz Yıldırım’a “Sen en büyüksün, sen bizim başımızdan sakın gitme. Sen gidersen biz mahvoluruz. Kulüpler Birliği ve Türkiye’deki futbol biter” diyenler... Çünkü Aziz Yıldırım, futbolcularından aldığı kopyayla ve ilhamla Kulüpler Birliği’ndeki başkanları da kelepçelemişti. Onların da ağzını bıçak açmıyordu. Çünkü kelepçe ancak anahtarla açılır.

Sakın kızmasınlar

Peki terbiye nasıl yapılır? Hani Türk Dil Kurumu’nun lügatında yazıyor ya; “terbiye edilmiş.” Biraz un alacaksın, bir tane yumurta, biraz yoğurt, biraz tuz. Karıştıracaksın yiyeceğin yemeği, terbiye edeceksin. Aziz Yıldırım acaba bu sistemi mi kullandı, yoksa kelepçe sistemini mi? Yorumu size bırakıyorum. Yıllarca Türkiye’de bağıranlar kazandı ama bakıyorum hiçbir şey değişmedi. “Acaba Aziz Yıldırım ne yapar, ne der?” diye hakemler de korkuyor. Bütün kulüp başkanlarının korktuğu yerde hakemler korkmuş çok mu? Sakın kızmayın. Helal olsun.

Yazının Devamını Oku

Uyuta uyuta yendi

21 Aralık 2009
MAÇ bitiyor, yayıncı kuruluşun spikeri diyor ki; “F.Bahçe, Türkiye’nin en zor deplasmanlarından birinden başarıyla döndü.” Bu cümle doğruydu ama eskidendi. Şimdi en kolay deplasmanlardan biri Trabzon. Çünkü ısıran bir Trabzon yok.
Fenerbahçe çıktı, Trabzon’u uyuta uyuta yendi. Çok mu iyi oynadı? Hayır. Ama doğru mücadele ettiler, sahayı iyi parsellediler, iyi top yaptılar, daha da önemlisi maçın inisiyatifini ve direksiyonunu Trabzon’a bırakmadılar. Maçı hep onlar yönlendirdi.
Trabzon’un bu oyuna çomak sokacak hali bile yoktu. Biraz Alanzinho bir şeyler yapmaya kalktı, ona da arkadaşları yardımcı olmadılar. O da bir müddet sonra zaten arkadaşlarını sallamamaya, tek başına oynamaya kalktı, “her şeyi ben yapayım” dedi. Trabzon da orada bitti. Hadi Alanzinho bunları yapıyor. Ya diğerleri? Hepsinin sürati aynı. Ne yükseltebiliyorlar, ne indirebiliyorlar.
Bu Fidan’a dikkat
Fenerbahçe ne yaptı? Akıllı oynadı. Arka tarafında oynayan oyuncuları zaten kaliteli. Oyun ortaya sıkıştı mı havadan gelen topları armut gibi topluyorlar. Trabzon’un kenarlara inip ortalayacak hali de yok. Alex çıktı sahneye, ona atılan her topu iyi kullandı. Arkadaşlarını ve oyunu iyi yönlendirdi. Ve sarı lacivertliler zorlanmadan galip geldiler. Şenol Güneş’in bir-iki maçlık barutu bir heyecan verdi ama devamı zor gözüküyor.
Fenerbahçe bu maçı kazanarak bence ileride başına dert açabilecek bir rakibi diskalifiye etti. Bülent Yıldırım fazla zorlanmadı. Bazı elle oynamalar ve bazı ofsaytlar vardı. İki nolu yardımcı Hüseyin Fidan biraz kafamı karıştırdı. Bu Fidan’a bundan sonra dikkat edeceğim. Eğer gençliğinden dolayı hata yapıyorsa tamam. Yoksa onun ağaç olmasına, kök salmasına izin vermeyeceğim.
Yazının Devamını Oku

Sağlam olan çözüyor

19 Aralık 2009
63. dakikada maçın yorumunu yapsaydım eğer, sadece iki şeyden bahsederdim. “Bu maçın neticesini iki kişi belirledi. Biri Sercan, diğeri hakem Tolga Özkalfa” derdim. Neden mi?

 Sercan ilk yarıda gol atacağı yerde kendini rakip ceza alanında yere atmayı düşündü, çünkü artık yorulmuştu. İkinci yarıda da çok iyi hareketler yapmasına rağmen laubaliliğinden golü kaçırdı. Yani maç 2-0 olup, bir yerde Beşiktaş havlu atacaktı. Ama, 63’te bu sefer Tolga Özkalfa sahneye çıktı. Göstere göstere bir aldatmacaya penaltı düdüğü çaldı. Maç da 2-1 oldu. Bu dakikadan sonra Ertuğrul Sağlam da kendine geldi, Bursaspor’da. Artık ufak hesapların neticeye tesir etmeyeceğini anladılar. “Nasıl olsa öldük. Hiç olmazsa Beşiktaş’ın biraz üzerine gidip ölelim” dediler. Nitekim hem Ertuğrul hamleler yaptı hem Bursaspor. İşin rengi de bir anda değişti.
Peki, Beşiktaş bu maçı niye kaybetti? Çok basit. Siyah beyazlılar kendisi gibi mücadele eden, kendisi gibi topa giren, kendisi gibi defansı sağlam tutup kontratağa çıkan takımlara karşı başarılı olamıyor. Kimlere karşı oluyor? Topu iyi kullanmak isteyen, yumuşak futbol isteyen, top yapmak isteyen, şov yapmak isteyen takımların ümüğünü sıkıyor. Mesela Fenerbahçe’nin.

İSTANBUL REÇETESİ

BURSASPOR sahanın futbol oynanmayacak derecede sulu olduğu anlarda attığı golle maçı bitireceğini zannetti. Eğer İstanbul’dan puan çıkarmak istiyorsan, en az bir gol atacaksın. Yenmek istiyorsan, iki hatta üç gol lazım. Çünkü, mutlak suretle bir veya bir buçuk gol hakkını hakeme ayırman gerek. Bunun birini penaltı için kullanabilirsiniz, buçuğu da orta alanda hakemin çaldığı alakasız fauller için. Sakın dün gece Bursaspor’un aman aman futbol oynayıp da kazandığını zannetmeyin. Zaman zaman sadece Beşiktaş kadar mücadele ettiler. Çünkü, Beşiktaş da futbol oynamadı Bursaspor da. Beşiktaş zaten uzun zamandır futbol oynamıyor. Büyük takım avantajını kullanıyor, iyi defans yapıyor, “Nasıl olsa atarım” diyor.

TOLGA Özkalfa’ya bir çift laf edeceğim. Çok alakasız bir penaltı verdin. Verirken pozisyona sen de inanmadın. Tribünden senin vücut dilini öyle gördüm. Ama yine Beşiktaş da futbolculara yaranamadın. Önüne gelen sana fırça attı. Seyirci, Aziz Yıldırım’a bağırıyor. Niye? Hakemlere konuşup, Fenerbahçe’nin haksız kazanç sağladığını iddia ediyorlar. İyi güzel de dün gece Beşiktaş da haksız bir penaltı aldı. Ama dava o değil. Türkiye’de biraz bağırana, çağırana prim verilmeye başlandı. Ben Bursaspor Başkanı’nın yerinde olsam böyle galip geldiğim maçtan sonra veryansın ederim. Aziz Yıldırım gibi mağlup olduğum maçtan sonra değil.

Nasıl olacak?

Yazının Devamını Oku

Gökdeniz ve Ogün'ü ne çabuk unuttunuz

16 Aralık 2009
KAZIM Kazım hakkında bir iddia var. Ne yapmış Kazım iddiaya göre? Bahis oynamış ve oynayanlara da aracılık yapmış. Daha işin ne olduğu belli değil ama gazetelerde manşetler atılıyor. Kazım son zamanlarda magazinsel boyutta medyada boy gösterdiği için bizim uyanık gazetecilerden bazıları ona vuruyorlar. Tamam vurun. Kazım geçmişte yaptığı hatalardan dolayı zaten cezasını çekiyor. Bu son bahis işinde de Kazım’ın ne derece suçlu olup olmadığı belli değil.

Kurşun sıkılmadı mı?

Ey bazı basın mensupları ve gazetelerin müdürleri, geçmiş Futbol Federasyonu ve şimdiki Futbol Federasyonu. Beyler, Trabzonsporlu Gökdeniz Karadeniz yine Trabzonsporlu Ogün Temizkanoğlu köküne kadar bu işin içine girmediler mi? Girdiler. Bunların bu işi yaptıkları kesinleşti mi? Evet. Sen, Gökdeniz’e göstermelik bir ceza verdin, geldin sonra ay yıldızlı formayı giydirdin. Aynı Gökdeniz, Barcelona’ya bir gol attı diye “Ne o beni şimdi mi hatırladınız?” diye sorabiliyor. Bahis işinde boğazına kadar batan Gökdeniz için Trabzon’da evlere ve arabalara, Akçaabat Sebatspor başkanının ayaklarına kurşunlar sıkılmadı mı? Sıkıldı.

Geçmişimize bakmıyoruz

Dönün bakalım şu anda Ogün Temizkanoğlu nerede?. U-19 Milli Takım Teknik Direktörü. Federasyon’da görevli altyapı hocası. Ogün Temizkanoğlu yaptığı bahis kirliliğinden sonra soyadını değiştirmediği için temizleniyor herhalde. Ogün’ü de Futbol Federasyonu alıp ileride A Milli olacak ve istikbal vaadeden genç yavruların başına koyuyor. Ama, Futbol Federasyonları haklı. Çünkü, Ogün Temizkanoğlu bu çocuklara futbolun yanında bahisin de nasıl oynanabileceğini yavaş yavaş anlatacaktır. Ogün orada, Gökdeniz orada, Kazım Kazım’ı yerden yere vuruyorsun. Sen önce önündeki kapıyı temizle, ondan sonra da Kazım’ı öldür. Beyler ses verin. Hep işin kolayına kaçıyoruz. Geçmişimize hiç bakmıyoruz.

La Fontaine’den masallar

A.GÜCÜ’nün, uzatma dakikalarında Fenerbahçe’ye attığı net gol sayılmadı. Yardımcı görmedi, göremedi veya yemedi. Çünkü, Aziz Yıldırım veya onun gibi diğer başkanlar hep hakem hatalarından kaybettiklerinde bahsederler, hiç kazandıklarında hakemden bahsetmezler.
Ey vatandaşlar şimdi size soruyorum? Eğer o gol, Fenerbahçe tarafından atılsaydı ve hakem tarafından sayılmasaydı Fenerbahçe de mağlup olsaydı o yardımcının hali
ne olurdu? Bütün sayfalarda ünlenir, o yardımcının bütün sülalesi ortaya konur, yaptığı işi, dişlerindeki dolgu ve kaç numara kilot giydiği bile yazılırdı bizler de öğrenirdik. Ama, işte hakem böyle bir durumda. Aptal mı o golü versin. “Herkes büyüklerden yana deli miyim, manyak mıyım” der ve o sırada gözlere perde iner, devam eder ve gider.
Benim burada takıldığım bir nokta var. Üç büyük kulüp başkanı başkan da Kayseri, Bursa, Trabzon, Gaziantep ve diğer kulüplerinin başkanları neyin başkanı. Kulüpler Birliği’nde biri çıkacak bütün kamuoyunu şamar oğlanı gibi kullanacak, kimseden çıt çıkmayacak. O gün tavır koyacaklardı, alayı konuşacaktı. Bugünden sonra artık sussunlar. Bundan sonra, “Böyle, şöyle” derlerse La Fontaine’den masallar anlatmış olurlar.

FIFA kokartı nasıl takılır

METİN Tokat, Vanspor-Beşiktaş maçında evsahibi ekipten Aykut’un bir serbest vuruşta, ceza alanı içinde yükselerek topa smaç yapmasını görmemişti. Beşiktaş lehine de penaltıyı vermemişti. O gün, bugün kaç yıl geçti hatırlamıyorum ama hala onu Beşiktaşlı yazarlar ve kulüp ısıtıp ısıtıp birinin önüne koyuyor.
Ama, Hasan Ceylan Ankara’da oynanan Genlerbirliği-Beşiktaş maçında ceza alanının dışında biri üç, biri beş metrede yapılan pozisyonu ceza alanı içine taşıyıp penaltıları verdi. Maçı Beşiktaş kazandı ve şampiyon oldu. Peki o maçtan sonra neler oldu biliyor musunuz? Hasan Ceylan FIFA kokartı taktı. Ödüllendirildi. Ben balık akıllı değilim, öyle hatırlıyorum. Aksini bilen olan varsa gelsin konuşuruz. Hatta o maçta bir şeyi çok daha iyi hatırlıyorum. Yardımcı hakemlerden biri eski Hacettepesporlu Onursal Uraz’dı. Çünkü aynı Onursal Uraz maçtan sonra gene yanlış hatırlamıyorsam Yenimahalle’deki “Çalıkuşu” adlı meyhanede sohbet ediyordu...

Tanju’dan, Erdinç’e

KASIMPAŞASPORLU Cenk, bir hafta önce İstanbul’da Sivasspor maçında İbrahim Dağaşan’ı oyundan attırdı. Nasıl attırdı? Abartılı bir hareket yaparak. Etme, bulma dünyası dedikleri bu olsa gerek bu hafta da Diyarbakır’da haksız bir şekilde kendisi atıldı. Onu attıran da aldatmaya yönelik bir hareket yapan ve yediren Diyarbakırspor’dan Erdinç. Baba bir de yumruğunu sıkarak “Koçum be” diyor rakibi kızarınca. Şimdi bundan sonra Erdinç’e bakalım, o nerede atılacak.
Yıllar önce bir Fenerbahçe-Beşiktaş Türkiye Kupası maçında Tanju Çolak, koluyla destek alıp gol attı. Ben de maçın hakemiyim. Yardımcıya baktım, “Devam” dedi golü verdim. Benim görme şansım yok. Aynı Tanju Çolak, maçtan sonra gazetecilerin, “Topu kolla düzelttiniz mi?” sorusuna, “İki çocuğumun ölüsünü öpeyim, kolumla destek almadım” dedi. Ama aynı Tanju Çolak, bir ay geçtikten sonra, “O golü atarken kolumla destek aldım. Erman Toroğlu görmedi” açıklamasını yaptı.
Koluyla, eliyle bir gol atmak spor ahlakına ne kadar sığar? Bu bir. Bırakın spor ahlakını, bir gol atmak çocuklarının ölüsünü görmeğe değer mi? Bu da iki.
Yıllar geçiyor ama pozisyon hırsızlığı yapanlar değişmiyor. O günlerde de vardı, bugünlerde de var. Yerli de var, yabancı da var. Çünkü onların hepsi insan.

Helvacı örneği

FUTBOLUMUZDA güzel şeyler de oluyor. Geçen haftaki Galatasaray-İstanbul BŞB maçı sonrası Galatasaray Kulübü İkinci Başkanı Mehmet Helvacı’nın kameralara konuşmasını dinledim. Hayran oldum. Demek ki Türkiye’de böyle yöneticiler de varmış.
Yazının Devamını Oku