Erman Toroğlu

Büyük düşünen yok

12 Şubat 2010
BİLİYORUM eleştiriler gelecek. Diyecekler ki: “F.Bahçe böyle maçta çift santrfor oynadı.” Veya diyecekler ki: “Alex’le niye başladı? Emre nerede?” Her şey diyecekler. Ama insanlar şunu unutuyorlar. İlk maçı 3-0 almışsın.

Kupa maçlarında kendi sahanda gol yemememek çok önemli. Gol yememişsin. Deplasmanda 3-0’a karşı elenmen için 4-0 yenilmen lazım. Eğer Aziz Yıldırım başkanlığında 12 yılda kurulan bu takım, Bursaspor’un bu genç kadrosu karşısında bu kadar aciz duruma düşüyorsa, bu sorunun cevabını başka yerlerde aramak lazım.
Kim oynarsa oynasın fark etmez. İster tek santrforla çık isterse beş. Bir gol atsan Bursa’nın beş gol atması lazım. Yani 1’e karşı 5 oynuyorsun. Ve F.Bahçe golü 90+2’de buldu. O dakikada Bursa bulsa, eleyecek.
Hep aynı hikaye
Önceki gün Galatasaray, dün gece Fenerbahçe. Hep aynı terane, hep aynı hikaye. Birbirlerinden farkları yok. Eski Osmanlı Bankası reklamı gibiler. “Yok birbirimizden farkımız. Hepimiz aynıyız” diyorlar sanki. Bu şunu gösteriyor. Penaltıydı, goldü, fauldü, ofsayttı hepsi hikaye. Takım olabiliyor musun? Fenerbahçe veya Galatasaray ben takımım diyebiliyor mu? Diyemiyorlar, çok zor. Ne zaman diyebilirler? Yurt içinde değil, Avrupa kupalarında bir yerlere gelirlerse ancak diyebilirler. Çünkü bizdeki sanal, çakma. Avrupa gerçek. Yoksa hakem penaltı vermiş, ofsayttan gol olmuş, iki futbolcu atılmış hikaye.
Sıkıştığın yerde hakem, sıkıştığın yerde Futbol Federasyonu, sıkıştığın yerde yorumcular dersen, böyle durumlara düşersin.

Vizyonları yok

Bu Fenerbahçe bu oyunla Türkiye Kupası’nı alsa ne olur? Sponsor Ziraat Bankası için iyi olur. Sponsor için Galatasaray da Beşiktaş da kalsa iyi olurdu. Ama işin sonu körler sağırlar birbirini ağırlar oluyor. Zaten onun için de anlı şanlı kulüp başkanlarımız, “Biz Türkiye Ligi’ni, Türkiye Kupası’nı düşünüyoruz” diyorlar. Niye çünkü büyük düşünme şansları yok. O vizyonları yok.

Yardımcılara bakın!

Yazının Devamını Oku

Hatayı kendinde ara

11 Şubat 2010
Antalya’dan içeride dışarıda 4 tane gol yiyip eleniyorsan bunun ne hakemi var, ne federasyonu var, ne de marka değeri? Bunun sorunu ve sorumluluğu kesinlikle Galatasaray’a ait.

GALATASARAY 4 gol attı, 4 gol yedi, elendi. Senin kurduğun kadro ile rakibin kadrosunu kıyasla, harcadığın paraya, bir de yediğin gollere bak. Bu şartlarda Antalyaspor’a eleniyorsan ağlamayacaksın.

“Kasaplar” diyorsun, “sert oynuyorlar” diyorsun, “hakemler” diyorsun... Bütün bunları derken hata yapan teknik direktörüne, hata yapan ve kendine bakmayan futbolcuna sahip çıkıyorsun. Onlar ellerini ovuşturarak, “Allah razı olsun başkanımızdan. Biz dağlara taşlara yapıyoruz ama o başka adresleri göstererek bize sahip çıkıyor. Biz yürütüyoruz” diyorlar. Ama içeride dışarıda Antalya’dan 4 tane gol yiyorsan ve eleniyorsan bunun ne hakemi var, ne federasyonu var, ne de marka değeri var? Bunun sorunu ve sorumluluğu kesinlikle sana ait. Yani Galatasaray takımına.

Bir santrforum yok!

İki takım arasındaki isim, harcanan para, basın ve televizyon tarafından baktığında durum şeşi yek gibi. Başarısızılığı hala başka yönlere, hakeme federasyona bindirirsen olacağı bu. Hem para kaybedersin, hem kariyer.

Mehmet Topal’la Mustafa Sarp yan yana oynadıklarında ikisi de aynı işi yapıyorlar. Bir elmanın yarısı biri, yarısı diğeri. Yani ikisi bir elma. İkisini yan yana oynatır mısın? Oynatırsın. Ne zaman? Rakibi yüzde yüz bozmak istediğin, beraberlik seni hedefe götüreceği zaman. Ama galibiyet şartsa, bu ikisi yan yana oynarsa bir kişi eksik oynar. Sezen Aksu diyor ki; “Bir kedim bile yok.” G.Saray da diyor ki; “İki tane ön liberom var ama hala bir santrforum yok.”

Keita’nın sorunu

Keita’ya bakın. Sezon başındaki Keita mı? Şunu diyebilirsiniz? Keita’nın stilini rakipleri çözdüler. Ne tarafa çalım attığını, nasıl adam geçtiğini artık öğrendiler. Bir yere kadar doğru. Ama yere sağlam basan, iki ayağı üzerine dik duran bir Keita dünkü maçı çevirebilecek kapasitede bir futbolcu mu? Kesinlikle evet. Peki, neden yok? Bunun iki sebebi olabilir. Birincisi kendine bakmıyordur, güçsüzdür. İkincisi, teknik kadroyla sorunu vardır. Onlara ders veriyordur. Üçüncüsü mü? Yönetim hastalığı çözemiyordur.

Necati olsaydı

Yazının Devamını Oku

Arkadan vuranlar

10 Şubat 2010
Karşıyı görürsün ama bazen yanını göremezsin. Kayserispor Başkanı Recep Mamur, kimlerle yemek yiyor, ne kararlar alıyorlar ortaklaşa. Özhaseki önce ondan hesap sorsun, sonra da nereden vurulduğunu anlasın.

MARATON programı ekranlardan kalktığına göre, artık marka değerimiz yükselmeye başlayacak. Çünkü, bazıları öyle diyorlardı. Ama bakıyorum marka değeri daha kötü olmaya başladı. Müneccim değilim ama daha da kötü olacak. Nedeni ise çok basit...
Bakınız, Aziz Yıldırım hakemlerin soyunma odasını basıyor. Hakeme, “Senin kokartını göğsünden sökerim” diyor. Hızını alamıyor, “O kokartı alır, ...... sokarım. Seni Avrupa’da da bitireceğim” tehdidini savuruyor (Marka değerini yükseltmek için organize işler yapan başkan) ve bu hakemle mahkemelik oluyorlar. Adnan Polat, yıldız futbolcularla ilgili daha başka bir beyanat veriyor. Geçen sezon iki kupayı birden alan Yıldırım Demirören aynı şeyleri söylüyor...
Bunlar bana yabancı gelmiyor. 50 yıldır bu alemin içindeyim. Kavga nerede biliyor musunuz, size onu söyleyeyim. Hem de net bir biçimde...
Bu Futbol Federasyonu doğru işler yapmıştır, yanlış işler yapıyordur. Onu bir kenara koyun. Bu Merkez Hakem Komitesi de hatalı işler yapıyordur, yanlış tayin de. Onu da bir kenara koyun. Ama bu Federasyon’a ve MHK’ya bazı kulüpler istedikleri hakem tayinini yaptıramıyorlar. İstedikleri şeyleri de yaptıramıyorlar. Disiplin Kurulu’ndan, Tahkim Kurulu’ndan istedikleri kararları çıkartamıyorlar. Çok baskı yapıyorlar ama istedikleri olmuyor. Bu Federasyon da kurulları da namuslu ve dürüsüt hareket ediyor. Hata yapıyorlar ama artniyetli ve şartlı değiller.

Türk insanı aptal değil

Peki ne yapmak lazım o zaman? O zaman, kamuoyunu başka yerlere yönlendirmek lazım. Mesela, “MHK eğitimi az veriyor” demek lazım. Mesela, “Profesyonel hakemlik gelsin” demek lazım. Mesela, “Federasyon bu işten elini ayağını çeksin biz, ‘ben’ idare edeyim” demek lazım. Ama, eski çamlar bardak oldu. Bazı güçler Maratonu kaldırdılar. Ben bu konuda, “Hasan, Hüseyin dedi” diye isim veremem. Ama, şunu net söyleyebilirim. Maraton köküne kadar namuslu bir programdı. Hiç kimsenin yanında da karşısında da değildi. Bu kimlerin işine gelmedi onu bilemem. Türk insanı da o kadar aptal değildir. Bazı şeyleri net görür. Tablo ortada. Kayseri Belediye Başkanı ve Kayserispor’un Onursal Başkanı Mehmet Özhaseki bir beyanat verdi. Bayağı da sert. Herkes diyor ki “Olur mu böyle şey. Bu kadar net bazı şeyler söylenir mi?”

Zaman her şeyin ilacıdır

Özhaseki, Anadolu çocuğu ama Kayserililik var ya o da avantaj tabii ki. Fazla arkadan dolanmayı sevmez, “Haşırt” diye konuşur. İnce ince arkadan dolanmaz, cepheden söyler. Çünkü, arkadan dolanıp da kalçası, başı oynayanların ne yaptığını herkes görüyor. Ama, sevgili Özhaseki de bazı şeyleri göremiyor. Mesela karşıyı görürsün, yanını göremezsin. Kimi kastediyorum. Kayserispor Başkanı Recep Mamur’u. O kimlerle beraber yemek yiyor, ne kararlar alıyorlar ortaklaşa. Özhaseki önce ondan hesap sorsun. Dedim ya, insanlar karşıyı görürler ama yanlarındaki de sağlam duracak, onlarla beraber arkasında zannettikleri de. Yoksa, oradan vurulurlar. Sayın Özhaseki henüz nereden vurulduğunun farkında değil. Mamur’un anladığını görüyorum ama tren duraktan kalktı. Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz da bazı şeyler görecek, İstanbul BŞB’nin Başkanı Göksel Gümüşdağ da. Zaman her şeyin ilacıdır. Herşeyi daha net çıkarır ortaya.

Yazının Devamını Oku

Daum'un günahları

8 Şubat 2010
Ziya Doğan, Fenerbahçe’yi çok iyi tahlil etmiş. Takımını ona göre oynattı, doğru yaptı ve başarılı oldu. Daum ise Özer sakatlanınca, Semih’in yanına Güiza’yı sürdü. Orta alanda rakibe inanılmaz boşluk verdi.

ERMAN TOROĞLU'NUN POZİSYON YORUMLARI

KALİTESİ düşük, mücadelesi büyük, zemini rezalet bir maç izledik. Maçın bittiğinde kalite olarak aklımızda kalan hiçbir şey yok. Marka değeri olarak da hiçbir şey yok. (Neyse bu marka değeri!) Ama bol bol hadise var, pozisyon yok. Hadise deyince aklıma bizim Eurovision’daki Hadise geliyor. O olsa hiç olmazsa gözlerin pası silinir. Burdaki hadiselerde gözler paslanıyor.
Maçın dönüm noktası Özer’in çıkması. Özer çıkana kadar Fenerbahçe hiç olmazsa biraz top yapıyor, Diyarbakırspor kendi yarı alanına kapanmış Fener’in hücumlarını ceza alanı üzerindeki huniye sokmak istiyordu. Sarı lacivertliler oyunu 90 dakika boyunca kenar çizgilere taşıyamadılar.
Volkan olmasaZiya Hoca, Fener’i çok iyi tahlil etmiş. Ona göre oynattı. Bence de başarılı oldu. Çünkü Fener’e kim böyle oynarsa yüzde yüz başarılı olur. Ama Fenerbahçe’nin aptalca üstüne gidersen büyük alan ve derinlik bırakırsan yanarsın.
Peki Fenerbahçe ne yaptı? Özer sakatlandığı andan itibaren Daum’un değişikliği yanlıştı. Eğer bu değişikliği yapıyorsan o zaman takım içindeki görev değişikliklerinde farklı uygulamalara gitmesi lazımdı. Çünkü Semih ile Güiza’yı hücuma sokunca orta alanda inanılmaz bir boşluk kaldı. Fener’in dört kişilik defansı Diyarbakır’ın bir kişilik hücumcusu ile uğraşmaya başladı. Yani buradaki üç defans lükstü. Ne oldu? Orta alan bu sefer Diyarbakır’a geçti. Ne oldu? Fener’in şişirdiği her top Diyarbakır defansından dönünce hiçbir Fenerli’ye gelmedi. Hep Diyarbakırlıya geldi. Bu tesadüf müydü? Hayır. Taktik hataydı. Aslında Diyarbakır biraz daha kendine güvenebilseydi, gol adedini artırır maçı berabere bitirmezdi.
Dikkat edin Fenerbahçe yandan ortalarla, verkaçlarla en ufak bir pozisyon bile yaratamadı. Attığı gol bile karamboldü. Aslında Volkan süper bir kurtarış yaparak Fener’in daha önce geriye düşmesini engelledi. Eğer Fener daha önce geriye düşseydi, maçı berabere bitiremezdi.

İki takım arasındaki fark

Dün geceki Fenerbahçe takımının kadrosu Aziz Yıldırım’ın 12 yıldır yaptığı mesai sonucu meydana gelen kadrodur. Maçın sonucunda Fenerbahçe mağlup da olabilirdi. Sonuç önemli değil, oynanan futbol kalitesine bakacaksın.. Bu Diyarbakırspor takımı da 12 saatte kurulan bir Diyarbakırspor kadrosu. O zaman aradaki fark ne? Birisi çıkıp bana bunu izah edebilir mi? Aynı sütunlarda bu izahatı açıklayabilirim. İki takım arasındaki fark birisi 12 saat, birisi 12 yıl ama birisi kaç para diğeri kaç para? O ondan da önemli.

Yazının Devamını Oku

Hep aynı tiyatro

7 Şubat 2010
Fenerbahçe kötü gidiyor, başkanı çıkıp, “MHK ve hakemler ayağını denk alsın” diyor. G.Saray biraz kötü gidiyor, bu sefer Adnan Polat konuşuyor. Ben bu filmi 45 yıldır görüyorum, 45 yıldır bu tiyatronun içindeyim. Belki de o artistlerden biri de benim.

FENERBAHÇE biraz kötü gidiyor, başkanı çıkıyor, “MHK ve hakemler ayağını denk alsın. Kendilerine çekidüzen versin” diyor. G.Saray biraz kötü gidiyor, bu sefer Adnan Polat, “Bize karşı sert oynuyorlar” diye konuşuyor. Beşiktaş gidiyor, ona benzer görüntüler bu sefer Yıldırım Demirören’de. Bu filmi ben 45 yıldır görüyorum ve seyrediyorum. Daha da ileri gideyim. 45 yıldır bu tiyatronun içindeyim. Belki de o artistlerden biri de benim...
Adnan Polat diyor ki: “Yıldız futbolcular korunsun.” Ben de diyorum ki: “Bütün futbolcular korunsun.” Hangi futbolcunun yıldız olduğuna kulüp başkanları karar veremez. Yıldız oyuncu kavramı o maçta etkili oynayan futbolcudur. Bütün futbolcular yıldızdır ve tekmeden korunmalıdır. Sertlik topa yapılmalıdır.
Adnan Polat şunu deseydi daha doğru olurdu: “Büyükşehir Belediye-Trabzon maçında 17 tane sarı kart var. Bir tane kırmızı niye yok?” 17 sarı kart bence dünya rekoru. Çünkü 4 veya 5 sarıdan sonra bir kırmızı olması gerekir. Eğer böyle olmuyorsa ya gösterdiğin sarılar yanlıştır ya da kırmızıya gücün yetmiyor ha bire sarıyla geçiştiriyorsun...
Hakem Polat’ın etkisinde kaldıServet’i ileri sürse dengeleri bozardıGALATASARAY teknik adamlarının yerinde olsam rakip Kayserispor 10 kişi kaldıktan sonra santrforsuz G.Saray’ın en ileri ucunda yedek kulübesinde oturttuğum Servet’i oynatırdım. Kayserispor’un bütün dengelerini bozardım. Ve kesinlikle de başarılı olurdum.
Kayserisporlu Hakan 65. dakikada atıldı. İlk yarıdaki sarı kart bence doğru. Ama ikinci gördüğü sarı kart bence yanlış. Hakem Adnan Polat’ın beyanatının etkisinde kaldı. Bu kesin. Peki, şimdi sarıyı bırakalım. O zaman dönelim başka tarafa. Nereye? Oyuncunun atıldığı dakika 65. Maçın bitimine 25 dakika var. Hakem 3 dakika da oynanmayan süre verdi -bence 5 dakika olması gerekirdi- yani Kayserispor 30 dakika bir eksikle oynadı. Bu maçın üçte biri demek. G.Saraylı oyuncular 30 dakika hiçbir şey yapmasalar ve deseler ki: “Arkadaş topu rakibe vermeyelim, kendi aramızda pas yapalım.” Kesinlikle başarılı olurlar, rakibe vermezler. Neticesinde ne olur? Gol olur. Peki G.Saraylı oyuncular bir kişi eksik oynayan rakibe karşı bunu yapamıyorsa bu sefer aynaya bakacaksın ve “Benim takımım ne yapıyor arkadaş?” diyeceksin.
Kayseri stadının zemini rezalet. Pilot kamera çekiminde yeşil gözüküyor ama yakın çekime girince futbolcunun istediği hareketleri yapamadığını görüyorsunuz. Bu hem maçın neticesine tesir eder, hem de üst düzey sakatlıklara davetiye çıkarır.
G.Saray seyircisine ıstırap veriyor

Yazının Devamını Oku

Tabata bu takımda oynar

6 Şubat 2010
Beşiktaş neden farklı kazandı? Sebebi çok basit. Çünkü siyah beyazlılardaki golcü adedi daha fazla.

Mustafa Denizli bazı futbolcularda bence fazla ısrar ediyor. Mesela Tello’da. Bu oyuncu ne etliye karışıyor, ne sütlüye. Top gelirse bir şeyler yapmaya çalışıyor. Onun haricinde sahada yok. Yani Beşiktaş eksik oynuyor. O hücuma yakın yerde görev alınca Tabata’yı bu sefer geriye dönük oynatıyorsun.

Rakibi terse yatırıyor

Şunu net bir biçimde söylüyorum. Beşiktaş eğer Tabata’dan faydalanmak istiyorsa -ki mutlak suretle faydalanmalı- onu rakip ceza alanına yakın oynatmaya mecbur. Çünkü bu oyuncu hem araya attığı toplarla, hem topla araya girerek, hem de vuruşlarda müthiş etkili. Sert vuracak diyorsun, yaprak vuruşu yapıyor. Yumuşak vuracak diyorsun sert vuruyor. Ve rakibi müthiş terse yatırıyor. Şu ana kadar da bu oyuncuya bence haksızlık edildi. Neden? Para konusunda. Parayı Gaziantep’e Tabata vermedi ki, kulüp verdi.

Holosko’nun dönmesi Beşiktaş için büyük avantaj. Tabata hem Holosko’yu, hem de Bobo’yu çok daha etkili hale getirir. Ama onlara yakın oynarsa. İbrahim Üzülmez tabiri caizse kanının son damlasına kadar mücadele etti.

Gençlerbirliği’nin yabancıları nerede

Yusuf artık yorulan G.Birliği takımına karşı iyi işler yaptı. Ama maça kafadan başlasaydı ne yapabilirdi? Tartışılır. Rüştü iyi müdahaleler yaptı.

G.Birliği iyi top yapıyor ama hücumda daha etkili olmaları lazım. Mustafa Pektemek etkiliydi, Burhan bir şeyler yapmaya kalktı. Kahe hiç yoktu. Yabancı aldığın zaman sahada mutlaka bir şeyler yapmalı. Ama bakın ben Gençler hücumunda iki yerliden bahsettim, yabancılardan değil.

Yazının Devamını Oku

Yerliler oynayınca

5 Şubat 2010
FUTBOL sürprizler oyunudur ama kendi sahanda 3-0 turu geçmek demektir. Eğer elenirsen, zaten takım değilsin demektir...

Geçtiğimiz 3 yılda Fenerbahçe’de hep Alex tartışıldı. Alex oynarsa Fenerbahçe kazanıyor, oynamazsa kazanamıyor... Alex’in üzerine takım kurulur mu... Alex satılsın yeni takım kurulsun... Alex olmasa Fenerbahçe yok mu olacak?.. Bunların gerçek payı vardı. Alex kımıldamazsa F.Bahçe yürümüyordu. Dede geldi, Alex’i bazen neredeyse ön libero oynatmaya kalktı. Bir başka teknik adam Alex’i neredeyse santrfor oynatmaya kalktı. Peki sorun Alex miydi? Bence hayır.

Türkiye’de takımlar, özellikle büyük takımlar “yabancı futbolcudur” deyip gidiyorlar. Yani ne kadar çok yabancı alırsan, o kadar fazla maç kazanacaksın. Ama Türkiye’ye gelen yabancılara baktığınız zaman çoğunun fiyasko olduğunu görüyorsunuz. Neden? Çünkü “nitelikli” yabancı almadığınız zaman yabancı alsan ne olur, almasan ne olur. Şimdi bu kadar tıraşı neden yaptım oraya gelelim...

Maç 3-0 oldu Fenerbahçe maçı mı bıraktı, yoksa 3-0 oldu Fenerbahçe bitti mi? Bence birincisi. Neden, çünkü bakın bu sene yerliler etkili olmaya başladılar. Kalede Volkan vasatın üstünde iyi oynuyor. Sağ bek Gökhan Gönül genelde iyi oynuyor. Özer hemen hemen takıma monte oldu. Semih öyle veya böyle etkili. Emre iyi oynamaya mecbur olduğunu biliyor. Uğur Boral elinden ne geliyorsa yapıyor. Selçuk oynadı mı vasat veya üzerinde. Deniz ile Mehmet Topuz da kötü değiller. Bütün bu yerliler bir şeyler yapınca, mücadele edip koşunca Alex’den fazla bahsetmiyorsunuz. Bilica-Lugano ikilisi iyi mücadele ediyorlar ama değişken oynayan forvetler karşısında dağlara taşlara işler yapıyorlar..

Başkandan korktu

Bursaspor iyi mücadele ediyor. Fizik olarak da vasatın üzerindeler. Ama çok monoton oynuyorlar. Değişken değiller. Süratlari bir alçalıp bir yükselmiyor. Hep aynı tempoda oynuyorlar. Kendinden zayıf takımların alayını götürürler. Üzerindekilere de fazla bir şey yapamazlar. Bitirici noktada etkili adamları yok. Sercan çabuk adam ama henüz golcü değil. Dağıtıyor, parçalıyor ama sokamıyor. Ses yapıyor, görüntü yok.

Hakem Hüseyin Göcek futbolcular kadar koştu. Adil olmaya çalıştı ama üzerinde hala büyük takım baskısı var. “Kulüp başkanlarının beyanatları hakemleri etkilememeli.” Ama maalesef baskı altında kalıyorlar. Yardımcı Şencan, birinci yarı kaçırdığından daha tehlikesini yakaladı. Ama golü iptal ettirdi. Herhalde o da başkan fırçasından korkmuş olsa gerek.

Yazının Devamını Oku

Sahte oyun

4 Şubat 2010
SEZON başı büyük keyif veren G.Saray, ikinci yarı başında seyircisine ıstırap vermeye başladı. Yeni transferler yapılıyor ama bunların takıma uyumu hemen olmaz.

G.Saray’ın kötü futbolunda iki önemli faktör var. Birincisi, çok sakatlık oluyor. Dikkatli çalışan, adale gruplarını hazır hale getiren antrenman yapan takımlarda bu kadar sakatlık olmaz. Buradaki baş faktör teknik direktördedir. Futbolcu bu konuda laubali de olsa onu zorla hazır hale getireceksin.

G.Saray’ın kötü futbolundaki ikinci faktör takım halinde defans yapamıyorlar. Dün gece hücum pres yaparak bir tane top kapıp Antalyaspor’un üzerine ani gidemediler. Hep yalandan mücadele ederek, yalandan markaj yaparak geri geri gidiyorlar. Kendi ceza alanı çizgilerine kadar geliyorlar. Onu bile doğru yapamıyorlar. Ondan sonra topu alıp tekrar hücuma kalkıyorlar. Yani boşu boşuna enerji harcıyorlar.

G.Saray hep yana ve geriye oynuyor. On tane pas yapıyorlar ama on metre ileriye gitmiyorlar. Sebep, boşa çıkan yardımlaşma yapan yok. Herkes kaçak güreşiyor, kaçak oynuyor.

 

Bir Necati yeterdi

Üç kulvarda yürüyen G.Saray’da solbek yok. Daha da enteresanı santrforu yok. Bir Necati olsa şu anda G.Saray’da oynayan hücumculardan daha etkili olur.

 

Antalya fark yapardı

Yazının Devamını Oku