Paylaş
MARATON programı ekranlardan kalktığına göre, artık marka değerimiz yükselmeye başlayacak. Çünkü, bazıları öyle diyorlardı. Ama bakıyorum marka değeri daha kötü olmaya başladı. Müneccim değilim ama daha da kötü olacak. Nedeni ise çok basit...
Bakınız, Aziz Yıldırım hakemlerin soyunma odasını basıyor. Hakeme, “Senin kokartını göğsünden sökerim” diyor. Hızını alamıyor, “O kokartı alır, ...... sokarım. Seni Avrupa’da da bitireceğim” tehdidini savuruyor (Marka değerini yükseltmek için organize işler yapan başkan) ve bu hakemle mahkemelik oluyorlar. Adnan Polat, yıldız futbolcularla ilgili daha başka bir beyanat veriyor. Geçen sezon iki kupayı birden alan Yıldırım Demirören aynı şeyleri söylüyor...
Bunlar bana yabancı gelmiyor. 50 yıldır bu alemin içindeyim. Kavga nerede biliyor musunuz, size onu söyleyeyim. Hem de net bir biçimde...
Bu Futbol Federasyonu doğru işler yapmıştır, yanlış işler yapıyordur. Onu bir kenara koyun. Bu Merkez Hakem Komitesi de hatalı işler yapıyordur, yanlış tayin de. Onu da bir kenara koyun. Ama bu Federasyon’a ve MHK’ya bazı kulüpler istedikleri hakem tayinini yaptıramıyorlar. İstedikleri şeyleri de yaptıramıyorlar. Disiplin Kurulu’ndan, Tahkim Kurulu’ndan istedikleri kararları çıkartamıyorlar. Çok baskı yapıyorlar ama istedikleri olmuyor. Bu Federasyon da kurulları da namuslu ve dürüsüt hareket ediyor. Hata yapıyorlar ama artniyetli ve şartlı değiller.
Türk insanı aptal değil
Peki ne yapmak lazım o zaman? O zaman, kamuoyunu başka yerlere yönlendirmek lazım. Mesela, “MHK eğitimi az veriyor” demek lazım. Mesela, “Profesyonel hakemlik gelsin” demek lazım. Mesela, “Federasyon bu işten elini ayağını çeksin biz, ‘ben’ idare edeyim” demek lazım. Ama, eski çamlar bardak oldu. Bazı güçler Maratonu kaldırdılar. Ben bu konuda, “Hasan, Hüseyin dedi” diye isim veremem. Ama, şunu net söyleyebilirim. Maraton köküne kadar namuslu bir programdı. Hiç kimsenin yanında da karşısında da değildi. Bu kimlerin işine gelmedi onu bilemem. Türk insanı da o kadar aptal değildir. Bazı şeyleri net görür. Tablo ortada. Kayseri Belediye Başkanı ve Kayserispor’un Onursal Başkanı Mehmet Özhaseki bir beyanat verdi. Bayağı da sert. Herkes diyor ki “Olur mu böyle şey. Bu kadar net bazı şeyler söylenir mi?”
Zaman her şeyin ilacıdır
Özhaseki, Anadolu çocuğu ama Kayserililik var ya o da avantaj tabii ki. Fazla arkadan dolanmayı sevmez, “Haşırt” diye konuşur. İnce ince arkadan dolanmaz, cepheden söyler. Çünkü, arkadan dolanıp da kalçası, başı oynayanların ne yaptığını herkes görüyor. Ama, sevgili Özhaseki de bazı şeyleri göremiyor. Mesela karşıyı görürsün, yanını göremezsin. Kimi kastediyorum. Kayserispor Başkanı Recep Mamur’u. O kimlerle beraber yemek yiyor, ne kararlar alıyorlar ortaklaşa. Özhaseki önce ondan hesap sorsun. Dedim ya, insanlar karşıyı görürler ama yanlarındaki de sağlam duracak, onlarla beraber arkasında zannettikleri de. Yoksa, oradan vurulurlar. Sayın Özhaseki henüz nereden vurulduğunun farkında değil. Mamur’un anladığını görüyorum ama tren duraktan kalktı. Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz da bazı şeyler görecek, İstanbul BŞB’nin Başkanı Göksel Gümüşdağ da. Zaman her şeyin ilacıdır. Herşeyi daha net çıkarır ortaya.
Şener geç de olsa doğruyu buldu
ŞENOL Güneş Trabzon’a geldi. Trabzonspor kımıldadı. Kımıldar. Çünkü Ersun Yanal’dan sonra yabancı getirmek yanlıştı. Şenol’u, Ersun’dan sonra getirselerdi daha iyi olurdu. Acele ettiler. Ama olsun “Bir musibet, bin nasihattan iyidir” derler. Trabzonspor’un kesinlikle şampiyonluk yarışında olması gerekir. Hem seyirci, hem çevre, hem güç olarak üç büyüklerle başedebilecek tek takımdır Trabzonspor. Arkadaşım Sadri Şener ile konuştum. “Şenol Güneş geldikten sonra ben kurtardım” dedi. “Niye” dedim, “Artık çok şeyi düşünmüyorum, o düşünüyor rahat ettim, duman olmuşum” cevabını verdi. Ancak, “Kendim ettim, kendim buldum” diyemedi. İnsanların geç de olsa doğruyu bulmaları da bir meziyet.
Taraftar kadın gibidir
TABATA seyirciden şikayetçi. Diyor ki, “Oyuna girerken ve çıkarken niye aleyhte tezahürat yapılıyor?” Taraftar, kulübüne ve futbolcusuna sahip çıkmalıymış. Jerome Rothen. Ankaragücü’nün yeni transfer ettiği Fransız oyuncu. Bu futbolcu Monaco’da oynarken bir gece eğlence kulübüne gidiyor. O kulüpte Şansal Büyüka’nın oğlu Hazar Büyüka da var. Monaco, Şampiyonlar Ligi’nde mutlu sona ulaştığından Rothen’e inanılmaz sevgi gösterisinde bulunuluyor. Hazar soruyor Rothen’e, “Çok seviliyorsunuz, çok da övgü alıyorsunuz. Bunun sebebi nedir?” Cevap enteresan. Rothen diyor ki, “Taraftar kadın gibidir. İyi gününde vardır, kötü gününde yanında kimseyi bulamazsın”. Çocuk doğru söylemiş. Bunu yalnız futbolcuların değil herkesin düşünmesi lazım. Ayrıca da Tabata bu işte geride kalmış. Daha fazla bilgi almak için Rothen’i arayabilir.
Hakem futbolu bilecek
İLKER Meral. Hiç tanımam. Eczacıymış. İyi de bir insanmış. Olabilir. Ama, hakemliği derseniz bence çok zayıf. Neden? Elle oynamayı göremeyebilirsiniz, penaltı yaparlar göremeyebilirsiniz. Göremediğiniz yerde iterler, kalkarlar göremeyebilirsiniz. Ama kabak gibi gördüğünüz bir pozisyonda yani net bir pozisyonda ters karar verirsiniz, futbolcu sizin futbolu bilmediğinizi anlar.
İşte ondan sonra yandınız. Misal derseniz, son Eskişehirspor-İstanbul BŞB maçını televizyondan izliyorum. Ceza alanının iki metre dışında iki rakip oyuncu havaya çıkıyorlar. Forvet olan oyuncu kambura yatıyor. Hakem, faulü kambura yatan oyuncunun lehine veriyor. Yani hücumcunun. O serbest vuruş gidiyor ikinci, üçüncü vuruşta gol oluyor. Sonra ortalık karışıyor. En sonunda da kambura yatan oyuncu oyundan atılıyor.
Bütün bunların başlangıç ve bitimi hakemdir. Sebebi de futbolcuların, hakemin futbolu bilmediğini anlamısıdır ve artık onunla top gibi oynarlar. Eğer MHK’ler de bu tip hakemlerle sonuna kadar oynarlarsa, başkaları da onlarla oynar.
Haksızlık yapma Hıncal
HINCAL Uluç, Ankara’daki suni zeminden bahsetmiş. Ve demiş ki, “Diğer zeminler çok mu iyi Erman niye konuşmuyor” Hıncal, bana kötüyü örnek gösterme. Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı, Kasımpaşa Recep Tayyip Erdoğan ve Trabzon Avni Aker Stadı, iğrenç bir hale geldiler. Ama, kışın bu şartlarında milletin yolda yürüyemediği Sivas 4 Eylül Stadı’nın zemininden niye bahsetmiyorsun. Ben ondan Hürriyet’teki Maraton’da bahsettim. Haksızlık yapma.
Çapkın’ın gücü katil taksilere yetmiyor mu?
34 EZ 9134. Tarih 30 Ocak 2010. Yer Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üstü. Saat 10.45. Hyundai marka bir araba. Adam gaza basıyor, köprüyü geçerken zannedersiniz ki oradan araba geçmiyor, köprünün altından gemi geçiyor. Zaten ben de, “Ulan bu geminin dumanı amma da fazla” dedim önce, sonra da bu plakayı aldım. Ardından bir trafik ekibi geldi önüme ve sordum. “Bu ve bunun gibi arabaları niye bağlamıyorsunuz ve ceza kesmiyorsunuz” diye. Aldığım cevap enteresandı. “Bu tip arabaları durduruyoruz. Ruhsatlara baktığımızda muayene ve damgaları normal oluyor. Onun için de kilitleniyoruz” dedi trafik polisleri. Polisin böyle dediği bir yerde benim ceza kesme şansım zaten olamaz.
NOT: İstanbul Emniyet Müdürümüz Hüseyin Çapkın göreve başladı ama İstanbul’daki katil (şöför koltuğunda başlık olan, yandaki ve arka koltukta başlık olmayan) taksiler hala vızır vızır trafikte. İnsanlar ölüyor. Hikaye. Trafik polisi çevirme yapıyor, alkol ve emniyet kemeri kontrolünde bulunuyor ama bu taksiler hala geziyorlar. Demek ki Çapkın’ın gücü bu gezen katillere yetmiyor.
Paylaş