5 Haziran 2005
BİR futbol takımı bu kadar çok top kaybı yapıyorsa, Dünya Kupası finallerine gitmesin. Öyle olursa bu, futbol namına ayıp olur.Rakibin oyun şekli belli. Biz, rakibe göre oynamayacağız. Bu maçı kazanmak istiyorsak, -ki mecburduk- onların oyununu bozmamız gerekirdi. Biz ne yaptık? Otto Rehhagel ne istediyse, Ersun Yanal'a onu yaptırdı.Aldığımız her topu şişirdik. Hücumda kafa vuracak oyuncumuz yok. Şimdi burada diyeceksiniz ki, "Fatih Tekke kafayla Türkiye liginde kaç tane gol attı?" Atar, Fatih Tekke seneye de kafayla gol atar. Çünkü, burası Türkiye ligi. O boyla Avrupa'da kafa golü attıranı döverler. Bizde ise transferine zam yaparlar.Gökdeniz'in burada işi yokİkinci yarıda oyuna Tuncay girince forvette hareketlendik. Kafaya çıkmaya başladık. Yunan defansı rahatsız oldu. Şimdi burada biraz duralım. Sen maça Gökdeniz'le başlıyorsun. Gökdeniz kötü oyuncu değil. Hatta cümleyi biraz daha iddialı hale getirelim; çok iyi oyuncu. Ama artık bundan sonra Gökdeniz'in Türkiye liglerinde futol oynama şansı çok az. Hatta olmaması gerekir. Çünkü, A.Sebat-Kayseri maçından sonra Fubol Federasyonu'nun elinde olduğu iddia edilen kasetler eyleme konursa, Gökdeniz'in bırakın bundan sonra, bu milli maç kadrosuna da alınmaması gerekirdi. Eğer haklıysa, aklanana kadar. Ama biliyorsunuz, İngiltere'de Ferdinand takım kurtaran aslan olmasına rağmen idrarını vermeye geç gittiği için 6 ay ceza yedi. Normal, İngiltere ile Türkiye arasında bu kadar fark olacak.Sanki merkez istasyonOrta alanda topa hakim olamadık. Defanstan çıkarken çabuk hareket edemedik. Bütün bunlar olunca da forvette etkisiz kaldık. Yıldıray, önünde boş alan bulursa veya ona top verilirse diklemesine rakip defansın arasına sürpriz deparlar atabilen bir oyuncu. Özellikle de topla. Bunu yaratamadık. Emre kendini kral ilan etmiş. Top ondan geçmeden hücuma kalkmıyor. Mübarek sanki merkez istasyon. Dün gece oyun planımızda, mücadelemizde, bu oynadığımız futbolla galibiyeti hak etmedik. Yunanistan en iyi iki adamı oynamamasına rağmen istediğini elde etti. Çok da fazla hücumu düşünmediler.Merk, UEFA'dan torpilliMarkus Merk iyi bir hakem değil. Bakmayın, UEFA'da da torpil, çevre, ülke baskısı var. Bence idare ettiği maçlar, hak ettiği maçlar değil. Onun için yalnızca bu maçta en az 6-7 tane çok önemli hata sıralayabilirim. Notlarımı da aldım ama uzatmayacağım. Yalnız, şunu özellikle söyleyeyim, en doğru kararı, Yıldıray'ı atmasıydı.Sevgili okuyucular, bunu Ersun Yanal için söylemiyorum. Onun da büyük hataları oldu. Yalnız Türkiye ligini Fenerbahçe takımı koca bir sezon boyu oynadığı futbolla lider olarak kapatıp şampiyon olmuşsa, bu milli takımdan çok fazla bir şey beklemek hayal olur. Bakın, milli takımımızda oynayan kaç oyuncumuz Türkiye'den giderek Avrupa'da başarılı oldu? Bir de dönün bakın, Yunanistan takımında kaç oyuncu Avrupa liglerinde top oynuyor. Tamam, AB ülkesi olmaları bu faktör için bir avantaj. Ama dün geceki oyun mantaliteleri birebir mücadeleleri onların bizden daha tecrübeli olduğunu gösterdi. Yoksa ben F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım gibi düşünmüyorum. "Ne var yani, Ersun Yanal'a sahip çıkalım, O, Türk çocuğu değil mi?" demişti. Bir anda aklım karıştı. F.Bahçe'de çalışan Mustafa Denizli ile Rıdvan Dilmen, Yunan çocuğu muydu?
button
Yazının Devamını Oku 26 Mayıs 2005
<B>BİRİNCİ </B>yarı bitti, ben, <B>Esat Yılmaer </B>ve <B>Reha Erus,</B> medya odasına kahve içmeye gidiyorduk. İki kat aşağıda... Basın tribünü İngilizlerin arasında... Orta katta, 5-6 İngiliz bayanın birbirlerine sarılarak ağladıklarını görüyoruz. Liverpool'lu seyircilerin hepsinde bir bezginlik ve ümitsizlik var. İkinci yarı başlayacak bir gol daha yerlerse, hepsi stadı terk edecek. Havaları öyle.
Ama devre arası dinlenmesi kadar zamanda, 15 dakikada maç 3-3 oldu. İşte futbol bu. Maç başladı, Liverpool defansta 4 kişiyle aynı hatta oynamaya başladı. Seedorf ve Kaka araya attıkları bütün toplarda hem Shevchenko'yu hem de Crespo'yu pozisyonlara soktular. Birinci gol hariç, ikinci ve üçüncü goller aynı pozisyonda yapıldı. Liverpool gibi bir takımın böyle bir hataya düşmemesi gerekirdi.
Oyun yapısı bozuldu
Aslında birinci dakikada gelen gol, Liverpool'un oyun yapısını bozdu. Çünkü İngilizler rakibi kendilerine uyduruyorlardı. Geride top yapıp, rakibin zayıf anını yakalayıp araya atılan toplarla gol buluyorlardı. Ama gol yiyince 45 dakika ne yapacaklarını şaşırdılar. Hücum mu edelim, defans mı yapalım, pres mi yapalım, karar veremediler. Zaten onlar düşünürken de maç 3-0 oldu. Ama ikinci yarı zaten dediler öldük, ne var ne yok, bütün barutlarını kullandılar ve skoru 3-3'e getirdiler. Maçın son 10 dakikasında artık futbolcular ağır çekim gibi koşmaya başladılar. Bu müthiş mücadelede aynen rampa çıkan kamyona dönüştüler.
Hakem yakışmadı
Hakem böyle bir finale yakışmadı. Liverpool'un attığı ikinci golde yardımcının ısrarla kaldırdığı ofsayt bayrağı görmedi. Ve bu top önce taca çıktı, sonra hiçbir Milan'lıya deymeden gitti gol oldu. Burada topun ofsayt gerekçesiyle Milanlılar tarafından oynanması gerekirdi. Aynı hakem yardımcılarının üç ofsayt bayrağını daha geç gördü. Düdüğünü 10 dakika geç çaldı. İlk yarıdaki ceza alanında elle oynamaya, penaltı çalmadı, o top döndü Milan golü oldu.
Maçın dönüm noktası, aynen yıllar önce Galatasaray'ın Kopenhag'da oynadığı Henry'nin inanılmaz kafa vuruşunu çıkaran Taffarel gibi, aynı pozisyonunda Shevchenko'nun iki müthiş vuruşunu çıkaran Dudek'in uzatmanın son dakikalarındaki kurtarışları oldu. Bu dakikada kupanın Liverpool'a gideceği belli oldu.
Stada gelişte, stadın içinde, maçtan önceki şovlar, 120 dakika ve penaltılar, herşeyiyle final tek kelime, mükemmeldi. Bu finali İstanbul'da oynatanlara ve bu güzel finalde emeği geçen herkese tebrikler.
Yazının Devamını Oku 25 Mayıs 2005
Bence bu Galatasaray galibiyeti Fenerbahçe için hayırlı olmadı. İnşallah zaman beni haksız çıkarır da Fenerbahçe bu Daum'la önümüzdeki sezon Türkiye Ligi'nde de şampiyon olur ve Avrupa'da başarıdan başarıya koşar. DAUM başarılı mı? 2 sene üst üste Lig Şampiyonu olan bir takımın teknik adamı başarılıdır.. Kimse buna bir şey diyemez.
Peki, Daum'a niye kimse güvenmiyor ve "Daum gitsin" diyor... Bunu diyenlerin çoğu da futbol oynamış ve şartlı olmayan kimseler. Hiçbirisinin Daum'dan bir intikam almak gibi bir niyetinin olduğunu zannetmiyorum.
Neden Daum istenmiyor?
Bir tarafta Fenerbahçe Kulübü var. Tesisleriyle, belli geliriyle, sporculara yaptığı tıkır tıkır ödemeleriyle. Ve bu takımın üç tane rakibi var. Galatasaray, para ve yönetim olarak sıkıntılı. Tecrübesiz bir teknik direktörü var (Çünkü tecrübeliye verecek paraları yok). Diğer rakibi Beşiktaş, bilinçsiz transfer yapmış. Rakiplerinin artıklarını toplamış ve Real Madrid'den başka takımda çalışmayan bir teknik direktör getirmiş. Trabzonspor ise yeni kurulmuş bir takım ve maddi olanakları kısıtlı. Sezonun yarısında teknik adam değiştirilmiş. Fenerbahçe de geçen yılın şampiyonu.
Fenerliler memnun değil
Hiçbir Fenerbahçe taraftarı oynanan futboldan memnun değil. Her maçta tırnaklarını yiyorlar, sinir sistemleri alt üst oluyor. "Biz bu kadar varlık içinde bu eziyeti çekmeye mecbur muyuz?" diyorlar. Yönetim içinde de bunu dile getirenler var. Bir ikisi yüksek sesle konuşabiliyor. Bazıları da bu bir-iki kişinin yanında, ama konuşamıyor. Çünkü hangisi ne derse desin, Fenerbahçe Yönetim Kurulu o kadar demokratik bir yönetim ki, sonunda başkanın dediği oluyor!
Derbiden sonra gürledi
Nitekim, Aziz Yıldırım ufak ufak bazı gazetelere "Daum kalacak" demesine rağmen Galatasaray maçını bekliyor. Ve maçtan sonra gürlüyor, "Daum kalacak" diye açıklama yapıyor. O gürlüyor ama, bakalım şimdi Daum kalacak mı?
Belki de Aziz Yıldırım bu beyanatı veriyor ama, öbür taraftan öyle şartlar getirecek ki, işin sonunda "Daum gitti" olacak. Hem onu üzmeyecek, hem de önümüzdeki yıl olası çabuk gelecek başarısızlıkların önlemini alacak. Çünkü Aziz Yıldırım, mağlubiyetle biten iki hafta evvel, Daum'un gitmesine ikna olmuştu bile. Ama bir Galatasaray galibiyeti Aziz Yıldırım'ı mest etti.
Önce üzülürsün ama
Bakın... Bazı mağlubiyetler vardır, önce üzülürsün ama sonu hayırlı biter. Bazı galibiyetler vardır, çok sevinirsin ama sonu hüsran olur.
Bence bu Galatasaray galibiyeti Fenerbahçe için hayırlı olmadı.
İnşallah zaman beni haksız çıkarır, Fenerbahçe önümüzdeki sene de Türkiye Ligi'nde başarılı olur, Avrupa'da başarıdan başarıya koşar.
Çünkü Daum, Manchester'in ikinci takımını yenerek puan almayı da puandan sayıyor. Lyon'dan bahsediyor ama o Lyon'un Denizlispor tarafından elendiğini söylemiyor. Aynı Daum, "Ben hakemler için hiç konuşmam" derken, mağlup olduğu Ankaragücü maçının penaltısı için "Değil" diyor.
Aynı Daum, Can Bartu'ya da sallıyor. Ama O Can Bartu'nun Fenerbahçeli olmasına rağmen mümkün olduğu kadar objektif yorum yaptığını bilmiyor.
Fener seyircisi sınıfta kaldı
AZİZ Yıldırım her fırsatta "Bizde küfür yok. Bizde sahaya çöp atılmaz, bizde terbiyesizlik olmaz" dedi.
Beşiktaş Kadıköy'e gitti... Tribünde iki pankart var... Biri, "Rıza efendi 2 ekmek, 1 süt" diğeri "Blow Jub Clup..." Esas anlamı başka. Hedef ise BJK... Esas anlamını buraya yazma şansım yok. Ve yazılan kelimelerde ters olarak çizilmiş insan figürleri var.
Geliyoruz Galatasaray maçına... Galatasaraylı oyuncular ısınmaya çıkarken, 100 metreyi neredeyse, 9.9'da koşacaklar. Küfür derseniz, bini bir para. Özellikle Özhan Canaydın'a...
Ergün taç atmak için topa gidiyor. Bir Fenerbahçeli taraftar, sağ eliyle o meşhur hareketi yapıyor. Türkiye'de belki de bu hareketin yapılmasını haketmeyecek tek futbolcu var ise, o da Ergün. Peki, o el hareketini yapan vatandaşın yüz resmi, çok net. Acaba bir soruşturma yapıldı mı? Veya o vatandaşa bir yasaklanma getirilecek mi?
Küfür ve sahaya yabancı madde atma açısından iyi yönde ilerleyen Fenerbahçe seyircisi, bu maçta sınıfta kaldı. Demek ki, şampiyonluk tehlikesi belirince onlar da diğerlerine benziyor.
ÇOK ÜZDÜNÜZ
BEŞ yaşından beri mahalleden futbolcu arkadaşım Şevki Şenlen... Ankara'dan hakem büyüğüm Celal Türk... Yine çok sevdiğim futbolcu büyüğüm "Suarez" Yılmaz Yücetürk... Hepinize Allah'tan rahmet diliyorum. Beni çok üzdünüz.
İki kritik pozisyon
NECATİ top sürüyor, ona yetişemeyen Selçuk yere yatarak, arkadan bir tekmeyle rakibini indiriyor. Necati düşmemeye gayret ediyor ve topu arkadaşına aktarıyor. Tam o sırada bir düdük. Ama futbolcu şutunu çekince, Rüştü gole engel oluyor. Pozisyon geliyor, faulun yapıldığı yerden başlıyor. Selçuk da sarı kart görüyor. Pozisyon gol olsa, o maç ne olurdu düşünebiliyor musunuz.
Yine aynen bu sefer Alex, rakibinin üzerinden müthiş bir top geçiriyor. Kontrpiyede kalan rakibi ona faul yapıyor. İsmet Arzuman devam diyor. Alex devam etse, bariz gol şansı yakalayacak.
Bakın bu maçtaki inanılmaz iki pozisyon bu. Ama İsmet Arzuman bunları süzemez ve çözemez. İşte bu yüzünden Avrupa'da hakemimiz yok.
Sebze meyve fiyatını kabzımal belirlemez
TARIM Bakanı Sami Güçlü, kabzımallarla ilgili bir açıklama yaptı. Bu sefer iki gün sonra Sanayi Bakanı Ali Coşkun'un Tarım Bakanı'na cevap verir gibi bir açıklaması var.
Ben halden ayrılalı beş sene oldu. O işi 18 sene yaptım. Kabzımallık öyle dışarıdan görüldüğü gibi rahat para kazanılacak bir meslek değil. Bu işin keyifli olduğuna karar verseydim, iki oğluma da baba mesleğine devam etmesini tavsiye ederdim.
Tarım Bakanı şunu iyi bilsin... Sebze meyve fiyatını kabzımal belirleyemez. O, kendi fiyatını kendi belirler. Üretim fazlaysa fiyat düşer, üretim az ise fiyat çıkar. Öyle demir, çimento, tuğla, mazot gibi "Ben bunu bir ay saklayayım, sonra satarım" diyemezsiniz. Sebze ve meyvayı bir iki gün içinde sattın, sattın. Satamazsan, o seni satar.
Sayın Tarım Bakanı şunu da iyi bilsin... Bugün Türkiye'deki faturalı sebze-meyva yüzde 23-24 oranında. Yani yüzde 76-77'si kaçak. O söylediği süpermarketler zaten mallarını üreticiden alıyorlar.
Amerika'dakinin 3 katı
Sayın Tarım Bakanı'nın Türkiye'de üreticinin kullandığı gübrenin ve ilacın Amerika'daki meslektaşlarına göre üç misli daha fazla fiyata aldığını bilmesi gerekirdi. Avrupa'nın hiçbir ülkesinde tek bir maydanoz, naneyi bile hallerden geçirmeden satamazsınız.
Sayın Tarım Bakanı... Size bu bilgileri veren yanındaki klavuzları iyi seçiniz. Halleri çoğaltın, disiplini artırın. O zaman doğru yaparsınız.
Zaten bunun başka bir şıkkı olsaydı, girmek istediğimiz AB üyeleri öyle yaparlardı.
Yazının Devamını Oku 18 Mayıs 2005
Fenerbahçe iki yıl üst üste şampiyon olmadı. Geçen yıl Beşiktaş, bu yıl da Galatasaray kendi elleriyle hediye etti. Üç sene üst üste şampiyon olamayan antrenörü herkes kovar. Mühim olan 2 sene üst üste şampiyon olan antrenörü kapıya koymak. YÖNETİCİLİK zor zanaattır. Bilgi ister, görgü ister, tecrübe ve cesaret ister. Ve en önemlisi başkalarından önce çabuk düşünce gerektirir.
Aziz Yıldırım diyor ki, ‘Basın toplansın, bana bir teknik direktör adı versinler, ondan sonra da ben o adamı üç sene yollamamayım...’ Ben de kendisine diyorum ki, Basına sorsun bakalım. ‘Daum gitmeli mi, kalmalı mı’ diye.
Bir futbol takımı ancak bu kadar kötü yönetilebilir. Yabancı futbolcular bile Daum’un oynatttığı sistemden, oynadıkları yerden memnun değiller.
Geçen sene şampiyonluktaki en büyük payın sahibi olan (Hem saha içinde hem saha dışında) Hooijdonk ile kavgalı. Onunla dalga geçiyor. Mücadele ediyor. Onu aşağılamaya uğraşıyor. Seyirciyle karşı karşıya bırakıyor.
Ben Aziz Yıldırım’a bir başka şey daha soruyorum. Yönetim Kurulu’nu toplasın. İçinde evet- hayır yazan kağıtlardan her yöneticisine iki tane versin. Sonra o yöneticiler bu kağıtlardan birer tanesini büyükçe bir sepetin içine atsınlar ki, kağıdın hangi yönetici tarafından attığı bilinmesin.
Ezici çoğunlukla Daum’a hayır çıkar. İşin daha başka ilginç bir yönü var. Hasta Fenerbahçeli arkadaşlarım var. Diyorlar ki, ‘Bu Daum kalır, bu Fenerbahçe aynı futbolu oynamaya devam ederse, biz seneye maçlara gitmeyiz...’ Aslında Fenerbahçe için en büyük tehlike bu. Yani Aziz Yıldırım’ın henüz çözemediği konu. Fenerbahçe iki yıl üst üste şampiyon olmadı. Geçen yıl Beşiktaş, bu yıl da Galatasaray kendi elleriyle hediye etti.
Üç sene üst üste şampiyon olamayan antrenörü herkes kovar. Mühim olan 2 sene üst üste şampiyon olan antrenörü kapıya koymak. Bu bilgi ister, yürek ister, cesaret ister. Teknik direktör başarısız iken, herkes yöneticilik yapar. Bunun en canlı misalini Kore- Japonya Dünya Kupası finallerinde yaşadık. Haluk Ulusoy o gün gerekeni yapıp, Dünya üçüncüsü olan Şenol Güneş’i teşekkür ederek gönderebilseydi, bugün hala Futbol Federasyonu Başkanı’ydı.
ERSUN Yanal haklı mı?
GEÇTİĞİMİZ pazardan sonra artık lig şampiyonluğu önemini kaybetti. Çünkü Galatasaray, Kadıköy’de Fenerbahçe’yi yense bile, Fenerbahçe, Konya’yı yendi mi şampiyon oldu. Yani makas daraldı.
Büyük bir terslik olmazsa, bu haleti ruhiye içindeki Galatasaray’ı Fenerbahçe yener. Yenemezse bile berabere kalır. Trabzon da iki maçını kazanarak Şampiyonlar Ligi’ne gider.
Maalesef çok iyi futbolculardan çok iyi teknik adam çıkmıyor. Bu tarz teknik direktörler zaman zaman iyi ve güzel şeyler yapıyorlar. Ama bir yerde takılıyorlar. Hem de hiç hata yapmamaları gereken yerde hata yapıyorlar.
G.Birliği maçında Hakan Şükür’ün ayağı kırılsa, alçıya alınsa bile Hagi’nin o pozisyonda Hakan’a sorması lazım.. ‘Koltuk değneklerinle oynar mısın’ sorusuna Hakan ‘Oynarım’ derse oynatmaya mecbur. Ama burada başka bir nokta daha var. Bunları biz yorumcular söylemeliyiz. Hakan kolundaki bandı çıkarıp atmamalı. O andaki psikoloji savunmasına katılmıyorum. Galatasaray kaptanlığı yapan bir futbolcunun o psikolojiyi çoktan atması gerekirdi. Hatta şu anda bir çok kesim ‘Gördünüz mü Ersun Yanal, Hakan Şükür konusunda ne kadar haklıymış’ diyor.
Şovu bırakın
DİYARBAKIRSPOR 21 Taraftarlar Derneği adı altında birileri, İHA haber ajansına haber gönderiyorlar. Erman Toroğlu Maraton programında ‘Diyarbakır haritadan silinsin’ dedi diye. İHA da bunu hiç araştırmadan, internet sitelerine geçiş yapıyor. Bırakın araştırma yapmayı, İHA haber ajansı ‘Sen bu cümleyi kullandın mı arkadaş’ diye bana telefon açarak sorma zahmetinde bile bulunmuyor. Bu sefer Diyarbakır MHP İl Başkanı, Belediye Başkanı ve İmamlar Birliği Başkanı açıklama yapıyorlar, Erman Toroğlu’na tazminat davası açacaklarını dile getiriyorlar. Beyler tazminat davası açacak paranız çoksa Diyarbakırspor’a yardım edin. Şov yapmayın.
Diyarbakır Belediye Başkanı... Sen Türkiye’nin her iline cenaze almaya ambulans gönderirken, eğer böyle hareket ediyorsan, yanmışsın. Yani araştırma yapmadan. İşine geldi mi böyle konuşuyorsun, işine geldi mi şöyle. Ben bu yüzden üzerime kayıtlı iki telefonumu iptal ettirdim. Ailemin her ferdine gelen küfürler ve tehditler de telefon kayıtlarında var. Tamamen yalan bir haberden sonra bu şovu yapanlarla yasal yoldan mücadele edeceğim. Bazı şeylerin o kadar kolay olmadığını onlara göstereceğim. Bu hatayı yapan terbiye özürlülerin başındakiler, bana telefon açıp özür dileme zahmetinde bile bulunmadılar. Ama hakimlerin önünde ne diyecekler bilemiyorum. Şimdiye dek bu işleri yapmanın kolay olduğunu zannediyorlardı. Ama ne kadar zor olduğunu şimdi ben onlara yasal yollardan göstereceğim. Tabi Türkiye’de yasalar ve adalet varsa.
NOT: Bu internet sitelerinin bir disiplin altına alınması gerekiyor. Zamanı geldi ve geçiyor bile.
İşte size haber
HEM görsel, hem yazılı basın ‘Haber, haber’ diye inliyor...
Özellikle görsel basının bazı şeyleri halkın içine girerek, halkın yararına nakletmesi lazım.
Geçen hafta Ankara Tunalı Hilmi Caddesi, Bülten Sokak kavşağındaki inşaatı yazdım. Hani şu kaldırımda yürüme yolu bırakmayan müteahhit. Burası Büyükşehir’e bağlıymış. Gidip ceza kesmişler. Ne zaman kesmişler. Bu yazı çıktıktan sonra. Yani inşaat başladıktan iki yıl sonra.
Ben televizyonda habercilik yapsam, buraya bir kamera gönderir, o insanların, o sakatların, o bebek arabalı kadınların isyanlarını canlı canlı halka gösteririm. Hatta bu çekimi yaparken, atlatılan kazaları naklen yayınlarım. O sakat arabalarının, bebek arabalarının, yolda hızla geçen araçlarla nasıl slalom yaptıklarını gösteririm.
Merak etmeyin, burası mutlaka düzelecektir. Ne zaman? Birisi öldüğü zaman. Ölenin yakınları da, herhalde bu yazıları delil gösterek okkalı bir tazminat alırlar.
Yazının Devamını Oku 12 Mayıs 2005
<B>STADIN </B>emniyet, yol, güvenlik konularını ayrı yazacağım. Yani Şampiyonlar Ligi hazırlığını... Biz, teknik olarak sadece Türkiye Kupası finalini yazalım. Hagi çaldı, Hagi oynadı, Hagi iyi yaptı, Hagi kötü yaptı... Daum hep baktı. Hagi yumruk atıyor, yumruğu boşa gidiyor, neredeyse kolundaki saat fırlayacak. Daum yine seyrediyor.
G.Saray lig maçlarında genelde üç forvetle oynuyor. Bu sefer bir tek Hakan’la çıktı. Hem Ribery’yi, hem Necati’yi bayağı bir orta sahaya çekti. Daum bunu yarım saat çözemedi. Zaten o yarım saatte de iş bitti. Bırakın yarım saat dediğime, devre oldu salim kafayla da çözemedi. Normaldir. Birisi üst düzey bir oyuncuydu, diğeri üçüncü sınıf, amatör kümede oynamış. Bir tek Hakan, koskoca ilk 45 dakikada 5 Fener defansıyla mücadele etti. Aslında cümleyi ters çevirmek lazım. Hani bizde var ya, beşibiryerde diye, tam öyle oynadılar.
Hagi, Fener’e sabotaj yaptı
Seyicrilerden bazıları soruyor, ‘Alex ne iş yapar?’ diye. Hagi, Fener takımının Alex’le bütün bağlantılarını kesti. Hani bir yere sabotaj yapacaksan önce telefon kablolarını kesersin ya, onun gibi. Bu kadar iyi şeyler yapan Hagi, skoru korumak için Necati ile Ribery’yi bence oyundan erken aldı. Bir 15 dakika daha sabretseydi, maç zaten 75’te 6-1 olurdu. Ama o, garantiye gitti. Maçın iki tane çok önemli ismi var. Birisi Mondragon, birisi Necati. Kaleci olanı çok önemli noktada iki top kurtararak -orada onun için şanslı diyebilirsiniz ama o gerekeni yaptı, şans da yanındaydı- Fenerbahçe’nin iştahlanmasını engelledi. Futbolcu olanı, oyunda kaldığı sürece resmen F.Bahçe takımına diken gibi battı.
Aç kurt ava çıkar
Ribery, ters bir oyuncu. Soldan gider zannediyorsun, sağ tarafına yatıyor. O tarafa bakıyorsun, öbür tarafa dönüyor. Sert gireyim diyorsun keklik gibi sekiyor. Duruyor zannediyorsun, hareketleniyor. Necati ile Ribery, inanılmaz istekli ve arzuluydular. Bu ikisinin hevesini de Hagi kursağında bıraktı. G.Saray, bu yıl F.Bahçe’ye göre daha bir takım. Yardımlaşıyorlar, işlerini yapıyorlar. Birisi, yani G.Saray parasını az alıyor. F.Bahçe’nin karnı da tok, sırtı da pek. Aç kurt ava çıkar. Bütün bir yıl böyle geçti. Bu maç sürpriz değil. Daum küçük maçların teknik adamı. Hiçbir büyüğü ısıramadı.
Serdar Tatlı, çok iyi bir maç yönetti. Ben, Serdar Tatlı’nın son derece yanlış kararlarla bazı maçlara tesir ettiğini biliyorum. Ama hiçbir gün Serdar Tatlı için ‘art niyetli’ demedik. Adam gibi adamdır. Onun için de hiçbir futbolcu ondan rahatsız değil. Çünkü bir gün öyle, bir gün böyle düdük çalmıyor. Beş sene evvel de aynı düdüğü çalıyordu, beş sene sonra da. Çok da akıllı, cin fikirli geçinmiyor. Onun için de Allah da ona yardım ediyor.
Yazının Devamını Oku 11 Mayıs 2005
Olaylı Akçaabat Sebatspor- Kayserispor maçından sonra bir operasyon başladı ama bıçak gibi kesildi. Birinci kademeden sonra ikinci, hatta üçüncü kademe yapılmalı. O zaman herkesin gözleri faltaşı gibi açılacak, dudakları uçuklayacak. AKÇAABAT Sebatspor- Kayseri maçı, maçın öncesi ve sonrası müthiş bir olay...
Ve olayın dibine girdiğinde, karşımıza çıkacak netice çok kimsenin gözlerini faltaşı gibi açacak.
Bunu meydana çıkarmak için birinci kademe çalışması yapıldı. Elde belgeler de var. Ama ikinci, üçüncü kademenin yapılması gerekir. Çünkü savcılar şu anda topu Trabzon’dan Ankara’ya, Ankara’dan Trabzon’a atıyor.
Bu işin en tepesinde olanlar organizasyon yarım kalınca 350 milyar lirayı sokağa attılar. Trabzon’da ve İstanbul Bakırköy’deki spor toto bayiinin iki gün boyunca kimlerle konuşma yaptığı belirlendi mi? Niye bu konuşmalar operasyondan sonra bıçak gibi kesildi. Daha bunun gibi onlarca soru.
Yapılacak iş şu... Ankara’dan bir müfettiş tayin edilecek. Yanına iki tane savcı, 2 futbol adamı, emniyetten sorgu tekniğini bilen çaprazlama sorguyu iyi yapan tecrübeli iki polis görevlendirilecek. Çok fazla değil, 4 gün sonra herkesin gözleri açılacak, dudakları uçuklayacak.
Bakalım bu uygulama yapılacak mı? Yoksa bu işi kapatmak isteyenler mi başarılı olacak.
Şu ana kadar oldukları gibi...
Futbol ticarettir
ALEX’i Real Madrid istiyormuş...
Bu cümleyi duymak benim hoşuma gitti.
Sezon başında ‘Bu adam alınmaz, bir şey yapamaz’ diyenlere en büyük tokat budur.
Alex doğru transferdir. Çünkü bir futbolcuyu alırken de kazanacaksın, satarken de. Yani elinde patlamayacak. Bence Real Madrid, Alex’i istiyorsa, Aziz Yıldırım iyi bir fiyata satar ve yerine iki tane iyi oyuncu alır.
Spor kulübünü ticari zihniyetle idare edeceksin.
Kimin umurunda
ANKARA Kavaklıdere Tunalı Hilmi Caddesi’nin Bülten sokak ile kesiştiği yerde iki yıldır bir inşaat yapılıyor. İnşaat haricinde yayaların yürüdüğü kaldırım 3 metre 80 santim. Ama bu inşaatın kaldırıma taştıktan sonraki, yürüme mesafesi bir metre. Daha bitmedi... Bu bir metrenin içinde iki elektrik direği, iki de ağaç var. Yani bırakın çocuk arabasıyla veya sakat arabasıyla buradan geçmeyi, yürüyerek geçmek bile imkansız. Çünkü asfaltın kenarında arabalar parkediyor. Yani sakatlar, yayalar ve arabadaki çocuklu kadınlar asfalta inerek bu mesafeyi geçiyorlar. Allah korusun, yarın bir gün göstere göstere biri öldüğü zaman, ya büyükşehir, ya da Çankaya Belediyesi mutlak bir şey yapacak. Ama nasıl yapsınlar bu inşaatın sahibi Yavuz Cengiz. Çankaya Belediyesi’nin eski İmar Müdürü...!
Çocuk ölmüş, adam ölmüş, sakat ölmüş, belediyelerin umurunda mı?
Türkiye kazansın
TÜRKİYE Kupası’nda bugün çok renkli bir final oynanacak. İki ezeli rakibin maçından fazla, inanılmaz bir sınav vermek zorundayız. Hem bu maçı içimize sindireceğiz, hem de Türkiye’de çok olay olur diyen, işine geldiği zaman bizi yeren, işine geldiği zaman da bizi öpen Avrupa’lıya bir ders vereceğiz. Kolluk kuvvetlerinden fazla görev, sivil insanımıza düşüyor.
Bu gece hepimiz sonuna kadar oto kontrol sistemini elde tutmalıyız. Pislik yapacakları, proveke edecekleri, art niyetlileri aramızdan ayırmalıyız. Gerekirse emniyet güçlerine vermeliyiz. Maçı muhakkak bir taraf kazanacak. Ama maç keyifli biterse, Türkiye kazanacak. Her halde Türkiye’nin kazanması, şu aşamada bir tarafın kazanmasından daha önemli olacak.
Vazgeçelim
LİG maçlarında İstiklal Marşı’nı okuma adedinden vazgeçelim... Bırakın İstiklal Marşı’nı ölüm nedeniyle saygı duruşu yaptırıyorsunuz, bir kısım saygısız tribünden bağırıp çağırıyor, hatta küfür ediyor. İstiklar Marşı’nı söylüyorsunuz, yine tribünden bazı densizler, acayip sesler çıkarıp, terbiyesizlik yapıyor. Bu olay onlara çanak tutuyor. Bunu Avrupa’lıya da anlatmanız zor. Eğer değerlerimize sahip çıkacaksak, yolda yürürken de, trafikte araba kullanırken de, Türkiye’ye dil uzatılırken de tavır koyalım. Yani otokontrol sistemimizi düzgün yapalım.
Helal olsun
TÜRKİYE’de güzel şeyler uygulanıyor. Hala adaleti net uygulayan cesaretli hakimlerimiz de mevcut. Bunun en son ve güzel örneği Giresun’dan geldi. Savcının, emniyet güçlerinin, Futbol Federasyonu görevlilerinin ve kulüp görevlilerinin ortaklaşa hareket ederek, hakemleri bir gece haksız ve adalete aykırı olarak nezarette tutma organizasyonuna, Giresun’daki hakim tokat gibi cevap verdi. Hadi bakalım şimdi İçişleri Bakanlığı ve sonra Adalet Bakanlığı ne yapacak acaba. Helal olsun hakime.
İspat etsinler
GEÇTİĞİMİZ pazar akşamı Maraton’da Diyarbakır- Fenerbahçe maçının analizini yaptım.
Her cümleyi futbol oyun kurulları ve futbol ahlakı içinde söyledim. Sporculukta düşman, intikam kelimeleri yoktur. Dün bir mynet adlı internet sitesinde Erman Toroğlu’nun fotoğrafı ve altında şu cümleler var...
‘Erman Toroğlu Maraton’da Diyarbakır haritadan silinsin’ dedi. Benim kitabımda böyle bir cümleyi kullanmak yok, olamaz da.
Keşke Diyarbakırspor takımı başarılı futbol oynayıp, Türkiye şampiyonu olsa. Bunu da isterim.
Benim böyle bir cümle söylediğimi karşıma getirsinler, anında yorumculuğu bırakırım. Ama bu cümleyi mynet sitesinde yazan şerefsiz şimdi ne yapar bilemem.
Yazının Devamını Oku 6 Mayıs 2005
Hakan ve Cafer çok değişik şeyler söylediler. En az o kadar da söyleyebilirlerdi. Neden söylemiyorlar. Sebebi çok basit. Vurulmaktan korkuyorlar. Kimlerden mi? Bu pislikleri yapanlardan.Hakan ile Cafer çok değişik şeyler söylediler. İnanın en az o kadar şey daha söyleyebilirlerdi. Neden söyleyemiyorlar. Çünkü vurulmaktan korkuyorlar. Peki bu çocukları kimler vuracak? Bu pislikleri yapanlar, konuşanlar kaleci Hakan ile golcü Cafer dünkü Hürriyet’te okuduğunuz gibi çok değişik şeyler söylediler. İnanın en az o kadar şey daha söyleyebilirlerdi.Neden söyleyemiyorlar. Sebebi çok basit.Vurulmaktan korkuyorlar.Peki bu çocukları kimler vuracak? Bu pislikleri yapanlar, konuşanlar.Madde 1: Türkiye’de teşvik primi var mı? Varsa bu suç mu, değil mi? Kulüpler ve Futbol Federasyonları bunu engellemeye uğraşıyorlar mı? Yoksa göz mü yumuyorlar. Aman böyle konuşCafer net bir şey söylüyor. Madem ben bu açıklamaları yaptım, benim telefonum dinlenmeye alınsaydı. Kimlerin bana telefon edip, ‘Ne olur benim adımı söyleme’ veya ‘Konuşursan lütfen böyle konuş’ dedikleri ortaya çıkacaktı diyor. Milli Takım Teknik Direktörü Ersun Yanal’ın teşvik piriminden para aldığını söylüyor.Kaleci Hakan, kendisine parayı getiren Trabzonspor’un soyunma odası kapısından sorumlu Kenan Erol’un, parayı Sebatspor kulüp doktorunun arabasıyla getirdiğini söylüyor. Yani iş ahtopot gibi. İtalyanların usülü, ahtopot denizden çıkarılıp plastik leğenlerde yumuşatılsa, zaman zaman da kayalara vurulsa, yumuşacık bir ahtopot salatası ortaya çıkacak. Ama o devlet nerede?Çünkü devlet istediğini yakalayıp anasını ağlatıyor, istediğine göz yumuyor. Aslında isteğini, değil gücünün yetmeyeceğini anladığına. Eğer teşvik primi suçsa, gönderenler kimler, neredeler? Ben onların kıs kıs güldüklerini hissediyorum.KoruyamıyoruzGülmekle kalmıyorlar, Hakan’ın talihsizce karıştığı bir trafik kazasını bile dile getiriyorlar. Haklılar çünkü onlar güle oynaya hala beyanat verip konuşabiliyorlar. Bakınız, Hakan ile Cafer şu anda futbol oynayamıyorlar. Oynayacaklarını da zannetmiyorum. Basketbola dönelim. Şikeyi belgeleyen Fatih Söylemezoğlu’na, Hürriyet’te çıkan haberden sonra maç vermiyorlar. Yani düzgün olanlar, haysiyetli olanlar, biraz şerefi olanlar meydanda yoklar. Bizim toplum ne yazık ki onları koruyamıyor. Sayın Bakanım M.Ali Şahin. Haydi diğerleri yakalanmıyor veya yakalanamıyor. Hiç olmazsa bunlara sahip çıksanız ne olur? Ne dersiniz. Yoksa ona da mı gücünüz yetmeyecek. Bunun için de Başbakan’dan yardım mı isteyelim.Hakemler ve futbolFUTBOL hakemliği amatörlükten çıktı. Normal maç başına 1200 YTL alıyorlar. Ya anormal maçlarda(!) bu 2500 YTL’ye çıkıyor. (Fenerbahçe- Galatasaray, Beşiktaş- Galatasaray, Fenerbahçe- Beşiktaş maçları gibi.) Yani Futbol Federasyonu da, küçüklerle büyükleri hakem ödemelerinde ayırmış. Sonra da hakem düdükle, bayrakla bu takımları ayırınca kızıyoruz(!)Bir hakemin, öncelikle o hafta idare edeceği maçın takımları hakkındaki bilgileri gözden geçirmesi lazım. Hangi takım, hangi tarz futbol oynuyor. Presi rakip alanda mı başlatıyor, yoksa orada hiç müdahale etmiyor, kendi 35 metresinde mi müdafaya çekiliyor. Rakip takımın bazı futbolcuları adam markajı uyguluyor mu? Oyunu rakip kaleye, uzun toplarla mı taşıyor. Yoksa önce kendi alanında kısa toplar yapıp, sonra yan uzun toplarla yön değiştirerek mi gidiyor. Dersine çalışBunlar futbolun değişik varyasyonları.Futbol şu demektir... Topu kaptırınca defans yapacaksın, pres yapıp kapınca da hücum edeceksin. Kendi güçlü tarafınla oynadığın rakibe baskı kuracaksın. Onun güçlü tarafını da etkisiz hale getireceksin. Yani bir hakem haftanın maçında görev aldığında oturup bayağı ders çalışmalı. Ama ben bakıyorum, bırakın o maça çıkmadan evvel ders çalışmayı, televizyona çıkıp konuşmadan evvel bile ders çalışan hakem yok.BilmiyorsunSevgili Cem Papila beni tenkit etmiş. ‘Kendi defans oynardı’ demiş. Sevgili Papila, ben Güneşspor’dan Ankaragücü’ne geldiğim yıl 1969. Santrfor oynuyorum, çok gol attığım için de Ankaragücü bana o tarihin, çok büyük parasını (100 bin lira) ödüyor. Hem de golcü olarak. Dedim ya, dersine çalışmıyorsun. Ama haklısın. Çünkü o zamanlar sen yeni yeni emeklemeye başlamıştın. Senin suya ‘buvu’ dediğini de görür gibi oluyorum. Milli takım formasını giydiğimde ise olsa olsa, dört veya beş yaşında olurdun.Futbolu da benden çok iyi bildiğine eminim(!)Örnek mi? En son idare ettiğin Fenerbahçe-Trabzonspor maçı.Ben bir şey daha biliyorumNE zaman bir büyük takım için yorum yapsam ve o takıma ters gelen bir şeyler söylesem, silahşörler hemen sahneye çıkıyor. Hem spor sayfalarından, hem de orta sayfalardan. Bazı şeyler de çok hoşuma gidiyor. Futbol yazıyorum, -Bir zamanlar benim hakemliğimi, futbolculuğumu yorumlayanlar- ‘Sen kabzımalsın, bu işten ne anlarsın?’ diyorlar. Patlıcandan, biberden, domatesten, hıyardan yazıyorum, bu seferde, ‘Sen bu işten ne anlarsın?’ diyorlar. Aslında çok iyi bildiğim bir dal daha var. Onu yazmak işime gelmiyor. Kesin olarak o zaman da, ‘Biz bu işten daha iyi anlarız’ diyecekler. Ama tahmin ediyorum onlarda o yürek de yok. Onu da diyemezler.
button
Yazının Devamını Oku 20 Nisan 2005
Derbideki o kadar menfi olayın yanında F.Bahçe seyircisinin Beşiktaş'ı alkışlaması bana çölde bir vaha gibi geldi. Yarın F.Bahçe ikinciliğe inerse ve o zaman Kadıköy'de küfür olmazsa, onları canı gönülden alkışlarım. FUTBOL Federasyonu ve emniyet önemli bir karar aldı. Misafir seyirciler maçlara toplu halde gitmeyecek diye. Nitekim bunun doğru meyvasını Ali Sami Yen'de oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçında gördük. Ama geldik Kadıköy'e... Ne federasyonu, ne emniyeti sallayan olmadı. Beşiktaşlı taraftarlar belediye otobüsüne binerek stada geldiler. Ne kadar cam çerçeve varsa kırdılar. Kadınlara saldırdılar. Vapurla geçen gruplar bu araçların her tarafını tahrip ettiler.
Bakalım hesap sorulacak mı? Bence zor. Çünkü, tekrar ediyorum... İçişleri Bakanı’nın oğlunun yönetici olduğu kulübe emniyet hesap soramaz.
Maça bir dakika kala stada giriyorum. Tribüne çıktığımda karşıda iki tane pankart. Birinde "Rıza efendi 2 ekmek, 1 süt" diğerinde "Blow Job clup" yazıyor.
Hadi bunu Fenerbahçe yöneticileri stada sokulurken görmediler. Tribüne açıldığında da görmediler. Peki maçın gözlemcisiyle, özellikle maçın temsilcisi nasıl görüp indirtemedi. O iki pankartın indirilmeden maça başlanması hataydı. Seyrettiğim ilk 45 dakikada hem Fenerbahçe seyircisi, hem Beşiktaş seyircisi karşılıklı küfür ettiler.
Şansal Büyüka naklen yayınlarda hem küfür edildiğinde mikrofonu kıstırıyor, hem de Fenerbahçe Stadı’nda olduğu gibi ahlaksız pankartları göstertmiyor. Onun için de seyirci bunu ertesi günü gazetelerden öğrenebiliyor.
Türkiye'de küfür önlenir mi? Pekala önlenir. Sakın hiçbir kulüp "Bizde küfür edilmiyor, sizde ediliyor" diye suçlamasın. Yarın Fenerbahçe ikinciliğe inerse ve o zaman Kadıköy'de küfür olmazsa, onları canı gönülden alkışlarım.
Öyle veya böyle... Fenerbahçe seyircisinin maçtan sonraki alkışı son derece manalı ve güzeldi. Siz buna isterseniz tepki alkışı deyin, isterseniz haketme alkışı. Ne olursa olsun güzel bir davranıştı.
Bu kadar menfi olayın yanında, bu alkış bana çölde vaha gibi geldi.
Sıfır hata olmalı
HAKEM tayini önemli iştir. Bilgi, deneyim, cesaret ve tecrübe ister. Hiç derbi yönetmemiş acemi bir hakemi sezonun "Tamam mı devam mı" maçına tayin ederseniz, bu acemiliktir. Çünkü böyle bir hakem, el bombasını andırır. Nerede ve kime patlayacağı belli olmaz. Lehte patlama şansı da seyirci avantajlı ev sahibinindir. Nitekim penaltı ve Cordoba'ya kırmızı kart son derece yanlış ve misafirin aleyhine.
Hadi penaltıyı yanlış gördün, tamam. Üç saniyede çaldın. Ama sarıdan kırmızı kart konusunda hiç affı yok. Çünkü düşünme fırsatı var.
Penaltı atışının eylemi hazır değil. Ceza alanı içi henüz panayır gibi. Ve sen penaltı yapmayan bir kaleciyi "kalene geç" diyerek tahrik ediyorsun!
Cordoba'ya geçen yıl çok büyük bir suçlama yapıldı. Beşiktaş'ın kalesinde kasıtlı olarak gol yediği iddiaları ortaya atıldı. Ve olmayan bir penaltıyı vererek sen bu kaleciyi tekrar töhmet altında bırakıyorsun. Bazıları diyorlar ki, Cordoba oraya niye gitti. Pozisyon icabı aniden bir karar verdi ve gitti? Artık geri dönemezdi. Ama penaltı yapmadığını da özellikle hissettirdi ve gösterdi.
Sabri Çelik çıkıyor, "Hakem 80 dakika iyi maç yönetti" diyor. MHK Başkanı için talihsiz bir mesaj. Maç 90+8'de bitti. Yani Demirlek 80 dakika iyi, 18 dakika kötü maç yönetti. Bu demektir ki, Sabri Çelik'e göre 10 üzerinden 8.7 doğru! İşte Türk futbolu yıllarca bu hakem ve gözlemci zihniyetinden çekti.
Demirlek hata yapmış olabilir. Hakemdir. Su götürür tarafı var. Ama gözlemci ve temsilcinin hata oranlarının sıfır olması gerekir.
Yıllarca hep şu espiriyi söyledim. Bazı gözlemciler, bazı hakemler iyi insan olabilirler. Kız kardeşim olsa onlara verirdim, eniştem olsunlar derdim. Ama rica ediyorum, bu tarz gözlemci ve temsilciler, benim eniştem de olmasınlar. Piyasada da olmasınlar.
Kaç isim çıkar
HER konuda yeniden yapılanıyoruz. Temel sağlam olmayınca, yapılar tuzla buz oluyor.
Futbol Federasyonu'nun "MHK seçimle gelmesin" isteğine çanak tutan eski federasyon başkanı Kemal Ulusu, hatalı bir iş yaptı.
Bundan sonra MHK Başkanını, Federasyon Başkanı seçecek. Federasyon Başkanı namuslu ve cesaretliyse mesele yok. Tersinde maazallah var.
Bu federasyonun başında olan Levent Bıçakcı ve Hasan Doğan ikilisi birinci şıkka giriyorlar. Hakemlik konusunda düşünceleri de doğru. Ama yarın başkaları gelirse ne olur. İşte bütün mesele burada.
MHK Başkanı'nın ve üyelerinin tamamının geçmişlerinin temiz, cesaretli, temsil kabiliyeti yüksek ve psikolojiden anlaması lazım. Bütün bu özelliklere sahip dokuz kişinin ismini verin desem, Türkiye'de en fazla 4 kişi çıkar.
O zaman soruyorum... Hani yıllardır "Türkiye'de hakemlik çok iyi. Futbolun önünde gidiyor" diyenler nerdeler?
Şunun altını özellikle çiziyorum... En geç 7 veya 8 sene sonra Türkiye'de hakemlik çok iyi noktalara gelecek.
Çünkü Türkiye'de hakemlik, bazı trost gruplardan henüz kurtarıldı!..
Futbolu bilmek
FUTBOL oynamamış, futboldan nasibini almamış yorumcuların, takıldıkları bir nokta var. Bunlar devamlı 3-5-2, 4-4-2 veya 3-5-1'den bahsederler. Sonra da kamuoyunun kendilerini bu işin profesörü kabul ettiğini zannederler.
Bir teknik adam elindeki kadroya ve rakibe göre sahaya onbir çıkarır. Rakibin etkili yerlerini köreltir, kendi etkili yerlerini de rakibe kabul ettirmeye çalışır.
Rıza Çalımbay, F.Bahçe Stadı’nda sadece kalesine 35 metre mesafede adam adama markaj yaptırdı. Zaten Fener'in hücum alanındaki futbolcuları otomatikman markajda. Orada bir tek Alex'i Tayfur ile kilitledi. Futbolculukta bir olay vardır ve çok önemlidir. Futbolu oynamayanlar bunu bilmezler. Ben yarı sahada rakibime adam adama markaj yaparsam, psikolojik olarak onu bunaltırım. Ve o benden hep kaçarak oynamaya çalışır. Amaaa, topu bizim takım kaptığında ve rakip kaleye hücuma geçtiğimizde o markaj yaptığım adam psikolojik olarak beni kovalamaz.
F.Bahçe çok hücum yaptı gözükmesine rağmen her kontra topta kalesinde gol pozisyonu yaşadı. Bakınız, F.Bahçe duran toplarda iyi. Alex'in yan kenarlardan yaptığı ortalarda Deniz, Luciano rakip ceza alanına gidip, kafayla gol yapıyorlar. Giderken iyi gidiyorlar da dönüşte mehter marşıyla dönüyorlar. Bence F.Bahçe ile oynayan her takım, bundan faydalanmalı.
Fener'in bu zaafından en iyi faydalanan Rıza oldu.
Hayal
BEŞ ay önce statlardaki anarşiyi önlemek için merdivenlerden yola çıkmıştık. Daha birinci hafta G.Saray- F.Bahçe maçında merdivenler delindi. Bu hafta da Saracoğlu'nda locaların olduğu alt tribünler hariç hiç merdiven görmedim. Yani merdivenler hayal oldu.
Aynı suça ayrı ceza
TAHKİM Kurulu, Futbol Federasyonu'nun yumuşak karnı olmaya devam ediyor.
Yani federasyon için hep karşı taraflar sorun. Daha kötüsü kendi içindeki Tahkim Kurulu sorun.
Ankaragücü'nden Adem, BB.Ankaraspor'dan Ümit Karan, Samsunspor'dan Adnan Disiplin Kurulu'ndan küfür nedeniyle 3'er maç ceza alıyor. Üçünün de suçları tıpatıp aynı.
Tahkim'e gidiyorlar, Adem 3'te kalıyor. Ümit Karan 2'ye iniyor. Adnan da 1'e iniyor. Yani küfürden dolayı bir futbolcu daha Tahkim’e gitse, Tahkim Kurulu, Disiplin Kurulu'ndan o futbolcu için tazminat ödemesini isteyecek.
Yazının Devamını Oku