Erman Toroğlu

Kartal yoktu

6 Mart 2005
Beşiktaş savunması adam adama markaj yapınca Necati ile Hakan’ın çapraz koşularında çok açık verdiler. G.Saray daha net pozisyonlar yakaladı. Carew’in olmaması G.Saray defansının rahat oynamasını sağladı.BU yazıyı yazmaya başladığımda maçta dakika 85’ti. Bu dakikaya kadar Beşiktaş sahada hiç yoktu. G.Saray, sahada bütün istediklerini yaptı. Ribery sakatlanıp çıkmasa, Beşiktaş çok daha zor anlar yaşardı.Bizim büyük takımlarımız hep söylerler, ‘seyircimiz gözbebeğimiz’ diye. Dün Necati’nin atılmasında G.Saray seyircisinin aslan payı var. Sahaya yabancı maddeyi atıyorsun, Necati de amatör bir topçunun yaptığı işi yapıyor, sizi kurtarmaya kalkıyor, sonra da takımı 10 kişi kalıyor. Hem de 30 dakika, yani maçın üçte biri. Bari birinci sarıyı gördün, kendini atıp ikinciyi görme. Hakemi aldatmak illa ceza alanı içinde olmaz. FIFA, ‘sahanın her yerinde hakemi aldatmaya yönelik hareketlere sarı kart verin’ diyor. G.Saray doksan dakika boyunca orta alanı, dolayısıyla maçı hakimiyeti altına aldı.Beşiktaş mücadele etmediAllah var, Beşiktaş’ın bu kadar etkisiz oynayacağını, özellikle de bu kadar mücadele etmeyeceğini tahmin etmemiştim. Beşiktaş’ta hiç oynamayan, mücadele etmeyen oyuncular var. G.Saray’da mücadele etmeyeni gösteremezsiniz. Siyah beyazlılar son yarım saatte rakibin 10 kişi kalmasından faydalanamadı. Ona bile güçleri yetmedi. Biraz önlem alınınca, sahaya biletsiz seyirci girmeyince tribünler rahat rahat maç seyrettiler. Sahaya da fazla tazyik olmadı. Hakem Fırat Aydınus maçı iyi götürdü. Futbolcularla münasebeti güzeldi. Az hatayla 90 dakikayı bitirdi. Beşiktaş savunması adam adama markaj yapınca Necati ile Hakan’ın çapraz koşularında çok açık verdiler. G.Saray daha net pozisyonlar yakaladı. Carew’in olmaması G.Saray defansının rahat oynamasını sağladı. Sonuçta G.Saray iyi oynadığı bir maçı kazanırken, Beşiktaş hiçbir şey yapmamanın faturasını yenilgiyle ödedi.
Yazının Devamını Oku

Haddini bil Sakarya

2 Mart 2005
Siz kim oluyorsunuz. Haddinizi bilin. Sen Serdal, güvenlik görevlisi burnunu kırarsa kaçma, hemen diğer arkadaşını çağır. Onun da burnunu kırsınlar. Sizin zaten takım olarak burnunuzun kırılması lazım. Siz kimsiniz.EY Sakaryasporlu futbolcular... Siz dünyanın en tehlikeli, en agresif, en terbiyesiz ve en ahlaksız futbolcularısınız!..

Siz kim oluyorsunuz... Haddinizi bilin...

Siz kimlerle dans ediyorsunuz, biliyor musunuz?

Size küfür edecekler, annenize, karınıza, çocuğunuza, dakikalar sürecek...

Bu küfürü edenler, çeşit çeşit pozisyon deneyecekler... (Bunu televizyonda anlatan, hicveden, bu korolu küfürü anlatmak için türlü cambazlıklar yapan, Toroğlu da kim oluyor) yarın o da, bu olayların üstüne parmak basıldığı zaman hedef olacak...

Bakın, Sakaryasporlu futbolcular, haddinizi bilin, sizin annenize, karınıza, çocuğunuza değişik şekillerde küfür edilirken, önce küfürün geldiği yere sağ kulağınızı uzatın. Eğer tüm stattan geliyor ise, olduğunuz yerde dönün. Sağ kulağınız duyduktan ve doyduktan sonra, bu sefer sol kulağınızı uzatın.

Serdal kaçma sakın

Ey yedek futbolcu Serdal, sen oyuna girmek için kale arkasında ısınırken, sana resmi bir güvenlik görevlisi kafa atar, burnunu kırarsa, sakın ricat etme, geriye kaçma. Hemen öteki yedek arkadaşını getir, onun da burnunu kırsınlar. Sizin zaten takım olarak burnunuzun kırılması lazım. Siz kimsiniz.

Kaleci Şenol, zaman zaman senin seyirciyi tahrik ettiğin maçlarını izledim. Ama yukarıda Allah var, bu maçta seyirciyi tahrik edecek bir şey yapmadın. Bir tek aut atışlarını geç kullanmaya kalktın, o da hakemin disiplin konusuna girer. Sana penaltı atılacak, kalenin içine girmişsin, kale arkasındaki sivil görevliler sana küfür ediyorlar. Sen de haddini bil, penaltı filan kurtarma. Bak, bazı yorumcu ve gazeteciler suçluyu buldular.

Suçlu biziz Şenol

Diyorlar ki, "Erman Toroğlu küfür konusunda olayı tenkit edeceğine, hedef gösteriyor..."

Gördün mü Şenol... Şimdi biz birbirimizi dava edeceğiz. Yani suçlu sahada oynayan Sakaryasporlu futbolcular ve ben kaldık.

Eğer sahada siz futbolcu olarak yumruk yerseniz, hemen yüzünüzü bir daha uzatın, ikinciyi yemek için. Ve mağlup olup gidin...

Şu anda Türkiye'deki anarşi açısından tehlikeli bir no’lu saha İnönü Stadı oldu. Ne enteresan ve üzücüdür ki, İçişleri Bakanı’nın oğlu Beşiktaş yönetiminde bulunuyor. Murat Aksu'nun demesi lazım ki, "Kardeşim benim babam İçişleri Bakanı. Bu yüzden bizim stadımız örnek olmalı" Veya şunu demeli... "Ben bu kadar çirkinliğin içinde bulunamam, istifa ediyorum..."

Serdal
'ın burnunu kıran kim... Güvenlik şirketi elemanı...

Peki, sahada resmi polis var mı? Var...

Vuranı kaçırdılar

Bu eylemi yapan güvenlik görevlisi nasıl kayboluyor. Nereye kaçıyor.

Ben size nasıl kaçtığını söyleyeyim... Hemen üzerindeki resmi kıyafeti çıkarıyorlar, başka bir şey giydirip, sahadan değil, stattan dışarı çıkarıyorlar. Allah'tan Ömer Üründül ve ekibi iyi çalışıyor. Temsilciler hemen olaya el koyuyorlar. Hatta bazı uyanıklar, gariban birini getirip, "Burun kıran bu" diyorlar. Temsilciler, o şahıs ile Serdal'ı yüzleştirince, Serdal "Benim burnumu kıran bu değil" cevabını veriyor.

Temsilciler, yine olayın ucunu bırakmıyorlar. Bu sefer Beşiktaş stadının güvenlik kameralarının olduğu odaya gidip, saat 20.30'a kadar kare kare inceleyerek, çalışıyorlar.

Şimdi artık bitti

Ömer Üründül
, bazı özel maçlara çift gözlemci gönderiyor. Biri sahanın içinde, diğeri de tribünde görev yapıyor. Onun için de koridorlardaki olaylar dahil, hepsi raporlara geçiyor.

Futbol Federasyonu'nu bu konuda tebrik ediyorum. Çünkü, eskiden hakemi de, hakemin gözlemcisini de, hatta temsilciyi de, aynı yerden yollarlardı.

Şimdi artık, eski bitti... Onun için de, bazı şeyler yavaş yavaş meydana çıkmaya başladı.

Şimdi sıra Carew'de

DÖNELİM John Carew'e... Nobre'ye parmak atan Emre Aşık'ı, Tahkim Kurulu kurtarmıştı. Neden? Naklen yayında olmayan, sonradan aktüel kameranın yakaladığı görüntü yüzünden. Sebep de, yayıncı kuruluştaki etkili şahısların istedikleri görüntüyü keyfi olarak veya taraflı olarak oynatıp- oynatmama düşüncesinden.

Bakın arkadaşlar Şansal Büyüka'nın yayın ekiplerine ve yönetmenlere söylediklerini size burada aktarayım. Küfür başladığı an yayındaki sesi kısacaksınız. Rakip takım için açılan mantıksız, ahlaksız, pankartları göstermeyeceksiniz. (Çünkü, yarın bu pankartlara cevap yazılacak ve öteki statlarda asılacak.) Mümkün olduğu kadar, bayan, çocuk ve aile görüntüsü getirin, tahrik edin ki, bu görüntüleri gören çocuklar ve kadınlar "Biz de maça gideceğiz" desinler.

Şansal'ın Maraton programı içinde ekibine söylediği şudur. "Maçta bizim atladığımız hangi görüntü var ise getirin oynatalım."

Anayasa 1 defa delinse ne olur

ASLINDA şu anda ligde şampiyonluk yarışı çok hızlı değil. Düşme de öyle. Ama bakın neler yaşıyoruz.

Peki, neden hep aynı statlarda olaylar çıkıyor da, diğer statlarda çıkmıyor. Neden başarısız olduğu halde, kulüp yönetimleri için tepki konmuyor da, normal gittiği halde bazı yönetimler için seyirciler tepki gösteriyor. O zaman adresler belli. Tahrik yapanlar da, ortamı gerenler de.

Her şey açık ve net...

Ammaaa... ‘Penaltıda ceza alanı bir metre ihlal edilse ne olur kardeşim’ diyen zihniyet ile, kaleci bir metre çıktı diye "İhlal var " diyen zihniyetle, "Anayasa bir defa delinse ne olur" diyen zihniyetin farkı ne?

Anayasanın bir defa delinmesiyle 100 defa delinmesi arasındaki farkı söyler misiniz. Eline, beline on yıl lale devri yaşadık. Yalnız bankalardan deline, deline kaçırılan para 65 milyar dolar. Delenler deldikleriyle kaldılar.

Ben razı değilim, onun için de isyan ediyorum.. Eğer bir şey ihlal ediliyor ise, 10 metre de aynıdır, 30 santim de, 6 santim de...

Bazen 6 santim ihlaller yapıp, öyle işler bitirirsiniz ki, 10 metrelik ihlaller solda sıfır kalır.

NOT-1: Sahanın dışına çıkıp, sivil şahıslara veya resmi şahıslara vurmak, bir futbolcu için suçtur. Oyuna alınmamaları ve ceza heyetine gönderilmeleri gerekir. Güvenlikçiler yakalanamayacağına göre, futbolcuları yakalayın. Hatta onlara ceza da vermeyin, ikişer yıl hapis cezasına çarptırılsınlar. Ben size daha kestirme bir yol söyleyeyim... Bu Sakaryaspor'u olayları başlattığı, çok iyi mücadele ettiği ve güzel futbol oynadığı için küme düşürün. Çünkü İnönü Stadı'nda pırıl pırıl bir taraftar ve ortam var. Onların borozan gazetecileri de var, bazı gazeteleri de var.

NOT-2:
İki hafta önce oynanan Beşiktaş- G.Birliği maçı, oyun kuralları ihlali sebebiyle tekrar edilmeli diyen Erman Toroğlu, TV'de süperdi. O zaman Toroğlu aslandı, kaplandı. Ama şimdi kötü çocuk oldu. Ne yapalım, bizim işimiz bu...

NOT-3: Beşiktaş yönetimi, kendi maçlarını idare eden hakemin haftanın en az notunu aldığından şikayetçiydi. Haklı! çıktılar.. Olmayan bir penaltıyla maçı kazandılar, belki de Sakaryaspor kaybettiği bu puan ile küme düşecek...

Ne dersiniz?

BU uzun yazıyı yazıp, santimlerden, metrelerden bahsedince aklıma şu geldi...

Bir gün Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz ile konuşuyoruz... dedi ki, "Erman hocam, bazen gazeteler 4-5 ton uyuşturucu yakalandı diye yazıyor... Tamam bu önemli bir rakam. Ama benim için daha önemlisi ne biliyor musun, 1 gram uyuşturucu, bir tane hap. Çünkü bu iki tane bir gram, bir yavrunun hayatını mahvetmeye yetiyor..."

Benim için ikincisi daha önemli diyor. Ben de diyorum ki, siz bu doğru söze ne dersiniz?

Gücünüz yetmez

ON gündür teşvik konuşuluyor...

Assolistler, Ersun Yanal ve Cafer... Yani verildiği söylenen paranın bölüşülmesindeki isimler...

Peki niye verenden, parayı gönderenden hiç bahsedilmiyor veya bahsedilmedi. Hadi bahsetsenize, hadi işin köküne insenize...

Gücünüz yetmez, dibine gidemezsiniz.

Ne federasyon olarak, ne de devlet olarak...

Gidin bu işin üstüne, birinciyi meydana çıkarın... Bakın gerisi nasıl çorap söküğü gibi gelecek...

Çünkü bu işi herkes yapıyor...

DUVAR YAZISI

Adalet zenginlerin mahkemelerinde kurulan, fakirlerin cezaevinde çektiği bir kavramdır..
Yazının Devamını Oku

Lastik patladı

27 Şubat 2005
<B>G.SARAYLILAR</B> sezon başından itibaren Sakarya maçına kadar <B>"Biz çok koşmalıyız, mücadele etmeliyiz.</b> Ancak o zaman başarılı oluruz" fikrindeydiler. Ancak son iki maçtır havaları değişti. "Biz artık olduk, tamam" dediler. O zaman da lastik patladı.

Aslında, geçen hafta Sakarya takımı da G.Saray'a karşı çok iyi futbol oynamıştı. Hatta diğer takımlara, 'G.Saray'a karşı nasıl oynanaması gerekir' kopyasını verdiler. Nitekim Ertuğrul, daha maçın başından itibaren tam saha presi yaptırmaya başladı. Samsun, bu presten topu kazandıktan sonra da topa dan-dun vurmadı. Zaten maçın kilit noktası da buydu.

Ergün G.Saray için önemli

Kirita, Kais, Celil
ve Serkan Aykut bütün bu topları indirdiler. Ayağa top yaparak G.Saray'ın hücuma çıkmasını engellediler, moralini bozdular. Bu noktada bir şey daha net gözüktü. Ergün, G.Saray için çok önemli bir oyuncu. Onun olmaması, bütün orta saha organizasyonunu çökertti. Çünkü G.Saraylı oyuncular sıkıştıklarında veriyorlardı topu Ergün'e, o işi hallediyordu. Ne Volkan, ne de Conceiçao bu işi yapamadılar.

G.Saray, orta alanda topu Samsun kalesine özellikle kenarlardan taşıyamayınca, bu sefer başladılar karşıdan, cepheden şişirmeye... O zaman da sahneye Kenan çıktı, Elyasa çıktı, kaleci Shorunmu çıktı. Ve gelen bütün topları antrenman yaparcasına ya vurdular ya orta alana indirdiler.

Dün gece G.Saray sakın hakem filan demesin. Bu maçı hak etmediler. Yedikleri ikinci golde bile iki Samsunlu aynı topa zamanlama hatası ile beraber çıktılar. Tomas'ın telaş etmemesi gerekirdi.

Futbol değişik bir oyun. Bu Samsun F.Bahçe'ye karşı böyle oynayamadı. Daha kötüydü. Samsunsporlu eski futbolcu arkadaşım sağaçık Temel'e göre de geçen haftaki Rize maçı son 20 yılın en kötü maçıymış. Ama G.Saray takımı hiçbir şey oynamayınca Samsun her yönüyle sahneye çıktı.

Serkan'ı oyundan almamalıydı

Bir nokta daha var. Rize takımı da G.saray'a karşı tam saha pres yapmaya kalktı ama golü yiyince çöktüler. Samsun'un fizik gücü bayağı iyi. Yalnız Ertuğrul, Serkan'ı oyundan almakla hata yaptı. Bu oyuncu çok iyi oynuyordu, ileri gelen bütün topları basıp arkadaşlarına aktarıyordu. Yani Serkan çıktıktan sonra G.Saray, Samsun'un üstüne daha fazla gelmeye başladı. Ertuğrul'un iyi bilmesi lazım. Böyle tecrübeli bir oyuncu, böylesine bir maç ve hava yakalamışken, ancak "Beni oyundan al" derse ancak o zaman alacaksın.

Hakemin çaldığı penaltı düdüğünde Necati, Elyasa'nın elini formasının sağ dış tarafında görünce, bir anda kendini bırakıverdi. Ama Elyasa, Necati daha kendini yere atmadan onu bırakmıştı. Baskı altındaki hakem, düdüğü üfleyiverdi. Aslında, Tomas'ın Serkan'ı şortundan çektiği bir pozisyon var. Hakem herhalde onu göremediği için penaltıyı veremedi.
Yazının Devamını Oku

Köyümüze dönelim

25 Şubat 2005
<B>BU </B>filmin adı: <B>"Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim.</B>" Hangi köye? Tabii, Kadıköy'e... Senaryonun yazarı, <B>Aziz Yıldırım.</B> Baş aktör, esas oğlan <B>Christoph Daum,</B> figüranlar ise futbolcular. Aslında bu filmin en masum olanları futbolcular. Baş aktör filme başlayalı iki yıl olmuş. Bir oyuncu değişikliği yapılıyor, üç oyuncunun yeri birden değişiyor. Üç oyuncu değişti mi, bu kez dokuz oyuncunun yeri oynuyor. Bakın abartmıyorum, burada yazmaya kalksam, sütun yetişmez.

Maça hangi oyuncular, yani figüranlar nerede başladılar ve nerede bitirdiler bir bakın. Ama senaryoyu yazan da memnun, baş aktör de... Ondan sonra da diyorlar ki: "Kadıköy'den çıkış yok." Her seferinde Kadıköy'e dönersen nasıl çıkış olsun? Sizin köyünüzden çıkmaya zaten niyetiniz yok.

Nerede büyük Fener?

Rakip takım aman aman değil. Ancak, F.Bahçe'nin görüntüsü de öyle zavallı ki, seyircisi bile maça önem vermemiş. Aynı Şampiyonlar Ligi gibi. Bu maçtan sonra da 'biz bu turu nasıl geçemedik?' diyecekler. Ama bu yöneticilere müstahak. Çünkü Daum, her ağzını açtığında onları maddi olarak içeri sokmuş. Neyse biz gene maça dönelim...

Büyük F.Bahçe diyoruz, topa giden oyuncusu yok. Topu bekliyorlar. Servet geriden oyun kurmaya kalkıyor, haddini bilmiyor. Bir laf vardır, bilir misiniz? Derler ki: "İşçisin sen, işçi kal." Topu keseceksin, orta alana vereceksin. Senin işin bitecek. Daum, rakiple değil, futbolcusuyla mücadele ediyor. Kiminle mi? İşte örnek: Tuncay Şanlı. Böyle bir oyuncun var, ona ders vermeye kalkıyorsun. Daum, şimdi yine kıvırtacak, "yok ben böyle yapmadım, şöyle yapmadım" diyecektir.

Avrupa XL geliyor

F.Bahçe, hem Şampiyonlar Ligi'nde, hem UEFA'da iş işten geçtikten sonra oynamaya başlıyor. Neden? Artık öyle hale geliyorlar ki, futbolcular kenar yönetimini sallamıyorlar, kafalarına göre oynamaya başlıyorlar. Bu Fenerbahçe kadrosunu futbolcuların eline verin, takım kaptanı ve futbolcular otursunlar, bir oyun planı kursunlar. Ne yapacaklarına karar versinler veya verselerdi... Şu anda Şampiyonlar Ligi'nde oynuyor ya da bu Zaragoza takımını geçmiş olurlardı. Kaçan gollere bakın, kaçan balığın ne kadar büyük olduğunu görürsünüz. Fenerbahçe Başkanı'na ve teknik direktörüne Türkiye Ligi kafi. Avrupa onlara XL geliyor. Alan memnun, satan memnun. Hayırlı olsun. Bize söyleyecek başka bir şey düşmez.
Yazının Devamını Oku

Çürük elmalar

23 Şubat 2005
Yıllardır teşviklerin haricinde de Türk futbolunda neler oldu. Bazıları da şimdi diyecekler ki, bunlar Türk futbolu için kötü. Hayır, bir yerden başlansın, ama kim yapacak? Göreceksiniz, bu işin sonundan da hiçbir şey çıkmayacak.SAYIN Levent Bıçakcı... Siz Futbol Federasyonu Başkanı mısınız, yoksa sizi arkadan birilerimi idare ediyor, yoksa siz her alanda değişik değişik oynayıp sahnenin önüne çıkmayanlardan mısınız?Federasyon Başkanı olduktan sonra sizi dikkatle izliyor ve hayretler içinde kalıyorum. Bugüne gelene kadar bazı yerlerde, "Biz eskilerin pisliğini temizleyeceğiz" dediniz. Peki sayın Bıçakcı, eskinin yanlışları pislikleri dediğiniz sizden evvelki federasyon. Hakikaten de bu federasyon bazı işleri ters yaptığı için gitti. Yani siz bugün federasyon başkanıysanız bu eski federasyonun sayesinde oldu. Ben şimdi size soruyorum; şu andaki federasyonun içinde ve çok etkili yerlerde eski federasyondan kaç kişiye görev verdiniz? Madem onlar sakattı, niye aldınız? Yoksa bütün bunlar bir yerlerde pişirildi, sizi de oraya konu mankeni olarak mı çağırdılar?Gönlünüz Terim'den yanaErsun Yanal'ı Hakan Şükür konusunda net cümleler söylemiyor diye herkes eleştirdi. Siz de bu konuda zaten net bir şey söylemediniz. Şimdi Ersun Yanal'ın kellesi konusunda aynı Ersun'un yaptığı gibi hareket ediyorsunuz. Ersun Yanal ciddi biçimde eleştirildi. Onun basın toplantısında teknik direktörünüzün yanında hiçbir Futbol Federasyonu sorumlusu yoktu ve siz Fatih Terim'e teklif götürdünüz. İşin başından beri zaten gönlünüz Fatih'ten yana. Olabilir. Ama şu andaki teknik direktörünüze ya sahip çıkın, ya da ilişkiyi kesin.Sevgili Levent Bıçakcı aklıma başka sorular da geliyor... Siz senelerce Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu'nda çalıştınız. Yıllardır da Ergun Gürsoy ve Kulüpler Birliği Başkanı İlhan Cavcav, "Teşvik primi yasaldır, yapılır" diyorlar. Peki siz federasyonda bu kadar etkili bir yerdeyken, yani Hukuk Kurulu'ndayken niye bunlar hakkında soruşturma açmadınız? Şimdi açtıracağım diyorsunuz.Çifte standartPeki sevgili Bıçakcı daha 1 ay önce Fenerbahçe'de oynayan eski Gençlerbirliği'nden Deniz'in çift sözleşmesi mahkemelerce kabul oldu ve bunu da uygulamaya koydunuz. Yani iş yasallaştı, milyon Euro’yu Gençlerbirliği, Fenerbahçe'den alacak. Ve siz hem de UEFA Takhkim Kurulu'ndasınız. Bu nasıl bir çifte standart. Hem AB kurallarını, hem FIFA, UEFA kurallarını uygulayacağız diyorsunuz, siz iki tarafta da etkili ve yetkilisiniz, ikisini de yapmıyorsunuz. Ben sizin yerinizde olsam, "Pardon, bu işi yapamıyorum" derim.Maliye Bakanı Kemal Unakıtan beyanat veriyor, "Evrakları inceleyeceğiz" Günaydın sayın Unakıtan. Yıllardır özellikle ithal teknik direktör veya futbolcular aldıkları paraları net olarak kağıtlara yansıtmadılar. Ama kulüpleri babalarının çiftliği gibi kullanan yöneticiler, sizin karşınıza gelip "Vergi borçlarımızı silin" dediler.Bakın sevgili okuyucular... Hiçbir akıllı teknik direktör teşvik primi olayına dalmaz. Teşvik priminde kulüplerle münasebeti olmayan 3. şahıslar sahnededirler. Hiçbir yöneticinin bu işten haberi olmaz. Çünkü para yöneticiye verilirse, futbolcuya verilecek paranın en az yarısına yönetici, "Bu kulübün hakkıdır" diyerek el koyar.Niye teşvik primi verilir?Hatta ve hatta akıllı takım kaptanı, kampa girecek kadro açıklanmadan teşvik priminden bahsetmez. Çünkü sakat olan, oynayamayacak futbolcu bile o primi almak için "Ben iyiyim, oynayacağım" der. Sakatlıktan dolayı da takımını eksik bırakır.Ezelden beri teşvik primine karşıyım. "Futbolcuyken aldın mı?" derseniz, bir defa geldi, yenildik, alamadık. Bir gün onu da anlatırım. Ama "Teşvik primi doğaldır" diyenlere şunu soruyorum: Niye teşvik primi verilir, o sporcunun gücünü artırmak için, o maça daha fazla özen göstermesi için. Para ilaç gibiYani, dopingle bunun arasında bazı bağlantılar var. Buradaki ilaç para. Peki, X takımı Y takımına para verdi. Y takımı da Z takımını yendi. Hem de teşvik okkalı, yani şimdiki parayla adam başı 50 veya 100 milyar. İki hafta sonra da X takımı Y ile oynayacak. Z takımında en az X takımının verdiğini verecek, ya da daha fazlasını vermesi gerekecek. Ama para yok. Peki, Y takımının X takımıyla oynadığı bu maçta ruh hali nasıl olur, nasıl etkilenir? Birisi bunu bana anlatır mı? Sakın biri çıkıp da bana "Aslanlar gibi oynar" demesin. Kafasına yan hakemin bayrak sopasını vururum.Üstünü hep örttükYıllardır teşviklerin haricinde de Türk futbolunda neler oldu. Bazıları da şimdi diyecekler ki, bunlar Türk futbolu için kötü. Hayır, bir yerden başlansın, ama kim yapacak? Göreceksiniz, bu işin sonundan da hiçbir şey çıkmayacak.Hiç unutmam hakemliğimin son yılında, "Bir kasanın içindeki çürük elmaları ayıklamazsanız, yarın bütün kasayı kaybedersiniz. Hepsi çürür" demiştim. O zamanki Futbol Federasyonu bana tarihin en ağır cezasını verdi; 6 ay. Yani, Türkiye'de maç satan hakemlere verilmeyen ceza. Türkiye'de futbol maalesef ve maalesef iyi yönde gitmiyor. Biz olayların üstünü hep örttük. Ama Almanya daha 20 gün önce pisliğe bulaşmış hakemleri dünya kamuoyuna teşhir etti. Haliyle bunlar da dünyada konuşulacaktır.Tezgah mı var?Eğer bu teşvik primi olayında Ersun Yanal bizzat organizeye girmişse ve para dağıtımını yapmışsa, bırakın istifa etmeyi, lisansının yırtılması gerekir. Böyle bir şey yoksa da, söyleyenler hakkında en ağır işlemin yapılması gerekir. Bu tip şeyler niye yıllar önce söylenilmedi yapılmadı? Hakan olayından sonra mı çıktı? Yoksa G.Saray tezgahı mı var? Yoksa Bıçakcı'nın Terim'i getirme operasyonu mu?Lütfen perdenin arkasına saklanmayın. Yani hakikaten bu işler normal prosedürde mi, normal zamanda mı patladı? Teşvik primi Türkiye'de yıllardır yasaldı da, şimdi mi yasaklandı, yoksa?.. Yoksa!
Yazının Devamını Oku

Yürek ister, yürek!

20 Şubat 2005
<B>ADAM </B>demiş ki: <B>‘Körler, sağırlar birbirini ağırlar.</B>’ Bizim Süper Lig’imiz aynen böyle. Cila yapıyoruz, ‘vatan, millet’ diyoruz, herkes gaza geliyor; bir patırtı, bir gürültü sonra da dünya aleme rezil oluyoruz. Arkadaşlar, gereğini yapmazsanız gerçekleri göremezsiniz. Avrupa’da perşembe günkü F.Bahçe gibi olursunuz.

Bir hakem var; soyadı Sivriselvi. Hakikaten Allah boy vermiş, almış koyvermiş. Düdüğü çaldıktan sonra hazır olda heykel gibi çok iyi durup, 10 dakika işaret veriyor. Mübarek, sanki trafik polisi... Tabii, yürekle fizik aynı şey değil. Adamın boyu ayakkabıyla bir metre olur, yüreği birbuçuk metredir. Yani boyunu geçer.

Hani nerede kırmızı kart?

Dakika 60: Ayhan’ın bir sarı kartı var, 1 nolu yardımcının yanında rakibini kol-bacak ne varsa çekiyor, indiriyor. Çok net bir sarı, yani ikinci sarıdan kırmızı. Sivriselvi uyanık ya, pozisyonları da futbolcuların üzerinden bakarak görüyor. Bu pozisyonda yardımcıdan yardım dilendi. Kendi net gördü, yüreği yetmedi. Faulü verdi, bütün Sakaryalılar üzerinde. Herkes keriz, yalnız o uyanık. Sahada bir uyanık daha var. O da Hagi. Sivriselvi’nin kestirmeden yapamadığını aynı dakikada Ayhan’ı oyundan alarak Hagi yaptı.

Aslında canım bu dakikadan sonra maçı seyretmek istemedi. Böyle ortaoyunlarını niye seyredeyim? Geçen hafta aynı olay Rize’de var. Bu hafta burada. 90 dakikanın bitiminde Sakarya 1-0 mağlup. O gol de tartışmalı penaltıdan. Penaltıdaki assolist de Hakan Ünsal. Hakan, ikili pozisyonlarda hiç inanmadığım bir oyuncu. Devamlı hakemi aldatmak isteyen, bağırarak kendini yere atan bir futbolcu.

Hakemin arkasına sığındılar

Yine bir yardımcı hakem var; Ufuk Şepik. Onun da ufku çok dar. Önündeki 50 metreyi göremiyor. G.Saray’ın net iki gollük pozisyonunu ofsayt diye kesti. Sonra da diyoruz ki: ‘Türkiye’de futbol.’ Hakem hata yapmaz mı? Yapar ama maça da bir şey katar. Bunlar hep maçtan götürüyorlar, maçtan eksiltiyorlar. Neyse, biz maça gelelim. G.Saray iyi değil. Rakip kenarları biraz kapatınca, zorlandılar, açamadılar. Bir tek şey yapmaları lazımdı; rakip defansın çok çabuk yönünü değiştirmek. Onun için de topu sağdan sola hücumda çabuk döndürmek. Onu da yapmadılar. Hakemin arkasına sığındılar, 90 dakikayı bitirdiler.

Ergün gibisi gelmiyor

Hiç hak etmediğimiz bir dünya üçüncülüğünün ardından hala uçurumun dibine gidiyoruz. Birbirimizi aldatıyoruz, gerçekleri söylemiyoruz. Söyleyenlere de kızıyoruz.

Dün stattan ayrılırken ‘Sakarya mağlubiyeti hak etmedi’ diyecek çok insan vardı. Ama maalesef Türkiye’deki futbol bu. Maça gidenler keçiboynuzu gibi çiğniyorlar, çiğniyorlar, ağızda çok az tat kalıyor. Aslında bu, hepimizin aleyhine. İyi şeyler yazmak lazım. Benim dikkatimi üç şey çekti. Sakaryalı oyuncular hakeme fazla itiraz etmediler.

Mondragon çok değişmiş

Mondragon’
da inanılmaz bir sakinlik var. Tartışmaya giren arkadaşlarını gidip ayırıyor, olay yerinden çekiyor. Her zamanki gibi sahada bir Ergün var. Kendi futbolunu oynuyor, başarılı da olmaya çalışıyor. Ne hakemle uğraşıyor, ne de rakiple. Son 15 yılda maalesef Türkiye’de bu tarz futbolcular hemen hemen yok gibi. Ergün de bunların arasında ışıl ışıl parlıyor.
Yazının Devamını Oku

Yürek ister, yürek!

20 Şubat 2005
ADAM demiş ki: ‘Körler, sağırlar birbirini ağırlar.’ Bizim Süper Lig’imiz aynen böyle.Cila yapıyoruz, ‘vatan, millet’ diyoruz, herkes gaza geliyor; bir patırtı, bir gürültü sonra da dünya aleme rezil oluyoruz. Arkadaşlar, gereğini yapmazsanız gerçekleri göremezsiniz. Avrupa’da perşembe günkü F.Bahçe gibi olursunuz.Bir hakem var; soyadı Sivriselvi. Hakikaten Allah boy vermiş, almış koyvermiş. Düdüğü çaldıktan sonra hazır olda heykel gibi çok iyi durup, 10 dakika işaret veriyor. Mübarek, sanki trafik polisi... Tabii, yürekle fizik aynı şey değil. Adamın boyu ayakkabıyla bir metre olur, yüreği birbuçuk metredir. Yani boyunu geçer. Hani nerede kırmızı kart?Dakika 60: Ayhan’ın bir sarı kartı var, 1 nolu yardımcının yanında rakibini kol-bacak ne varsa çekiyor, indiriyor. Çok net bir sarı, yani ikinci sarıdan kırmızı. Sivriselvi uyanık ya, pozisyonları da futbolcuların üzerinden bakarak görüyor. Bu pozisyonda yardımcıdan yardım dilendi. Kendi net gördü, yüreği yetmedi. Faulü verdi, bütün Sakaryalılar üzerinde. Herkes keriz, yalnız o uyanık. Sahada bir uyanık daha var. O da Hagi. Sivriselvi’nin kestirmeden yapamadığını aynı dakikada Ayhan’ı oyundan alarak Hagi yaptı.Aslında canım bu dakikadan sonra maçı seyretmek istemedi. Böyle ortaoyunlarını niye seyredeyim? Geçen hafta aynı olay Rize’de var. Bu hafta burada. 90 dakikanın bitiminde Sakarya 1-0 mağlup. O gol de tartışmalı penaltıdan. Penaltıdaki assolist de Hakan Ünsal. Hakan, ikili pozisyonlarda hiç inanmadığım bir oyuncu. Devamlı hakemi aldatmak isteyen, bağırarak kendini yere atan bir futbolcu. Hakemin arkasına sığındılarYine bir yardımcı hakem var; Ufuk Şepik. Onun da ufku çok dar. Önündeki 50 metreyi göremiyor. G.Saray’ın net iki gollük pozisyonunu ofsayt diye kesti. Sonra da diyoruz ki: ‘Türkiye’de futbol.’ Hakem hata yapmaz mı? Yapar ama maça da bir şey katar. Bunlar hep maçtan götürüyorlar, maçtan eksiltiyorlar. Neyse, biz maça gelelim. G.Saray iyi değil. Rakip kenarları biraz kapatınca, zorlandılar, açamadılar. Bir tek şey yapmaları lazımdı; rakip defansın çok çabuk yönünü değiştirmek. Onun için de topu sağdan sola hücumda çabuk döndürmek. Onu da yapmadılar. Hakemin arkasına sığındılar, 90 dakikayı bitirdiler. Ergün gibisi gelmiyorHiç hak etmediğimiz bir dünya üçüncülüğünün ardından hala uçurumun dibine gidiyoruz. Birbirimizi aldatıyoruz, gerçekleri söylemiyoruz. Söyleyenlere de kızıyoruz.Dün stattan ayrılırken ‘Sakarya mağlubiyeti hak etmedi’ diyecek çok insan vardı. Ama maalesef Türkiye’deki futbol bu. Maça gidenler keçiboynuzu gibi çiğniyorlar, çiğniyorlar, ağızda çok az tat kalıyor. Aslında bu, hepimizin aleyhine. İyi şeyler yazmak lazım. Benim dikkatimi üç şey çekti. Sakaryalı oyuncular hakeme fazla itiraz etmediler.Mondragon çok değişmişMondragon’da inanılmaz bir sakinlik var. Tartışmaya giren arkadaşlarını gidip ayırıyor, olay yerinden çekiyor. Her zamanki gibi sahada bir Ergün var. Kendi futbolunu oynuyor, başarılı da olmaya çalışıyor. Ne hakemle uğraşıyor, ne de rakiple. Son 15 yılda maalesef Türkiye’de bu tarz futbolcular hemen hemen yok gibi. Ergün de bunların arasında ışıl ışıl parlıyor.
Yazının Devamını Oku

Hakemler ve futbolcular

16 Şubat 2005
Futbol Federasyonu'nun, hakemi aldatan, aptal yerine koyan, zaafından faydalanan, karakteri eksik futbolcuların üzerine tankıyla tüfeği ile gitmesi lazım. Çünkü futbol sahalarındaki anarşinin yüzde 60-70'ini bu futbolcular ateşliyor. FIFA hakemleri çokça ve sıkça hata yapmaya başladılar.

Bazı kesimler diyorlar ki, "Bu hakemlerin FIFA listesine girdikten sonra mı hata oranları arttı, yoksa bunlar FIFA listesine girmeyi haketmediler mi?.."

Geçtiğimiz yıllarda gözlemcilerle hakemleri aynı şahıslar atadıkları için istediklerini FIFA hakemi yaptılar, istemediklerini küme düşürdüler.

Şimdi o şansları kalmadı. Aynı hakeme aynı gözlemci defalarca gitmediği için de FIFA hakemleri ve eyyamcılar Mustafa Çulcu örneğinde olduğu gibi en düşük notu almaya başladılar.

İmkanı mı vardı, Mustafa Çulcu'ya düşük not vermenin. Çulcu aynı sezonda 14-15 maça gidiyorsa, 5-6 maçına aynı gözlemciler gittiği oluyordu. Aferin Ömer Üründül'e doğru işler yapıyor.

Bir başka önemli nokta, hakemi aldatan, aptal yerine koyan, zaafından faydalanan, karakteri eksik futbolcuların üzerine, Futbol Federasyonu'nun tankıyla tüfeği ile gitmesi lazım. Çünkü futbol sahalarındaki anarşinin yüzde 60-70'ini bu futbolcular ateşliyor.

Eğer hakemler gereğini yapmıyorlarsa, federasyon hakemlere yaptırım baskısı uygulamalı. Bunun en güzel iki örneğini son haftada yaşadık.

Mustafa Çulcu, Orhan Ak'ı korkaklığı yüzünden atamazken, Selçuk Dereli, hem Ronaldo'ya, hem de Tümer'e son derece güzel uygulamalar yaparak, kırmızı kartlarını gösterdi. Sonunda ne oldu. Galatasaray da kazandı. Beşiktaş da kazandı. Hem de Beşiktaş 2 oyuncusu eksik kazandı.

Sen doğru olanı yap, Allah da sana yardım eder.

Ama bizim hakemlerimiz futbolcuları korumaya kalkıyorlar. Bazıları da eyyam yapmaya çalışıyor.

Kırmızı kart görecek oyuncunun sorumlusu sen değilsin ki, onu futbolcu düşünsün. Onlar sizi düşünüyorlar mı?

Ama bizim basın da muazzam ve tarafsız..!

Evvelki hafta İngiltere'de hakemi aldatarak penaltı kazanan oyuncunun üzerine İngiliz basını topyekün yüklendi. Hiç kimse hakeme bir şey yazmadı.

Eh, İngiltere ile aramızda da bu kadar ufak (!) bir fark olacak tabii.

Kılavuz meselesi

ERSUN Yanal G.Birliği'nden Milli Takım’a atladı. Üç adımda değil, tek adımda atladı. Hani derler ya uzun atlama. Ama atlarken havada kaldı, bir türlü yere inemiyor.

Ersun şunu kestiremedi. Milli takım teknik direktörlüğü kulüp takımlarınınkine benzemez. İstanbul basını da Anadolu basınına benzemez. Adama önce gaz verirler, sonra saza gitmeden gaza düşüp yanarsın. Sonra da etrafında sevinç çığlıkları atarlar. Ersun bir de kötü kılavuzlar seçti. Onun için de burnu bir türlü pislikten kurtulmadı.

Daha da önemlisi sen milli takım teknik direktörüsün. Konuşacağın zamanı, mekanı ve şahısları çok iyi belirlemen lazım. Yoksa bu durumlara düşersin. Daha da bir önemli nokta... Yanına süslü danışmanlar değil...! Akıllı danışmanlar seçmen lazım.

Çünkü... Kendi düşen ağlamaz.

İplikleri pazara geç çıktı

G.SARAY
Basketbol Takımı Menajeri Sayın Turabi Genç, bazı köşe yazarlarının olayları bilmeden bu konuda yaptığı haberlerle disiplin kurulunu yönlendirdiğini dile getirerek "Galatasaray'ın üstüne geliyorlar" diye suçlamış. Genç'in yaşını bilemem. Ama son 10 yıla kadar basketbol maçlarının en ateşli seyircilerinden birisi bendim.

Sayın Turabi Genç'e buradan soruyorum...

18.12.2004 tarihinde oynanan Gebze- Düzce basketbol maçının oynandığı esnada Düzce'den Engin, Ömer, Arda, Hakan ve Kerem isimli oyuncular tribünlere çıkarak seyirciyle kavga ettikleri için hakem tarafından önce diskalifiye edildiler. Hakem her diskalifiye edilen oyuncu için ikişer atış yaptırdı. Sonra da kenardan rakip takım lehine oyunu başlattı.

Bu oyuncular tedbirli olarak ceza kuruluna gittiler ve 3'er maç müsabakadan men cezası aldılar.

Sayın Turabi Genç, senin de 5 tane oyuncun tribüne çıktı. O maçı idare eden hakem Rüştü Nuran, bu oyuncuları diskalifiye etmedi. Yüreği yetmedi. Çünkü tribünde Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel vardı. Yalnızca teknik faul verdi. Bu maçın gözlemcisi Alparslan Kara, maçla ilgili raporunu (herhalde maçın önemi yoktu) disiplin kuruluna 5 gün sonra gönderdi. Kurul da rapor gelemediği için bir hafta sonradan toplandı ve 5 oyuncudan 3'üne üçer maç ceza verdi.

Gözlemciye sordular, niye raporunu geç verdin diye, Alparslan Kara iplik tüccarıymış, işleri dolayısıyla raporu yazamamış!..

Peki o zaman madem bu üç oyuncu tribüne çıktılar, kavga ettiler, hakem de bunları diskalifiye edemedi. O zaman maçın hakemine neden iki hafta üst üste maç verildi ve cezalandırılamadı? Niye G.Saraylı oyuncular tedbirli olarak ceza heyetine gitmediler? Halbuki, gitselerdi Ülker'e karşı oynayamayacaklardı. Çok önemli değildi. Ama olaylar ters tepince ve kapatılamayınca, bu kez rakipleri olan İTÜ maçında oynayamadılar.

Sayın Turabi Genç bu iki maç örneğinden sizce hangisi doğru.

Ben size bir şeyler söyleyeyim mi?

Maçın gözlemcisi iplikçiymiş ama bence işin esas özü, Türkiye'de iplikler pazara çıkıyor ama geç çıkıyor.

Salladığınız o köşe yazarları var ya Allah'tan.

Üç kuruş için değer mi?

İKİ
civciv bir şarküterinin önünden geçiyorlarmış.

İki ayrı sepette yumurta var.

Birisi 40 kuruş, diğeri 37 kuruş.

Civcivin biri ötekine, "Bak, 40 kuruşluk yumurtalar annemin yumurtaları." diye hava atmış...

Öteki çok bozulmuş, kafasını önüne eğmiş ve o hızla kümese giderek annesine, "Niye seninki 37 kuruş da, arkadaşımınki 40 kuruş" diye sormuş.

Anne tavuk hemen cevaplamış...

"3 kuruş için popoyu yırtmaya değer mi?"
Yazının Devamını Oku